kpss etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kpss etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Eylül 2025 Çarşamba

ÜÇ AYIN ÖZETİ

Son güncellemelerle Eylül ayı...

Bu yaz benim için sıradan sınav yazlarına eklenen başka streslerle geçti. Sizlerin yorumlarınızı da mutlaka bekliyorum. Öncelikle ilk kez öğretmenlik için yapılan AGS sınavı öncesinde herkesin bildiği gibi KPSS yapılmaktaydı ki hala yapılıyor, öğretmenliği ayırdılar bu sınavdan. Yılların yorgunluğuyla bu sınava girdim beklentim olmadan büyük bir umutsuzlukla. Aldığım puan ise 82.304; benim ilk lisansım Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Öğretmenliği ve bu alanda yüksek lisansı sizlere bahsettiğim gibi 2024 yılında tamamladım ve diplomamı aldım. Ek olarak ise bende Okulöncesi öğretmenliği atama popüleritesinden etkilenerek  Çocuk Gelişimi Bölümünü bitirdim. Sınava bu alanda neredeyse 57 bin kişi girmiş sınavda belirli bir yaş üzerindeki insanları görünce oldukça şaşırdım. İnsanlar bir umut diyerek bitirmişler bölümü. Zaten öğretmen olduğum için bu alanı bitirince Okulöncesi öğretmeni olarak atama yapılıyor. Ancak gel gelelim gerçeklere okulöncesi öğretmenliği bölümünden sıralamam atamayı umut edebileceğim bir sıralamada değil ilk binde değilim örneğin. Kendi ana branşımdan ise aldığım bu puana sevinemedim bile çünkü bölümümüzü lise ve ortaokul olarak bölmüşler atama anlamında. Yani zaten Maarif Modeli, Teknoloji temelli eğitimde senelerdir atama rakamları oldukça az iken daha da azaldı. Ben zaten meslek lisesi çıkışlı ve bu alan da bir öğretmen değilim. Ama Meslek liseleri öğretmenleri ortaokulda tercih yapabiliyordu şimdi gerçekten adil bir şekilde uygulama yapılırsa herkes kendi alanından atanabilecek ama uygulama olur mu hiç sanmam. Sınavda şu psikolojiyleydim, çöz atama yok zaten rahat rahat endişelenmeden matematik çöz, Türkçeyi üniversite zamanlarındaki gibi hepsini doğru yap; gerçekten de matematik yetiştiremeyen sınavlarda birisi olarak matematik çözüp Türkçe bölümü de istediğim performansta çözüne o hep bir bariyer puan dediğim puanın üzerinde puan almışım tabi tarih, coğrafya alanından da yanlışım azdı. Gel gelelim sonuca; öabt olmayan yani alan sınavı olmayan bölümlerin kontenjanları hala açıklanmadı ve 2024 ataması da yapılmadı. Akademi denilen eğitim yeri!!! ise hala da binalar hazır değil. Zaten yüksek lisans mezunu olarak üzerine iki lisans ekleyerek akademi de ne eğitimi alacağım atama sürecinin daha da uzatılması bu durum. Belki de kontenjanda da olmayacağım koskoca Edebiyat öğretmenliğine verilen kontenjan geçen yıl için 29 kişi diye hatırlıyorum. 

Bu bir çaresizliğe mahkum etmektir. Bu arada Doğu Akdeniz Üniversitesi'nde tam burslu doktora da kazandım. Peki gidebiliyor muyum hayır yurt ücretleri 4500-5500 dolar arasında değişiyor. Dönem başı etkinlik ücreti adı altında alınan para da 360 dolar. Tam burslu doktora belirli bir saat üniversitede eğitim vermeyi de gerektiriyor. Yani mecburen KKTC'de bulunmak zorundasın. Yaşam maliyeti, uçak bileti derken notlarım hesaplama listesi ile doldu. Zaten işsiz ben gidemem. Belirli bir saatten sonra da aileden para istemek o kadar zor ki. Hiç tanımadığınız insanlar bile size söz söyleme cüretinde rahatlıkla bulunabiliyorlar.

