Yüksek lisans etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yüksek lisans etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Temmuz 2024 Salı

Türkiye'de Yüksek Lisansla Kariyerinizi Dönüştürün

 

ANKARA MİLLET BAHÇESİ

Bana dair bir gelişmeyi sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum. Sonunda yüksek lisansım bitti. Sanırım sizlerle paylaşmadım ama benim için çok zor bir süreçti. Türkiye'de yüksek lisans yapmak hele ki işsiz iseniz çok zor. Haziran ayında ve Temmuz ayında Ankara'daydım. Otobüs, uçak ve basım ücreti derken olmayan bütçem de bitti. İnsanlar bundan neden hiç bahsetmiyor bilmiyorum ancak her masraf size ait. Belki bir beş sene önce bu kadar bahsedilecek bir bütçe miydi bilmiyorum ama Ankara-Adana arası en uygun! uçak bileti şu anda pek de memnun olunmayan bir firmanın ve 1400 lira. Rötar yapmasına ilişkin o kadar fazla yorum gördüm ki dualar okuyarak bindim. Çünkü zamanım da kısıtlıydı. Türk Hava Yolu ve Pegasus' da aktarma yapmaya başlamış. Adana-Ankara arası uçakla bir saat ve neden İstanbul aktarmalı anlayamadım. Üstelik de 5 saat. Tez sunumuna geçmeden önce bir makalenizin de yayınlanması gerek. Bu da öğrenciye ait. Nisan ayında başvurabildiğim kadar kongrelere başvurmak zorundaydım. Tarihsel sıralamada önce hangisi kabul ederse hemen makalemi sunacaktım. İki kongreye başvuru yapmıştım ikisinden de kabul aldım. Ama bir tanesi bana yeterli olduğu için diğer kongreye yatırdığım 1800 lira gibi bir ücreti geri almak istediğimi söylediğimde cevap bile vermediler. Şartname de geri verilmeyeceğinin yazıldığını söylediler. Çok garip bayram zamanı yatırmak için çabaladığım ve sonrada kafalarına göre tarihi uzattıkları için bu konuda anlayışlı olurlar diye düşünmüştüm. Yanılmışım. Ücreti yatırma konusunda esnek tarih geri ödeme noktasına gelince olmuyor sanırım. Ne diyeyim haram olsun. Bir diğer kongreye ev sahipliği yapan üniversite ise çok tatlı ve anlayışlılardı. Zoom üzerinden bağlantı yapmaya alışkın değilim ve görüntüm karşı tarafa iletilmedi bir türlü ama sesli bağlantı, sunumumun bağlantısı sağlandı. Anlayışla karşıladılar ve uluslararası bir kongrede ilk sunumumu da yapmış oldum. Kendi kendime diyorum; ilk romanım basılır zannediyordum akademik bir basım bana da sürpriz oldu çünkü. Depremden dolayı dondurmak zorunda kalmıştım. Bitmeyen prosedürler gelmediği iddia edilen e-mailler ki artık öyle bir duruma gelmiştim bırakacaktım; ama pes etmedim ki her gönderdiğim e-mailin ekran görüntüsü ve saatini not ediyordum artık. Şubat-Mart aylarında ise okulöncesinde çalışmamı gerçekleştiriyordum. İki kez çok ağır şu meşhur geçmeyen grip oldum. Böyle bir grip hayatımda cidden görmemiştim. Üşümekten ağlayarak bilgisayarımı kapatıp beni hastaneye götürün diye ağladığımı zor hatırlıyorum. Şimdi düşünüyorum; insanlar hep sonuca baksa da süreçte neler çektiğini ancak o süreci yaşayan bilir. Bitirmek için noktayı koyduğunuzda yanınıza baktığınızda anlıyorsunuz; sizleri anlamayacak insanlar için üzülmeyin. Hatta bu son üç ayda gördüm ki üzmeye çalışanlar, belki sizin çabanıza hakaret edenler, hor görenler hepsi içlerinde saklamaya çalıştıkları kıskançlık duygusunu bastıramıyorlar ve farklı imtihanlarla sınanıyorlar. Allah'a havale etmek en güzeli...

Blog yazım yüksek lisans notlarım hakkında olsa da eğer Türkiye'de yüksek lisans yapmak istiyorsanız üç maddeye dikkat etmeniz gerekmekte;

*Gerçekten çalışma yapmak istediğiniz bir alan olmalı. (Çok çok önemli bu madde; bazen öyle bir duruma geliyorsunuz ki sabrınız, sağlığınız bu yolda stresle birleşiyor ve hayat enerjinizi bırakmayabiliyor.)

