Sevinç Çokum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sevinç Çokum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Şubat 2021 Perşembe

BİRAZ SOHBET

Kar görmek için Toroslar'a giden şehrin çocuklarıyız ne yapalım :(

Bir hikayenin başlaması için tek kelime yeter derler... Oysa tek kelimenin tüm ağırlığı altında ezilmesini kimse umursamaz. Herkes hikayenin geri kalanına odaklanmıştır çünkü. Yüklemsiz cümleler karmaşasında yorgunluğunu kelimesiz anlayışlara sığdırmak isterken bekleyen noktalama işaretleri de bende buradayım  dercesine selam verir. Virgül ardında gelecek nedenleri ayırırken nokta sabırla bekler ardından gelecek büyük harfle başlayan kelimeyi... Ya üç nokta? Bence en suskunu, en yorgunu odur yukleme sığınmak ancak kocaman bir boşluğu doldurduğunu da bilir. Siz hangi noktalama işaretisiniz, hiç düşündünüz mü?

Aslında bambaşka bir yazı yazmak için açtığım taslaklar bolumnde ger zaman söylediğim gibi ne yazacağıma kalemim karar verdi. Sanirim sohbet etmeyi özledim, tüm mesguliyetlere sığınmaya selam vermek istedim. Biraz hal hatır sorduktan sonra bir kahvenin 40 senelik hatrina sığındım.  Bir kahvenin 40 yıl hatırı vardır sözünü şu sıra daha bir farklı anlıyorum. Kahve bire bir sohbetlerin çay ise kahkası bol kalabalıklarındır derler belki de haklılar.  Güzel bir Türk kahvesinin eşliğinde sohbetlerin yeri bir başka ancak iki paragrafında birleşim noktası gibi sohbetin bir diğer tarafındaki insan da önemli. Değer verdiğiniz, kalbinizi, acı ve sevinçlerimiz paylaştığınız diğer insan... Samimiyetinden şüphe etmeyeceğiniz insanlar !!!

İste benim içinde şu sıra insanlar noktalama işaretleri gibi; kimi kocaman bir ünlem,  kimi bir soru işareti kimi ise noktalı virgül.. Zihnimde bir notlarım ve bir alıntı çınlaması, "kapılarımızın ardında aşk öksüz, sevgi yetimdi , dostluk kimsesiz..." Bir Sevinç Çokum kitabı alıntısı , yazarın kitaplarını herkese tavsiye ediyorum. Yazarın kitaplarında, paragraflarının arasında kendinize ait mutlaka birkaç cümle bulabilirsiniz. Öyle  süslenmiş cümlelerle değil derdi hikayelerinde uzun bir yolculuğa çıkılan, bir gece yolculuğunda yol güzergahının üzerinde gecenin sessizliğini yaşayan şehirlerde bir misafirlik hissini yaşarken, şehir ışıklarının evlerdeki yansımasının hikayeleri sanki.

Biraz sohbet etmek istedim bu yazımda, sizlerden de beklerim yorumlarınızı. En sevdiğiniz yazarın kitaplarının en sevdiğiniz yönü nedir? 


22 Temmuz 2020 Çarşamba

TEMMUZ NOTLARI

                                             
"Ah insan istediği an değişiverse, bir kelebek oluverse, bir karınca...ne iyi olurdu."(Sevinç Çokum/Ağustos Başağı)
                                    
   Hayatımdaki en özel yeri olan kitaptan bir alıntı ile başlamak istedim yazıma ki bu kitabı gerçekten çok seviyorum. Ağustos'un bir hikayesini anlat deseler bu kitabı anlatırdım sanırım. Bir önceki yazımda sınavlardan bahsetmişim ama sonucunu söylememiştim. Çok şükür ikinci üniversite bitti. Yüksek lisans tez dönemini saymazsak aslında mutlu olduğum dersleri almak bir kenara işim olmasını dilemiştim. Mezuniyet sonrası iş bulma süreci uzadıkça işin özü atanamadıkça farklı alternatifler aradım istemsizce. Düzenli bir gelir ve belirli bir güvence olmadıktan sonra hayallerde sandıklara doğru yol alıyor. Eskimiş hayaller hayat sandığında mutluluğu bekliyor. Kimi zaman unutulduğunu düşünüyor oysa ki o sandığı açmanın cesareti gelsin diye zamana dualar ediliyordur. 
   Temmuz ayı; yaz mevsimin ruhu olan bir ay. Hayat canlılığında; gecesi düşsel gündüzü ise yorgun bir ay. Göz açıp kapayana çok hızlı geçti sanki Temmuz ayının günleri. İlk iki hafta da sınav ve açıklanması sonraki ay ise ağustos ayındaki DGS için çalışmaya başlamak derken geçti gerçekten de. Bazen bazı aylar bir ömür gibi gelse de bazı aylar da bir anımsama gibi hızlı geçmekte. Bu ayın sonunda doğan birisi olarak  doğum günüm gelmeden yeni yaşıma neler ekledim neler öğrendim düşünceleri küçük bir not defterini çoktan doldurmuş meğer... Öyleyse yazmaya başlayayım :)
                    
