yazmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yazmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ocak 2020 Çarşamba

2020 İLK MİM



 Adana'da inanılmaz soğuk bir hava var. Kar soğuğu denilen. Hani kar yağsa havanın o keskin soğuğu biraz daha yumuşayacak denilen türden. Güneş bir figür gibi; neyse hafta ortası olan Çarşamba gününe ayrı bir sempatim vardır. Hafta içi ciddiyetini biraz alıp götüren bir gün sanki.  2020 yılı ilk mimine sevgili Deep davet etmişti ancak şimdi yazmaya fırsat bulabildim. Onun bloğunun linki;
                       
-Blog yazmaya nasıl başladınız?-
Aslında Facebook'ta arkadaşımla beraber okuduğumuz kitaplardan alıntılar yaptığımız ya da sevdiğimiz müzikleri paylaştığımız bir sayfamız vardı. Arkadaşım blog açmalısın derdi ben de bir türlü cesaret edemezdim. Bilmiyorum; sürekli notlar alan ve defter kalemle yaşayan bir insanım. Belki de notlarımı paylaşmak için biraz daha zaman vardır diye düşünüyordum. Şimdi düşünüyorum da üniversitede takip ettiğim Kore yazıları yazan bir blogger vardı. Onun yazılarını okumayı çok severdim. Kendisi evlendikten sonra orada yaşamaya başlamış. Düzenli yazılarını okumak güzeldi. Ayrıca Sergül Kato'nun da blog yazılarını okurdum. Pucca'yı ise blog yazılarından değil de Twitter gönderilerinden tanıdığımı söyleyebilirim; yazılarını okumadım. 
Ancak her zaman kendi kararını verir. Tıpkı yazmaya karar verdiğinizde kalemin karar vermesi gibi... Her varlığın bir iradesi vardır. Ne kadar plan yapsanız da ne kadar cesaretlendirseniz de kendinizi zamanı gelmemişse olmuyor. Ben de kaplıcaya gittiğimizde elimde bilgisayarım da olmadan telefonum bloğumu açıp ilk yazımı yayınlamıştım. O tatilden aklımda kalan yazımı küçük ekrandan düzenlemeye çalışmam ve puslu gri havanın yağmuru getireceğinden emin pencereden dışarıyı izlediğim andı... İyi ki blog yazıları yayınlamaya karar vermişim diyorum. Çok güzel insanlar tanıdım mesafe uzak olsa da yazılarımı okuyup yorum yaptığında çok sevindiğim ve yazılarını da okumaktan keyif aldığım blogger arkadaşlar... Daha nice yazılarımız olsun :)

Beklerim yorumlarınızı ve yapmayan herkesi bu mime davet ediyorum... 


26 Mayıs 2019 Pazar

GEÇMİŞ HAFTA HAKKINDA


        Uyumayı özledim... Öyle ki kesik kesik uyumaktan kaç saat uyuduğumdan emin olamıyorum. Sanırım yaz mevsiminin başlaması  benim için bayram sonrası olacağı için haziran ayının bir an evvel gelmesini istiyorum.




       Fotoğraf yol notlarından... Sabahları 6'da uyanmak ve eve ulaşmak 2 saatimi aldığı için düşünmek bir çeşit alışkanlık oldu . Gelecek kaygısı , sınavlar bitmeyen cümleler, alışkanlıklar ve insan ilişkileri ... Düşünmek kolay olmayan bir alışkanlık...Şu aralar benim için daima önemli olan vefa duygusunun içinin boşaldığını düşündüğüm için anlamaya çalışmıyorum . Anlamak da kişiye yüklenen bir sorumluluk çünkü . Bu sorumluluğu bireysel olarak almaya çalışmak anlamsız geliyor. Aklımda bir söz "Ne kadar anlatırsan anlat kendini karşıdakinin anladığı kadarsın..."