*Danışmanınızı çok dikkatli seçmelisiniz. Bu süreçte tek başınıza kalıyorsunuz ne yazık ki. Büyük bir yüzde olarak söylüyorum; gördüklerim yaşadıklarıma dayanarak... Size dönüş yapacak; tezinizin bölümlerini yazıp gönderdikten sonra dönüş yapmayan o kadar danışman var ki... Bu durumun normal olduğunu kabul etmiyorum. Kraldan daha çok kralcı olan çok insan var. Ulaşamıyorum denildiğinde; ukalaca sen ulaşacaksın, gerekirse kapısında bekleyeceksin gibi söylemlerle moral bozan insanları lütfen kaale almayın. Bu bir süreç ve evet ciddi bir süreç. Her an her zaman dönüş öğrenci de beklemiyor ama üç gün içerisinde ya da gelecek hafta döneceğim gibi bir söylemi de hak edilmektedir.

*Bütçenizin ayarlamasını lütfen yapın. Yaşadığınız şehirden uzakta yüksek lisans yapacaksanız eğer ulaşım maliyetleri ekonomik anlamda zorlamaması için bütçe ayırmanız gerekli. Kırtasiye malzemeleri, uygulama yapacaksanız eğer ona da bütçe ayırmanız gerekiyor. Konferans, sempozyum gibi alanlarda araştırma yaparken gördüm ki online olanları tercih ettiğinizde biraz daha uygun oluyor. Eğer yüz yüze sunum yapacaksanız, otel masrafları ile birlikte inanılmaz bir bütçe çıkıyor ki zamanı kısıtlı bir öğrenci iseniz KKTC'de ki üniversitelere de bakıyorsunuz. Onlar da başvuru ücretini Euro olarak kabul ediyor. Çok şükür bitirdiniz ve kitap haline getirmeniz gerekiyor. Üniversite kampus içerisinde yer alan kırtasiyelere mutlaka gidin ve fiyat alın. Birbirinden farklı fiyatlar verebiliyorlar ki üniversite dışı aman Allah'ım dedirtecek kadar da pahalı fiyatlar verebiliyorlar.

Sormak istediğiniz soruları ya da merak ettiğiniz kısımları yorumlara yazabilirsiniz. Kendime sözüm var. Bu konuda yardım isteyen birisini geri çevirmeden sorularını cevaplayacağım...

Güzel bir yaz sizinle olsun. Desteklerinizi bekliyorum. Özellikle Instagram adresime sizleri bekliyorum. Çok fazla paylaşım ve çok konu birikti...


4 Şubat 2021 Perşembe

BİRAZ SOHBET

Kar görmek için Toroslar'a giden şehrin çocuklarıyız ne yapalım :(

Bir hikayenin başlaması için tek kelime yeter derler... Oysa tek kelimenin tüm ağırlığı altında ezilmesini kimse umursamaz. Herkes hikayenin geri kalanına odaklanmıştır çünkü. Yüklemsiz cümleler karmaşasında yorgunluğunu kelimesiz anlayışlara sığdırmak isterken bekleyen noktalama işaretleri de bende buradayım  dercesine selam verir. Virgül ardında gelecek nedenleri ayırırken nokta sabırla bekler ardından gelecek büyük harfle başlayan kelimeyi... Ya üç nokta? Bence en suskunu, en yorgunu odur yukleme sığınmak ancak kocaman bir boşluğu doldurduğunu da bilir. Siz hangi noktalama işaretisiniz, hiç düşündünüz mü?

Aslında bambaşka bir yazı yazmak için açtığım taslaklar bolumnde ger zaman söylediğim gibi ne yazacağıma kalemim karar verdi. Sanirim sohbet etmeyi özledim, tüm mesguliyetlere sığınmaya selam vermek istedim. Biraz hal hatır sorduktan sonra bir kahvenin 40 senelik hatrina sığındım.  Bir kahvenin 40 yıl hatırı vardır sözünü şu sıra daha bir farklı anlıyorum. Kahve bire bir sohbetlerin çay ise kahkası bol kalabalıklarındır derler belki de haklılar.  Güzel bir Türk kahvesinin eşliğinde sohbetlerin yeri bir başka ancak iki paragrafında birleşim noktası gibi sohbetin bir diğer tarafındaki insan da önemli. Değer verdiğiniz, kalbinizi, acı ve sevinçlerimiz paylaştığınız diğer insan... Samimiyetinden şüphe etmeyeceğiniz insanlar !!!