      *Mart ayında uğraşarak ektiğim, saksı bulmakta çok zorlansam da bir bebek gibi adeta baktığım domateslerim kahvaltıda bu ay yerini aldı...

          *Hayatımda gerçekten çok ama çok istediğim polaraid makine artık benim oldu. Rengine baktıkça ayrı bir mutlu oluyorum.
  
        *Yüksek lisans sonrası olan o büyük hüsranı atlatabilmeyi başarsam da garip bir sirkülasyonda olduğumu düşünmeye başlamıştım. Başladığım her şey bitmeyecek sürünceme de kalacak diye düşünüyordum. Adalet bölümünü bitirmek motivasyon açısından beni yükseltti bu açıdan. 
                 
*Zamanı ertelememeyi öğrendim sonunda. Ertesi güne bırakma huyum olmadı ama yaz gelsinler, sonbaharda gelirimler aslında mesafelerin anlamsızlığında kaybolup gidermiş.
                
 *Kitap listemdeki okumak istediğim tüm kitapları bitirdim. Okumaya Kemalettin Tuğcu romanlarıyla başlamadım ama sırasıyla sayabildiğim romanları olan bir yazardan uzun bir yolculuğa çıktı zihnim. Bu yolculuktaki her bir durakta çok özel yazarların hikayeleri ve romanları kütüphanemde yer edindi. Aile kütüphanesinden ayrı benim de bir kütüphanem var artık.

*Yemek ve pasta konusunda kendimi hiç düşünemeyeceğim kadar ilerlettim :)
Liste uzun ancak şimdilik yazımı burada sonlandırırken sizlerden hayatınızda yer edinmiş belki bir değil on kez yine okumalıyım dediğini kitapları yorumlarınızla bekliyorum ... Güzel bir ay hepimizle olsun :)

28 Eylül 2019 Cumartesi

TEK KALAN FİNCAN


 Eylül biterken...
Sonbahar başlangıcı olan bu ay bu şehirde yaz ruhundadır. Sıcak günün aydınlık kısmında kendisini gösterirken; gece serinliği hatırlatır sonbaharı. Gün bunaltıcı nemden az da olsa uzaklaşmıştır. Eylül bana hiç bitmeyecek bir ay gibi gelse de bitiyor işte... 
Bu aya bir solukta okuduğum Sevinç Çokum kitabından notlar bırakmak istedim. Bu yazarın her kitabı ayrı bir naiflikte; detaylardaki nakış nakış işlenen eski özlemlerle dolu. Benim için çok özel bir yazar. Kelimelerin sadeliğinde senden benden aslında hayatın içinden bir düş bırakıyor yazar. Tek Kalan Fincan kitabı ile... Kitap hakkımda notlarım ise;

"Her fincan içinde sayısız öykü taşır. Kışlık-yazlık evler arasında, bazen bir yerden bir yere taşınırken onları belki eksiklerini fark ederek gazete kağıtlarına sarıp taşımışızdır. Kardeşlerini kaybetmiş, başka bir tabağa eş olmuş fincan ve tabaklar gün gün birikir. Çatlağı var diye uğursuz sayılıp atılan, kırıldığında "Cana gelecek olan mala gelsin!"denilen, sayısız fincan ve tabak...
Kitap alıntılarım:

"Bitti'ler olmasa başlangıçlar aranmazdı. İyisi mi elinizde var olanların değerini bilin..."

"Sonradan ileri yaşlarda kurulan yakınlıkların birtakım kurallarla, olması gerekenlerle yürüdüğünü biliyorum, hatta incitme, darıltma korkusu yüklüdür onlar, ötekinde ise içtenliğin getirdiği doğruları  koymalar, kırılmalar, tartışmalar vardır. Çünkü içtenlik yatar kökünde. Kurallar değil!"

