27 Eylül 2016 Salı

MY DELIGHTFUL GIRL DRAMA

Noktalama işaretleri olmasa halimiz ne garip olurdu değil mi... Bu ara sıklıkla üç noktayı kullanıyorum. Siz de mi öylesiniz bilmiyorum ama bana üç nokta umut veriyor. Yada dolduramadığım duygularımın yerini alıyor. Devam edecek hissiyatı. Evet ne kadar üzüntü sürse de sonunda bitecek. Mutluklar yavaş ama emin adımlarla geçecek. Biliyorum beni anlayacağını gibi. Sanırım bugün daha bir fazla yazmak istedim. Yazdıkça sıkıntıların dağılacağına dair umudum baki olmuştur. Bu yüzden yazıyorum. Belki de ömrüm boyunca sevdiğim tek uğraş bu olacak gerçek manada. Acemice de olsa yavaş yavaş da olsa yazdıkça hayata dair unutmayacağım ufak notlarım olacak. Bir gün anı sandığım açılacak ve aldığım bu küçük notlar beni gülümsettirecek. Notlarımda düş kırıklıklarım, hüzünlerim yada umutlarımın karmaşası olsa da şükredeceğim. Şükür en güzel alışkanlık değil mi?
Neden bilmiyorum bugün yıllar önce izlediğim bir Kore dizisi geldi. Hatta izlediğim ilk Kore dizim. My Delightful Girl ve bir diğer adı da Sassy Girl Chun-hyang.


Chun-hyang'a hayran kalmıştım. Han Chae Young ilerleyen zamana rağmen güzelliğinin oldukça dikkat çekici olduğunu düşünüyorum. Kore'nin Barbie bebeği diye adlandırıldığını o zamanlar okumuştum. Fakat sonraki dizilerinde gerektiği gibi parlayamadı. Her neyse benim için güzel bir diziydi. Bunca yıl geçtikten sonra bile aklımda kalması hatta üniversite zamanlarimda canım sıkkın olduğunda açıp izlediğim tek diziydi. Ne kadar güçlü olursan ol mucizelerin hatta hayatta olmaz denilen şeylerin olabileceğini anlatan masum bir diziydi. Şimdi ara ara bakıyorum da Kore dizileri de zamana ayak uydurmuş. Yaşlılar gibiyim değil mi! Eskiler güzeldi ile başlayan cümleler kuruyorum. Eskiden biz mi daha umutlu ve yaşam doluyduk yoksa büyüdükçe kaybettiğimiz umutlarımızdan mı taşlaştığımızdan bu zamanlar kötü geliyor? Bilemedim... Fakat izlemeyeniniz eğer varsa diyerekten sizlerle bu diziyi kendimce paylaşmak istiyorum. Akıllı mı akıllı, okul birincisi ve ayakları üzerinde durmaya henüz lisede başlamış olan kızımız Chun-hyang ile babasını canından bezdirmiş dövüş konusunda ciddi yetenekleri olan ancak ders konusundaki başarı yönünden bir hayli tembel Mong-ryong arasındaki aşk hikayesi dizimizin ana konusu. Mong-ryong, Chun-hyang'ın bulunduğu şehre geldiğinde olmaz denilen oluyor ve karşılaşmaları tatlı bir mucizevimsi ile başlıyor. Anlatmayayım bu kısmı kesinlikle ilk izlenilmesi gereken sahne diyorum. Bu ilk karşılaşma seyirci için tatlı onlar için oldukça tatsız bir durum olsa da olayların başlangıcı oluyor. Lakin başlangıç aslında bir sondan başlayış. Çeşitli yanlış anlaşılmalar sonucu bu iki tatlı kahramanımız evlenmek zorunda kalıyorlar. Bu arada kesinlikle Mong-ryong'ın babasına bayılacaksıniz. Özellikle bu ikilinin evlenmemek için kafa kafaya verip planlar kurmalarına rağmen Mong-ryong'ın babasının bu planları anlaması sizlere kahkaha attıracaktır.

