Sayfalar

29 Temmuz 2018 Pazar

BAJRANGI BAHAIJAAN



 İyiliğe dair umudun olduğu bir film... 
Bajrangi Bahaijaan… Tamamen tesadüf eseri arkadaşımın attığı Snap sayesinde haberim olmuştu bu filmden.
 "Ağlamayalı çok uzun zaman olmuştu" yazısından da görünce oldukça meraklandım. Arkadaşımı biliyorum 
kolay ağlayan bir insan değildir.
Böyle duygusal bir film mi 
acaba derken kendimi izlerken buldum. 
Aslında uzun zaman önce yazmalıydım 
diyorum şimdi. Ertelemek pek fena bir huy!

 Salman Khan; Aamir Khan
 hatta Sharuk Khan; Bollywood film sektöründe bildiğim sevdiğim ki ilk iki 
aktör gerçekten iyi filmleri olan oyuncular. Sharuk Khan tek bir filmi ile ayrı hatta oldukça güzel bir yeri vardır
 bende. Bilmem izlediniz mi?(Rab ne
 bana di jodi) Eski bir film ama bence sevginin duruluğunu görebildiğimiz özel filmlerden. Neyse Salman Khan karizması, bakışları ile aksiyon filmleri mi derken
bu filmini görünce ne kadar güzel bir oyunculuğu var demekten kendimi alamadım.

 Saf merhamet, iyi bir insan olmanın aslında o kadar zor bir şey olmadığını, ahlakı çok ama çok güzel yansıttı. 
IMDB puanı 8/10 olan bu 2 saat 43
 dakikalık film tek bir sahnesini dahi atlamadan izleyeceğiniz, yer yer sorgulayacağınız hatta bu önyargı dünyasında neler kaybettiğimizi göreceğimiz bir film. Gelelim konusuna;

    Pakistanlı konuşamayan bir kız olan 
Shahida (Allah'ım film boyunca masALLAH 
nasıl tatlılık demeden kendimi alamadım) beş yaşındadır. Shahida(Harshaali Malhotra) uçurumun kenarında kimseler
 fark etmeden bir gün geçirince aile 
bu durumun ciddiyetini kavrar.
 Shahida düştüğünde sesini kimselere duyuramamıştır çünkü. Annesi Hindistan'a dua etmeye gidenlerin hastalıklarına deva bulduğunu bu yüzden Shahida'yı da alarak Hindistan'a gitme önerisini ortaya atar. Bu öneri kabul edilir. Hindistan'a doğru bir tren yolculuğu başlar. Kalabalığı görünce ne kadar kalabalık bir ülke demeden kendimi alamadım. 
Her türlü dua edilecek yere giderler 
Shahida ve annesi. Ah keşke doktorlara götürülseydi önce :( Dualar edilip yola çıkıldığında tren ile geri dönüş başlar. Annesi uyuyakalmıştır. Shahida ise gördüğü bir yavru keçi uğruna trenden inmiştir. Tren hareket etmeye başlayıp da Shahida'nın koşusunu, annesi dahil trenden herhangi bir insanın kendisini duymasını istemesi o sahnelerde istemsizce ağladım. O çaresizliği tek bir kelime ile ifade edemeden oynayan bu küçük kıza hayretler etsem de annesine çok ama çok sinirlendim. 
Annesi uyandığında tren Pakistan sınırına gelmiş Shahida hiç bilmediği bir ülkede yapayalnız kendi sessizliğinde kalmıştı.
Hikayenin bir diğer kısmında Pawan
( Salman Khan) vardır artık. Pawan bu küçük kıza Munni diye seslenmektedir. Onunla birlikte bu küçük kızın 
ailesini bulmak için çıktıkları yolculukta 
çok fazla zorluk ve acı da yaşar. Ancak vazgeçmez. 
Bu arada Hindistan'da sayılamayacak 
kadar din ve inanış bulunmakta. 
Pawan, Bajrangi müridi. Bu konuda
 en ufak bir fikrim yok ancak ona koyu bir şekilde inanıyor. Et yemekten sakınan(bajrangi inanışının bir sonucu sanırım) Pawan ve 
küçük kızın yemek sahneleri oldukça tatlıydı. Bu ikili çıktıkları yolculukta
 oldukça zorlandılar, ama saf sevginin güzelliğini doğru bir şey yaptığına inandığında sonuna kadar gitmek gerektiğini harika bir şekilde yansıttılar.  Filmin bir diğer tanınmış oyuncusu da 
Kareena Kapoor (Rasika) 
O da  başarılı bir oyuncu ama her 
nedense bana pozitif bir hissiyat
 vermiyor. Hani nötral bir his.