    Bu cümledeki haklılık bir yana zamanın perdesini kaldırdıkça karakterin oturması ile musahamanın da sınırının olduğunu anlamak... Hayatınızda sizi yoran insanlardan uzak durun; yorduğunun farkında olmadığını yapmacık unsurlarla birleştirip kendi sebeplerindeki bencilliklerinde aklayarak size yük bırakmak isteyenlere gösterdiğiniz hoşgörü zamanla arsızlık olarak karşınıza çıkıyor çünkü ne diyelim ... Kendilerini gördükleri  dev aynasından vicdanlarının sesini unutmak da bir özellik ... 
      
      Saygıyı sözlük anlamında bırakmadan hayatın alanında uygulayarak yüksek ses ile konuşmanın haklılık olduğuna kendimizi inandırmadan, tebessüm eksik etmeden samimi, kalplerinin güzelliği ile söylemleri doğru şekilde eşleşen insanlarla tanışmak dileğiyle... Pazartesi sendromu başlamadan ben yazılı okumaya devam 😊 Sizin şu sıra hayat temponuz nasıl? Beklerim yorumlamalarınızı...

15 Nisan 2019 Pazartesi

FARKLI ZAMAN DİLİMLERİ


(İnstagram'da paylaşmıştım. Baharı çiçeklerde görmek bir gülümseme bırakmak gibi hayata)


Şubat görünümlü Nisan... Geçen hafta bahar geldi derken yağmur ve soğuk uğradı yine. Bu geçiş mevsimleri bana pek iyi gelmiyor. Ani rüzgarlar bir anda bünyeyi zayıf düşürüyor çünkü. Bahar renkleri ile muazzam bir güzelliği içerisinde barındırsa da yaz bir başka. Yaz; doğduğum mevsim... Sıcaklar bunaltıcı olsa da hayat yaz mevsiminde daha hızlı akmakta. Rutinliğe alışmaktansa zamanın hızlı akmasına bu ara ihtiyacım var sanırım.

Kelimelerin yüklemlerini aradığı yolculuklarda noktalama işaretleri biraz havada kalıyor sanırım. Bahar yorgunluğu notlarım... Ama bu yorgunluk yine kelimelerin oluşturduğu resimlerde ve o resimlerdeki hikayelerin canlanması ile geçiyor. Okuduğum kitaplar ve anlatı yazı dizisi olacak sanırım bu hafta. Halil Cibran yazı dizisi hatta. Alıntılarını sıklıkla gördüğüm okumalıyım ama ne zaman dediğim ve sonunda okuduğum kitapları ile güzel alıntılar bıraktı not defterimde. 

Bu ara biraz dizi sıkıntısı çekiyorum. Tavsiyelerinizi beklerim. Çünkü izlediğim dizilerde sonlandı birer birer :( Vampir Günlükleri sonrası Klaus hayranı olarak The Orginals devamı Legacies  sezon finalinde ki sanırım bu dizi hakkında da bir yazı çıkar. Beklentilerim çok büyüktü ama ilk dizinin devamının devamı olarak beklenti altı kalsa da bir merak uyandırmıyor değil hani! The Big Bang Theory o da son sezonunda ama biterken Sheldon özleyeceğim karakter sen olacaksın. İçinde ne varsa çekinmeden söyleyen; kendine has karakter :) 

Daha sık yazı yazmak dileğiyle diyorum. Yazarken fark ediyorum yazmayı özlediğimi. Kelimelerle insan yorulur kelimelerle mutlu olurken haftaya müzik listemi bırakayım. Bir sonraki yazıma da beklerim :)
* Nancy Ajram/ W Maak
*Redone Berhil Awah
*Saad Lamjarred/Wana Mali
* Sertab Erener/ Olsun
*Dhadak filmi (beklenti altında kalan bir film olsa da müzikleri inanılmaz ) Pehli Baar 