      Bu sahnede tatlı kahramanlarımızın arkadaşlarının yaptığı kutlama oldukça hoştu. Lakin her klasikte olduğu gibi dizimizin de kötü kahramanları var. İlki Mong-ryong'un nunasi ondan birkaç yaş büyük üniversiteye giden Chae-rin ve karizmatik Ceo Byun Hak do aslında Uhm Tae-Woong. Kahramanlarımız oldukça zorlu yollardan geçerken Mong-ryong'ın azmine hayran kalacaksınız ve kimi zamanda az da olsa ona kızacaksınız. Chae-rin hanımefendinin de elinden gidenin daha bir kıymete bindiğini anladığında çevirdiği entrikalara sinirleriniz oldukça bozulacak ancak Chung-hyang'ın mucizesinin aslında kendi güzel ruhu olduğunu görüp ayrı bir içiniz ısınacak. Bu yorum da biraz benim için olacak ama bahsetmeden edemeyeceğim Uhm Tae Woong bakışlarıyla oynayan bir oyuncu. Mong-ryong yerine acaba Ceo olmalı mı dediğim kısımlar da oldu. Karizmatik, sahiplenici ve güçlüydü. Sanırım bende her daim ikinci erkek oyuncu sendromu var. Onların fedakar, gerçekten sevdiğini ve oldukça karizmatik bir havaları olduğunu düşünüyorum. Şimdilik bu kadarla kalayım. Kesinlikle tavsiye edeceğim bir dizi...
İzlerseniz ve izlemişseniz yorumlarını mutlaka beklerim.
Son cümle zihnimde; aynaya baktığında tebessüm et, inan ve iyi düşün. Hayal kırıklıkların seni güçlü yapan, inandıkların seni sen yapan. Umuda ve umutlarıma gerçekten inanıyorum düşe kalka bile...

19 Eylül 2016 Pazartesi

BİR ADANA EFSANESİ


       Çukurova... Çoğu insan bilmez efsanelerini fakat burası efsanelerle yaşar efsaneleri yaşatır. Lokman Hekim bu civarda elinden kaçırmıştır ölümsüzlüğün o nadide otunu. Adanus evlatlarını burada kaybetmiştir... Çukurova özeldir. En azından benim için lisans hayatım boyunca uçakla geçerken Adana' ya takılırdı gözlerim. Tarlalar ve uzayıp giden yeşillik, kahverengiye yanaşırken. Çok bilinmez lakin sokaklarımızda hatta yolların geçtiği yerler de Turunç ağaçlarının olduğunu...Doyasıya alıp kimse bir şey demeden yenilebileceğini. Köyümüzü seviyorum. Bayramı bayram yapan bu görüntü geliyor bana gözlerimi kapattığımda hafiften esen o rüzgara kendimi yaptırmayı düşünmeyi seviyorum. Tur ve Unç'un hikâyesi aklıma geliyor bir süre sonra. Limanların güzel kızı Unç ile portakalların Tur'un güzel efsanesi. Uzaktan uzağa aynı bahçede birbirlerine sevdalanıp solmaya yapraklarını dökmeye başladıklarında bahçıvanın onların sevdasını anlayıp Unç'tan bir parça alıp Tur 'a aşılmasını... Sonunda ne mi olmuş ne acı ne tatlı Turunç... Düşünmek güzel eğer ağırlık yapmıyorsa sahiden de güzel.
    Bayram da bol bol düşünme fırsatım oldu çünkü büyük bir griple geçmişti. Sesim çıkmadığından gezmek bile istemedim. Fakat yine de bayramda hareket etmek zorunluluğu...:) Köye ziyarete gittiğimizde şehirde bulamayacağım bir fırsatı değerlendirmek istedim. Damda oturdum izledim Çukurova'yı.... Gerçi eve döndüğümde acısı fena çıktı ama...(Öksürükler giderek arttı)Sanırım her özel günlerde hasta olmak alışkanlığım oldu. Aşamalı bir grip yaşarken telefonumdaki bu fotoğrafı görünce paylaşmak istedim. Aşamalı grip; önce sıfır ses sonrasında az çıkan bir ses geçmeyen öksürük ve halsizlik. Pazartesi sendromunu yaşayacak bir işim de yok gerçi ama... Alıştım... Belki de alışmaya başladım. Bir defteri kapatmadan diğer bir defteri açamayacağımı mezun olduktan sonra öğrendim. Gönül isterdi ki hemen bir işim olsun ve ben hayat yolumda ilerleyeyim. Olmuyor. İşte olmadığını hissettiğim zamanlarda bu manzaraya kaçmak istiyorum. Efsanelerin nefes aldığı yere. Belki zaman atlaması değil niyetim ama şimdiden öteye nefes almak istiyorum. Umarım artık özgeçmişime atanamayan öğretmen yazmam. Tezimi bitirebilir YDS istediğim puanı alırım. Sınav kelimesi bile bende baş dönmesi yapıyor. Stres denilen faktör hayatı fazlasıyla yönlendirirken yapabilecekler zorlukların ardında birikiyor sanki. Böyle zamanlarda iyi ki bayramlar var diyorum. Gülen samimi yüzler mutlu çocuklar görmek her şeye bedel. Bayram çoktan geçti lakin bayramın huzuru hala yüreğimde. Dileğim hepimize güzel bir başlangıç olsun geçirdiğimiz pazartesi...