        17 Ağustos'ta Türkiye'de vizyona 
gireceğine dair internette yazılar gördüm umarım doğrudur. Ailecek izlenebilecek 
bence klasik Bollywood tabularını yıkmış
 bir film. Salman Khan'ın karakter olarak naif ve inandıklarından vazgeçmeyen bu rol inanılmaz yakışmış. Bu oyuncuyu nasıl desem tanıdık buluyorum. Uzak, 
ulaşılması zor kendini beğenen bir oyuncu hissiyatı vermiyor bana.

 Şu an ki yaşadığımız dünyada gerçekten
 böyle iyi insanlar var mı yahu diye sordururken bu film bir anlamda içsel bir eleştiri yapmayı da zorunlu kılıyor. Ne zaman iyiliğe olan inancımızı kaybettik?


ÇEKİLİŞ BİTTİ









 
 
 
 

            İyi tatiller!!! Tatil nasıl geçmekte efendim :) Belki bir deniz kıyısında belki de yeşillikler içerisindeki bir bahçede doğayla olmadığımız kadar yakınızdır. Benim tatil bu yıl düzensiz... Aslında bir yerde uzun tatil yapmaktansa başka şehirleri görmeyi dilerim. En kısa tatil diliminde birkaç şehir görmeyi dileyerekten gelelim ana konuya; şu an yaylada bulunduğum için Adana'ya gelince çekilişimi sonlandırmak istedim. Ancak dayanamadım. İki hafta önce başlatmıştım çekilişimi. Katılım biraz azdı ama bu ilk çekiliş. Umarım daha sonraki çekilişlerime katılım fazla olur. Defter ve kitap hediye etmeyi çok severim çünkü. Normalde bilgisayar üzerinden yapardım ancak sayı 12 tane şartları tamamen yapan kişi olunca kağıtlara yazdım; anneme çektirdim kağıdı :) Kazanan MECZUP YAZAR oldu... :) En kısa zamanda bana ulaşmasını rica ediyorum. Eğer e-mail ile ulaşılamazsa sayfamın instagram adresinden de dm den ulaşılabilir. Perşembeye kadar bana ulaşabilirse sevinirim. Adana'da bulunur bulunmaz yollamayı istiyorum. Herkese iyi tatiller olsun yeniden :) 
 

26 Temmuz 2018 Perşembe

YAŞ ALMAK

     
         

Yaşlanmak ile yaş almak arasında ince bir ayrım vardır. Ben yaş aldım diyenlerdenim sanırım . Yaş almak yılların eklediği sayı hanelerini kabul etmek anılara anı eklemek gibi ... 
       Çiçek geçen yıl doğum günümden... Bir buket çiçekten kalan küçücük bir parça gibi görünse de aslında bana kalan mutluluk. Mutluluk elle tutulup gozle görülebilir mi kimi zaman evet. Bu kurumuş çiçeğe baktığımda hatırladığım koca bir tebessüm çünkü. Bu yıl ki doğum günüm mü😊 bir dolu fotoğraf ve kahkahalar anilarimda... Yazacak yığınla kelime yükleminin ardında ancak paragraf başı teşekkür ederimle başlamakta. Yaş almak sevdiğimiz insanlarla yaşamımızı anlamlı doldurmak değil mi sanırım iyi ki doğdum 😊 

       Sevdiğim insanlar sizlerde iyi ki varsınız siz olmadan büyümek sıkıcı olurdu😊😊😊

23 Temmuz 2018 Pazartesi

EN SEVDİĞİNİZ AY?