12 Mart 2019 Salı

MEVSİM KARARSIZLIĞI

BEYONCE HEAT

             Aynı gün içerisinde dört mevsim yaşama mevsimi Mart... Bahar mevsiminin ilk ayı olan bu ay şu sıra bulutlu; güneşi ise biraz çekingen. Ama bu ayı seviyorum. Kış mevsiminin ağırlığının kalkacağına dair umutlu ve biraz da meşgul bir ay. Çünkü izlemek istediğim filmler, okumak istediğim kitaplar ki gelmek bilmeyen kargolar :( ve gitmek istediğim yerler var. Evgeny Grinko konseri bunlardan biriydi ama kısmet olmadı. Türkiye Turu kapsamında Adana'ya gelmesi; sevdiğim bir arkadaşımın hatırlatması ile haberim olsa da gidemedim. Oysa Jane Maryam Şubat ayı boyunca dinlemekten vazgeçemediğim sözsüz rüya idi. Eğer dinlemediyseniz tavsiye ederim. Garip bir hüzün barındırsa da bana iyi geliyor. Şu sıra yazmak ve izlemek en iyi seçenek. Konuşsam da işine gelmeyecek nasılsa kelimelerime yazık diyebileceğim çok durum var.
     Yine de değişimin oluşturduğu yenilenme zamanı :) Bitenlerin yerine yenisi gelmeli. Beyonce Heat parfüm deodorant roll-on; deodorant parfüm üçlüsünde sevdiğim bir koku oldu. Farklı kokulardan şekerli ve biraz baharatlı ancak kalıcı kokuları seviyorum. Yıllardır Cecile serisinden vazgeçmememin aslında bu. Ağır bir koku değil ancak kalıcılığı desteklemelerle iyi. Antonia Bandares serisi (Kalıcılığı çok iyi)ve Yves Rocher Tendere Jasmin alışkanlığımın en güzel köşesinde.  Yasemin kokusu bana yazı hatırlattığı için kullanmayı seviyorum. Ancak günlük kullanımda Beyonce Heat ürünü sevdim. Genel olarak fiyatı 25 ile 35 arasında ama ben 20 liraya almıştım. Gratis'te satılmakta bu ürün. Etkili, tatlı ve güzel bir kokusu var. Cecile diva ile karıştırarak kalıcılığını artırdığım için kış süresince sevdiğim ikililer arasında yerini aldı. 
      Beklerim yorumlarınızı... İlkbahar hayatımıza güzel sürprizleri ile gelsin inşAllah...

28 Şubat 2019 Perşembe

TERS-DÜZ

              "Onun beni anlaması ve benim onun yüreğine erişebilmem için ikimiz de aynı acıya ağlamalıydık."(Sevinç Çokum)
           Bazı yazarlar özeldir. En sade kelimelerinde dahi bir yaşanmışlık sahnesi gözünüzün önüne gelir. Geçenlerde gittiğim bir mekandan fotoğraf... Yemek gelmeden başımı kaldırdığımda gördüğüm manzara ilginçti. Sıra sıra kapılar ve hepsi birbirinden farklı. Kimisinde camlar kimisinde ise ışıklar vardı, bağlantılar ise yine kapılardı. Bilmiyorum farklı anlamlar yüklemek bana mı özel ancak etkilendiğimi kabul etmeliyim. Bir çeşit simge... Hayallerin açıldığı kapılar gerçeklik dünyasına sıkıştırılmış bir şekilde. Öyle değil mi; hayatta uğraştıkça, bir başka kapı karşılıyor bizleri. Arkasında ne beklendiğinden habersiz ellerimiz o kollarda. Güzelliklere açılmasını dilediğimiz binlerce kapı ve gidilecek yollar var. Şubat ayı benim için öğretici bir ay oldu. Alıntı yaptığım cümledeki derin anlamı düşündüğüm çok zaman oldu. Hak da verdim ancak empati kelimesinin anlamında takılı kaldım.
Mart ayından beklentim önce sağlık ve sonrası içinse umut. Kırgınlıklar iyileşirken en çok ruh yoruluyormuş.
   Şu sıra iyileşme dönemindeyim. Kulak burun boğaz problemleri kapsamında küçük bir operasyon geçirdim. Çok şükür daha iyiyim. Blogger arkadaşların yazılarını tıklamayı ihmal etmedim ablamdan rica ettim özellikle. Sekiz gündür o bakıyor, bloğuma. Ara ara telefonumdan girsem de bilgisayarı bugün açtım ve hemen çekilişim için yorumlara baktım. Çekilişte yazımın şansı herhalde çok fazla yabancı ülkeden arkadaşlar yorum yapmış. Ama bana uğur getirdi birçok farklı ülkeden blogger arkadaşı takip etmeye başladım. İnşallah fırsatım olduğunda çekilişi de yapacağım. Tüm iyi dileklerinizi beklerim... Mart hepimize güzellikler ve lütfen bol kahkahalı anlar getirsin :)
              