....Bir tanıdık geceleyin şehir görüntülerinden söz ederek;"Şehrin ışıkları yıldızları engelliyor. Artık gökyüzünde yalnızca uyduları görüyor, uyduları yıldız sanıyoruz."demişti. Ne kadar iç burkucu! Artık sanal yıldızlarla oyalanacağız demek ki. Eğer seyrine gerek duyanlar kaldıysa yeryüzünde tabi...(Bu satırları okurken üzülmüştüm. Haklı bu cümleler... Artık yıldızları görebilmek için köye gitmek gerekiyor veyahut yaylaya... Çoğu zaman balkona çıkıp gökyüzüne bakmayı bile unutuyoruz. 
Çok sevdiğim bir arkadaşım derdi bugün kendime ödev verdim geceyi izlemeden gökyüzüne bakmadan uyumayacağım diye... Hayatın alışkanlığında kaçırdığımız anlar geri gelmiyor ki...)

Giderek eksiliyoruz. Her eksilişte bir şeylerin yıkılışı, çatırtılarla...
Etkilendiğim cümleleri olan bu kitabı tavsiye ederim. Samimi, hayatın içerisinde yer alıp da aslında uzak olduğunuzu hissettiğiniz eşyalar(kırılmış, bir parçası kesik kalmış eşyalar), uzaklaşmalar, eski özlemler değişirken hayatın içerisinde yol alırken neleri geride bıraktığımız ve düşüncelerimiz. Kısa bir mola ancak derin bir kitap. 

Şimdiden güzel bir Ekim ayı olması dileğiyle...Beklerim yorumlarınızı..
  INSTAGRAM account: @camdanduslerblog

27 Haziran 2019 Perşembe

HAZİRAN BİTERKEN


Kapı... Tek bir kelimenin ne kadar çeşitlendirilebileceğini düşündünüz mü? Hayal kapısı; hayat kapısı; okul kapısı; yolculuk kapısı, ev kapısı, misafirlik kapısı... Aynı nesne ancak anlam katan bizler ve anılarımız.  Bu ara kitap okumak istesem de elim kitaplara gitmiyor. 

Hava sıcaklığı hissedilen belki 42 derece bu sıcaklığı toplu taşıma araçlarında düşündüğümüzde daha da artıyor sanki. Yaz mevsiminin en sevdiğim yanı güneşin yakıcılığına inat gecenin serinliği, balkonlardaki masalardaki tabak, çatal kaşık sesleri, ikindi sonrası sokağı izlemek hayatından içinden notlar yakalamak. Doğum günüm yaklaşıyor. 

Yaş alırken sağlık, dileklerimin birinci sırasında yer alırken diğer dileklerim için biraz umutlu biraz da hayatı yakalama eğilimli olmalıyım biliyorum. Bir şekilde hayallerin kapısını gerçeklik kapısı ile bağdaştırmalı o ince köprü de yanımda olanlara müteşekkir olmalıyım. 
Haziran biterken bu ayın bende bıraktığı notları yazmadan edemedim...
Müzik listesi
*Alaaddin filmi müziklerinden Naomi Scott Disney Channel Lemonade Mouth filminden hatırlıyorum. Kendine has bir sesi olan şarkıcı, oyuncu... Speechless şarkısını seslendirmiş. Bu ara herkes cover olarak seslendiriyor ve sözlerine hayran olmamak elde değil. Sevdim bıkana kadar dinlemeye devam...
*Ed Sharen-Justin Bieber I don't care klibi bana oldukça ilginç gelse de dinledikçe akıla yerleşip dilinize dolanacak şarkılardan...

*Ayu Ting Ting- Keremcem Apalah Cinta güzel olmuş dediğim bir düet Endonezya izlenmesi 11 milyonu geçmiş ama bence kış şarkısı gibi gelmedi değil hani...

*Shreya Goshal-Dhadak filmi şarkısı bu Hindistan'ın en güzel seslerinden bence şarkının kendine ait özel bir ruhu var. 

*Amr Diab/ Wayah

*Nev/Kelebek
*Girl's Generation/Lil Touch bu grubun yeri bende ayrı... 

*Nancy Ajram/ W Maak Instagram da da paylaşmaktan bıkmadığım şarkılardan...