  Fotoğraflar küçük bir anın
 devamındaki güzel bir melodi gibidir. Mutlulukla dilinize dolandığında anlarsınız bir süre sonra anılarınız arasında yer edinecektir. Paylaştığım fotoğraf bir yayla fotoğrafı! Geriye dönüp anı dondurmak için soluklandığım sırada çekilen.
         Adana için Temmuz ayı bir Mayıs gibi ayı geçmekte. Bence Adana'nın kendisi de bu duruma şaşırıyor olabilir. 
Evet sıcak özellikle öğle saatleri dayanılmaz ki en iyi örneğini pazar günü sınav da hissettim. Ama akşam serinliği kendini affettirircesine yasemin kokuları ile geceyi güzel anmakta. Bu aylarda gece uyumak nemden dolayı çok zor olur. Çok şükür ki bu yıl bu zamanlar daha iyi. Ağustos nasıl geçer bilmiyorum ama  zaman çok hızlı ilerliyor gibi sanki.
 Zaman notlarım koşarken ben onu yakalamak için hızlı adımlarla yürüyorum. Yetişmek ne mümkün ancak çabalıyorum.
       Çocukken bu zamanlarda ki her yıl yaz dönemi yaylada geçerdi. O zamanlar daha bir eğlenceli gelirdi. Apartman çocukları olarak özgürce dışarıda oynayabileceğimiz, ağaçlara tırmanabileceğimiz ve toprağa dokunabileceğimiz bir yer olduğu için mutluyduk belki de. Yaş aldıkça ki yaylanın hedef kitlesinin değiştiğini düşünüyorum. 
Benim yaş grubu için çok sıkıcı... Uzun yürüyüşler, serin hava hatta yer yer soğuk hava yaz mevsiminde olduğumuzu unuttursa da uzun süre için hayır diyorum. Sınavdan önceki hafta sonu ki keşke hafta sonları sadece gitsek bence daha iyi olur; gittiğimizde dönüş sırasında ardımda kalan manzara bir tablo gibiydi. 
Canlı, doğanın kendisinin son derece farkında olduğu şehirden uzakta ancak bir şehir kalabalığını çoktan yakalayan hem yakın hem de uzak olabilen bir manzara. Sevdiğim şeyleri hatırlatıyor. 
Ağustos ayını ne kadar sevdiğimi; yolculuklarda bir yere varmaktan çok yolda olmayı sevdiğimi yaz mevsiminde sıcak olmasına rağmen Adana'da olmayı sevdiğimi hatırlatıyor. Ağustos'u sevmemenin sebebi sarının her tonunu görmemdir. Sarı ve kahverenginin o uyumu ve uyumun aldatıcılığa inanıp ellerini gökyüzüne uzatmak: bulutlardan sevdiğim yüzler yapmak. Çocukluk alışkanlığı gibi. Düşündükçe kendimin bile benzer bulutlarını fark etmek.
       Zamanın tüm o koşu yarışında durup düşündünüz mü sizler en çok ayı seviyorsunuz?(çekilişimi hatırlatarak yazımı sonlandırayım)

19 Temmuz 2018 Perşembe

FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ

 
Diliniz, yüreğinizdeki şeyi söylemiyor....
 