30 Eylül 2018 Pazar

PAZAR SAKİNLİĞİ


Pazar sakinliği... 30 dereceden bir türlü inmeyen sıcaklık yerini oldukça bulutlu yalancı yağmura bıraktı. Yağmur hani yağsa bence hava daha çok rahatlar durumu. Sonbahar bugün yarın kendini gösterecek diye beklerken ara ara uğruyor sanki. 

Mevsimler düzenindeki yerini hatırlatmak istercesine notlarım beni çağırıyor. Bu ara Instagram da daha aktifim sanırım yazmak daima öncelikli olsa da kafamı toparlayamıyorum. Ne yapalım şimdilik böyle olsun. 
Cumartesi güzelliği ise kapıyı çalan posta idi 😊 her yıl İnönü üniversitesi öğretmenin öyküsü yarışması düzenlemekte . Şimdiye kadar derece alamasam da hikayelerim yayınlanan kitapta yerini aldı. 


Küçük mutluluklar zamanın en güzel durakları sanırım. Elime çok geç ulaşsa da çok sevindim. Kitap sürprizleri bana daima şunu hatırlatıyor; anımsamak ve anımsamak için yazmak bir rüya ise kaleme döküldükten sonrasının gerçekliğini izleyin. 
O zaman gerçek olduğuna inanacaksınız...

                       Mutlu pazarlar....

23 Temmuz 2018 Pazartesi

EN SEVDİĞİNİZ AY?




  Fotoğraflar küçük bir anın
 devamındaki güzel bir melodi gibidir. Mutlulukla dilinize dolandığında anlarsınız bir süre sonra anılarınız arasında yer edinecektir. Paylaştığım fotoğraf bir yayla fotoğrafı! Geriye dönüp anı dondurmak için soluklandığım sırada çekilen.
         Adana için Temmuz ayı bir Mayıs gibi ayı geçmekte. Bence Adana'nın kendisi de bu duruma şaşırıyor olabilir. 
Evet sıcak özellikle öğle saatleri dayanılmaz ki en iyi örneğini pazar günü sınav da hissettim. Ama akşam serinliği kendini affettirircesine yasemin kokuları ile geceyi güzel anmakta. Bu aylarda gece uyumak nemden dolayı çok zor olur. Çok şükür ki bu yıl bu zamanlar daha iyi. Ağustos nasıl geçer bilmiyorum ama  zaman çok hızlı ilerliyor gibi sanki.
 Zaman notlarım koşarken ben onu yakalamak için hızlı adımlarla yürüyorum. Yetişmek ne mümkün ancak çabalıyorum.
       Çocukken bu zamanlarda ki her yıl yaz dönemi yaylada geçerdi. O zamanlar daha bir eğlenceli gelirdi. Apartman çocukları olarak özgürce dışarıda oynayabileceğimiz, ağaçlara tırmanabileceğimiz ve toprağa dokunabileceğimiz bir yer olduğu için mutluyduk belki de. Yaş aldıkça ki yaylanın hedef kitlesinin değiştiğini düşünüyorum. 
Benim yaş grubu için çok sıkıcı... Uzun yürüyüşler, serin hava hatta yer yer soğuk hava yaz mevsiminde olduğumuzu unuttursa da uzun süre için hayır diyorum. Sınavdan önceki hafta sonu ki keşke hafta sonları sadece gitsek bence daha iyi olur; gittiğimizde dönüş sırasında ardımda kalan manzara bir tablo gibiydi. 
Canlı, doğanın kendisinin son derece farkında olduğu şehirden uzakta ancak bir şehir kalabalığını çoktan yakalayan hem yakın hem de uzak olabilen bir manzara. Sevdiğim şeyleri hatırlatıyor. 
Ağustos ayını ne kadar sevdiğimi; yolculuklarda bir yere varmaktan çok yolda olmayı sevdiğimi yaz mevsiminde sıcak olmasına rağmen Adana'da olmayı sevdiğimi hatırlatıyor. Ağustos'u sevmemenin sebebi sarının her tonunu görmemdir. Sarı ve kahverenginin o uyumu ve uyumun aldatıcılığa inanıp ellerini gökyüzüne uzatmak: bulutlardan sevdiğim yüzler yapmak. Çocukluk alışkanlığı gibi. Düşündükçe kendimin bile benzer bulutlarını fark etmek.
       Zamanın tüm o koşu yarışında durup düşündünüz mü sizler en çok ayı seviyorsunuz?(çekilişimi hatırlatarak yazımı sonlandırayım)