13 Eylül 2016 Salı

KURBAN BAYRAMI


       Kurban Bayramı'nın ikinci günündeyiz. Tüm kalabalıklar, koşuşturmalar arasında elime telefonumu alır almaz yazı yazmak istedim. Bu arada hepimizin Kurban Bayramımız mübarek olsun. Çocukluk alışkanlıkları büyümeye kalmasa da mutfaklardan büyüdükçe çıkamasak da Allah'ım bizi bayramlara kavuşturduğu için şükürler olsun. Bayramlar en güzel anıların defteri sanki. Çocukluk sevinci büyüklük tebessümü...Hepimizin umarım bayramı güzel geçiyordur😊 İlk gün Kurban kesimi olduğu için tüm meşgale Kurban ile alakalı idi. Bugün de biraz misafir ağırlama ve ziyaret ile geçmeye hazırlanıyor. Bugün kullandığım makyaj malzemelerimi paylaşmak istedim.
      Kutunun sol tarafında yer alan kozmetik parfüm arkadaşımın hediyesi... Aslında bu parfümü kokusundan çok dışı için mi kullanıyorum ara sıra düşünmeden edemiyorum. Tasarımının otantik olması beni kalbimden vurmuştu. Bileklik ise Mardin hediyesi. Bileğimde duruşunu çok seviyorum. Takip takıştırmayı sevmeyen biri olarak sadeliği çok hoşuma gitmişti. Yanılmıyorsam telkari diyorlar. Kutunun içindekilere gelecek olursak; BB Cream kullandığımı fondöten  tercih etmediğimi söylemiştim. Missha'nın bir çok ürünü bir yana BB'si gerçekten hem fiyatıyla hemde kalitesiyle kesinlikle alınmalı diyorum. Özellikle kış günlerinde oldukça beni memnun etmişti geçen kış sonu Missha BB Cream im bittiğinde internetten sipariş vererek almıştım. Yves Rocher göz kalemini bugün tercih etmemin sebebi kalıcılık oranın elimdeki kalemlere göre daha iyi olmasıydı. Golden Rose Primer Makeup bazı ve rujumdan daha önceki yazımda bahsetmiştim. Dudaklarım çok çabuk kuruduğu için minik rujum öncesi Yves Rocher'dan aldığım aslında renklendirmeden ziyade dudak balsami gibi duran ürünümü kullandım. Şimdilik memnun kaldım. Yves Rocher'dan almış olduğum bu urunu gerçekten kullanmak istiyorum ve sanırım kullanmanın yolunu buldum😊 Note göz altı kapatıcım ve hepsine yardımcı olan Watsons süngerim😊 süngerimsi dediğim günlerde olmuyor değil hani. Kullanım sırasında mutlaka ellerimi kullanmak zorunda beni bırakıyor çünkü. Doğal bir görünüm hatta daha sağlıklı bir cilt görünümü verdiği için bayramda makyaj yapmış görünümündense böyle olmanın daha iyi olduğunu düşündüm. Umarım yazımı beğenmişsinizdir yorumlarınızı bekliyorum. Tekrardan İyi Bayramlar...