İste benim içinde şu sıra insanlar noktalama işaretleri gibi; kimi kocaman bir ünlem,  kimi bir soru işareti kimi ise noktalı virgül.. Zihnimde bir notlarım ve bir alıntı çınlaması, "kapılarımızın ardında aşk öksüz, sevgi yetimdi , dostluk kimsesiz..." Bir Sevinç Çokum kitabı alıntısı , yazarın kitaplarını herkese tavsiye ediyorum. Yazarın kitaplarında, paragraflarının arasında kendinize ait mutlaka birkaç cümle bulabilirsiniz. Öyle  süslenmiş cümlelerle değil derdi hikayelerinde uzun bir yolculuğa çıkılan, bir gece yolculuğunda yol güzergahının üzerinde gecenin sessizliğini yaşayan şehirlerde bir misafirlik hissini yaşarken, şehir ışıklarının evlerdeki yansımasının hikayeleri sanki.

Biraz sohbet etmek istedim bu yazımda, sizlerden de beklerim yorumlarınızı. En sevdiğiniz yazarın kitaplarının en sevdiğiniz yönü nedir? 


27 Eylül 2017 Çarşamba

BİR NEFES MOLA

 
  
Bir anlığına derin bir nefes almak. İşin zor tarafı bu sanırım. Yıllardır kontrol edemediğim bir hayat akışım var. Üniversite sonrası hayatın çok düzenli olacağı belirtilse de düzenden çok anlam veremediği bir düzensizliğe insan sürükleniyor. KPSS, yüksek lisansın bitmeyen sorunları ve işsizlik. Bir çeşit hayat çemberi. Aynı düzlemde yer alan sorunlar bütünü diyorum. Stresi yönetmem gerektiğini söyledi geçenlerde tanıdık bir sima. Yönetmem gerektiğini bende farkındayım ancak hangisi? Birini tutsam diğeri elimde kalıyor gibi hissediyorum. Yine de umut etmekten vazgeçmeli yapmam gerekenleri yapmalı gerekirse sıfıra dönüp oradan başlamalıyım diyorum. Alıştığım nokta bu sanırım. Sığındığım nokta da bu okumak ve yazmak. Kitaplar gerçekliğin sıkıcı dünyasını daha kibar bir dille anlatmasına gerek kalmadan sadece hissettiriyor. Kalbe dokunuyor. Sizlerin de kalbine dokunan kitaplarınız vardır. Benimde kalbime dokunmaktan çok kalbimde altınları olan nadir ancak çok değerli kitaplar var. Bu yıl bitmeden not aldığım okumam gerekli dediğim kitaplarım var. Bilmiyorum okudunuz mu Sevin Çokum kitapları. Sayısal çıkışlı olduğum için öğretmenlerimiz genellikle fazla soru çözüp sınavda yapabildiğimiz kadar net yapabilmeye bizi odaklandırsalar da lisede keşke kitap okumamız tavsiye edilseydi. Lise döneminden şu şu kitaplar benim hazinelerim diyebilseydim. Önerileri dinlemeyi her zaman sevmişimdir oysa. İyi bir kitap, etkileyici bir film ile başlayan her cümleyi dikkatlice dinlemişimdir. Ama olmadı. Sanırım kimse gerek de görmedi. Çünkü hep okuyan bir insandım. Kitap yolculuğumda en sevdiğim sığınaklarım olan kütüphanelerde kararsız kalan ellerim daima aradı. Sözün kısası Ağustos Başağı kitabını çevremde lise de okuduklarını söyleyen tanıdıklarım oldu. Ben se orta ikinci sınıftan itibaren her yaz okudum. Nedeni bilmeden bir çeşit alışkanlık gibi. Yaza saygı veyahut Ağustos ayına olan hayranlığımın güzel bir izi gibi. Bir ara onu da anlatmak isterim. Sevin Çokum dili hayranlığımı... Arkasından yazarın birçok kitabını okusam da Ağustos Başağı kitabı daima bende yeri özel kıldı. O sıcak dili duyguların her an yanı başımda kanlı canlı görünmesi ve tanımadığım hiç bilmediğim şehirleri bana yakın hissettirmesi ile. Bana şehirleri yakın hissettiren kitaplardır. Şehirlerde insanlar gibidir derim. Onlar gibi nefes alır onlar gibi güler onlar gibi ağlar. Ya da insanlar o şehir gibi olurken şehirlerde insanlar gibi olur. Biraz karmaşık bir yolculuk gibi. Yazarın Al Çiçeğin Moru adlı kitabını almak için can atıyordum. Geçen haftaya kısmet oldu. Okudum bir nefes mola aldım :) Tüm karmaşada kendime bir virgülcük yer ayırdım. Kitap hakkında notlarım ise; 
 
"Herkesin kaldığı bir yer, kaldığı bir gün, an dakika vardır"

Rüzgarın acı kokuları topladığı, ormanları gezindiği çiseli çiseli süründüğü, denizin kabarıp kıyılara çıktığı sonbahar kış demlerinde nar çiçeği özlemini duymak boşunaydı. Bitmiş bir aşk gibi... Dönümsüzlüktü bu."
 