10 Temmuz 2018 Salı

TAAŞŞUK -I TALAT VE FITNAT

          Aşkın yükü... Tüm duygu karmaşasının ortasında aşk olup olmadığına karar verebilmek... Sorular ve cevaplar dünyasında kimi zaman cevaplarla mutlu olmak kimi zaman da sorularla yetinmek...Zordur vessalem. Kitaplar dünyasında sorular paragraf aralarında gibi dursa da cevaplar okuyucuların zihnindeki betimlemelerdedir. Benim için de klasikler özeldir. Özetini bildiğim bir kitabın kendisini okumak da nasip oldu. Bitirir bitirmez yorumlamasını yapmak istedim. Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat... Acıklı bir aşk hikayesi. Edebiyatımızda aşk defalarca işlense de her bir yazarın dokunuşu ile bambaşka yollar çıkmış. Şemsettin Sami bu acıklı aşkı kaleme dökerken edebiyatımızdaki ilk yerli romanı yazmıştır. (Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat) Bu arada Şemsettin Sami iki roman çevirisini de edebiyatımıza kazandırmıştır; Sefiller ve Robinson Cruoze…
    Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat dönemin öncü eserlerinden olsa da modern olay örgüsü oturmuş romanlara kıyasla eksiklikleri olan bir roman. Geçiş bölümleri arasındaki kopukluklar biraz dikkat dağıtabiliyor. Sahne 1 akış sahne 2 ancak noktalanmamış kısımlar bizim hayal dünyamızda birleşiyor. Genel örgü ise;
Talat'ın ailesi ile; dadı ve annesinin genel konuşmaları ile başlamakta. Başı ağrıdığını söyleyen Talat'ın bu duruma üzülen annesi ve dadının bu çocuğun başka bir derdi var söylemiyle geçmekte. Hakikatte dadının hisleri doğrudur. Talat bir aşka düşmüştür. İlerleyen bölümlerde anlayacağımız... Talat'ın annesi Saliha Hanım oğlunu babasız büyütmüştür. Talat 19 yaşında kalem yani devlet dairesinde çalışmaktadır. Dadı ile Saliha Hanım konuşmalarından anlıyoruz ki Talat sakin, yaşına göre olgun ve güleç bir gençtir. Dadı evlendirelim dedikçe Saliha Hanım eşi ile olan evlilik hikayesini anlatır. Bu hikaye de güzel yer yer tebessüm ettiren bir hikaye...
       Romanın ana kahramanı Talat'ın; güleç halini aşkın ızdırabı gölgeledikçe herkes sorar ancak Talat bir şekilde geçiştirir. Aşka düşen Talat ne yapacağını bilemez haldedir çünkü. Talat'ın işe gelip giderken uğradığı dükkan Hacı Mustafa'nın üvey kızı Fıtnat aşkın diğer tarafıdır. Fıtnat; annesi Zekiye Hanım vefat edince annesinin evlendiği Hacı Mustafa Efendi eğitiminde dışarı yüzü