Kitaptan alıntı ile başlamalıyım dedim yazıma. Beni etkileyen diyaloglardan bir tanesi idi çünkü. Yanlış batılılaşma, aşk, mirasyedi ve en önemlisi çalışmak bu dört ana unsur çevresinde geçen klasik kitabın; özetini ezberlemiş ve karakterlerin belirgin özelliklerini en azından bilmekteydim. Lise döneminde edebiyat derslerimiz özetleri yorumlamak ile geçerdi. Aslında kızıyorum kendime, okumalıydım. Ne yapalım demek ki bu kitabın okunma zamanı bu zaman imiş.
Felatun Bey ile Rakım Efendi; Ahmet Mithat Efendi'nin eseri. Ahmet Mithat Efendi sanat toplum içindir anlayışında. Bu anlayışla oluşturmuş eserlerini. Anadolu üniversite yayınları tarafından yayıma hazırlanan bu kitapta sadeleştirme bugünkü Türkçemize uygun gibi düşünmeyin. Çok fazla bilmediğimiz kelimeler ve kelimelerin açıklamaları sayfanın alt bölümünde oldukça fazla. Kelime konusunda kendimi bir nebze dahi olsa iyi bir hafızam var derken gördüm ki Teceddüd (yenilik)kelimesi dışında aşina olduğum kelime sayısı oldukça az. Ancak vermek istediği mesaj oldukça belirgin ve anlamlı.
Mustafa Meraki Bey'in oğlu Felatun Bey tanıtımı ile başlayan yazar; bu aileyi bir bölüm ayırmış. İki çocuğu olan Mustafa Meraki Bey ki "Meraki" kendisine bir yerde sonradan eklenen sıfat. Kendisi oldukça Meraklı bir şahıs. İki çocuğu bulunmakta; Felatun bey ile kızı. Kızı kendisine oldukça güvenen hatta şımarıklığını normal bir davranış gibi göstererek kendisini görmeye gelen insanlara kusurlarını ki kendince yüzlerine söyleyip kahkahalar atan bir kız. Felatun Bey ise tüm miskinliğiyle tam bir mirasyedi. Mirasın da etkisiyle giyime oldukça düşkün. Kendisi kalemde yanı devlet dairesinde bir memur. Ancak bugün yarın derken bir türlü işe uğramaya vakit bulamaz. Nadiren uğradığında ise ruhu sıkılan bir beyefendi!!!! Alafranga adetlerin hayranı adeta taklitçisi. Geleneksel adetleri pek bir alaturka bulurken gözleri daima israftadır.
Rakım Efendi ise babasını çok küçük bir yaşta kaybetmiş. Annesi ve dadısı ile büyümüş ancak annesini de kaybedince dadısı ile bir yaşam sürdürmüş. Kendisini geliştirmiş. Kendi kendine Fransızca öğrenmiş. Öyle ki tercümeler yapmakta, özel dersler vermekte. Çalışmakta zorlanmayan eline geçen parasını oldukça idareli kullanan kutu gibi bir evde yaşarken bu evi kazandıkça daha düzgün hale getirmiştir. Yer yer bahçesine de vurgu yapılan bu evi görmeden zihnimde çok güzel bir ev olarak canlandırdım. Bir emek sonucu oluşan bu ev dünyanın en değerli evi; bence.
Rakım Efendi bir İngiliz ailesinin iki kızına lisan dersi vermek için gidip gelirken zaman zaman Felatun Bey ile karşılaşır. Felatun Bey aşağılamak için Rakım Efendi'nin bilgisinin az olduğunu ima edercesine sınavlara tabi tutmaya aslında o ailede ilgi çekmeye çalışırken ağırbaşlılıkla üstesinden gelir Rakım Efendi.
Felatun:"Canına yandığım! Ben ne yapsam bu kadın milletine yaranamayacağım, vesselam!"
Rakım:" Ben kadınlara asla yaranmak hevesinde bulanmadığım için beni seviyorlar. Eğer siz de bu halde olsanız daha başarılı olacak, kadınlardan daha fazla yakınlık göreceksiniz. "
İngiliz ailesine gidip gelmeler sırasındaki diyalog... İki kızın Rakım Efendi'ye olan hayranlığı Felatun Bey'i rahatsız etmektedir. Hatta kıskanmaktadır. Bu arada Rakım Efendi kendisine bir cariye satın almıştır. Adını da Canan koymuştur. Canan'ı öylesine güzel yetiştirmektedir ki Canan piyano çalabilen, Fransızca bilen biri olmuştur.
Rakım Efendi İngiliz ailesiyle kötü bir şekilde ayrılmak zorunda kalırken bu duruma hayret eden Rakım Efendi emek vermekten vazgeçmez. Görevini hakkıyla yerine getirmeye çalışırken bir yandan da hayatını sürdürmeye çalışmaktadır. Canan'a kalpten itiraf edemediği bir bağı gelişmiş; Canan ise Rakım Efendi'ye olan hayranlığı çoktan aşka dönüşmüştür. Ancak bu sırada Rakım Efendi'ye aşık olan İngiliz kızlarından büyüğü derin bir hastalığa düşer. Günden güne önce kimsenin anlamadığı sonrasında ise doktora hayran kaldım. Doktorun sayesinde anlaşılan bu gizli aşkın tedavisi ailenin de bulduğu yöntem ile Rakım efendi ile evlendirmektir. İngiliz kızın gururlu ve saf aşkını takdir ederken Rakım Efendinin olumsuz olduğunu söylemekten çekinmemesi hatta Canan'ı sevdiğini söylemesi ne olursa olsun dürüstlük önemlidir mesajı veren yazarı tebrik etmemi sağladı. Bu olaylar gelişirken Felatun Bey Polini adlı bir kadınla mirasyedi olmanın hakkını vermekte. Sonuç olarak düştüğü kötü durum neticesinde uzak bir yere memuriyete giderken aslında Rakım Efendi'nin sözlerinin doğruluğunu anlamış olarak gitmektedir.
Dönemin özelliklerini anlayacağımız bu kitapta da ölümler yer alsa da çalışan emek veren ve dürüst olan kahramanın kazanması mutlu sonla bitirilmesi açısından benim için güzel bir kitaptı.
 
"Öyle ki, mutluluk insan içindir. İyi huylu insan içindir."
 alıntısı ile yazımı bitirirken çekilişimi hatırlatmak isterim. ayın 28 inde bitireceğim için herkesi beklerim. :)

13 Temmuz 2018 Cuma

ÇEKİLİŞ ZAMANI

Evet 😊 umarım herkesin tatili güzel geçiyordur. Yaz sıcakları Ağustos ayında acaba nasıl olacak derken zaman o kadar hızlı akıyor ki vay be ne kadar hızlı geçmiş herşey diyorum. İki yıl olmuş blog yazılarımı yayınlayalı😊 aslında çok öncesinde çekiliş yapmak isterdim ama kısmet bu aya imis. Küçük bir çekiliş yapmak istedim . Bilmiyorum katılmak isteyenler olur mu ama isterim katılan olsun . Şeker portakalı kitabı bir klasik olarak çok sevdiğim ve değer verdiğim notlar aldığım bir kitap. Sipariş verirken  bu kitabı hediye etmek istediğime karar verdim. Ek olarak da Ankara Eskişehir arası gezinirken oralardan hatıra olsun diye aldığım ufak hediyelikler vardı . Neden buradan da hediye etmeyeyim dedim ve bir magnet resme ekledim. Tatil kitlerini çok seviyorum ufak boyuttaki ürünler, ürünün geneli hakkında bilgi vermekte . Bende seyahat boyu dis macununu seviyorum da sensodyne markasını ekledim. Ayrıca defter koleksiyonumdan bir defter ve ayraçlar . Sıkı bir Kafka okur dergisi takipcisiyim. Çekiliş ürünlerim bu kadar . Sartlarıma gelince blogumu takip etmek (gfc dahil) ve çekilişimi duyurmak ayrıca katıldığınıza dair yorum bırakmanız ...
Güzel bir gün geçirmeniz dilegiyle😊😊😊 