 Klibi çıkmadan Nancy Ajram'ın bir animasyon gibi farklı tarzda yayınlanması olmuştu. Trende yolculuk yapar şeklinde... Son 10 yıldır her şarkısı değil belki ama mutlaka bir şarkısı müzik listemde vardır. Şarkı söylerken gülümsediğini hissediyorsunuz. Neşeli söylüyor Nancy Ajram, farklı ve duygusal şarkıları da elbette var ama hareketli şarkılarının yeri ayrı...
FİLM 
*Becoming Jane filmi ve Jane Austen rolünde Anne Hathaway yorumlanmak için taslakta diğer yazıyı bekliyor. Aşk ve Gurur ki lise de deli gibi okuyup hatta filmini defalarca izlemiştik. Yazarın hayatının filmi ve Aşk ve Gurur kitabına da ufak bir vurgu yapılmış filmde...
Kitap Notlarım
"Dünyaya gelmenin marifet olmadığını, insanlaşmaya doğru adım adım yol almak gerektiğini söylerdi babam." (Lacivert Taşı/Sevinç Çokum) 
"Yolculuk hayatın ve kaderin kendisiydi."(Lacivert Taşı/Sevinç Çokum)
Haziran ayı biterken yeni bir cümle başı ve büyük harf bekliyor. Yorumlamalarımı aktaracağım filmler, kitaplar belki de hayatım ile ilgili notlarım olacak. Zamanın kumları dört bir yana dağılırken bir rüya mesafesinde olan sevgilerin bizlerin daima yanımızda olması dileğiyle... Beklerim yorumlarınızı.... Instagram:@camdanduslerblog


29 Ocak 2019 Salı

ONLARDAN KALAN

      
     Onlardan kalan... 165 sayfa bir çırpıda okunan senin benim hatta çocukluğumuzun bir adım gerisinin hikaleyeleri.  Zamanda kaybolan mahallelerin yerine çok katlı apartmanların geldiği, insan ilişkilerin sanimiyeti unuttuğu ve kahramanların üzerindeki etkileri... 
       Kış mevsiminin etkileri bana çok iyi gelmedi. Kulak herşey demekmiş bunu bayağıdır biliyordum ancak o kendisini hatırlatıyor. Kulak denge demek yürürken iyi ayağın üzerinde düşeceğim korkusu olmadan yürümek demek. Cuma günü kontrol var bakalım nefes problemleri, doktor ameliyat tavsiyesini tekrarlasa da hayırlısı olsun hakkımda .  Büyüdükçe  KBB problemlerinin çocuklukta kalmadığını anlıyor insan... Böyle zamanlarda kitap okumak en iyisi derim daima 😊 okudukça insan unutuyor ve aslında bulunduğu odaya bir başka pencere açıyor . Sevinç Çokum çok sevdiğim bir yazar. Onun hikayelerinde çok katlı apartmanlar geride samimiyet, komşuluk ilişkileri bir kapı açıldığında Nasılsın sorusu var. 
O da özlüyor belki de. Hayatın bu kadar hızlı değişimi arasında insan ilişkilerinin masumiyetini ... Onlardan kalan aslında bizden geriye kalan hikayeler. Durakta otobüs beklerken yanımızda hüzünlü duran genç bir kız belki de yaşlı bir amca. Anneannemizin tek katlı evinin is kokulu sokağının odun sobaların yerini  portakal çiçeği kokan yaza bırakması. Okumanızı tavsiye ederim 😊  Kitaptan bazı notlar;

"Horozların ötüşleri, kırmızı kurdaleli kızlar, bez bebekler, renkli kalemlerle duvarlara çizilmiş resimler, soba üstünde kaynayan çorba tenceresi, dikiş diken yorgun ama içi rahat bir anne, misketler, cam kırıkları... Herşey unutuldu değil mi?"

"Artık korkunç dalgalar, kuru, çıplak ağaçlar mevsimidir..."