görmeden evinde geçirmektedir ömrünü. Dükkana gelip giden Talat'ı tesadüf eseri görür o da aşık olur. Bir cumba bakışmasıdır. Talat bu aşk da çıkar yol bulmak için çarşaf giyer kendini güvenilir bir vasıta aracılığıyla Fıtnat'ın evine girer. Herkes onu Ragıbe sanmaktadır. Azmi takdire şayandı Talat'ın. :) Fıtnat üvey babası tarafından zengin bir adamla evlendirilmek istenirken iki aşık birbirlerine aşklarını dile getirirler. Üvey babası kızılan karakterlerin başında bence geliyor. Fıtnat istemese de zengin ve yaşlı bir bey olan Ali Bey ile evlendirilir. Fıtnat'ın sakladığı annesinden yadigar 18 yaşında açması istenen bir nüsha vardır bu arada. Fıtnat; Ali Bey ile asla bir arada bulunmak istemez. Sürekli olarak bayılır. Bir şekilde Fıtnat'ın muhafaza ettiği nüshayı bulur Ali Bey... O nüshada Fıtnat'ın annesinin son sözleri ve babasının kim olduğu ayrıntılı bir şekilde anlatımı vardır. Ali Bey anlar ki Fıtnat kızıdır. Koşar odaya ancak geç kalmıştır. Fıtnat canına kıymıştır. Çarşaflanıp kadın kılığına girerek Fıtnat'ın yanına gelmeye çalışan Talat da bu acı sahneye ortak olur. O gün o evden iki cenaze çıkar. Ali Bey ise aklını kaybeder. Ne yazık ki onunda sonu bellidir. Acı; aslında vermek istenen mesajla birleşince daha bir anlamlı olan hikayedir. Görücü usulü evliliklere gönderme yapan yazar yer yer toplumdaki aksaklıkları da anlatır.
Okunması gerekilen kitaplar arasında yer edinen kitaplardan...
"Bir insan için sevdiği adam tarafından sevilmek, kendisini seven adamı sevmek... Ne büyük şey!!!"
"Aşk ve sevgi, herkeste vardır; ancak çekici bir güç olmadıkça eyleme geçmez."
" Ah zavallı kadınlar neler çekerlermiş! Biz erkekler onları kukla yerine kullanıyoruz. Yolda serbest ve rahat yürümelerine engel oluruz. Bu ne rezalet! Ne küstahlık! Bir erkek, tanımadığı bir başka erkeğe rast gelse yüzüne bakmaz, söz söylemez ama tanımadığı ve daha önce hiç görmediği bir kadına rastladığında, gülerek yüzüne bakmaya ve söz söylemeye başlar ve kovsalar bile yanından ayrılmaz. Demek oluyor ki, biz kadınları insan yerine koymayız, kendimizi eğlendirmek için onların ruhunu sıkarız, serbest gezip dolaşmalarına ve eğlenmelerine engel oluruz."(Talat ,çarşaf giyip dışarıda dolaştığında hissettiklerini bu paragraf ile anlatmakta.)
 Bu ay klasik kitaplarla dolu olacak. Yorumlamalarıma yorumlarınızı beklerim :)

