zaman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
zaman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mart 2021 Cumartesi

MART GÜNLÜĞÜ

 

                  Zaman karmaşık bir olgu... Kimi zaman kum saatindeki kum taneleri gibi tek tek zamanın aktığını hissederken kimi zaman da ters yüz olmuşluk içerisinde avuçlarını yere doğru uzatıp yığınlara bakmak gibi... Bu karmaşaya sebep olan unsurlar peki nedir? Soruları ararken cevapları fark edememek yoksa cevaplanması gereken soruları kaybetmek mi... Her bir olgu insana özgü aslında,  insanların olaylara verdikleri tepkilerle ilgili. Zamana suç bulmuyorum hatta son zamanlarda en yakın arkadaşım bence "zaman". Bana beş senede hatta tüm çocukluğum boyunca öğrendiğim arkadaşlığa belki insana dair olan almam gereken dersleri bir buçuk senede verdi. 

Kemalettin Tuğcu romanlarından kalan notlarım; "hayat kafana vura vura öğretti..." evet zaman almam gereken dersleri bir bir  değil topluca önüme koymakta şu sıra . Bir telefon uzağındaki insanların kalplerinin nasıl donmuş ve bencil olduklarını kafama vura vura öğretti hayat. Neden sorusunu düşününce şu alıntı hatrıma düşüyor;

"Anlatamadın; belki o insanın yüzüne bakar bakmaz anlatmanın yararsızlığını gördün." (Oğuz Atay) Tutunamayanlar romanını bu yüzden seviyorum, yakın olduklarını düşündüğümüz kimselerin ruhlarını aslında topluma gösterdikleri kişiliklerini değil de asıl benliklerini düşünmemi sağlamıştı. Gördükçe aslında anladıkça diyorum ki meğer;

"Hala, ne çocukça sevinçlerim, ne hoş hayallerim, gönlümün ne safça akışları var. (Yaban)"

Mart ayı, soğuk nefesini yalnızca havaya değil hayatlara da sirayet ettiriyor  sanki, fotoğraf çok yakın bir zaman diliminde hüzünlü bir günden hatıra... Umarım daha güzel havalarda mutluluğun renklerini barındıran bir fotoğraf da çekebilirim.  Diliyorum ki nisan en güzel ve en özel aylardan biri ve hepimize güzellikleri beraberinde getirsin.,.

8 Mayıs 2020 Cuma

CELENES BY SWEDEN ROLL-ON


Her gün Cuma; her gün hafta sonu tadında durum biraz kalabalıklaştı sanırım. Bulvar üzerinde oturduğumuz için trafiği gözlemleme imkanımız biraz daha fazla. Son iki gündür sokaklar eski Adana gibi. Trafik yoğunlaştı ve insanlar dışarıda daha çok vakit geçiriyor gibiler. Ben hala gerekli olmadıkça dışarı çıkmıyorum.
 Online kozmetik alışverişi daha çok yapmaya başladım ama. Yaz yaklaştıkça içeriği temiz daha az kimyasal madde bulunan roll-on arayışlarıma çeşitlilik vermek için Celenes by sweden mineral Trendyol'dan sipariş vermiştim. Neyse ki çok bekletmedi beni. Son zamanlarda istediğim bazı siparişleri kendiliğinden iptal edip bekletiyorlar. 
Ürünü 24,90 TL gibi bir fiyata satın almıştım. Yanında tester celenes temizleme jeli
de göndermeleri güzeldi. Tester ürünleri gerçekten seviyorum ya da minik hediyeleri. 

CELENES BY SWEDEN MİNERALLİ ROLL-ON
İçeriğinde paraben, alkol, mineral yağ ve alimünyum tuzu bulunmamakta. 
*Termal sudan gelen doğal mineral içeriği ile ter bezlerini tıkamadan ter kokusunun oluşumunu engeller.
Bu ürünü Adana sıcağı diyebileceğim çok sıcak günler gelmeden kullanmaya başladım. Hemen hemen on beş gün oldu. Memnun kaldığım,vaadini yerine getiren bir ürün oldu benim için. Ama dört dörtlük diyebilmem için mevsimin biraz daha değişmesini beklemek de gerekiyor. Bugüne kadar çok çeşitli roll-on kullandım. Kimisinin kullanım sonrası oluşturduğu o hissi sevmedim. Kimi temiz içerik olduğunu düşündüğüm ürünler ise terlemeye ve ter kokusuna karşı başarılı olamadılar ya da 
 Roll-on kendi kokusu ter kokusu ile birleştiğinde pek de hoş olmayan bir koku oluşturdu. Celenes by sweden roll-on  kokusu olmayan bir ürün. Parfüm ya da kimyasal koku kullanımda almıyorsunuz. Ben roll-on ile uyumlu parfüm kullanmaya da alıştığımdan ilginç gelmişti bana. İçeriği temiz ürünler bakıyorsanız; özellikle watsons online indiriminde 14 TL olduğunu gördüm. İndirim zamanı bu ürünü tavsiye ederim.
Şimdilik yorumlarım bu kadar güzel bir hafta sonu olsun hepimiz için...
Instagram: @camdanduslerblog


7 Mart 2020 Cumartesi

YOL NOTLARI

                                 
         Zamanın hangi diliminde olursa olsun daima size eşlik eden bir müzik vardır... Hareketli, hüzünlü ve belki de hiç bilmediğiniz bir dünyanın kapısından içeri girmenizi sağlayacak bir melodi. Zihninizde dönüp duran ve o güne devam etmenizi sağlayacak olan sözsüz bir incelik... Sözcüklerin ağırlığı olmadan bir rüyayı dilemek. 
 Rüyaların yol göstericiliğine daima inandım. Küçük yanılsamalarla olsa da. Kalp ve akıl arasındaki o tüm yolculuklarda birkaç nefesten de öte hayat kesitlerinde olan rüyalar. Her işaretin bir anlamı olduğuna inansam da üç noktanın rüyaları sembolize ettiğini düşündüğüm çok zaman oldu. Üç nokta; tamamlanmamış cümlelerimizin ve sıralayacağımız birçok nedenin yerine koyduğumuz sırlarla dolu o işaretti. 
Fotoğraf, okuldan çıkarken gördüğüm manzara; son zamanlarda bahar güneşi sıcaklığını gösterirken;portakal çiçeklerine hazırlanıyor sokaklar. Kuru ağaçlar mevsimi yerini yeşil zemin üzerinde yol kenarlarındaki o sarı ve beyaz papatyalara bırakıyor. Bahar kışın hüznünü kalbinin derinliklerine gömerken yaz mevsiminin rüyasına hazırlıyor sanki. Yaşamın her yerde ve her şekilde hadi koşmak istiyorsan koş, sevmek istiyorsan sev, umut etmek istiyorsa et dediği o mevsime! 
Biliyorum tek bir dünya yok; her insan kadar dünya ve her insan kadar hikaye var. Hikayenin neresinden başlanmış olunursa olsun anlamı olan her bir detay kalbimizde umarım güzelliklere bir kapı açar. Umudun ve sevginin bir tebessümde yansımasını görmek dileğiyle...