9 Eylül 2016 Cuma

GOLDEN ROSE PRIMER



Sanki uzun zamandır yazmıyorum. Özlemişim yazmayı... Bayram bu kadar yakınken ve yolculukların yorgunluğu derken eylül ayının ortasına geldik bile... Derken düğün mevsimi oldu sonbahar. Bu aralar herkesler evleniyor sanki ve ben makyaj malzemeleri konusunda çeşitli arayışlara giriyorum. Ya da Makyaj malzemelerimdeki eksiklikleri görüyorum. Makyaj bazı bu eksiklerin başında geliyor. Cildim de yaylanın soğuk etkisi Adananın sıcak etkisi derken biraz şaşkın bu ara... 😊 Bu yazımda yeni keşfim olan bir üründen bahsetmek istiyorum. Golden rose primer baz...Makyaj yapmadan önce makyaj bazı kullanmak cilde avantaj sağlıyor. Hem nemlendirici hem de ton eşitliği sağlamada ilk adım olan bazlardan uygun olanı bulmak gerçekten Zor. Uzun zamandır Sephora bazları kullanıyordum. Ancak çok az kalmıştı. Geçen gün alışverişe çıkmışken Gratis ve Watsons'a bakmak istedim ama sanki dükkanda hiç bir şey kalmamıştı. Gezinirken golden rose tabelasını gördüğümde aklıma şu altılı küçük kozmetik rujlardan almak geldi. Fakat alışverişim altılı küçük rujların yanında(diğer yazımda yorumlayacağım)golden rose primer baz ile sonlandı. Stanttaki kadının güler yüzlülüğü beni kandırdı diye düşündüm. 😆 Ta ki düğünler öncesi makyajlara kadar. Nemlendirici özelliği ve benim gibi karma ciltler için bile cildi rahatlatıcı özelliğe sahip olması ve fondötenimin daha çabuk cildi kabul etmesini sağlaması ile oldukça memnun kaldım. Benim gibi karma ciltlerin  incelemesi gereken bir urun olduğunu düşünüyorum. Alışveriş yeni ürünler ve evet
     Herkese yeni keşifli günler dilerim...

1 Eylül 2016 Perşembe

ADANA'DA SONBAHAR


Mevsimler de insanlar gibi huzur bulacakları yere doğru yol almak istiyorlar. Onlarda nefes alıyor ve nefes veriyorlar. Hatta ölüyorlar bizlerden farkı daha umutlular. Umuda çiçek açmaları ne kadar uzun sürerse dursun daha sabırlılar ayrıca. Adana'ya döndüğüm de sıcaklığın yerini muntazam bir derinliğe bıraktığını anladım. Takvim yaprakları hayatımızda eskisi gibi olmasa da bugün uzun zamanda sonra bir yaprak kopardım gördüm ki 1 Eylül...Sonbahar gelmiş. Kışı pek de sert olmayan bir memleketiz sıcağında ise yaylalarımız kurtarıcı olur çoğu zaman. O yüzden bahar kısa süren bir tebessüm gibi gelir. Yaz ayında esen hafif bir rüzgar yada mutluluk...Ardınca gelen kışı umursamadan. Bugün öylesine yürüdüm. Anlamını koymadan kendimi bir parka attım. İzledim her yeri, her bir noktayı en çok da insanları... Kalabalıklarda kaybolmaya öylesine alışmısız ki en çok kendi yalnızlığımızı duyduğumuzu düşünürken başka yalnızlıklara kulak verdim. Belki de sadece duymayı dinledim. Biliyorum hayat büyüdükçe kalabalıklaşan bir paragraf yığını başladığım kelimeyi unuttuğun izin verildiği kadar hikayende yol almak zorunda olduğun... Fakat başka yalnızlıklara kulak vermeyi unutursak o zaman gerçekten yalnız hissetmez miyiz? Sonbahar tüm kırılganlığı ile bana da uğradı sanırım. Olsun biliyorum ki her mevsim hayati dillendiren bir sırdaş gibi...Bu yüzden Hoş geldin sonbahar!