10 Temmuz 2018 Salı

TAAŞŞUK -I TALAT VE FITNAT

          Aşkın yükü... Tüm duygu karmaşasının ortasında aşk olup olmadığına karar verebilmek... Sorular ve cevaplar dünyasında kimi zaman cevaplarla mutlu olmak kimi zaman da sorularla yetinmek...Zordur vessalem. Kitaplar dünyasında sorular paragraf aralarında gibi dursa da cevaplar okuyucuların zihnindeki betimlemelerdedir. Benim için de klasikler özeldir. Özetini bildiğim bir kitabın kendisini okumak da nasip oldu. Bitirir bitirmez yorumlamasını yapmak istedim. Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat... Acıklı bir aşk hikayesi. Edebiyatımızda aşk defalarca işlense de her bir yazarın dokunuşu ile bambaşka yollar çıkmış. Şemsettin Sami bu acıklı aşkı kaleme dökerken edebiyatımızdaki ilk yerli romanı yazmıştır. (Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat) Bu arada Şemsettin Sami iki roman çevirisini de edebiyatımıza kazandırmıştır; Sefiller ve Robinson Cruoze…
    Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat dönemin öncü eserlerinden olsa da modern olay örgüsü oturmuş romanlara kıyasla eksiklikleri olan bir roman. Geçiş bölümleri arasındaki kopukluklar biraz dikkat dağıtabiliyor. Sahne 1 akış sahne 2 ancak noktalanmamış kısımlar bizim hayal dünyamızda birleşiyor. Genel örgü ise;
Talat'ın ailesi ile; dadı ve annesinin genel konuşmaları ile başlamakta. Başı ağrıdığını söyleyen Talat'ın bu duruma üzülen annesi ve dadının bu çocuğun başka bir derdi var söylemiyle geçmekte. Hakikatte dadının hisleri doğrudur. Talat bir aşka düşmüştür. İlerleyen bölümlerde anlayacağımız... Talat'ın annesi Saliha Hanım oğlunu babasız büyütmüştür. Talat 19 yaşında kalem yani devlet dairesinde çalışmaktadır. Dadı ile Saliha Hanım konuşmalarından anlıyoruz ki Talat sakin, yaşına göre olgun ve güleç bir gençtir. Dadı evlendirelim dedikçe Saliha Hanım eşi ile olan evlilik hikayesini anlatır. Bu hikaye de güzel yer yer tebessüm ettiren bir hikaye...
       Romanın ana kahramanı Talat'ın; güleç halini aşkın ızdırabı gölgeledikçe herkes sorar ancak Talat bir şekilde geçiştirir. Aşka düşen Talat ne yapacağını bilemez haldedir çünkü. Talat'ın işe gelip giderken uğradığı dükkan Hacı Mustafa'nın üvey kızı Fıtnat aşkın diğer tarafıdır. Fıtnat; annesi Zekiye Hanım vefat edince annesinin evlendiği Hacı Mustafa Efendi eğitiminde dışarı yüzü görmeden evinde geçirmektedir ömrünü. Dükkana gelip giden Talat'ı tesadüf eseri görür o da aşık olur. Bir cumba bakışmasıdır. Talat bu aşk da çıkar yol bulmak için çarşaf giyer kendini güvenilir bir vasıta aracılığıyla Fıtnat'ın evine girer. Herkes onu Ragıbe sanmaktadır. Azmi takdire şayandı Talat'ın. :) Fıtnat üvey babası tarafından zengin bir adamla evlendirilmek istenirken iki aşık birbirlerine aşklarını dile getirirler. Üvey babası kızılan karakterlerin başında bence geliyor. Fıtnat istemese de zengin ve yaşlı bir bey olan Ali Bey ile evlendirilir. Fıtnat'ın sakladığı annesinden yadigar 18 yaşında açması istenen bir nüsha vardır bu arada. Fıtnat; Ali Bey ile asla bir arada bulunmak istemez. Sürekli olarak bayılır. Bir şekilde Fıtnat'ın muhafaza ettiği nüshayı bulur Ali Bey... O nüshada Fıtnat'ın annesinin son sözleri ve babasının kim olduğu ayrıntılı bir şekilde anlatımı vardır. Ali Bey anlar ki Fıtnat kızıdır. Koşar odaya ancak geç kalmıştır. Fıtnat canına kıymıştır. Çarşaflanıp kadın kılığına girerek Fıtnat'ın yanına gelmeye çalışan Talat da bu acı sahneye ortak olur. O gün o evden iki cenaze çıkar. Ali Bey ise aklını kaybeder. Ne yazık ki onunda sonu bellidir. Acı; aslında vermek istenen mesajla birleşince daha bir anlamlı olan hikayedir. Görücü usulü evliliklere gönderme yapan yazar yer yer toplumdaki aksaklıkları da anlatır.
Okunması gerekilen kitaplar arasında yer edinen kitaplardan...
"Bir insan için sevdiği adam tarafından sevilmek, kendisini seven adamı sevmek... Ne büyük şey!!!"
"Aşk ve sevgi, herkeste vardır; ancak çekici bir güç olmadıkça eyleme geçmez."
" Ah zavallı kadınlar neler çekerlermiş! Biz erkekler onları kukla yerine kullanıyoruz. Yolda serbest ve rahat yürümelerine engel oluruz. Bu ne rezalet! Ne küstahlık! Bir erkek, tanımadığı bir başka erkeğe rast gelse yüzüne bakmaz, söz söylemez ama tanımadığı ve daha önce hiç görmediği bir kadına rastladığında, gülerek yüzüne bakmaya ve söz söylemeye başlar ve kovsalar bile yanından ayrılmaz. Demek oluyor ki, biz kadınları insan yerine koymayız, kendimizi eğlendirmek için onların ruhunu sıkarız, serbest gezip dolaşmalarına ve eğlenmelerine engel oluruz."(Talat ,çarşaf giyip dışarıda dolaştığında hissettiklerini bu paragraf ile anlatmakta.)
 Bu ay klasik kitaplarla dolu olacak. Yorumlamalarıma yorumlarınızı beklerim :)