4 Şubat 2020 Salı

OCAK AYI NOTLARI

                           
                Ocak ayı zamansız bir ay... Zamanın neresinde olduğunu kestiremediğiniz sanki çok vaktiniz varmış gibi hissettiğiniz bir anda hayır vakit yok ki dediğiniz bir ay! Benim içinde böyle oldu. Şimdi ise Şubat ayı ve ben ücretli öğretmenlik için görevlendirildim. Başlıyorum. Yine bilgisayar olmadan bilişim teknolojileri dersini anlatmaya çalışacağım. Biraz daha zamanım olsa hazırlıklı anlatmak isterdim düşüncesinde dönem başladı bir anda hop kapıyı açtım kışın o keskin havası hoşgeldin gerçek dünyaya dedi. Sevindiğim yegane nokta tek vasıta olması. Böyle şikayet ediyor gibi duruyorum ama bilgisayar sınıflarının olmaması normal sınıflarda akıllı tahta detayı olsa da ders anlatmak çok zor. Hele ki sınav endeksli bir eğitim sisteminiz varsa. Büyük sınavlarda çıkacak sorular arasında teknoloji yok ne yazık ki böyle olunca az kaale alınıyorsunuz. Bilgisayar ve öğretim teknolojileri öğretmenliği bölümünü 3.41 not ortalaması ile bitirdim. Adalet bölümünü bitirdim. Bu yıl dikey geçiş sınavı ile hukuk okumaya karar verdim. Yüksek lisans hüsranından sonra... Hayatı kaçırıyorum gibi geliyor ama maddi açıdan bir rahatlık olmadığı sürece bir süre daha kaçacak sanırım neyse. Şunu tavsiye ediyorum ne kadar sınavlar ülkesi olsak da kesinlikle hayatta yapmak istediğiniz ve hayatınızda mutlu olabileceğiniz, yapmaktan zevk aldığınız, umutsuzluğa düşmeyeceğiniz bir meslek seçmeye çalışın. Her gün uyandığınızda düşünceler yerine bugün harika bir gün olacak mutluluğu ile işinize gidebilmek için yada alacağınız maaşı düşününce işsiz olmaktan iyidir anlayışı ve gelecek korkusu ile birleşince geriye soru işareti ile baş başa kalmamak için...
      
Neyse bu ay pek kitap okuyamasam da başladığım ve moral bulmak için yeniden izlediğim diziler var. 

*Queen: Love and War/ Kore tarihi drama sevenler için güncel bir dizi. Dizi başrol kadın oyuncuyu Bridal Mask dizisinden hatırlıyorum. Dizinin ayrıntılı yorumlamasını bir sonra ki yazılarda paylaşacağım inşAllah...
*Legacies dizisi ise The Orginals dizisinin içerisinden çıkmış olan bir başka dizi. Klaus Mikaelson efsanevi vampir, kurtadam onun kızı Hope... Biraz daha güçlü olmasını beklediğim bu karakter yine de kendisini izlettiriyor.
*Zalim İstanbul; düzenli takip ettiğim tek dizimiz. Dizinin ikinci sezonunundan beklentim büyüktü özellikle Cemre karakterinden... Konu itibariyle sürükleyici ve karakterlerden ayrı ayrı hikayeler çıkabilir. 
*2 Broke Girls / izlediğim eski dizilerden. Birbirine zıt iki yaşam ve komedi... Caroline karakterini kimi sezonlarda kendime benzetsem de Max kesinlikle efsanevi replikleri olan bir karakter.
Şimdilik notlarım bu kadar. Fotoğraf yağmurlu bir günün yansıması...Yağmur damlaları sonrası güneş yüzünü gösterecek ve yaz mevsimi gelecek; hala 2020 yılının umut ve güzellikleri beraberinde getireceğine inanıyorum peki ya siz? 

15 Ağustos 2019 Perşembe

HAYAT GÜZELDİR


Bayram bitti... Büyüdükçe bayram harçlığı konusunda sıkıntı yaşasak da 😄 (malum işsizlik) geldi ve geçip gitti bayram. Zamanın kumları avuçlarda saklanmayacak kadar değerli ve kararlı çünkü ... Sizlerin nasıl geçti bayram? Bu ara renklerin enerjisine verdiği pozitifliğe inanıyorum 😊 Yaz mevsiminin kendine has turuncu ve sarı rengi mutlu ediyor çünkü...
Yaylada olunca internet sıkıntısı çektiğimden bloguma sıklıkla giremesem de yazı paylaşmak istedim.
 Fotoğraf orman yürüyüşünden ... Doğayı bıkmadan kirletirken onun yalnızca bizlere cömert yüzünü göstermesinin ağırlığında üzücü bir yürüyüş oldu. Bayram dolayısıyla çöp toplanma olmasa da bu kadar kirletmek tamamen düşüncesizlik. En azından herkes kendi evini temizlese böyle olmaz sanırım . Ya da çöp kutusuna kadar muhafaza edip gidip atmak bu kadar zor mu ? Bilmiyorum benim küçücük yeğenim yediği şekerin kağıdını avuçlarında tutup çöp kutusu gördüğünde atarken kocaman insanların özen göstermemesi üzücü ...Umarım daha bilinçli olacağımız günler gelir ...


6 Mayıs 2019 Pazartesi

HOŞGELDİN RAMAZAN

   
                Bizi bir Ramazan'a daha kavuşturan Allah'ım hamdolsun... Ramazan yalnızca aç kalmak değildir; kalbimizi tüm kötülüklerden sakındırmak; dilimize hakim olmak; sabrın imtihanını geçebilmektir. En çok anlamak; belki de uzun zamandır yapmadığımız bir şey... Anlamak... Anlamak için dinlemek; gözlemlemek empati denen olguyu düşünmek gerekir. Yorgun bir insana neden yorgunsun demek yerine bazen bir tebessüm bazen de küçük bir hatırlatma ile yanında olduğunu belirtmek gerekmez mi? Bilmiyorum... Beklentilerimi azaltmam gerektiğini söyleseler de insan kalbinin güzelliğine daima inandım. Küçücük gibi duran her bir detayın güzelliğinin mutluluğuna inandım. Kış mevsiminin cesaretine; baharın güzelliğine yazın tüm bunaltıcı sıcağına rağmen yıldızların canlılığına sonbaharın ise düzenine... Rutinlikteki derinliğe...

          Tamamlayamadığım yığınla şeye rağmen yaş aldıkça anlıyor insan. Kalp kırgınlıklarının ağırlığında kaldıkça büyüdüğünü... Elimde bu ara yeniden Matmazal Noralya'nın Koltuğu/Peyami Safa kitabı var. Kimi dönemlerde okuduğum kitapları yeniden okumayı seviyorum. Değişimi altını çizdiğim paragrafların artmasında; aldığım notlarda hissediyorum...
"Ne hayat! Ne hayal kırıklıkları! İnsan inanamıyor..."

       Mayıs; Haziran; Temmuz benim için sınav ayları. Bitmeyen bir kısır döngü gibi gelse de uzak mesafedeki arkadaşlarımın kalbini hissetmek onların verdiği moral şu sıra oldukça iyi geliyor. Tezimi ben yazmaktan yoruldum; tez danışmanımın oralı olmaması derken iki dönemdir çıkmayan ücretli öğretmenlik dönemin bitmesine çok az bir zaman kala çıktı; bir aylık bir koşuşturma bir kenara ulaşım için bulunduğum yere bir saatlik mesafede olması okulun; ayrıca ulaşım için vasıtanın çok sınırlı olması bakalım beni nasıl zorlayacak!

     İşsizlik en azından bir aylık mola versin değil mi? Özlemiştim ders anlatmayı... Bu ay da beni tanımasanız da  dualarınızda yer verirseniz çok sevinirim.  Bu yaz bitmeden aynı döngüde değil de bitmiş bir yüksek lisans; en azından düzenli bir iş gelecek yıl için sınavsız bir yıl olur...
Hayırlı Ramazanlar yeniden...