 

6 Temmuz 2018 Cuma

ESKİŞEHİR NOTLARI


Geçen yıl aynı gün içerisinde tam üç şehir değiştirdim derken bu yıl da sıfır uykuya yakın bir zaman dilimi zarfında önce Ankara sonra Eskişehir yolculuğu yaptım. Elimden geldiğince Instagram'a gezi notları şeklinde atmaya çalıştım ama aslında bir gün de bir şehir gezmek çok zor ve yorucuymus. Eskişehir Anadolu üniversitesi kompozisyon yarışmasında dereceye giren öğrencilere ödüllerinin verilecegi törene katılmak için salı gecesi Anka'ya geldim. Sabah yolculuğu ise yüksek hızlı trenle Eskişehir oldu. Bu arada hayatımda yaptığım ikinci tren yolculuğu idi. Tren yolculuğu acemisi olan birisi için ne kadar güzel ve teknoloji haline uyarlamışlar. Adana tarihi bir gara sahip olduğu için önce havalimanı gibi gelse de sistematik bir şekilde düzenli işleyen yolculuk büyük kolaylık. Çünkü 1 saatten biraz daha fazla sürdü. Varış noktasına oldukça yakın olan üniversiteye taksi beş dakika da vardık desem abartmış olmam. Ödül töreni saat iki de olduğu için üniversite içersinde az da olsa gezme imkanı bulduk. Güzel bir üniversite düzenli. Toplu yerleşim şeklinde olan üniversiteler daha iyi sanki. Ama üniversite içinde ring servisleri olsa fena olmaz. Yürüme mesafesi yoruyor. Saat iki de yapılan tören canlı yayın olan Facebook'ta verildi fazla fotoğraf çekebilme imkani bulamasam da elimde az da olsa güzel anlar kaldı sanırım. Ödül töreninden bana kalan güzel fotoğrafı ekleyeyim. Bu arada geçen yıl hikaye yarışması yapılmıştı. O yarışmada dereceye giremedim. Ancak yayınlanmaya değer bulunan eserler arasına girip yayınlanmıştı. Bu yıl hediye paketinde görünce sevindim 😊 52 öykü yaşam kitabında benimde hikayem yer alıyor. 16 gb flash bellek ve not defterine bayıldım. Kitaplara gelecek olursam eğer hep bildiğim özetlerini ezberledigim ancak okuma fırsatı bulamadığım kitaplar okuma fırsatı Adana'da muhtemelen bulurum.

Torenin yapılacağı salon yüksek bir katta idi . Karşımda bu güzel manzarayi görünce fotoğraflamak istedim. Gerçekten güzel bir üniversite.


Üniversite bahçesinde yer alan bu nostaljik tren ise aslında bir kafe olarak görev yapıyor 😊😊
Bol bol bisiklet sürenlere rastladığımız şehir turumuzda ise meşhur balaban kofte eşlik etti. 😊 Lezzetli idi. Ek olarak masal satosununda bulunduğu Sazova park ise bir o kadar eğlenceli idi. Ancak beş kapanış saatinde olması masal satosunun bizim için kötü oldu saati geçirmiştik ne yazıkki . Son olarak park içerisinde yer alan bire bir korsan gemisine benzetilerek yapılan korsan gemisindeki yemek masası ile yazımı sonlandırmak istiyorum. 
Hafta bitip hafta sonuna yaklaşırken ardı ardına güzel günler oldu. Umarım sizler için de bu ay güzel geçer 😃😃

7 Kasım 2017 Salı

SENDROMSUZ HAFTA

 
 
  Zaman kavramını bizler sınırlandırıyoruz. Önce saatlerle başlayıp dakikalarla devam edip saniyelere kızıyoruz. Bu haftadan çok büyük beklentilerim yoktu. Sendromsuz bir hafta diyerek belki de kendimi kandırıyorum. Zamanı kısıtlamadan herhangi bir güne yetişmek derdim olmasın... Ay sonuna doğru ALES, AÖF sınavları birde yetiştirmem gereken yüksek lisans için program... Sendromsuz bir hafta mı?? Umut etmek istiyorum sanırım. Bu ara bana en iyi gelen kafamı boşaltmamı sağlayan en önemli unsurlardan birini gerçekleştirerek; yazmak istedim. Alakalı alakasız ancak yaşama dair. :) Dünya bir şekilde gece ve gündüz ardalanmasında görevini yerine getirmekte zamanı kısıtlamadan bu hıza yetişmek gerekmekte!!! Herkes bir koşuşturma içinde; dilerim ki tüm koşuşturmalarımız hayatımızdaki güzel anılara çıkar...
 
 
 
Bir önceki yazımda indirimler ve aldıklarım üzerine yazı paylaşmıştım. Bir kısmını unutmuşum sanırım. Benim için de güzel bir yazı başlangıcı oldu. CECİLE parfüm ve deodorant lise zamanları kullanmayı çok sevdiğim ikili idi. Özellikle de bu mor rengi! Ara ara alıyorum vazgeçemediğim ürünler arasında. İndirimde görünce dayanamayıp aldım ki çok memnunum. Kimileri baskın baharatlı hatta keskin bir kokusu olduğunu söylese de ben kış mevsimi için seviyorum. Tıpkı frambuazlı pasta gibi. Ara sıra kendinize ödül vermek istediğinizde önünüzde olması gereken mutluluk oyunu bir çeşit, sanki. Şekerli kokusunu seviyorum.

