Yazmanın rahatlattığına inananlardanım. Kızdığında küfür edenlere nedense imrenmişimdir. Belki de yazarak rahatladığımdandır. Sözlerle kızgınlığımı belli edemem. Aslında kelimelerin gücüne inanmak benim karakterime öyle bir yer edinmiş ki konuşmaktansa bana kızan birisinin bana yazmasını her daim istemişimdir. Daha samimi gelir. Daima samimi insanlar olmasını isterim çevremde. Gerçi bu yönden fazlasıyla talihsiz olsam da yine de şükrediyorum; güvenebildiğim bir kaç dostum olduğu için.
İnsan yazmaya başlayınca zihnindeki kötü duygular yerini ya kaybeder yada yerini sağlamlaştırır. Belki de sadece iyi şeyleri yazmalıyım. Lakin hayat her zaman böyle devam etmiyor. Bir arkadaşıma geçenlerde söylemiştim hayatındaki kötü zamanlar yerine iyi zamanları yaz ki unutulmaz olan kötülükler yerine iyi zamanlar olsun... Utanıyorum ki söylediklerimin arkasında duramıyorum kimi zaman. Üzüntülerim bazen daha baskın çıkıyor. Nerden başlayacağımı da bilmiyorum ki... Bir insanın yalanını yakaladığında o insana yalan söylüyorsun demek neden bu kadar zor? Sorusundan mı başlasam yoksa sessiz kalmaktan başka çare göremediğim için mi kendime kızdığım için mi... Emek vermek çaba harcamak doğamızda var buna sonuna kadar inanıyorum. Fakat emek verdiğin halde olmuyorsa bırakmaya bile izin verilmiyorsa ne yapılmalı bilmiyorum. Sadece yol ortasında kalmak fazlasıyla yorucu... Emeklerinin karşılığı alamamak da cabası. Sadece haklı çıkmak için yalan söylenmesine tahammül edemiyorum.
Keşke kuşlar gibi olabilsek... Rüzgara kendimizi kaptırsak ve güzel insanlarla karşılaşabilsek. Bu şehri üniversite okurken çok özlemiştim şimdi özlemenin güzelliğine inanıyorum. Bazen özlemek daha iyi... Özlerken daha kolay...