Anlamsız mutluluklarla ruhunuz dolduğunda korkanlardan mısınız? Hemen sonrasında hakkınız yokmuşçasına düşündüğünüz hüzünlerin gelmesi mi korkularınızın sebebi... Uzun zamandır düşünüyorum. Uzun zamandır hayatımda beni mutlu eden yada hüzünlendiren olaylarla hayatı anlamlandırmaya çalışıyorum. Belki bir anda değil ama öğrendiklerimle yavaş yavaş büyüyorum. Eskisi gibi olmayan hafızama kızmıyorum. Anılarımı birer birer özenle sakladığım sandığımı ara sıra açmıyorum. Aslında sıklıkla açıyorum. Sonrasında fark ediyorum ki, unutmaktan korktuğum için açıyorum anı sandığımı. Unutmak en zoru. Bu yüzden fotoğraflar çekmeye başladım. Gülüyorum bu halime. Fotoğrafları sevmedim, sevememiştim bir türlü. İnsan hafızası en iyi fotoğraf makinesidir bu yüzden bir alete sığınmaya ne gerek vardır diyordum. Yanılmışım diyemem. Sadece artık unutmak eyleminin bana bu kadar sıklıkla uğrayacağını hissetmemiştim şimdiye kadar. Fotoğraflarla alıp veremediğim yok. Hatırlayamadığım bir anda böyle demiştim, arkadaşıma. Olmayan zoraki gülümsemeler bana göre değil yalnızca. Her fotoğrafta asık suratlı olmamın sebebi kim bilir belki de bu sebeptendi.
Nisan tüm güzelliğiyle bugün kendini hissettirirken yazıyordum bu satırları. Adımlarım kaldırımda izini bırakırken başımı havaya kaldırdığımda fark ettim, mutluluk aslında bir çeşit alışkanlık. Eğer bu alışkanlık küçük yaşlardan itibaren edinilmediyse zor... Çok zor... Yazı anımsatan bu hava tüm gün verdiği inanılmaz bir yaşama sevinci ile bu durumu dile getirip durdu. Mutlu olmak için nedene ihtiyaç yok, ne kadar zor olursa olsun çevrene bak. Haklıydı. Defalarca geçerek ezberlediğim sokaklarda; farkına varamadıklarımı görebilme imkanını bana hatırlatan nisan ayının tüm güzelliğini görebilmenin neşesiyle yürüdüm. Kulağımda bir piyano sesi ve kelimeleri baştan sonra insanın kendisinin yazabileceği bir müzik. Baştan sona yazıp sildim. Tekrar yazdım, kaç silme kaç yazma sonucunda ulaşmam gereken yere vardım bilmiyorum. Sonrasında içimdeki sese kulak verip zorunluluklarımdan vazgeçip ilerledim. Kendimi bulduğum ağaçların gölgelediği ufacık bir dünya idi. Pek bilinmeyen, bilenlerinse alışkanlık oldu bizimkisi artık dedikleri küçük bir kahve dükkanı. En kuytu köşe yerine en aydınlık yeri seçtim, bu kez. Gelip geçen insanların hayat karmaşasına kulak verdim. Tüm yorgunluklarımıza gülümsemeyi denedim. İyi geldi. Gülümsemek geçirmeyebilirdi yorgunluklarımızı lakin kısa süreliğine serdiği o örtü az da olsa iyi gelmişti.