               

28 Şubat 2019 Perşembe

TERS-DÜZ

              "Onun beni anlaması ve benim onun yüreğine erişebilmem için ikimiz de aynı acıya ağlamalıydık."(Sevinç Çokum)
           Bazı yazarlar özeldir. En sade kelimelerinde dahi bir yaşanmışlık sahnesi gözünüzün önüne gelir. Geçenlerde gittiğim bir mekandan fotoğraf... Yemek gelmeden başımı kaldırdığımda gördüğüm manzara ilginçti. Sıra sıra kapılar ve hepsi birbirinden farklı. Kimisinde camlar kimisinde ise ışıklar vardı, bağlantılar ise yine kapılardı. Bilmiyorum farklı anlamlar yüklemek bana mı özel ancak etkilendiğimi kabul etmeliyim. Bir çeşit simge... Hayallerin açıldığı kapılar gerçeklik dünyasına sıkıştırılmış bir şekilde. Öyle değil mi; hayatta uğraştıkça, bir başka kapı karşılıyor bizleri. Arkasında ne beklendiğinden habersiz ellerimiz o kollarda. Güzelliklere açılmasını dilediğimiz binlerce kapı ve gidilecek yollar var. Şubat ayı benim için öğretici bir ay oldu. Alıntı yaptığım cümledeki derin anlamı düşündüğüm çok zaman oldu. Hak da verdim ancak empati kelimesinin anlamında takılı kaldım.
Mart ayından beklentim önce sağlık ve sonrası içinse umut. Kırgınlıklar iyileşirken en çok ruh yoruluyormuş.
   Şu sıra iyileşme dönemindeyim. Kulak burun boğaz problemleri kapsamında küçük bir operasyon geçirdim. Çok şükür daha iyiyim. Blogger arkadaşların yazılarını tıklamayı ihmal etmedim ablamdan rica ettim özellikle. Sekiz gündür o bakıyor, bloğuma. Ara ara telefonumdan girsem de bilgisayarı bugün açtım ve hemen çekilişim için yorumlara baktım. Çekilişte yazımın şansı herhalde çok fazla yabancı ülkeden arkadaşlar yorum yapmış. Ama bana uğur getirdi birçok farklı ülkeden blogger arkadaşı takip etmeye başladım. İnşallah fırsatım olduğunda çekilişi de yapacağım. Tüm iyi dileklerinizi beklerim... Mart hepimize güzellikler ve lütfen bol kahkahalı anlar getirsin :)
              


11 Şubat 2019 Pazartesi

MİMLENDİM / HANGİSİNİ TERCİH EDERSİN?


          Uzun zamandır mim yazısı yazmamıştım. Beni bu mime davet eden düstasarimcisi 😊linkini aşağıya bırakıyorum onun yazısını da okumak isterseniz. Çok teşekkür ederim 😊

http://sevilcevirgen.blogspot.com/2019/02/mimlendim-hangisini-tercih-edersin.html?m=1

O zaman cevaplayalım bakalım;

1. Hangisini tercih edersin?Uçabilme yeteneğinin olmasını mı yoksa su altında nefes alabilmeyi mi?  Neden?

      Uçabilmek beni bir süre sonra sıkacaktır. Su altında nefes alabilmek güzel olurdu. Su bambaşka bir dünya. Hayallerin ötesinde, su canlıları , bitkiler bir çizgi filmdeymişim gibi hissettirirdi sanırım 😊 

2. Hangisini tercih edersin? Sonsuza dek etrafının kitaplarla çevrili olmasını mı yoksa evcil hayvanlarla mı? Neden?

      Küçüklük hayalim 😊 kütüphanede çalışmak. India Jones, Mumya 1 filmindeki kütüphanelerden etkilendiğimi düşünüyorum 😊 Çok seviyorum kitaplarla dolu bir dünyamın olmasını, hep böyle devam etsin 😊 insAllah ...

 3-  Hangisini tercih edersin ? Büyük ellere sahip olmayı mı yoksa büyük ayaklara mı? Neden?

      Küçük ellere sahibim ama büyük ellerim olsun istemedim hiç. Ayak konusunda da bu durum böyle

4- Hangisini tercih edersin? Geriye kalan hayatının tamamında çay içmeyi mi yoksa kahve içmeyi mi?

   Kansızlığın etkisi ile olsa gerek çay ile aram pek yok. Kahve de öyle. Bayramlarda günde iki fincan Türk kahvesi içersem uykusuzluk problemi meydana geliyor . O yüzden sütlü kahve diyorum ben 😊

 5- Hangisini tercih edersin? Pilav üstü Kuru mu yoksa köfte patates mi? Neden?

      Köfte patates 😊Annem etli yemekler konusunda oldukça iyidir. Köfteyi de güzel yapar. Pilav benim için olsa da olur olmasa da olur kısmında olduğundan patates sevgisi baki bir insanım 😊

6- Hangisini tercih edersin? Sınırsız döner mi yoksa sınırsız kokoreç mi? Neden?

    Hayatında kokoreç yememiş birisi olarak sanırım sınırsız döner seçeneği bana da uygun 😊

 7-  Hangisini tercih edersin? Ölüm saatini bilmeyi mi yoksa nasıl öleceğini bilmeyi mi? Neden?

     Ölüm saatimi bilmeyi isterim. 
Bilirsem ne kadar zamanımın olduğu istemeden kırdığım veya içimde kırgınlıklarımı tuttuğum ne kadar kelime varsa onları ifade etmeyi isterdim.

8- Hangisini tercih edersin? 500 yıl gelecekte yaşamayı mı yoksa 500 yıl geçmişte yaşamayı mı? Neden?

     Geçmiş 😊Tarih seven birisi olarak Anadolu'nun 500 yıllık öncesi hayatı, insanları tanımayı isterdim. Geleceği görmeyi istesem de dünyanın gidişatı, küresel ısınma gibi problemler korkutuyor beni. Gelecekte bu problemlerin etkisi elbette ki görülecektir diyerek en azından bildiğim bir tarih yolculuğu güzel olacaktır. 

 9- Hangisini tercih edersin?Her yıl yenilenen tek seferlik bir uluslararası bir uçuş bileti mi yoksa yurt için de geçerli sınırsız uçak bileti mi? Neden?

     Hayal kısmı olarak her yıl yenilenen tek seferlik bir uluslararası uçuş bileti demeyi istesem de gerçeklikte yurt için de geçerli sınırsız uçak bileti benim için daha iyi olacaktır. 

10- Hangisini tercih edersin? Daha çok dinlemeyi mi yoksa daha çok konuşmayı mı? Neden?

     Belki benden kaynaklı ama şu yaşıma kadar o kadar çok dinledim ki şu sıra konuşmayı diliyorum . Dinlemek oldukça yorucu oluyor kimi zaman.  Konuşan fark etmiyor belki ama kendi öfke , mutsuzluk keşke hep sevinç olsa ona razıyım ama duygusal açıdan ağırlığını dinleyen insana bırakıyor. İyi bir dinleyici olmak yoruyor anlayacağınız ama bu biraz benim karakterimle de alakalı. Derdini anlatmak isteyeni kıramam asla. 

   Cevaplaması keyifli bir mim oldu. Eğer bu mimi yapmayan varsa herkes yapabilir 😊 Beklerim yorumlamalarınızı....

8 Şubat 2019 Cuma

NASILSIN?

         Nasılsın ? Son zamanlarda samimi bir şekilde sordun mu en yakınındaki insana bu soruyu veyahut tanıdığın birine ... Mesafeler bahane olmadan, meşguliyetlerini bahane etmeden önce. İnsan derin bir özlem ile zamanda ilerlerken en çok samimiyeti özlemiyor mu? Samimiyet anlamı derin bir kelime. Zamana yenildiği söylenen, insan ilişkilerinde ifade edilmekten kaçınılan, aslında bir düş.
      Şubat arada güneşli yüzünü gösterse de durmaksızın yağan yağmurlar ile hala kış ayında olduğumuzu hatırlatıyor adeta. Bir cam buğusundaki damlalar kibarca dile geliyor pencereyi açtığındaki yüzüne yansıyacak olan soğuğu...
Hayata birçok not bırakabilir ve birçok not yazabiliriz. Bu fotoğraf ise benim sonbahar notlarım,  pencere camından içeri giren renklerin anlık yansıması yağmur sonrası güneş batması. Bu ara sıfırdan bir şeyler öğrenmek istiyorum. Sıfırdan bir dil belki sıfırdan bir alışkanlık. Hayat türlü durakları olan bir yolculuk . Bu yolculukta kırgınlıklar da olacak hayal kırıklıkları da. İnsan biliyor da kalbinin hüznüne engel olamıyor...Notlarım  da düşünceler içinde iken dinlemekten vazgeçilmez olan müzik devreye giriyor . 
Bu ara Evgeny Grinko (Outtakes) favorim.

