14 Ocak 2018 Pazar

CAM IRMAĞI


         "Sonrası bir büyük sessizlik ki dışı sükut,içi kıyamet..."
Cam Irmağı'ndan alıntılarla başlamak istedim. Kütüphanem özeldir. Kitaplarım benim hazinemdir. Çeyizi kitaplar olan kızlardanım sanırım. :) Benim mutluluğumun kısa özetleri çünkü. Her bir duygunun karşılığı olan kitaplarım vardır. Kimi kitaplarımın defalarca okumaktan yıprattığım sayfaları için üzüldüğüm kimi kitaplarımı bir kez okuyup bir sonraki okumam için zaman tanıdığım bir dünyam... Nazan Bekiroğlu kitapları düz bir okumadan çok; elinize not defteri ve satır satır çizmek için kalem alın bulunduğunuz dünyanın tadını çıkarın. Şunu belirtmem de fayda var ki "Nar Ağacı" kitabının yer bir başka olacak daima. Cam Irmağı Taş Gemi yazarın okuduğum üçüncü kitabı idi. Nazan Bekiroğlu'nun kendisine has bir tarzı var ki sonu nasıl biterse bitsin kitaplarının; hüzün kaplıyor ruhunuzu. Bu kitap hakkında notlarım; Tamamlanmamış eksik olan sayfalar belirli bir süre zihninizde yaşıyor adeta. Sürükleyici bir tarzdan çok durup dinlemek için beklediğiniz duraklar gibi bir sonraki durak gideceğiniz yerin devamı da olabilir; bambaşka bir yer de... Bunu bilerek okumak bence daha güzel. Cam Irmağı-Taş gemi adlı kitabı da yazarın bölümlerden oluşmakta. (247 sayfa)
                              "Her yan Be'ydi şimdi, her şey Be.
                  Be'ye bağlanınca Elif, Elifliğini bildi.
                               Her şeyi Be ile tefsir etti."
Elif’in Be’ye aşkı ile başlayan ilk bölüm sonrası diğer duraklara yolculuk başlıyor. Benimde altını çizdiğim cümleleri;
 
"O kadar çok sevdi ki Elif, Be'yi. Kıyamete değin hiçbir kadının hiçbir erkeği böyle sevemeyeceğinden emindi."
"Peki, zaman her acının ilacı değil miydi?"
Kül Rengi Küçük Kuş ile Mermer Şehir ikinci durak oluveriyor birden sonrası için Mavi Gül Dalı ve kitaba adını veren Cam Irmağı- Taş Gemi nitekim arka kapak;
 
"Taşın boyanmasıydı adet olan, sıra boyamalara geldi. Yontucunun, kullandığı boyalara güveni sonsuzdu. Asırlarca dayanacaklarını, solmayacaklarını, bambaşka renklere dönüşmeyeceklerini biliyordu. Kimi bir deniz kabuğunun, kimi bir çömlek parçasının içinde karıştırdı renkleri. İstese, sonsuz sayıda renk elde edebilirdi. İstemedi. Kimi iç açıcı, kimi kasvet verici, ama hepsi de canlı ve kalıcı renklerle yetindi. Gözlerini karla hiç ovmamış kadınların ülkesinde buz mavisi, yağmur grisi gibi, kar beyazının da olmazdı elbet ama renklerin en zor olanı, kendisinden başka bütün renkleri yutanı, renksizlik kılanı, göz yakıcı çiğ beyaz bile onun duvar resimlerinde yumuşadı, uysallaştı. Hacmini buldu, boyun eğdi, renklerden bir renk oldu. En çok da bir yıldız ırmağının üzerinde akan lâcivert gökyüzünün altında güzel durdu. Çünkü kraliçe her defasında yıldızlı gök altında beyaz bir elbise giyiyor oluyordu.
Yontucu her şeyi üstün bir gerçekçilik duygusuyla tamamladı. Tasvirleri arasında bu gerçekçilikle bağdaşmayan tek sahne, lacivert ırmağın burgaçlı dalgaları arasına saldığı, batacağı ya da yol alacağı zamanın tek anlık aynasından belli olmayan taş geminin üzerine kaldı. Onun da tek yolcusu vardı."
      Tasvirler ve duyguların çözümlenmesi beni oldukça etkilemişti.  Kitabın son bölümüne bir adım kala olan Zeyl: Nihade'nin Beşinci Defteri" İsmi Mansur'du, bir yeniçeri. Gece Yedikule surları içinde. İsminin üzerinden bir iptal serüveni geçti. Siyahtı yeniçeri katibinin kullandığı mürekkebin rengi" cümleleri kalbi yakalıyor.