 

9 Temmuz 2018 Pazartesi

DENEBUNU HAZİRAN KUTUSU


         Evim evim güzel evim :) Adana'ya varışım biraz uzun sürse de bir buçuk saat rötar yaptı evime gelince çok mutlu oldum. Önce Eskişehir sonra Ankara derken güzel bir tatil oldu benim için. Eskişehir ödül töreni vesilesiyle görme imkanım oldu ama umarım yine yolum düşer. Çok düzenli ve herkesin rahatça bisiklet sürebildiği trafiği daha normal bir şehir. Ankara trafiğini hiç sevmiyorum çünkü. Bir İstanbul trafiği diyemem ama her yönden gelen arabalar, her sokağın çıkışının bağlı olduğu yollar, bir kavşak kaçınca uzun uzun gidilen yollar daha sıralayabileceğim yığınla şey... Adana'da da trafik yoğun artık. Havaalanı dönüş yolu uzun sürdü. Çarşı; bulvarlar akşam saatleri oldukça yoğun oluyor ama en azından trafik ilerliyor. Bu arada 6 gün de tam anlamıyla Temmuz olmuş hava. Sıcak ve nemli. Adana sıcak yüzünü tam anlamıyla gösterdiği için bu nem nedir yahu desem de geceleri sıcak olmasın diye dua ediyorum.

        Ben yola çıkmadan Denebunu haziran ayı kutusu gelmişti eve. Denebunu kutusu aylık olarak talep edilen ücretsiz kutular. Kutular yayınlandıktan sonra hemen talep edilmezse (eğer ki profilinize uygun ise talep ediliyor) kutular hemen tükenebiliyor. Haziran kutusu içerisindeki ürünleri görünce çok mutlu olmuştum. Özellikle Türk kahvesi :) Henüz Türk kahvesini deneme imkanım olmasa da yola çıkarken yanıma aldığım Le Petit Marseillias Akdeniz çileği deneme boy kokusuna bayıldım. Böyle güzel bir koku olamaz. Orijinal boyunu kesinlikle satın almayı istiyorum. Sensodyne üç adet gönderilmişti yanıma ondan da bir tane aldım. Sensodyne zaten tanıdığım ve sevdiğim ve tavsiye ettiğim bir diş macunu markası. Herhangi bir yabancılık çekmeden kullandım ki hala da kullanıp bitireceğim İnşallah. Dönemsel olarak diş problemleri olabiliyor. Sızlama gibi hassasiyetlere karşı soğuk ve sıcak tüketiminde etkili bir koruma sağlıyor. Tat konusunda da rahatsızlık verici değil.
*Asit erozyonuna karşı dişleri korur.
*Hassas dişleri olanlar için özel olarak formüle edilmiştir.
    Knorr çeşni serisi ise benim için ayırt edicilik kısmında iyi ki dediğim ürünlerden oldu. Onunda hepsini kullanma fırsatım olmadı ancak kullanım fikri açısından ambalajın arka kısmında tariflerin de yer alması iyi olmuş. Knorr çeşni serisi(koruyucu ve renklendirici içermez);
*Sarımsaklı Yoğurt çeşnisi (Yoğurtlu mezeler ve mantı)
*Baharatlı sebzeli çeşni (Tencere yemekleri çorba ve soslar)
*Tavuk çeşnisi (Izgara, Tencere, Sote, Fırın)
*Kajun Baharatlı Patates Çeşnisi (Fırın, kızartma ve börek)
 Yorumlarınızı beklerim...

