tom cruise etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tom cruise etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Eylül 2024 Cuma

SHOGUN

 


     (Görsel Google'dan alınmıştır)

Sonbahar henüz o serin yüzünü bizlere göstermese de umut ediyorum ki umutlarını bizden esirgemez. Eylül bir başlangıç ayı aslında... Rutinlerimize, tüm hayal kırıklıklarımızı ve hüsranlarımızı geride bırakıp yeniden başlama zamanı. Ağustos ayında izlediğim Shogun dizisinin de sonbahar mevsimine yakıştığını düşünüyorum.

Uzun zamandır böylesine kaliteli bir dizi izlememiştim. Sinemada izlediğim ilk yabancı film Son Samuray filmiydi. Bu filmde Tom Cruise başrolde oynasa da Katsumoto (Ken Watanabe) karakteri hala aklımdadır. Güzeller güzeli Taka(Koyuki) karakterini de unutmayayım. Bu filmde Hiroyuki Sanada; Ujio rolündeydi. Yıllar sonra Shogun dizisinde ise Shogun olarak görmek beni mutlu etti. Son Samuray etkileyici bir yapımdı. İdealler uğruna; anlatılmak istenilen mesaj netti aslında. Son Samuray; Nathan Algren (Tom Cruise) ise ne diyebilirim ki harikaydı. Hatta o sene Oscar törenlerinde bu film yalnızca en iyi kostüm dalında aday olmuştu ki bence başka dallarda da keşke aday gösterilseydi. Bu filmden ve gerçek bir hikayeden yola çıkılarak yapım haline getirilen Shogun ise ikinci sezonu kesinlikle izleyeceğim bir dizi.

Çok övülen bir yapım ancak izlediğimde kusurları yoktu, mükemmeldi diyemem. Dizi 1600'lü yıllarda Japonya'da bir iç savaşın eşiğinde Vekiller Konseyi üyelerinden Lord Yoshi Toragana'nın mücadelesi ekseninde bir hikayeye sahip. Erasmus ile yola çıkan John BlackThorne'nun gemisi bir Japon köyünde karaya oturur. Zaten geçirilen yolculuk ile geminin mürettabatının çoğu ölmüştür. Ancak bu balıkçı köyünde esir alınan John Blackthorne için kader başka bir yol çizmiştir. Bu dizide tarihi gerçeklere yer verilmesini sevdim. John Blackthorne karakterine banyo yapması söylendiğinde ne düşünüyorsunuz ishal mi olayım gibi bir sözü vardı. Bende bir hikaye anlatayım. Osmanlı Devleti'ne Avrupa'dan bir elçi gönderilmiş. Elçi, padişahın huzuruna çıkarılmadan önce kokudan dolayı; hamama götürülmüş. Sonrasında ise elçinin vaftiz yani doğduğundan itibaren yıkanmadığı anlaşılmış. Elçi; ailesine gönderdiği bir mektupta yıkanmak çok güzel şey; insan en azından yılda birkaç kez tekrarlamalı demiş. 

Bu hikayenin gerçekliğini bilemem ancak; John Blackthorne; orada geçirdiği süre boyunca dönüşümü de en iyi şekilde ifade eden hareketi artık kendisini düzenli olarak yıkanmasıydı. Ama bu karakter ile ilgili beni sıkan unsur kendisine özel Japonca çevirmen verildiği halde hala tam anlamıyla olmasa bile Japonca'yı bir türlü öğrenememesi ve şaşkın ifadesi. Bölümler boyunca o ifade neredeyse hiç gitmedi; üzülüyor şaşkın ifade, birşeyler anlatılıyor aynı ifade; değiştir artık ifadeni demekten kendimi alamadım. Dizinin atmosferi; Tokyo'nun başkent olma yolculuğu aslında bir balıkçı köyü iken nasıl bu kadar gelişmiş bir merkez haline gelmesi harika. Ayrıca Cengiz Filmini izleyenler bilir oradaki başrol de burada Lord Toronaga'nın hemen yanında yer alan aslında derebey. Kadın başrol oyuncusu ise Lady Mariko rolünde Anna Sawai. Çok güzel bir kadın gerçekten de.  Karakterin ağırlığını harika bir şekilde taşımış. 

Bu dizide entrika, o soğuk savaş, aslında savaş çıkarmadan da kazanabilmek gibi unsurlar hem etkili hem de izleyiciyi ekrana bağlıyor.

Ama Son Samuray filmindeki gibi o ideale bağlılık, o anlayışa saygı duyma etkileyici değildi. İzleyici olarak anlamadım ve anlamda veremedim. Seppun yani kendini öldürme kültürü zaten inanamıyorum. Onur, bu kadar kolay harcanacak bir unsur mu diye sorgulamadan edemedim. Lord Toragana istediği için çok fazla insan ölüme gitti. Karakterin soğuk acımasızlığı; John Blackthorne iyi bir şekilde özetledi. Tek bir savaş çıkarmadan, hatta elini bile kıpırdatmadan zafer kazandı diye. Dizide Portekizliler de yer alıyor. Aslında o dönem denizlerdeki o kaos, sömürgeleştirme, derebeylik herşey yer almakta. 

İzlemenizi tavsiye edebileceğim bir dizi. Hikayenin akışı; zaten gerçek bir hikayeden esinlenen yapımları çok seviyorum. Çünkü hem kaliteli hem de özgün bir anlatıma sahipler. Shogun dizisinden unutulmaz bir replik;

"Sekiz katlı çit"hiç duydun mu? İçimizde inşa etmemizi öğrettikleri birşey.. İhtiyacımız olduğunda arkasına saklanabileceğimiz aşılmaz bir duvar. Duymadan dinlemek için kendini eğitmelisin. Örneğin; düşen bir çiçeğin sesine kulak verebilirsin, ya da kayaların büyümesine. Gerçekten kulak verirsen o anki durumun ortadan kaybolur. Kibarlığımıza, baş eğmemize ya da ritüellerimize aldanma. Hepsinin altında, çok uzaklarda olabiliriz. Güvenli ve yalnız."