Gülibirişim tazarrusu ile kitap sayfalar tamamlanıyor yolculuklar değil...

Yazarın şiirsel dili betimlemeleri bir yana kelimelerin ruhunu hissetmek onları görünür kılmak isterseniz okumanızı tavsiye ederim. Kelimelere çok fazla yükleniyoruz onları anlamaya çalışıyor muyuz?
Güzel bir pazar günü geçirmektesinizdir umarım... Yorumlarınızı bekliyorum...

8 Ocak 2018 Pazartesi

BİTEN ÜRÜNLER

 
  
    
 Alışkanlıklarınıza bağlı mısınız? Sanırım ben biraz fazla bağlıyım. Anısı olan eşyalarım; atmaya kıyamadıklarım ve unutkanlıklarım. Atmak için ayırdıklarımı da unutuyorum:) Ancak bugün atmak istediklerimi gerçekten atmak için kararlıydım. Belki de 2018 kararlarıdır ! Bitenler bölümü yapmak istiyordum. Öncelikle Sleek kapatıcı ile başlamak istiyorum. Kirli görünmesi benden kaynaklı bir durum değil jelatini açtıktan sonra siyahlığında anlayamadığım bir renk sabitlenmesi oldu. Ufacık bir kapatıcı parçası elinizde kalmışsa bu şekilde lekelenme yaptı dış kısmında. Bunlar fiziki problemler. İndirimden bir anda karar verip almıştım. Pişman olduğum ancak bana iyi bir tecrübe oldu dediğim ürün oldu. Neyse ki çabuk bitti. Yorumlarımı eksiksiz yapabilmek için sonuna kadar kullanacağım kararı ile kullandım.
  
 
 
 
Göz çevreniz kuru ise kesinlikle kullanmamız gereken bir ürün ki kullanmadan önce göz çevremi nemlendiren birisi olan bu ürüne hiç anlam veremedim. Kullanım sırasında neredeyse kendi kabında kuruyan bir ürün desem yeridir. Göz altı kullanım sonrası bir parça sürüp yaymak istediğinizde yapamıyorsunuz. Kendisini yaymama izin vermedi. Bu yüzden kat kat devam etmek zorunda kaldım. Bir daha kullanır mıyım? Almayacaklarım arasında çoktan yerini aldı.

 

 
 
Neutrogena visibly clear sivilce temizleyici  istikrarlı bir şekilde kullandığım ürünler arasında artı ve eksi yönleri ile dengeyi kurmak istesem sanırım kendisini nötrlerdi. Yeniden alabilir miyim? Belki... Etkisini bariz bir şekilde hissedemediğim yorumsuz kalan ürünlerden...

 
Yves Rocher ürünleri paraben olmaması nedeni ile kullanmayı tercih ettiğim ürünler arasında. Kimi ürünleri çok sevsem de kimi ürünleri Neden sorusu cevapsızlığında eziliyor. Yoğun nemlendirici parlak kalem ruj da bu cevapsızlık altında... Dudakta fazlalık hissi bir yana renk tercihi sebebi ile ki bu benim yine anlık verdiğim bir karar sonucu evet pembe olsun. Karıştırma yaparım alalım hızlı kararı ile hata yaptığım kanaatine kısa sürede vardım. Kalıcılığı hemen kaybolması bir yana dudaktaki fazlalık hissi rahatsız edici. Denemeden ayrıntılı bakmadan alınmamalı!!!
 

 
BeeBeauty Micellar makyaj temizleme mendili kasa arkası indiriminde oldukça uygun bir fiyata aldığım üründü. Kokusunun rahatsız etmemesi; makyaj temizleme mendilleri arasında bir tık daha yükseltiyor kendisini. Bu ara çok sık kullandım ki ikincisini de yine indirimden yedeklemiştim. Kullanım sonra yıkama jeli ile hemen yüzümü yıkadığımda çok ağır ürünler kullanmamışsam mutlu eden bir ürün oldu. Öncesinde Komili makyaj temizleme mendilini kullanmıştım. Ona kıyasla hafif olmasına rağmen temizleme oranı daha fazlaydı. Başka ürünlere tabi ki bakacağım ancak indirimden alınacaklar arasında bu ürün kendisine yer edinmeyi bildi.
Bitenler bölümünü devam ettireceğim şimdilik iki olumsuz bir olumlu bir nötr ürünle yazımı sonlandırayım :) Sizlerin de yorumlarınızı bekliyorum. Umarım güzel bir gün geçirmişsinizdir.