      Nasılsınız ? Beklerim yorumlarınızı...

5 Ocak 2019 Cumartesi

YVES ROCHER PEELİNG YORUMLARI


Yeşil... En sevdiğim renk mi? Hayır... Ama en sevdiğim renkler sıralamasında ilk üçe kesinlikle girer. Rahatlatıcı, nefes aldıran bir renk adeta. Renklerin bir karakteri ve ruh halleri konusunda uzun uzun yazacak olsam da yeşil için uyumlu diyebilirim. Adeta tebessümü eksik olmayan bir renk.
Yves Rocher  da bu açıdan benim için önemli bir marka. Yeşil torbası ve en az zararlı ürün üretimi ile aralık ayında çok sık uğramıştım. Arkadaşımın yıl başı hediyesini almak için öncesinde de bu peeling ile bir başka ürün almak için. Bu peelingi Aralık ayından bu yana dört haftadır kullanıyorum. Haftada bir kez uygulama ile!
Yves Rocher Sebo Vegetal (Gözenekleri Sebum fazlasından derinlemesine ayıran Peeling)
*Kaside Kökünden elde edilen Baikal Tozu ile cildi sebum fazlasından arındırır ve matlık sağlar.
*Dış etkenlerle oluşan ciltteki kirlenmeyi ve ölü hücreleri yok eder. Tıkanık gözenekleri nazikçe kirden arındırır, cildi derinlemesine temizler.
*Ciltteki kusurların giderilmesine yardımcı olur. Cildin yeniden nefes almasını sağlar, cilde netlik ve tazelik kazandırır. İnce peeling tanecikli ve eriyen kremsi dokusu keyifli bir kullanım sunar.
*Paraben, mineral yağ (petrol) ve renklendirici içermez.

Uygulama; Haftada 2 kez göz çevresi hariç tüm yüzünüze dairesel hareketlerle uygulayın. Sonrasında bol su ile yıkayın.

         İlk kez aldığım ürünleri daha az ve düzenli kullanırım ki etkisini daha iyi görebilmek için. Karmadan yağlıya dönük bir cildim var. T bölgesi için oldukça başarılı buldum. T bölgesindeki yağlanmadan şikayetçi olanlar bakabilirler. Kullanım sonrası kuruluk olsa da 10-15 dakika içerisinde cilt kendisini daha rahat buluyor sanki. Bittikten sonra yaz dönemi için de alıp tam anlamıyla iki mevsim arası kıyaslama yapmak istiyorum. Benim için vaat ettiklerini yerine getiren etkileri belirgin bir üründü. Yüzde otuz indirim ile almıştım. 33 küsür gibi bir fiyatı vardı sanırım. Şu sıra yüzde elli indirimde bakılabilecek ürünler arasında ekleyebilirsiniz.
        Bu arada Instagram sayfam da küçük bir kitap çekilişi yaptım. Bir hafta sürecek olan Ocak güzelliği olsun. Katılmak isteyenleri Instagram sayfama beklerim. Sağlıkla bir ay olsun. Yorumlarınızı beklerim :)

14 Aralık 2018 Cuma

ŞAMPİYON FILM


2018 bitiyor... Sizin de bu yıl yapmayı planladığınız bir listeniz var mıydı? Listemin birçok maddesini gerçekleştiremesem de fırsatını buldukça sinemaya gitme maddesini sanırım gerçekleştirdim. Çarşamba günü sinema kalabalık olmaz, sakin olur rahat rahat izleriz diye düşündüğümüz için 12.00 seansına ŞAMPİYON filmine gidelim dedik. Ancak sinema beklediğimden daha dolu idi. Sevindim çünkü gittiğinize değecek bir film. Ah şu reklamlar olmasa. Film başlamadan 30 dakika boyunca reklam izledik. Ama hepsi bir yana harika bir filmdi. Gelelim film detaylarına;
İyi ki de gitmişiz. Çok güzel bir filmdi. Bold Pilot Twitter'da top tweet olduğunda görmüştüm bu konuda benim bilgisizliğim belki ama ilk kez o zaman duymuştum bu şampiyon atı.  Bu filmle de gördüm ki at yarışı farklı bir ilgi alanı olsa da ardındaki hikaye bambaşka...

      Film 129 dakika...Oyuncular; Ekin Koç, Farah Zeynep Abdullah, Fikret Kuşkan. Efsane at; Bold Pilot ayrı bir oyuncu. Belki de oyuncuların dediği gibi bu filmin başrol oyuncusu Bold Pilot. Filmde Bold Pilot'un öyküsünün yanı sıra binicisinin yani Halis Karataş ve eşi Begüm Atman Karataş'ın gerçek aşk hikayesi yer alıyor. Film Halis Karataş'ın memleketinden çıkışı ile başlıyor ki buradaki sahneler, duygusal olarak ailenin uğraştığı sıkıntılar güzel bir şekilde hissettirilmiş. Halis Karataş'ın seyis olan babası onun jokey olmasını istemese de o, İstanbul yolunu tutmuş bir şekilde Özdemir Atman(Fikret Kuşkan)  ile yolları keşişmiş. Özdemir Atman'ın çiftliğinde çalıştırmak için at bakarken; aslında at onu seçmiş ki bu at Bold Pilot. Ailedeki adı ile Boldi… Safkan İngiliz atı olan Boldi kendisine Begüm Atman dışında pek fazla kişiyi yaklaştırmadığından oldukça kararlı, özgür ruhlu bir at... Onunla bağ kurmayanları kendi hayat çizgisinin dışında bırakıyor. Güven duygusunu hissettirmeden yaklaştırmıyor kesinlikle.
     Boldi ile binicisinin arasında kurduğu bağ kolay oluşturulmayan emek verilerek anlaşılmayı dileyerek kurulan bir bağ. Hayran olmamak elde değil. Tabi bir yandan da bu bağın oluşturduğu etkilerin halktaki yansımaları da çok ilgimi çekti. Yarış başlamadan başlama yerine girmeyi reddeden Boldi için herkesin derin bir sessizlikle çıt dahi çıkmasını önleyerek onun sakinleşmesini sağlaması, o çizgiye girmesi ve geriden gelmesine rağmen Bold Pilot'ın son düzlükte yaptığı atak ile kazanması. Yarışlarını son düzlükteki yaptığı ataklarla kazanmış.
       Ama en çok umut olmuş halka... Ne kadar geriden başlanırsa başlansın yarışma bitiş noktasında biter umudu... Özdemir Atman'ın oldukça güzel değerlendirmeleri var bu filmde. "Yarış esnasında kaybetmekten değil ona bir şey olmasından korkuyorum" diyor seyircilerden birisi. Aslında inanılmaz bir durum. Yarış atından çok fazlası olduğunu görüyoruz. 1996 Gazi Koşusunda kırdığı 2.26.22'lik derecesini Boldi'nin geçen olmamış hala!
        Filmdeki Fikret Kuşkan oyunculuğunu alkışlamak gerek. Babam ve Oğlum' dan sonra biliyordum ki o varsa mutlaka izlenir film. Sakin ve asil duruşu; problemlere yeteri kadar kelime ile cevap vermesi ancak sıkıntısını beden dili ile anlatması... Halis Karataş rolündeki Ekin Koç; at ile olan uyumu sanırım 4 ay jokeylik dersleri de almış. İyi hazırlanmış bir oyuncu. Begüm Atman rolünde ise Farah Zeynep Abdullah; birtakım güçlüklere rağmen, naifliği ve mücadelesinden vazgeçmemesi ki özellikle; etkili bir oyunculuk sergilemiş.