20 Kasım 2018 Salı

ESKİ BİR SOKAK SESİ


ESKİ BİR SOKAK SESİ
 
            Eski bir sokak sesinin özlemini 
duyacak kadar yaş aldım mı sahiden? Otuzlu yaşlarıma daha var ama zaman ne çabuk değişiyor. Sokakta oynadığımız zamanlar; okuldan dönüşte Ay Savaşçısı izlediğimiz günler çabuk geçmiş. Bu ara kafamı toplamak için kitap okuyorum. Kitaplar hüzünlü zamanların en güzel kaçış yolu benim için. Bir süreliğine dahi olsa başka bir dünyaya girmek, düşüncelerimi toparlamak için bana gerekli enerjiyi veriyor. Hele ki kış ben geliyorum yağmurlu havaları da benimle beraber getiriyorum derken...
      Sevinç Çokum çok sevdiğim bir yazar. Paragraf aralarında düşüncelerimin sesini duyar gibi olduğum bizden yansımalar taşıyan hikayeleri olan bir yazar. Ağustos Başağını satır satır ezberlerken farklı kitaplarının da yeri ayrı tabi.          
      "Eski Bir Sokak Sesi' nde Sevinç Çokum' un 1972-74 yılları arasında yayımlanan ve çok sevilen ilk öykü kitapları Eğik Ağaçlar ve Bölüşmek bir araya geliyor. Yazarın yaşanmışlıklardan seçtiği çizgiler ve gözleme dayalı renklilik ve bu öykü dünyasının özellikleri... Kitapta şehir dokusu ve insani değerleri bakımından farklılaşmaya başlayan İstanbul dekoru içinde dayanışmalar ve kırılışlar incelikli bir üslupla sergileniyor."(Tanıtım yazısından)
            Bu kitap içerisinde birçok hikaye barındırmakta. Yazarın samimi ve sıcak üslubu hikayelerin gerçek bir yaşamdan sanki çocukluktan kalma bir alışkanlık gibi anneannenizin evinin bulunduğu apartmansız limon bahçelerinin kokusuna karışan bir reyhan gibi, okumanızı tavsiye ederim. Her bir hikaye etkileyici bir özet ile başlar gibi birkaç cümle ile giriş yapılmış hemen sağ üst köşeye. Sonrasında başlayan kelimeler ile baharı da, düşünceleri de canlı bir şekilde hissediyorsunuz. Özlemler ayı aradan geçen zaman da hissedilen duygular ölmez. Duygular yaşar; düşünceler ise kalpteki o sıcaklığı arar sözünü akıllara getirmekte. Not aldığım alıntılardan birkaçını paylaşmak istedim.
 

"Eskidik…Bizimle birlikte; hayaller de eskidi. Eskimeyen sevgiydi."

"Hep böyle derin uçurumlar mı olacak insanlarla aramda? Ben neredeyim? Hangi yolun başındayım ya sonunda? Belki bir ağaç devrilmiştir yolun üstüne; geriye dönemem, ötelere gidemem."

"Başlangıçlara karanlık çöküyor.
Sonlar neden aydınlık?"

27 Eylül 2017 Çarşamba

BİR NEFES MOLA

 
  
Bir anlığına derin bir nefes almak. İşin zor tarafı bu sanırım. Yıllardır kontrol edemediğim bir hayat akışım var. Üniversite sonrası hayatın çok düzenli olacağı belirtilse de düzenden çok anlam veremediği bir düzensizliğe insan sürükleniyor. KPSS, yüksek lisansın bitmeyen sorunları ve işsizlik. Bir çeşit hayat çemberi. Aynı düzlemde yer alan sorunlar bütünü diyorum. Stresi yönetmem gerektiğini söyledi geçenlerde tanıdık bir sima. Yönetmem gerektiğini bende farkındayım ancak hangisi? Birini tutsam diğeri elimde kalıyor gibi hissediyorum. Yine de umut etmekten vazgeçmeli yapmam gerekenleri yapmalı gerekirse sıfıra dönüp oradan başlamalıyım diyorum. Alıştığım nokta bu sanırım. Sığındığım nokta da bu okumak ve yazmak. Kitaplar gerçekliğin sıkıcı dünyasını daha kibar bir dille anlatmasına gerek kalmadan sadece hissettiriyor. Kalbe dokunuyor. Sizlerin de kalbine dokunan kitaplarınız vardır. Benimde kalbime dokunmaktan çok kalbimde altınları olan nadir ancak çok değerli kitaplar var. Bu yıl bitmeden not aldığım okumam gerekli dediğim kitaplarım var. Bilmiyorum okudunuz mu Sevin Çokum kitapları. Sayısal çıkışlı olduğum için öğretmenlerimiz genellikle fazla soru çözüp sınavda yapabildiğimiz kadar net yapabilmeye bizi odaklandırsalar da lisede keşke kitap okumamız tavsiye edilseydi. Lise döneminden şu şu kitaplar benim hazinelerim diyebilseydim. Önerileri dinlemeyi her zaman sevmişimdir oysa. İyi bir kitap, etkileyici bir film ile başlayan her cümleyi dikkatlice dinlemişimdir. Ama olmadı. Sanırım kimse gerek de görmedi. Çünkü hep okuyan bir insandım. Kitap yolculuğumda en sevdiğim sığınaklarım olan kütüphanelerde kararsız kalan ellerim daima aradı. Sözün kısası Ağustos Başağı kitabını çevremde lise de okuduklarını söyleyen tanıdıklarım oldu. Ben se orta ikinci sınıftan itibaren her yaz okudum. Nedeni bilmeden bir çeşit alışkanlık gibi. Yaza saygı veyahut Ağustos ayına olan hayranlığımın güzel bir izi gibi. Bir ara onu da anlatmak isterim. Sevin Çokum dili hayranlığımı... Arkasından yazarın birçok kitabını okusam da Ağustos Başağı kitabı daima bende yeri özel kıldı. O sıcak dili duyguların her an yanı başımda kanlı canlı görünmesi ve tanımadığım hiç bilmediğim şehirleri bana yakın hissettirmesi ile. Bana şehirleri yakın hissettiren kitaplardır. Şehirlerde insanlar gibidir derim. Onlar gibi nefes alır onlar gibi güler onlar gibi ağlar. Ya da insanlar o şehir gibi olurken şehirlerde insanlar gibi olur. Biraz karmaşık bir yolculuk gibi. Yazarın Al Çiçeğin Moru adlı kitabını almak için can atıyordum. Geçen haftaya kısmet oldu. Okudum bir nefes mola aldım :) Tüm karmaşada kendime bir virgülcük yer ayırdım. Kitap hakkında notlarım ise; 
 