 
Yazarın haklı olduğunu düşündüm. Ne kadar ilerlerse ilersin insan mutlaka bir noktada kalıyor. Arkası dönük olsa dahi kalbini bırakıyor. Al Çiçeğin Moru kitabı içerisinde hikayelerden bir çeşit gönül yansımalarından oluşuyor. On dört hikayenin birinde olmazsa diğerinde mutlaka bir parçanızı bulacaksınız. Yazarın içten çok fazla detay vermeden konuyu çarçabuk anlatmak istemeyen o ince çizgiyi mükemmel tutturan bir anlatım tarzı var. Kitaba da adını veren Al Çiçeğin Moru bölümünde de şöyle bir paragraf ayırmışım kendime;
"Belki işaretlediğiniz köşeler, yükseltiler, ara sokaklar, yokuşlar, gözden yitiyor bir şeylerin engellemesiyle. Sizin unutmak için şehri örttüğünüz gibi... Dallarla, toprakla, taşla, kumla başka düşünceler, başka fotoğraflar , başka yaşama kırıntıları ve malzemeleriyle..."
Bu ara fotoğraflara düşkünlüğüm belki bu sebeptendir. Beş yıl sonrasında sevdiğim bir yerin değişimini görmek iyi olmazsa üzer korkusu. Anılarımdaki haliyle kalsın dileği...
Kitabın arka bölümündeki alıntıları da paylaşmak istedim;
"Hadi öğren öğreneceklerini... Kolay değildir hayat denilen bu kitabı okumak. Satır satır, harf harf... Her harf iç kanatır! Hadi yüklen, taşı bakalım harfleri, satırları....
 
Hayat denilen bir kelime öylesine yoğun anlamlar taşıyor ki her bir detayında her bir satır başında yorgunluklar , üzüntüler ve yine yeniden umutlar taşımakta. 
Eylül ayı bitmek üzere... Sonbahar Kasım ayının ilk on günü kalacak bir misafir gibi. Kış her an kapımızı çalacak ve kendisini hatırlatacak sanki. Bu aylarda okunacak bir kitap. Kitaplarında bir mevsimi olur mu demeyin. Oluyor. Belki de bana öyle geliyor....
 
Bu arada vaktiniz olursa küçük bir hikaye bende paylaşmak istiyorum. Aşağıya linkini bırakıyorum. Okursanız çok ama çok mutlu olurum. Yorumlarınızı bekliyorum.

6 Aralık 2016 Salı

HAYAT ÇEMBERIMIZI KIRMAK HAKKINDA


Bir rüyadan uyanmak ne kadar zor olabilir ki...Beş yıl önce bu soruyu bana sorsalardı eğer bambaşka cevaplar verirdim. Şimdi ise daha bir başka. Aynı rüyayı defalarca görmüşseniz ne cevap verirsiniz? Bugün bilgisayarımı kırmayı dilerim. Hakikaten gözlerim kör oluncaya kadar yapmak zorunda olduklarımı yapmak zorunda mıydım? Unuttuğum bilgisayar programlarını hatırlamak, düzenlemek ne kadar zor olabilirdi öyle değil mi! İnsanların gözlerinde gördüğüm artık bitsin. Bitmesini ben herkesten çok istiyorum. Sınavlara girmemeyi iyi bir işim olmasını bende istiyorum. Siz siz olun yüksek lisans yapacağınız bölüm ve okulu iyi seçin. Aslında ne olmak istediğinize dair kararınızı sadece kendiniz için verin. Yoksa hayat çemberimizi kırmak pek de kolay olmuyor. Cesaretinizi topladığınız anda her daim bir şeyler çıkıyor çünkü. İyi insanlarla karşılaşmayı özledim. Boş değil dolu insanlarla karşılaşmayı özledim. Malum işsizlik zamanları hayat öylesine rutine biniyor ki...
 Geçen hafta bir diyalog sırasında aklıma gelen sözler bugün yankılanıyor. Hayatta seçme şansın varsa fark etmez diyemezsin. Bu haksızlığı kendine yapamazsın. Eğer ki sana o şansı veren sunmuşsa elbette ki vardır bildiği. Bu yüzden seçeneklerini değerlendirmelisin. Diyalog başlangıcı oysa ne içersin çay mı kahve mi sıcak çikolata mı sorusuydu. 
Tercih etmiştim. Kahve içmeyi tercih etmiştim. Keşke hayatta diğer kararlarımda da hatta tercihlerimde de istediğim şekilde karar verebilsem. Kalbimin sesini dinleyebilsem. İnsan büyüdükçe kalbinin sesinden daha bir uzakta kalıyor sanki...