6 Temmuz 2018 Cuma

ESKİŞEHİR NOTLARI


Geçen yıl aynı gün içerisinde tam üç şehir değiştirdim derken bu yıl da sıfır uykuya yakın bir zaman dilimi zarfında önce Ankara sonra Eskişehir yolculuğu yaptım. Elimden geldiğince Instagram'a gezi notları şeklinde atmaya çalıştım ama aslında bir gün de bir şehir gezmek çok zor ve yorucuymus. Eskişehir Anadolu üniversitesi kompozisyon yarışmasında dereceye giren öğrencilere ödüllerinin verilecegi törene katılmak için salı gecesi Anka'ya geldim. Sabah yolculuğu ise yüksek hızlı trenle Eskişehir oldu. Bu arada hayatımda yaptığım ikinci tren yolculuğu idi. Tren yolculuğu acemisi olan birisi için ne kadar güzel ve teknoloji haline uyarlamışlar. Adana tarihi bir gara sahip olduğu için önce havalimanı gibi gelse de sistematik bir şekilde düzenli işleyen yolculuk büyük kolaylık. Çünkü 1 saatten biraz daha fazla sürdü. Varış noktasına oldukça yakın olan üniversiteye taksi beş dakika da vardık desem abartmış olmam. Ödül töreni saat iki de olduğu için üniversite içersinde az da olsa gezme imkanı bulduk. Güzel bir üniversite düzenli. Toplu yerleşim şeklinde olan üniversiteler daha iyi sanki. Ama üniversite içinde ring servisleri olsa fena olmaz. Yürüme mesafesi yoruyor. Saat iki de yapılan tören canlı yayın olan Facebook'ta verildi fazla fotoğraf çekebilme imkani bulamasam da elimde az da olsa güzel anlar kaldı sanırım. Ödül töreninden bana kalan güzel fotoğrafı ekleyeyim. Bu arada geçen yıl hikaye yarışması yapılmıştı. O yarışmada dereceye giremedim. Ancak yayınlanmaya değer bulunan eserler arasına girip yayınlanmıştı. Bu yıl hediye paketinde görünce sevindim 😊 52 öykü yaşam kitabında benimde hikayem yer alıyor. 16 gb flash bellek ve not defterine bayıldım. Kitaplara gelecek olursam eğer hep bildiğim özetlerini ezberledigim ancak okuma fırsatı bulamadığım kitaplar okuma fırsatı Adana'da muhtemelen bulurum.

Torenin yapılacağı salon yüksek bir katta idi . Karşımda bu güzel manzarayi görünce fotoğraflamak istedim. Gerçekten güzel bir üniversite.


Üniversite bahçesinde yer alan bu nostaljik tren ise aslında bir kafe olarak görev yapıyor 😊😊
Bol bol bisiklet sürenlere rastladığımız şehir turumuzda ise meşhur balaban kofte eşlik etti. 😊 Lezzetli idi. Ek olarak masal satosununda bulunduğu Sazova park ise bir o kadar eğlenceli idi. Ancak beş kapanış saatinde olması masal satosunun bizim için kötü oldu saati geçirmiştik ne yazıkki . Son olarak park içerisinde yer alan bire bir korsan gemisine benzetilerek yapılan korsan gemisindeki yemek masası ile yazımı sonlandırmak istiyorum. 
Hafta bitip hafta sonuna yaklaşırken ardı ardına güzel günler oldu. Umarım sizler için de bu ay güzel geçer 😃😃

4 Temmuz 2018 Çarşamba

GRATİS İNDİRİMLERİ


Bayram öncesi Gratis indirimi yakalayanlardan mısınız? Çok kalabalığa girmeden alabileceğim ürünleri yakalamaya çalıştım. Evimin yakınındaki Gratis'teki kuyruk inanılmazdı tüm caddeyi kaplıyor kimi zaman. Ben de uzun zamandır gözaltı kapatıcısı arayan biri olarak MAC concelar biteli oldu biraz en azından gözaltı bezesi oluşturmayacak yakın çevremdeki insanların memnun kaldığı bir ürün almak istiyordum. Ama şunu da belirteyim Mac göz altı kapatıcısından çok memnun kaldım. İmkanım olursa yine almak isterim ancak fiyatı ve ebatı arasındaki zıt ilişki insanı bir kararsızlığa sürüklemiyor değil hani.