Peki bu sene ücretli öğretmenlik çıktı mı; hayır bekliyorum. Aslında o kadar zor bir durum ki ücretliye başvurmak. Öğretmen odasında yapılan mobbing bir yana, müdür ve müdür yardımcısının yapmak zorundaymışsın gibi nöbet, bilgisayar tamiri isteği. Aldığım para ders ücreti olduğu için kibarca ben tamirci değilim ne yazık ki dediğinizde hemen göndermek için çaba gösterilmesi ve bunu anlatmaktan çekinmek. Bu arada ücretli çıkarsa yine şanslısınız da, dönem başlar başlamaz çıkma durumu genellikle bir tanıdığınız var ise oluyor. Genelde bana dönem biterken öğretmenler kendi arasında bir şekilde rapor almak zorunda kalmış öğretmenin dersini paylaşırken mecburen bir 10-16 saat kalmışsa e devlet üzerinden yaptığınız o listede puan önceliğiyle!! çağırılıyorsunuz.

Haksızlıklar çok, ama bir şekilde yaşamak zorundasınız. Kimse nasılını sormadan yalnız hissetseniz bile. Kalbimde bir yerlerde umut var ama artık vücudum bu haksızlıkları kaldırmıyor. İki diz kapağımda menisküs başlangıcı ki yüksek lisanstan hatıra kaldı bir de sıvı birikmesi olmuş. Oturduğumda, uzun süre ayakta durduğumda ağrı dayanılmaz oluyor. Tabi bel fıtığı başlangıcını da saymazsak. Auralı migren hayatımda baskın şu sıra. İlk kez yabancı dil sınavında bir anda körlük gibi, görüntünün üzerine siyah bir noktanın düşmesi, ışık parlamaları, prizma gibi dağılmaları olmuştu. Sonrasında da aşırı stresli olduğum dönemlerde olduğunu düşündüm hep. Öyle bir durum ki kalabalığa girmekten bile korkar hale getiriyor kimi zaman. Ya da evden çıkmayı istememek. Yaşayan var mı bilmiyorum ama eğer var ise yorumlarınızı bekliyorum. 

Üç aylık hayat özetim bu şekildeydi... İçimi dökmek için yazdım. Ne yazacağınıza karar vermişken kendinizi başka bir yazının paragrafında bulabilirsiniz. 

Güzel bir ay sizlerle olsun...

27 Ekim 2020 Salı

GÜNLÜĞÜME YAZACAK NOTLAR

 


(ADANA SEYHAN GÖLÜ)

"Eh hepimiz hayatımızı kazanmak zorundayız."
"Öyle" dedi Tom. "Ama keşke başkasının hakkını almadan kazanmanın bir yolunu bulsaydın."(Gazap Üzümleri)
Büyümek mi zor büyürken değişen özelliklerimizi hayata uydurmak mı? Yaş sınırı denilen evrelere ne çabuk geldim bazen bende sorguluyorum ama sanırım haklılar. Henüz 30 olmadım ama çok sevdiğim birisi 30 yaşından sonra hayatı daha iyi anlayacak 35'inden sonra aman ben bunlara mı üzülmüşüm diyecek ve gerçek aydınlanmayı ise 40 yaşında yaşayacaksın, demişti. Gülümsemiştim. Çünkü hayal ettiğim; hayatta sayılar değil huzur ve mutluluk olacaktı. Yaşlanmak sadece yaş almak olacaktı. 

Büyümenin o hızlı akışında yüzümdeki çizgiler; saçımdaki beyazlar beni bir gülümsemeye sevk edecekti. Planlamalarım pek iyi gitmiyor; hayatım boyunca düzenli ders çalışan birisi olamadım biraz sıkıldım biraz da dersi derste öğrenen insanlardanım evet  ancak sorumluluklarımı ödevlerimi verilen projeleri en iyi şekilde yapmaya çalıştım. Elimden gelen bütün çabayı gösterirsem; dürüst olursam hayallerim gerçek olur sanmıştım. Aslında sıradan biraz da basit hayallerdi... Geldiğim noktaya bakıyorum; Atanamayan bilişim öğretmeni, adalet bölüm mezunu ve çocuk gelişimi ikinci sınıftayım. Aradaki yüksek lisans durumunu anlatmıştım aslında. Tezimle elimde kaldım. Evraklarımı dahi teslim etmeye üşenen danışmanım unvanını artırmış; birisinin hayatını nasıl etkilediğini umursamadan muhtemelen aklına dahi gelmeden... Merak ediyorum; tek bir harf öğrettiğin herhangi bir insanın o harf sonrası cümle kurabilmesi mutlu etmez miydi? Ben ve bencilliğin ortasında vicdan, empati sorumlulukları olmadan insanı değerlerimiz ayakta kalabilecek midir? Öğretmen olmanın büyük bir sorumluluk getirdiğine inandım; öğretmek , ezberletmek olabilir ve kalıcılığı? Onun hayatına etkisi? 

