İnsan Mühendisliği... Bu ara çok fazla eğitim ve gelişim ile kitaplar okuduğumdan bahsetmiştim. Farklı kitaplar okumayı seviyorum. Daha doğrusu kitapların bana kazandırdığı o fikri dünyanın zihnimde bambaşka kapıları açması hoşuma gidiyor. İtiraf etmeliyim bazen kitaplarda okuduğum bir paragraf aklıma geldiğinde gülümsemeden edemiyorum ya da karakterlerin yaşamda var oldukları ya da olabileceklerini hissetmek daha farklı bakmamı sağlıyor hayata... İki uzun bölümden oluşmakta İnsan mühendisliği; ilk basımlardan sonra eklenen bölümlerle daha da kalınlaşmış. Okurken kimi zaman yorulduğunuzu hissetseniz de oldukça değerli bir kitap. Neden mi? Kitapta çok önemli konulara uzun uzun değinilmiş bu konular; insan ilişkileri, insan duyguları, daha iyi yaşamanın yolları, iletişimin önemi, konuşma, dinleme, hitabet gibi... Örneklerle de açıklanmış. İnsan hayatının nasıl kaliteli olabileceğini anlatmış, kitap. Özellikle kitaptaki Nasreddin Hoca hikayesini çok sevdim ve paylaşmak istedim;
"Nasreddin Hoca bir gün tarlada çalışırken yolun kenarından geçen bir yabancı ona seslenmiş ve o civardaki bir köye kaç saatte gidebileceğini sormuş. Hoca duymamazlıktan gelmiş. Adamcağız aynı soruyu bir kere daha tekrarlamış ve gene de cevap alamayınca boynunu büküp ve yoluna devam etmiş. Epey bir yol gittikten sonra Hoca arkasından seslenmiş ve adamı yanına çağırmış. "Oğul", demiş, tam 3 saatte oraya varırsın!" Adam, "yahu, demiş madem ki bunu biliyordun. Ne diye beni yordun da önceden söylemedin? Hoca'nın cevabı bizim söylediklerimize uygundur: "Ben senin nasıl yürüdüğünü görmeden oraya kaç saatte varacağını nereden bilebilirdim ki!"(sf,84)
Kişileri anlamadan sonuca odaklanıyoruz. Eğitim sistemimizde de kesinlikle böyle; bur maraton varmışçasına çocuklarımızı hedefe vardırmak istiyoruz. Etüt merkezleri, ozel dersler, geç saatlere kadar süren o yorgunluklar, hatırlıyorum da nefret ederdim, okul sonrası yeniden ders, denem sınavları ve sıkıştırılmış bir balon gibi hissetmekten. Her zaman yazmayı cok sevdim. Sözel bir bölümde okumayı istedim ama ne yazık ki sayısal bölümde kaybolan senelerim; Türkiye derecesini sözel bölümde ilk iki bine girerek sayısal da hiç fena olmayan bir sıralama ile neden doktorluk değil; mühendislik işsiz kalırsın öğretmenlik seçmelisin cümleleri sonrası yine işsiz kalan ben oldum.Üstüne de istediğim bölümü okuyamadım. Hayat geriye döndüğünde pişmanlıklarla dolu anılarını sana hatırlatsa da ilerlemek için koşman gerekir sözlerini hatırlamadan edemiyorum. Yine bir kitaptan alıntı;
"Amerikan cumhurbaşkanlarından Abraham Lincoln’ın şu sözleri
bunu ne kadar ifade eder: “Ben yapacağım
her şeyi vicdanıma danışır ve sonra da tereddütsüz harekete geçerim. Eğer
muvaffak olursam, zaten kimse bir şey söyleyemez. Muvaffak olamazsam o zaman da
gökten bütün melekler yere inseler yine beni müdafaa edemezler.”(sf.46)
Bu kararlılık için lise yılları çok erken; fikirlerin olgunlaşması için yaşla birlikte gelen o daha sakin düşünme; kendine daha çok inanma ve aslında kendini bilme durumunun geldiğini düşünüyordum. Ancak son zamanlardaki okuduğum kitapların da etkisiyle kendini tanıma, azim ve başarının daha erken yaşlarda kazandırılabileceğine inanıyorum. Bizden sonraki nesillerdeki o azmi görmemek imkansız. On sekiz yaşından öncesinde hedeflerini belirleyen bu hedefler için belirli standartlar koyan gençlerimiz neden olmasın?
Dinle, düşün, konuş... Bu üç unsurla özetlemiş yazar aslında. Bu kitabı sevdiğimi söylemeliyim ve tavsiye ediyorum. Ağır bir dil olmadığı gibi aradan geçen onca zamana karşın aslında bir şeylerin de aynı kaldığını anlıyor, hüzünleniyorsunuz.
Şimdilik yorumlarım bu kadar... Beklerim yorumlarınızı...