lacivert etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
lacivert etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Kasım 2020 Çarşamba

RENK TERCİHİ


Bir renk olmayı isteseniz bu hangi renk olurdu? Fotoğrafta kırmızı renk bir elbise giysem de sanırım benim için lacivert veyahut mor olurdu...Lacivert gecenin rengi olduğundan derin bir renk mor ise mevsimlerin en güzel zamanlarını çağrıştıran mutluluk verici bir renk... Renklerin dünyasında kaybolmak ve aslında hissedebilmek huzurun kapısını aralıyor. Sessiz ve renkli bir dil... 
 Sonbahar, bu şehirde gece serinliği demek. Sarı ve kahverenginin dünyasını çok az da olsa görebilmek olsa da ansızın gelebilecek bir kışa hazırlık... Geçenlerde bir yazı okumuştum Adana koskocaman bir "ansızın"dır. Yağmur sonrası ansızın yüzünü gösteren güneş; yağmuru unutturmak istercesine baharı yaşatırken; gün-geceye ardalanmasında ansızın gelen serinliktir. Bu ansızın hızına yetişilmeyecek gibi değildir; zamanı hemen yanı başınızda hissetmektir. Bu his yetişememek değil o anda yer almaktır. 
    Şehre inat son zamanlarda yetişemediğimi hissediyorum. Ama hayatıma... Bir resim gözümün önünde koskocaman bir dünya kalabalığında sağıdan solumdan geçenler hızlı birer çekimde gibiler; ben duruyorum. Gözlerimi ovuşturuyorum; günün aydınlanmasında, gözlerimi kapatıyorum geceye olan yolcukla...
Sanırım güzel haberlere; biraz motivasyona ihtiyacım olduğu bir dönemdeyim. Kitap okumayı özledim. Uzun süre bilgisayar başında olmak gözlerimi felaket yoruyor. Uzun uzun yürüyüş yapmayı özledim.Özlediğim ince detayları fotoğraflamayı aslında not almayı özledim. Kasım ayı daha şimdiden on bir günü geride bıraktı. Umarım aralık o kışın belki soğuk ama derindeki sıcak kalbini gösterir. 
Bu ay The Queen's Gambit dizisini izledim hemen yorumlamak istedim ama sonraki yazımda ayrıntılı bir şekilde yorumlamak daha iyi olur dedim. Müzik listem biraz daha genişledi belki sizlerde eklemek isterseniz;
*Pal Pal Dil Ke Paas Title Song
*Vaaste Song-Nikhil D
*Saad Lamjarred- Adda el kalam (Oldukça eğlenceli bir klibi var)
*Mark Eliyahu-open sky


16 Ocak 2019 Çarşamba

ANI YAKALAMAK

Anı yakalamak mı; yoksa o anı hatırlamak mı? Fotoğraf çekerken bazen bu soruyu soruyorum kendime... Çok fazla farklı yerler görmeyi istesem de bulunduğum andaki farklılıkları aslında dikkat edilmeden kaçırdıklarımızı hatırlamayı seviyorum. Yani ikisi de... 
Araba ile geçerken yolu izlemeyi sevenlerden misiniz, bilmem ancak ben sessizce kelimelerimi o anın ötesine erteleyerek izlemeyi severim. Yol arkadaşlığım camın buğusundaki şekiller çizmekle geçer. Çocukluğumdan kalan bir alışkanlık. 
Fotoğraf bu aydan değil belki ama bugün paylaşmak istedim. Anı yakalarken görülmeyen detayları ile... O andaki düşünce yağmurunun virgülsüz noktalanması ile... 
Bugün biraz zamanı geçirmek biraz da gülmek için yedi numara dizisinin eski bölümlerini izlerken; not almışım. Bu diziden o kadar çok notlarım var ki, defterimde... Üniversite zamanı da eski bölümlerini açar vizelerden, finallerden önce izlerdim. Belki umut belki de özlemek duygusu ile alakalı bir hisle. Bu dizi eski bölümleri ile dahi zamanda eskimeyen dizilerden benim için. Armağan ve Haydar karakteri Ağva'ya gitmişlerdir. Haydar; Armağan'a bir hikaye anlatır;

(Armağan) "Ne güzel. Bazen senin yanında kendimi işe yaramaz hissediyorum. Biz dersleri zar zor yetiştiriyoruz bir de sana bak.
(Haydar) "Sana bir hikaye anlatayım mı?"
(Armağan) anlatmasını ister...
(Haydar) "Bir sucu boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronunun evine giden uzun yolu dolu olarak tamamlarken çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. "
(Armağan) "Ben çatlak bir kovayım. Sevdim. Devam et..."

(Haydar) " Bu durum iki yıl boyunca böyle devam etmiş. Sucu her seferinde patronun evine sadece bir buçuk kova su götürebilirmiş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken zavallı çatlak kova, görevinin sadece yarısını yeri getiriyor olmaktan utanç duyuyormuş. Bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş. "Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum."Nede?" diye sormuş sucu. Kova cevap vermiş..."
(Armağan)  "Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum ve benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun... Ben çatlak bir kovayım! Ben çatlak bir kovayıımmm!"
(Haydar) "Devamını dinleyecek misin? Sucu demiş ki; Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri fark etmeni istiyorum. Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu, diğer kovanın tarafında hiç çiçekler olmadığını fark ettin mi? Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün ırmaktan dönerken sen onları suladın. Ben de bu güzel çiçekleri toplayıp patronumun evini süsleyebildim. Geçtiğin her yerde çiçek açtırıyorsun, hiçbir şey yapmasan da olur."
    Gülümseyerek izledim belki de her seferinde bu sahneyi... Zaman geçtikçe not alma alışkanlığım da arttı. Beklerim yorumlarınızı...