Akademisyenlik yapmak hayalini kurmak bile listemden sildim artık o kadar bir kötü hissettiriyor. Yakın bir arkadaşım yüksek lisans döneminde; online derslerde öğretmenin gerekirse 9 saat çalışılıp makaleler okunup; rapor hazırlanıp dönemin geçiş sürecini anlatırken dersleri sadece kendisinin!! değil; çalışılıp öğrencilerin de anlatacağını söylediğini bu yüzden zorlayıcı olduğunu belirtti. Hatta öğretmen olarak ders anlatmak zorunda değilmiş. Şu duruma katılmıyorum yeni başlayan bir öğrencinin yaşı kaç olursa olsun öğrenme hevesini kırarcasına hadi anlat dedikten sonra kibar hakaretlerle diğer  öğrencilerin arasında rezil etmenin nasıl bir manası var... O kişinin gururu yok mu!!!


Eğitim ve öğretim öğrenci odaklı olmalı öğretmen rehber olmalı derken bunun kastedildiğini düşünmüyorum. Eğer bilinmeyen bir yolda ilk ışığın yakılmazsa o kişi kendi ışığını da kaybetmez mi... Bu arada müthiş derecede şuna alıştırılmaya çalışıyoruz. 14 yaşındaki çocuğumu pandemi döneminde Anadolu lisesi sınavlarına hazırladım; 3 yaşındaki çocuğuma bakıyorum kimse bana zamanım yok demesin. Kocam İngilizce öğrenmeyi kafasına koydu ne yaptı ne etti her an kulağında kulaklık İngilizce çalıştı. Ne mi oldu; yabancı dil sınavından 75 aldı. Tebrik ediyorum eşinizi ama o arkadaşım harika bir bölüm bitirdi onunla aynı sınıfta aynı sınavlara girdik ve şu an işsiz diye o kadar çok üzülüyor ki; tek bir durumla uğraşmıyor ki kendimi de düşünüyorum bende tek bir işle uğraşmıyorum. Robotik kodlama sertifikam geçen ay geldi, KPSS açıklandı memuriyet puanı olarak 80 puan aldım muhtemelen atama için yine yetmeyecektir. Yakın zamanda çocuk gelişimi vize sınavları başlayacak ve aralık ayında yökdil sınavına gireceğim unutmadan İcra müdür ve müdür yardımcılığı sınavına ilk kez bu yıl giriyorum. Not tutmak bile günlerimi aldı. Yazılı sınav sonrası mülakat sınavı ve bu arada ücretli öğretmenlik dahi çağırılmadım. O arkadaşım özel sektörde dahi şu sıra iş bulamıyor; stres ve baskı altında hayatındaki eğitim kalitesini yükseltmek için başladığı yüksek lisansta bu şekilde üzülünce benim de yaşadıklarım aklıma geldi. Ders döneminden 4'lük sistemde 3 üzerinden geçtim tez ise yazdıklarım, okuduklarınız... Yorgunluklarımız artık hayal kırıklıklarına karışırken; merhamet ve anlayış hayatın her alanında olmalı diyorum. Kişi geçtiği zorlukları çok çabuk unutmaya meyilli demek ki... Yaşadığı zorlukları başkasından çıkarmaya niyetli. Zorlamak bir alanda o kişi üzerinde olumlu etki yapmaz. Evet zor ama okuyacaksın anlatacaksın demek yerine sevdirmek bence daha önemli. İnsan sevince yaşadığı zorluk zorluk gelmez. Günlerce yazdığım tezin bölümleri için kapılarda beklediğim e-maillerime dönüt alamadığım için ben sana böyle mi söylemiştim düzeltmemişsin diye odada diğer öğretmenler önünde hakarete uğradığımda bu süreç böyle. Hocanın kapısından ayrılmayacaksın hatta ayak işlerini yapacaksın denildiği çok oldu. Egolar üzerinde uzun yazardım ama arkadaşımın üzüntüsünü görünce onda bana söylenenlerin söylenmesi; bilmiyorum. Böyle olmamalı... Keşke insan önce insan olduğunu unutmasa...