"Şampiyon olmak bir gün kaybedeceğini bile bile yarışmaya devam etmek..."sözünü de eklemeden edemeyeceğim... Begüm Atman bu  cümleyi kurarken ağlamamak için kendimi zor tuttum.

Film sonrası gerçek yarış görüntülerine, fotoğraflara da yer verilmiş. Sinemada bence çok önemli yollar kat etmişiz. Benim yaş grubum biraz daha yabancı dizi, yabancı filmler ile büyüdük. Onların efektlerinin gerçekliği, hayal gücünün kullanımı derken görüyorum ki çok güzel filmler 2018'de izlemişim. Müslüm de kaliteli ve güzel bir filmdi. 
     Bu film saygı ve sevginin çizdiği o güzel çerçevede kazanmak için mücadele ederken umut olmayı ve yeterince samimiyetle ilerlemeye çalışırken yalnız olmayacağımıza dair izlenilmesi gereken bir film... Şimdilik yorumlarım bu kadar. Beklerim yorumlarınızı...

9 Kasım 2018 Cuma

BÜYÜK BLOG TAKİP ETKİNLİĞİ



           Güzel bir hafta sonu olsun hepimiz için... Bol kahkahalı, anılarımızın yadigar kalacağı hafta sonu günleri. Cumartesi günü pek bir sempatik gelip pazar günü ise pazartesi zamanının stresini yaşayanlardanım bende.
 Olsun her günün kendine ait bir karakteri ve güzelliği var. Notlarım her günün birbirinden daha değerli olduğuna dair hikayeler ile dolu... Bugünkü yazım benim büyük blog takip etkinliği hakkında. Emekler vererek oluşturduğumuz blog yazılarımızın daha geniş kitlelere ulaşması yorumlar gelmesi öylesine mutlu ediyor ki! 
Büyük Blog Takip Etkinliği büyük bir güzellik; yeni bloglarla tanışmak ve bizim bloglarımızı da onlarla buluşturmak adına bu etkinlik kapsamında yapacaklarımız oldukça basit aslında.
Buna göre:
 1. Öncelikle aşağıda linklerini paylaştığımız blogları tek tek ziyaret ederek, onları takibe alıyoruz. Eğer blogda takip bölümü yoksa, bu durumda e mail yolu ile abone oluyoruz.
2. Sonrasında takibe aldığımız bloglardaki "Büyük Blog Takip Etkinliği" paylaşımının altına, bu etkinliğe katıldığınızı, takipte olduğunuzu belirten bir yorum ile birlikte kendi linkinizi bırakıyorsunuz. 
3.Son olarak da kendi bloğunuzda "Büyük Blog Takip Etkinliği" başlığı altında, etkinliği anlatan bir yazı yazıyorsunuz. Yazının sonuna aşağıda görmekte olduğunuz linkleri de ilave edip ve en sonuna kendi linkinizi ekleyerek yazınızı paylaşıyorsunuz. 
 Kurallarımız bu kadar açık ve basit. Bu sayede takipçi sayılarımız artacak ve bloglar arası dayanışma sayesinde daha fazla kişiye erişip, arama motorlarında görüntülenme fırsatı elde edebileceğiz. 

      Bu etkinliğin herhangi bir son katılım tarihi yok. İstediğiniz zaman bu etkinliğe katılabilir ve blogger arkadaşlarınızı bundan haberdar ederek, katılımın artmasını sağlayabiliriz. Şimdiden herkese teşekkürler...

  Linkler:

https://www.lerzankaradan.com/  

http://kelebeketkisi39.blogspot.com/ 

http://neselisusevim.blogspot.com/ 

https://esratakim.blogspot.com/ 
http://yelizinkesifleri.com/ 

https://www.masalzehra.com/ 

https://beautypery.blogspot.com/ 

https://www.makyajliyorum.com/  

https://kadincada.blogspot.com/

https://melciblog.blogspot.com/2018/11/blogger-tansma-etkinligi.html

https://www.sosyalmedyakafe.com/

https://tanerkoc.blogspot.com/

http://renkliblogsayfam.site/

https://aylakeditor.blogspot.com

http://alevkaraca.blogspot.com.tr/

http://www.sosyalanneyim.com/ 

https://yesimlehertelden.blogspot.com.tr/ 

https://bahceperim.blogspot.com.tr/ 

https://dertlidostum.blogspot.com.tr/ 

https://camdandusler.blogspot.com.tr/ 


28 Ekim 2018 Pazar

DÜNÜN HİKAYESİ(MİM YAZISI)

 
Mimlenmek; hatırlanmak gibi oldukça mutlu ediyor. Bu mimi
http://buummansessiz.blogspot.com/ başlattı linki ile bırakıyorum. Güzel mim yazısını okumak isterseniz bloğuna uğrayabilirsiniz.
                   
      Dünyanın en güzel lekesi kalem lekesi... Çocukken güzel yazı derslerimiz olurdu diye iç geçirmişti. Elinin mürekkebin rengini alması uzun sürmezdi; oysa tüm yaramazlıkları geride bıraktığı yaşlardaydı. Notlarım biraz düşünceli biraz yorgun, sabah saatlerinde dolma kalemin bittiğini elindeki izde anlarken anımsamıştı güzel yazı derslerindeki mutluluğunu. Ne ara çocukluğunu özleyecek yaşlara gelmişti sahi? Soru sorduğuna şaşkın ellerini temizlemek için uzun uğraş vermişti. Yetişmesi gereken bir otobüs ve ulaşması gereken bir görüşme vardı. Hayal kuracak zaman yok derken az kalsın çantasını unutuyordu. Yürümek de beklemek gibi kader miydi? Yürüdükçe yolların azaldığını görmeyi dilemeyi bırakmıştı. Azalan belki de yalnızca hayallerdi. Otobüsteki kalabalıkta nefes almaya çalışırken oturacak zor da olsa bir yer bulmuştu. Bir pencere kenarında kafası cama yaslanmış şekilde hayattaki tüm yorgunlukları için iç geçirirken teker teker geçtikleri duraklar birer tablo halini almıştı. Sonbaharın kısacık bir zaman diliminde yaşandığı kış mevsiminin habersiz geldiği bu şehirde dört mevsim aynı gün içinde yaşanabilirdi de. Otobüsten indiğinde ceketini almadığına pişman hızlı adımlarla kabalıkta ilerlemeye başladı. Son zamanlarda merdiven çıkmak nefes nefese kalmasına neden olduğundan kendince dinlenme durakları seçmişti. Birinci kata geldiğinde nefes al biraz bekle; ikinci katta az kaldığını düşün. Üçüncü katta ise... Gördüğü inanılmaz kalabalık karşısında diyecek tek kelime bulamazken sıraya girmesi gerektiğini anlamıştı. Kalabalık sıra ayrı bir dünya idi. Herkes kendi arasında sıranın uzunluğunu ve görevlendirilme belgesini alıp almayacağını gün içerisinde yetişip yetişmeyeceğini merak etmekteydi. Umut; alışkanlığa dönüşürken bezginliğe de bırakmıştı kendini. Sıra bir türlü ilerlemiyor saatlerse zamanın görevini yetirirken insanın aleyhine işliyordu. Sonrası; sonrasında sonrasında düşünülmeliydi derken konuşmalara kulak verdi. Hatta verirken çoktan sırada bekleyenlerle arkadaş olmuştu. Beklerken konuşulanlar kaderdaşlık gibi aynı problemlerdi. İki buçuk saatin sonunda ise beşerli gruplar halinde görevlendirme kağıdını almışlardı. Onaylatmak için yine bir koşuşturma içinde mesai saatinin bitmemesi dilenerek bir sonraki hedefe varılmıştı. Akşam bunca koşuşturma içinde olmuş; karanlık ilk dilimini göstermeye başlamıştı bile. Metro kalabalığındaki bezgin yüzleri görünce hayat koşuşturmasının içinde kaybolduğunu anlamıştı. Bitmeyen bir koşuşturma herkesin eve ulaşmaktaki isteği... Ev huzur demekti çünkü. alınan tüm nefeslerin toplamındaki sıcaklıktı. Bezginlikler için kısa bir mola; yarın için ayaklar üzerinde durabilme cesareti verendi. Evinin yakınındaki parktan geçerken adımlarını hızlandırmıştı. Elleri telefonda geliyorum az kaldı derken konuşmasını bitirip anı yakalamak istedi. Anı yakalamak ve zamanı durdurmak isteği... Bu küçük istekten fotoğraf ile...