 
Saç yağı konusunda hala araştırdığımı söylemeliyim.  Ancak Pantene Argan Yağlı ELIXIR yağ terapisi (hafif yağlı formülüyle besleyerek saça çok yönlü bir bakım sağlar(vaad ettiği)) kokusuyla çok güzel bir etki bırakan bir ürün. İndirimde iken yedeklemek istedim. Saçlarınızın elektriklenme problemi varsa etkili bir ürün. Saçları sakinleştiriyor. Benim için saça canlılık verme özelliği de önemli bir ayrıntı. Bu ara mevsimsel olarak sanırım saç dökülmesi yaşıyorum. Annemin tavsiyelerine kulak vermesem olmaz :) parabensiz şampuanlar kullanıyorum B vitamini eksikliğim için yeme içme düzenime dikkat ediyorum ayrıca halis zeytinyağı kullanıyorum. Saç diplerimden uç kısımlarına kadar uygulayarak yarım saat beklettikten sonra yıkıyorum. En doğal en basit aslında en canlı yöntemlerden birisi.
Güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle yorumlarınız bekliyorum....

2 Nisan 2016 Cumartesi

Kaç dil, Kaç sayfa, Kaç kelime?

İlk kelime yorgunluğu... İlk tanışma, ilk cesaret ve ilk kırgınlık hatırası. Milyonlarca kez kalbimiz kırıldı. Fakat bir kez kırıldı o bir kez kırılma tüm kırılmalara bedeldi. Neydi o kırılma? Bir sevgi kaybı mı yoksa hayal düşkünlüğü mü... Belki de tüm yalnızlıklarımızı hatırlatan bir kırgınlık olduğu için tüm kırgınlıklarımıza denkti. Zaman ilerlerken oysa bize öğretmişti. Büyürken daha az kırılacaktık. Bir kitabın sonuna yaklaşırken daha da mutlu olacaktık. İnanmak istediğimiz bu değil miydi? Aslında cevapları beklerken ömrümüz sorularla geçiyor ve cevapları aldığımız her an soruların dünyasında yaşamın çekiciliğini kaybediyoruz. Tıpkı kendi hikayemizde büyürken kaybettiğimiz giriş, gelişme ve sonuçta; sonuca umutla yaklaşırken ardımıza bakma alışkanlığı edinmemiz gibi. Kızmamalıyız. Büyüklerimizin geçmişe özlem duymaları birer alışkanlıktan da fazlasıdır. Zamana uyum sağlamamaktan fazlasıdır. Zaman bu dünya var olduğundan beri aynı değil miydi? Bir an bile akmaktan vaz mı geçmişti? Hayır... İnsanoğlu değişimin ta kendisi olarak suçu zamana yüklemeyi kendisine adeta bir borç bildi. Şimdi düşünüyorum da günlük tutmak benim için bana ait olmayan bir alışkanlıktı. Ve ben büyüdüm. Büyüdükçe geçen süreçte günlük tutmak alışkanlıktan fazlası oldu benim için. Günlüğümü diğerlerinden farklı tutuyorum. Kelimelerin yaşamsallığına inanarak, yazıya gerek kalmadan. Günlük tutmak için kaleme ihtiyacım yok biliyorum. Fakat ellerim kalemden kopamıyor. Öğrenciliği öğrenen benim ellerimden kalem düşmüyor. Bu yüzden yazıyorum. Düşüncelerimin, duygularımın yığın oluşturmasını engellemek için. Acılarımı, kırgınlıklarımı biriktirmemek için... Ne tuhaftır elime aldığım kalem sevinçlerimi yazamıyor... Kalemin de ruhu var. Tıpkı bizler gibi... Bize dönüşen ruhlarının dili  ne zaman konuşmaya karar verirse o zaman konuşacaklar. Hatrımızdan çıkmayıncaya kadar...