 
 

6 Ocak 2018 Cumartesi

ZAMANI GERİYE SAR


Kitaplar zamanın hangi kısmında diye sorsalar verecek tek bir cevabım olurdu; onlar zamansızdırlar. Zaman denilen kavrama kendilerini kaptırmadan var olmaya çalışan bu dünyadan ayrı paralel dünyalar... Küçük Prens gerçekten de çocukken okuduğum hafızamda yer edinmeye bir kitaptı. Benim zamanımda kaybolmuş bir kitap. Kıyas yapmayı sevmem ancak Çocuk Kalbi kitabının karakterleri okurken yaptığım yorumlar hala hatırımda. Demek ki kalbime gerçekten dokunmuş. İnsan kalbine dokunan sözcükleri zamana karşı bir galibiyet yaşamışçasına unutmuyor. Bu yaşlarda daha çok anlıyor insan. Belki de insanlarla iletişimimizde sözcüklerime bu yüzden daha bir özen göstermeliyiz. Önemsiz kırıcı olduğunu anlayamadığımız sözler yaralar açabilir.

Sizinle Küçük Prens kitabı notlarım paylaşmak istedim.
Çok sevdiğim bir arkadaşım 2018 yılının bana uğur getirmesi dileğiyle bana hediye almış. Kitap hediyeleri benim için daima özeldir. Görünce gayriihtiyari gülümsemişim. İkinci şans verilmesini öğretiyor hayat dercesine...
Bu kitap bir çocuk kitabı değil onu anladım. Büyükler içinde yazılmış evet kanaatinde değilim. Bu kitap zamanda kaybolmuş hatırlamak istediğimiz belki de pişmanlıklarımızla yüzleşmek için nazik bir hatırlatma. Büyümek demek artan sayılarla baş etmeyi öğrenmek demek aslında ve bu tür kitaplarda bu öğrendiğimiz alışkanlıklarımıza birer ayna sanki.
"Onun nerden geldiğini anlamam uzun zaman aldı. Bana pek çok soru soran Küçük prens, ona sorduğum soruları hiç duymuyordu sanki. Dedikleri de şans eseri yavaş yavaş çözüp anlayabildiğim sözcüklerdi..."
"Gökyüzüne bakın ve kendinize; "Koyun çiçeği yedi mi, yemedi mi? diye sorun. İşte o an her şeyin nasıl değiştiğini göreceksiniz.... Ve hiçbir büyük, bu meselenin ne kadar önemli olduğunu anlamayacaktır!"
Kitaptaki güzel alıntılardan... Küçük Prens'in yolculuk yaptığı gezegenlerden hangisindeyiz veyahut son durağı olan bu karşılaşmadaki hangi ikilemin insanıyız? Kim bilir küçük Prens bizde olabiliriz. Kendimce bende notlar almıştım; büyümeyi ciddi olmak zannediyoruz. Çocuk kalmamalı dengeyi hayatın ciddi tarafında tutmalıyız gibi... İşimiz olmayabilir; yokluklarımızın farkında da olmayabiliriz ki artık günümüzde duygu yoksunluğu çekiyoruz bence... Gülümsemeyi; çocukları dinlemeyi unutmamalıyız. Hayatın onca ciddi yükümlülüğünü sırtımıza alırken ruhumuzun bir köşesinde varlığını korumaya çalışan o küçük çocuğu yalnız bırakıyoruz. Oysa o çocuk tarafımız meraklı; hayalperest ve inançlı... Daha çok gülebileceğimize mutlu olabileceğimize olan inancı daima korunmakta. Alışkanlık rutininden uzakta güneşin batmasını beklemekte. Akşamın tonlarının hayranlığında saati unutmakta.
Gülümsemeyi unutmayalım. Aynadaki gördüğümüz benliğimize; gün aşırı gördüğümüz ancak tanışmak için çaba harcamaktan kaçındığımız o tanıdık yüzlere! gülümsemekten ve  "Nasılsın?" sorusunu sormaktan kaçınmadan bugünün güzel biteceği umudu ile gülümseyelim...
Olmaz mı?...