     Perşembe günümü hikayeleştirmek istedim :) Becerebildiğim kadar cuma günü de perşembenin devamı şeklinde görevlendirildiğim yere gittim(halk eğitim merkezine) pek güzel karşılandığım söylenemez ancak sınıf açmak için kişi bulmam gerektiği açık açık söylendi. Tanımadığım bir mahalledeki insanlara kendimi nasıl anlatabilirim diye düşünürken atanamadığım bir kez daha üzüldüm. Bilmiyorum hayat ne doğrultuda ilerleyecek bu dönem dualarınızı beklerim. Yüksek lisansım biter ve doktora için bir şansım olur. Bu mimi de herkesin yapmasını isterim. Günlük tutmak gibi kısa bir anımsama muhasebesi ama yorum yapan ilk iki kişiyi şimdiden mimledim. Güzel bir hafta başlangıcı olsun hepimiz için...                                  

29 Ağustos 2018 Çarşamba

ARABA SEVDASI

  
       Klasik kelimesi özel bir kelimedir benim için. Klasik; eskiden yeniye aslında zamana karşı durabilmiş, kendini okutmaktan daha fazlasını veren kitaplardır. Zamanın derinliklerinde kaybolurken küçük duraklarda gizlenmiş anlamlı sözler ve hayat dersleri bulunur bu kitaplarda...

         Araba Sevdası özetini bildiğim hani bir soru çıksa karakterlerin içsel analizini yapabileceğim bir kitap. Geçen ay okumuştum. Notlarım yorumlamasını yapma fırsatı bulamadım bir türlü. Bu hafta yarım kalmış yazılarımı tamamlayarak eylül ayına yepyeni bir sayfa ile başlamak istiyorum. Araba Sevdası; Recaize Mahmut Ekrem tarafından güzel bir eleştiri şeklinde yazılmış. Daha doğrusu karakterlerin ruhuna öyle bir işlenmiş ki yazılar okurken yahu hiç mi akıl yok diyoruz; Bihruz Bey'e... Kitap hakkında notlarım sizlerle paylaşacağım...

   Bihruz Bey; oldukça şık giyinmeyi seven, annesinin yardımı ile geçinen(babasından kalan paranın yönetimi annesinde) oldukça kendini beğenmiş bir insandır. Her yıl zamanın modasına uygun mesire yerlerine gitmekte olan Bihruz Bey kendisine oldukça gösterişli bir araba almıştır. Bu araba ile gezintilere çıkmaktan hoşlanan Bihruz Bey bir gün çok güzel bir araba görür. Bu arabadan Periveş adında; tahminen yirmili yaşlarında sarışın hanım ile onun yardımcısı olduğunu düşündüğü orta yaşı geçkin iki hanım iner. Bihruz bey sarışın hanımı görür görmez aşık olur. Kitabın bir çok yerinde Periveş Hanım'dan blond diye bahseder. Bu iki hanımı gördükten sonra peşlerine düşen Bihruz Bey oldukça gülünç durumlar yaşar. Hanımların Cuma günü geleceklerini öğrenir öğrenmesine de gelecekleri saati bir türlü öğrenemez. Tam bu karşılaşmalar ve sohbetleri dinlemeler sırasında Keşfi Bey çıkar ortaya. Bir anda anlamsız bir şekilde Keşfi Bey'in haykırması ile hanımlar hızlıca kaçar ve izlerini kaybettirirler. O günden sonra aklından çıkmayan sarışın hanım Bihruz Bey'in platonik aşkı olur. Bihruz Bey sarışın hanım için mektuplar yazar, alıntı şiirler ezberler, gönderir. Özel Fransızca hocası ile aldığı dersler de yalnızca aşk hakkında konuşmak ister. Alıntı şiirlerde anlamını bilmediği bir sözcüğün sarışın yerine başka bir anlama geldiğini öğrenince ne yapacağını bilemez. Arada sırada uğradığı kaleme(kendisi bir devlet memurudur) dahi götürür bu şiiri. Fransızca öğrenme modasına kapılan memurlar o kelimenin anlamını bilemez. Bu sırada Bihruz Bey'in borçları da günden güne artmaktadır. Köşkü satmayı dahi düşünür ancak annesi izin vermez. Keşfi Bey ise bu olayların ortasında kendi hikayesi ile aslında yalancılığı ile Bihruz Bey'i perişan eder. Sarışın hanımın öldüğünü söyler. Bihruz Bey kahrolur.

     Günlerce sabah ile gecenin farkına varmaz. Mektubundaki anlayamadığı o kelime için üzüldüğünü düşündüğü sarışın hanımın hayalini büyütür de büyütür. Bir gün dışarı çıktığında vapura binmek için hızlıca hareket ederken o vapurda Periveş Hanımı görür. Heyecanlanır ve çok sevinir. Keşfi Bey ile buluşup yalan söylediğini söylemek için gittiği sırada Keşfi Bey bir başka yalanı uydurur. Gördüğü kişinin Periveş Hanım olmadığını ona benzeyen kardeşi olduğunu söyler. Bihruz Bey şüpheye düşer.
Bihruz Bey'i bir yandan bu üzüntü mahvederken bir yandan da alacaklılar sıkıştırmaktadır. Arabacısı bir kaza yapıp tamire götürdüğü sırada alacaklılar arabasına el koyarlar. Bihruz Bey durumu sonradan öğrenir. Arabacısının işine son verir. İstanbul'dan gitme isteği ile günlerini geçirdiği sırada Bihruz Bey o sarışını tekrar görür. Peşine takılır. Aslında isteği Periveş Hanım'ın mezarını öğrenmektir. Ara bir sokaktayol alırken o hanımı durdurur. Durumu anlatır. Aşık olduğu hanımın durdurduğu hanım olduğunu anlar. Periveş Hanım geçen sürede zayıflamış ve o canlılığından eser kalmamıştır. Konuşurken Periveş Hanım ilk kez gördüğü zaman bindikleri arabayı kiraladıklarını söyler. Bihruz Bey'in düşündüğü gibi zengin iyi bir ailenin nadide kızı olmayan Periveş Hanım bu durumu komik bulur alay eder. Periveş Hanım genç yaşta dul kalmış annesini ile yaşamakta; yanındaki hanımın namı biraz kötü olmasına rağmen onunla gezmektedir. Bu yalan aşktan dolayı Bihruz Bey yıkılırken sarışın hanım yoluna devam eder.

       Osmanlı devleti zamanında batılılaşma modasına uyarak kendisi gibi davranmayan karakterlere sık sık yer veren dönemin yazarları aslında eleştirel bakış açısını topluma ayna tutarak yer vermiştir. Yanlış Batılaşma, mirasyediler, çalışmayı pek sevmeyen karakterlerin gözünden hayata bakarken sinirlenmeden duramıyorsunuz. Emek vermenin güzelliğinden çok sahte hayallere kapılıp boş rüyalar görmek karakterlerin temel özelliği. Bihruz Bey böyle bir karakter çalıştığı kalem dairesine arada sırada uğrayan en büyük hobisi pahalı kıyafetler diktirip kafelerde oturmak olduğu gibi Türkçe konuşmayı alaturka bulan. Annesi ise tüm boşvermişliği ile oğlum neden böylesin sorusunu sormak yerine şaşkın sadece şaşkın. Keşfi Bey ise aman Allah'ım seri bir şekilde nasıl böyle yalan söyleyebilir bir insan diyorsunuz. Periveş Hanım; belki bir rüya ama aslında o da bir şekilde o modada yer almak istiyor. Romanda elbette ki eksikler var. Ancak teknik eksiklerine rağmen anlatmak istediği mesajı çok naif bir şekilde verdiğinden klasik olmanın hakkını da veriyor.