       Ablam Rimmel London match perfection göz altı kapatıcısından oldukça memnundu. Bana denemelisin dediğinde neden olmasın diyerek aldım. En açık tonunu aldım. Yaz mevsimi ve cilt renk değişimleri olunca güneşi görünce hemen esmerleşenlerdenim; eşit yanma durumu olmadığı için rahatsız oluyorum. Bayram da özellikle bu kapatıcıyı kullandım. Renk duruşunu sevdim. Pudra ile sabitleme yapıldığında çizgilere dolma durumu olsa da süresini geciktirdi sanki. Ama bütünleşmesi; duruşu çok doğal durdu. (Fiyatı 22 TL)

         Himalaya kozmetik göz altı kremi ise; Mac gözaltı kapatıcısını aldığımda görevli gözaltımı mutlaka nemlendirmem gerektiğini bu yüzden nemlendirici kremler kullanmam gerektiğini söylemişti. Aslında okuduğum yazılardan da  göz çevresinde kırışıklık artışı olmaması için nemlendirilmesi gerektiğini anladıktan sonra göz çevrem için krem kullanmaya başlamıştım. Himalaya göz altı kremi uygun fiyatlı ürünlerden. Ürün açıklamasına göre krem göz altını güneş ışınlarından koruyor. Güneş koruma faktörlü ürünleri kullanmak oldukça önemli!!!! (Güneşin yararlı ve zararlı etkileri terazisinde zararlı etkiler ağır basmakta)1 aylık düzenli kullanımda morluk ve kırışıklıklarda etkili olduğu da ayrıca belirtilmiş. Uykusuzluk çektiğim dönemlerde göz altı morluk olmasa da ister istemez koyu halkalar oluşuyor. Etkili olacağına inanıyor muyum? Faydası az da olsa olacaktır ama artık mükemmel bir performans beklememeyi öğrendim. Çok kalın bir dokusu yok. Göz kapağı için bir etki yapar mı şimdilik bilmiyorum. Aydınlık etki vaadini gerçekleştiriyor belirteyim.(Fiyatı sanırım 15 TL idi.)
    Şimdilik yorumlarım bu kadar sizlerin de değerli yorumlarınızı beklerim...

2 Temmuz 2018 Pazartesi

DAİMA

Daima sizi mutlu eden insanlarla aynı ortamda bulunun... Bu yıl hayatımda edindiğim motto bu idi. Yorucu insanlardan uzak durun. Fiziki yorgunluktan bahsetmiyorum ruhen yoran insanlardan... Doğrulardan çok sürekli yanlışlardan bahseden mutlu olduğunuz anları bile anlamsız eleştirileri ile kötü hale getiren insanlardan. Zor bilmiyorum ama insan kendisi olmaktan vazgeçmemeli. Birileri mutlu olacak diye çaba harcadıkça hayalini kurduğumuz mutluluklarımız kayboluyor yavaş yavaş. Bencillik yapalım demiyorum ama mutlu olma adımlarını kaçırmayalım. 
    
       Bugün yıllar sonra ÖSS'ye giren biri olarak biraz şok biraz aman Allah'ım bu nasıl matematik soruları derken kendime şunu söyledim; sonuçlar gelmeden sürekli sonuçların stresini yaşatma kendine. Hele ki böyle arkadaşların varsa 😃 yorucu bir gün iken unutturdu gün bitimi... Ama akşam arkadaşımın yemek daveti küçük bir doğum günü kutlaması derken gün güzel bitti.
     Pazartesi başladı bile... Pazartesi benim için değişik bir haftanın başlangıcı olacak. AÖF kompozisyon yarışmasında dereceye girdigimi öğrendiğim andan itibaren bu arada ödül töreni Çarşamba günü. Gitsem mi gitmesem mi derken kendimi Ankara bileti alırken buldum. Eskişehir hayatımda ilk kez gideceğim şehirlerden... Ödül töreni bahanesi ile aslında en çok buna seviniyorum. Alışkanlık çemberimde değişik yerleri görmeyi nasip eden Rabbime şükürler olsun . Sanırım sürekli kararsız kalmaktansa adım atmalıyım diyorum.      
      Belki küçük bir adım ama yeni kelimesinin güzelliğini sevmeye başladım bu ara. Ödül töreni bir sebep ama insAllah güzel fotoğraflar çeker ve yazılarımı paylaşırım . Eskişehir hakkında tavsiyelerinizi beklerim 😊 benim gün sonu notlar bu şekilde ... Hafta sonu sınavla geçerken güzel bir masa ve çevresinde birbirinden değerli insanlarla kahkahalar hayat her anı ile yaşamaya değer olduğunu kanıtlıyor . Beklerim yorumlarınızı....