"Herkesin kaldığı bir yer, kaldığı bir gün, an dakika vardır"

Rüzgarın acı kokuları topladığı, ormanları gezindiği çiseli çiseli süründüğü, denizin kabarıp kıyılara çıktığı sonbahar kış demlerinde nar çiçeği özlemini duymak boşunaydı. Bitmiş bir aşk gibi... Dönümsüzlüktü bu."
 
 
Yazarın haklı olduğunu düşündüm. Ne kadar ilerlerse ilersin insan mutlaka bir noktada kalıyor. Arkası dönük olsa dahi kalbini bırakıyor. Al Çiçeğin Moru kitabı içerisinde hikayelerden bir çeşit gönül yansımalarından oluşuyor. On dört hikayenin birinde olmazsa diğerinde mutlaka bir parçanızı bulacaksınız. Yazarın içten çok fazla detay vermeden konuyu çarçabuk anlatmak istemeyen o ince çizgiyi mükemmel tutturan bir anlatım tarzı var. Kitaba da adını veren Al Çiçeğin Moru bölümünde de şöyle bir paragraf ayırmışım kendime;
"Belki işaretlediğiniz köşeler, yükseltiler, ara sokaklar, yokuşlar, gözden yitiyor bir şeylerin engellemesiyle. Sizin unutmak için şehri örttüğünüz gibi... Dallarla, toprakla, taşla, kumla başka düşünceler, başka fotoğraflar , başka yaşama kırıntıları ve malzemeleriyle..."
Bu ara fotoğraflara düşkünlüğüm belki bu sebeptendir. Beş yıl sonrasında sevdiğim bir yerin değişimini görmek iyi olmazsa üzer korkusu. Anılarımdaki haliyle kalsın dileği...
Kitabın arka bölümündeki alıntıları da paylaşmak istedim;
"Hadi öğren öğreneceklerini... Kolay değildir hayat denilen bu kitabı okumak. Satır satır, harf harf... Her harf iç kanatır! Hadi yüklen, taşı bakalım harfleri, satırları....
 
Hayat denilen bir kelime öylesine yoğun anlamlar taşıyor ki her bir detayında her bir satır başında yorgunluklar , üzüntüler ve yine yeniden umutlar taşımakta. 
Eylül ayı bitmek üzere... Sonbahar Kasım ayının ilk on günü kalacak bir misafir gibi. Kış her an kapımızı çalacak ve kendisini hatırlatacak sanki. Bu aylarda okunacak bir kitap. Kitaplarında bir mevsimi olur mu demeyin. Oluyor. Belki de bana öyle geliyor....
 
Bu arada vaktiniz olursa küçük bir hikaye bende paylaşmak istiyorum. Aşağıya linkini bırakıyorum. Okursanız çok ama çok mutlu olurum. Yorumlarınızı bekliyorum.