    Mutlaka okunması gerekenler listesine bence eklemelisiniz... Beklerim yorumlarınızı.  

27 Ağustos 2018 Pazartesi

YVES ROCHER DETOKS ETKİLİ YÜZ KREMİ

 
          Uzun bir bayram haftası biterken zorunluluklarımıza geri dönüşler başlar. Aslında bir hafta kalmıştır sonbahara. Sonbahar ise hüznün mevsimi olmanın ağırlığını taşırken pek bir resmiyet getirir havaya.
          Biraz şiirsel bir giriş oldu sanırım :) Bu hafta değil belki ama gelecek hafta benim de iş başvuruları ile geçeceğinden bu hafta yazmak istiyorum. Her gün olmasa dahi elimden geldiğince. Bayram öncesi %30 Yves Rocher indirimi vardı. Benim de güneş kremim bitmek üzere olduğu için indirimi değerlendireyim dedim. Uzun zamandır düzenli olarak  Yves Rocher güneş kremini kullanıyorum. Arada nadiren de olsa başka markalar denesem de memnun kaldığım güneş kremi Yves Rocher oldu. Geçen yıla kadar tamamen beyaz olan güneş kremi artık yeşil kapaklı ve 30, 50 faktörlük olmak üzere iki çeşit. Ben her zaman en yüksek faktörlü olanı alıyorum malum Adana. Güneş nadiren uzaklara kaçıyor :) Bu güneş kremi diğer çeşidine göre biraz daha yoğunluğu az. Kullanıp memnun kaldığım bir ürün ve sizlere de tavsiye ederim. 
Detoks etkili 50 KF yaşlanma karşıtı koruyucu yüz kremi bitkisel içeriğinde mineral yağ ve paraben bulundurmuyor.  Belirtilen özellikler;

* Doğal cilt yaşlanmasına etki eden faktörlerle ve cildin yaşlanmasını hızlandıran ve artıran dış etkenlere(hava kirliliği, UV, stres gibi) karşı savaşır.
*50 güneş koruma faktörü olan yaşlanma karşıtı yüz kremi ile cildiniz anında canlılık kazanır ve ışıldar. (Kullanan kadınların %95'inin kırışıklıklarında azalma görülmüştür.)
*Hafif akışkan dokusu ile mükemmel bir makyaj bazı görevine sahiptir.

      Benim için sıcak yaz günlerinde cildimde herhangi bir ağırlık hissetmeden, güneşin zararlı etkilerinden cildimi koruyabileceğim bir krem. Yaş itibari ile kırışıklık konusunda etkisini gördüm diyemem ancak akışkan yapısı ile makyaj bazı görevine katılıyorum. Ciltte çabuk emilim sağlayarak canlılık kazandırıyor. Severek kullanıyorum.
Fakat ne yazık ki yüzde otuz indirim olsa da onunda fiyatı artmış. En son indirim ile 63 TL ye almıştım. Şimdi ise 70 TL ye aldım.  Hediye olarak konsantre duş jeli verildi.

     Konsantre Duş Jeli- Zeytin- Turunç 100 ml
Bitkisel içerik: Zeytin, Turunç. Organik Aloe Vera. Patentli ultra konsantre formüle sahip 100 ml konsantre duş jelinin etkisi 400 ml klasik duş jeline eşittir. 100ml duş jeli ile 40 kez banyo yapabilirsiniz. %50 daha az plastik kullanımı ve %50 daha az hava kirliliği. Geri dönüştürülmüş plastikten elde edilen geri dönüşümlü ekolojik ambalajlara sahiptir. Ekonomik bir tüketim sağlayan doz ayarlı şişe başlığına sahiptir. Formülü %97'den daha fazla doğal içeriğe sahiptir. Cildinizin ph değeriyle tam uyumludur. Koruyucu ve paraben içermez.
        Yves Rocher ürünlerini tercih etmemdeki en önemli sebep; koruyucu ve paraben içermemesi. Bazı ürünleri özellikle alışkanlık halini aldılar.(Güneş kremi ve transparan pudrası gibi) Hediye olarak verilen duş jeli ilk elime aldığımda gerçekten küçük geldi ama uzun uzun arka ambalaj kısmındaki yazıları okuyunca ne kadar dayanacak merak ettim. Kokusu oldukça güzel biraz hijyenik  esintili :) Kapağı dozajın ayarlanmasında etkili. İstenilen ölçüden fazlasını kapağı engelliyor. Şimdilik yorumlarım bu kadar...
 
 Umarım güzel bir hafta olur:)  

20 Ağustos 2018 Pazartesi

AREFE GÜNÜ ADANA

       Adana... Bildiğiniz gibi sıcak bir şehir. Bu yüzden dondurma yaz-kış demeden yenilirken yazları güzelleştiren bir şey daha vardır daha doğrusu iki şey: bicibici ve Karsambaç. Fotoğrafı koyduğum bici bici... Bu yıl karsambaç yeme fırsatım olmadı. Söylenmesi biraz zor gibi gelse de mutluluk veriyor . Çocukken dört gözle yaz gelsin bici bici yiyelim diye beklerdim büyüyünce hep baharda kalalım isteğine inat... Basit ama soğuk olan bici bici burada biraz sade şimdilerde meyvelerle daha süsleniyor. Temelde Palıza denilen beyaz bir pelte üzerine kar (orjinalinde ama buz genellikle rendeneliyor ) ve kırmızı gıda boyası şeker olarak pudra şekeri. Adana'ya yaz vakti yolunuz düşerse yemeden gitmeyin 😄😄
Arefe günü sizlerinde temizlik ile geçiyor mu bilmem ama sabah yoğunluğundan sonra yazmaya fırsat bulur bulmaz sevgili Zeynep' in güzel mim ve davetini de cevaplamak istedim kendisinin çok içten sıcak bir bloğu var.

         1. Elinde hangi sihirli güç olsun isterdin?

Zaman gücü olmasını isterdim. Tarihle ilgili konular, kahramanlar ilgimi çekiyor. Onların dilinden hikayelerini duymak isterdim.

        2. En çok şaşırdığın tarihi eser neydi?
Tarihi eserleri görmeyi çok isterim. Nerede ne var eğer farklı bir şehir ise gitmek ve görmek isterim mutlaka. Ama bu soru ile düşününce ortaokulda iken Kayseri Gevher Nesibe Hatun şifahanesine gitmiştik. Oradaki şifa odaları su sesi ile insanları tedavi etmeleri ayrıca müzik odaları çok ilgimi çekmişti ve hala da hatırlıyorum.

       3. En sevmediğin insan tipi?
Klasik bir cevap olacak sanırım ama kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışan insanları gerçekten sevmiyorum.

      4. Obsesiflik derecesinde takıntın var mı?
Çok fazla takıntısı olan bir insan değilim ama evin herhangi bir odasında tabak veya bardak var ise o bardaklar ya yerinde olmalı ya da bulaşık makinesinde olmalı. Düzenli olmalı.

   5. Başkalarının kötü ama senin iyi saydığın, sana ait bir özellik söyle.
Kötü demeyelim de sevdiğim bir kitap, film veya şehir hakkında saatlerce konuşabilirim. Bıkmam, karşımdakinin dinleyip dinlemediğini umursamadan. Bazen kendime kızsam da.

6. En çok hangi özelliğin kıskanılır?
Sıradan bir insanım. Bugüne kadar şu özelliğim kıskanılır diye düşünmedim hiç.

7. Kız arkadaşların seni sevgililerinden kıskanır mı?
Asla... Gerçi kız arkadaş grubumun yüzde yetmişi evliler şu an. :) Kalabalık yerine az insan çok mutluluk felsefesini benimseyen bir insan olarak arkadaş çevremdeki insanlar en az 12 yıldır arkadaşım zaten. Çocukluğumuzu bilen insanlar olarak böyle bir şey olmaz. Hepsi birbirinden değerli insanlar.

8. Yeniden doğduğum dediğin an?
Aslında her doğan güneş ile insan yeniden doğar sözü şu sıralar çok doğru geliyor. Ama birkaç sene önce bir rahatsızlık geçirmiştim. Şimdi çok şükür geride kalsa da o rahatsızlık geçtiğinde için kendimi mutlu hissetmiştim.

9. Şu dünyada en çok sıkıldığın ortam?
 Konuşulacak konunun sınırlı olduğu ortamlar. Değişiyor. Yaylada yaş grubu 60 yaş ve üzeri olduğu için insanlar sürekli çocuklarından ve torunlarından bahsediyor. Bunaltıyor. Bu yıl sanırım böyle ortamlardan çok sıkıldım. Nezaket icabı sıkılsam da mutlaka bir yerde ortamı yakalarım.

10. En son okuduğun kitap?
Sait Faik Abasıyanık/ Mahkeme Kapısı

11. Yanından ayıramadığın 5 şey;
Çantamda olmazsa olmaz diyebileceğim beşi geçen yanımdan ayırmadığım çok fazla şey var ama belirgin olanlar; Islak mendil, naneli şeker(polo bir ara piyasadan kalkmıştı ne çok üzülmüştüm), telefon, cüzdan, midem hassastır bu yüzden mide bulantısı hapım.

12. Son zamanlarda en çok dinlediğin müzik tarzı?
Ruh halime göre fazlasıyla değişken bir müzik listem var. Ancak şu sıra Mark Eliyahu Journey, Evgeny Grinko valse tarzı müzikler dinliyorum. Amr Diab şarkıları daima listemdedir.

13. Asla bitmesini istemediğin ama final yapmış bir dizi?
Elveda Rumeli dizisi... Birkaç tane dizi sayabilirim ama baskın olan Elveda Rumeli dizisi çok samimi ve özel bir diziydi. Ramiz Amca karakteri ve terzi Hasan daha sonra da velespitli postacı :) Keşke devam etseydi. Balkanlar; Makedonya gitmek istediğim ülkeler arasında olmasının sebebi olan dizi.

14. Çocukluğunu hatırlatan bir koku?
Yasemin kokusu... Yasemin benim daima özel bir çiçek olacak. Çevrede çok fazla apartman olmadan önce iki katlı bahçeli evler vardı. O bahçeli evlerin duvarlarında sessiz ama heyecanlı bir çiçek olurdu; ince uzun yol alan. Bahar ayları yaz mevsimini beklerken gecenin kokusu daima yasemin olurdu.

15. Diyelim ki reenkarnasyon var ve sen bu dünyada ikinci hayatını yaşıyorsun. İlk hayatında neydin?
Demirci olabilirim. Uzun zaman önce okuduğum bir kitaptan aklımda kalmış; Onun öfkesi demir gibi... Ateşi görünce yumuşar şekle girerdi.
Bende böyleyim. Öfkem zorluklar karşısında mantığa bırakır yerini. En zor anlarda en doğru kararı vermek için duygularımı bir kenara bırakır öyle düşünürüm. Bir de yasemin çiçeği olabilir...Yaseminin bazı özelliklerini taşıyorum.
 Şimdiden Kurban Bayramı mübarek olsun 😊 Sevdinlerimizle kalabalık sofralarda güzel anılarımız biriksin insAllah. 


26 Temmuz 2018 Perşembe

YAŞ ALMAK

     
         

Yaşlanmak ile yaş almak arasında ince bir ayrım vardır. Ben yaş aldım diyenlerdenim sanırım . Yaş almak yılların eklediği sayı hanelerini kabul etmek anılara anı eklemek gibi ... 
       Çiçek geçen yıl doğum günümden... Bir buket çiçekten kalan küçücük bir parça gibi görünse de aslında bana kalan mutluluk. Mutluluk elle tutulup gozle görülebilir mi kimi zaman evet. Bu kurumuş çiçeğe baktığımda hatırladığım koca bir tebessüm çünkü. Bu yıl ki doğum günüm mü😊 bir dolu fotoğraf ve kahkahalar anilarimda... Yazacak yığınla kelime yükleminin ardında ancak paragraf başı teşekkür ederimle başlamakta. Yaş almak sevdiğimiz insanlarla yaşamımızı anlamlı doldurmak değil mi sanırım iyi ki doğdum 😊 

       Sevdiğim insanlar sizlerde iyi ki varsınız siz olmadan büyümek sıkıcı olurdu😊😊😊

23 Temmuz 2018 Pazartesi

EN SEVDİĞİNİZ AY?




  Fotoğraflar küçük bir anın
 devamındaki güzel bir melodi gibidir. Mutlulukla dilinize dolandığında anlarsınız bir süre sonra anılarınız arasında yer edinecektir. Paylaştığım fotoğraf bir yayla fotoğrafı! Geriye dönüp anı dondurmak için soluklandığım sırada çekilen.
         Adana için Temmuz ayı bir Mayıs gibi ayı geçmekte. Bence Adana'nın kendisi de bu duruma şaşırıyor olabilir. 
Evet sıcak özellikle öğle saatleri dayanılmaz ki en iyi örneğini pazar günü sınav da hissettim. Ama akşam serinliği kendini affettirircesine yasemin kokuları ile geceyi güzel anmakta. Bu aylarda gece uyumak nemden dolayı çok zor olur. Çok şükür ki bu yıl bu zamanlar daha iyi. Ağustos nasıl geçer bilmiyorum ama  zaman çok hızlı ilerliyor gibi sanki.
 Zaman notlarım koşarken ben onu yakalamak için hızlı adımlarla yürüyorum. Yetişmek ne mümkün ancak çabalıyorum.
       Çocukken bu zamanlarda ki her yıl yaz dönemi yaylada geçerdi. O zamanlar daha bir eğlenceli gelirdi. Apartman çocukları olarak özgürce dışarıda oynayabileceğimiz, ağaçlara tırmanabileceğimiz ve toprağa dokunabileceğimiz bir yer olduğu için mutluyduk belki de. Yaş aldıkça ki yaylanın hedef kitlesinin değiştiğini düşünüyorum. 
Benim yaş grubu için çok sıkıcı... Uzun yürüyüşler, serin hava hatta yer yer soğuk hava yaz mevsiminde olduğumuzu unuttursa da uzun süre için hayır diyorum. Sınavdan önceki hafta sonu ki keşke hafta sonları sadece gitsek bence daha iyi olur; gittiğimizde dönüş sırasında ardımda kalan manzara bir tablo gibiydi. 
Canlı, doğanın kendisinin son derece farkında olduğu şehirden uzakta ancak bir şehir kalabalığını çoktan yakalayan hem yakın hem de uzak olabilen bir manzara. Sevdiğim şeyleri hatırlatıyor. 
Ağustos ayını ne kadar sevdiğimi; yolculuklarda bir yere varmaktan çok yolda olmayı sevdiğimi yaz mevsiminde sıcak olmasına rağmen Adana'da olmayı sevdiğimi hatırlatıyor. Ağustos'u sevmemenin sebebi sarının her tonunu görmemdir. Sarı ve kahverenginin o uyumu ve uyumun aldatıcılığa inanıp ellerini gökyüzüne uzatmak: bulutlardan sevdiğim yüzler yapmak. Çocukluk alışkanlığı gibi. Düşündükçe kendimin bile benzer bulutlarını fark etmek.
       Zamanın tüm o koşu yarışında durup düşündünüz mü sizler en çok ayı seviyorsunuz?(çekilişimi hatırlatarak yazımı sonlandırayım)