IG:@camdanduslerblog

Youtube:post-it notlar

3 Eylül 2020 Perşembe

POLOSMART YÜZ TEMİZLEME CİHAZI


Son 91 yılın en sıcak gününden sonbaharın o güzel havasına ne zaman geçeceğiz? Bugünü nasıl anlatsam; bir ejderha alevini püskürtürken o alevde yok olmamak için klimalara koşuyorsunuz. Gün içerisinde bu ne sıcak Allah'ım gerçekten dayanamıyoruz cümlem bana eşlik edip durdu. Bu hafta hava böyleymiş buharlaşmadan öteki haftaya güzelce geçeriz inşAllah :)
Böyle havalarda değil dışarı çıkmak en uzak mesafe için kendinize mutfak buzdolabı önü seçiyorsunuz. 

                   
 Geçenlerde A101 kataloğunda sık sık gördüğüm yüz temizleme cihazını Trendyol'da indirimde görünce sipariş vermiştim. A101'de 30 TL gibi fiyatı vardı. Ama insanlarımız Corona'yı umursamadan kapıda kalabalık olduğu için o kalabalığa girmek istemediğim için ertelemiştim. Trendyol'da da 45 TL olduğunu görünce en azından kalabalığa girmeden elimde olur dedim.

Ürün özellikleri;
*12 farklı hız ayarı
*Otomatik zaman ayarı
*Suya dayanıklı
*Tüm cilt tiplerine uygun
*T-sonic titreşim teknolojisi

Yüz temizleme cihazları çok pahalı gerçekten. Fiyatına göre iyi bir ürün.Özellikle A101'de yakalayabilirseniz almanızı tavsiye ederim.12 farklı hız ayarın kendinize göre ayarlayabiliyorsunuz. Bir an da çalıştırmaya başladığınızda bu ne hız diyorsunuz. Ayarlama sonrası cildinize yüz temizleme jeli ile uygulayabilirsiniz. Ben yüzüm çok kızarır zannetmiştim ama kızarmadı. Bu kısım beni düşündürdü aslında etkisi konusunda. 3 dakika boyunca uygulama yaptığınızda cihaz kendiliğinden duruyor. Şarj kablosu da var zaten ama şarj kablosunu daha kullanmadım. Çok küçük olmadığını da belirtmeliyim. Benim ellerime göre kullanışlı geldi hatta. Sizlere de tavsiye ederim.

Şimdilik yorumlarım bu kadar. Pazar günü KPSS var. Benim gibi atanamayan bir arkadaşım youtube kanalı açtı. Bazı programlarda bende yardımcı olacağım inşAllah. Scratch gibi programlarda özellikle. Çok yeni girdiğimiz tüm sınavlardan notlarımızı paylaşacağız. Ziyaretlerinizi bekliyorum. Özellikle KPSS sonrası daha çok paylaşımda bulunacağız biraz acemice belki ama öğrenmek yolunda hem öğrenci hem de öğretmen olmak işin güzelliği...

27 Eylül 2017 Çarşamba

BİR NEFES MOLA

 
  
Bir anlığına derin bir nefes almak. İşin zor tarafı bu sanırım. Yıllardır kontrol edemediğim bir hayat akışım var. Üniversite sonrası hayatın çok düzenli olacağı belirtilse de düzenden çok anlam veremediği bir düzensizliğe insan sürükleniyor. KPSS, yüksek lisansın bitmeyen sorunları ve işsizlik. Bir çeşit hayat çemberi. Aynı düzlemde yer alan sorunlar bütünü diyorum. Stresi yönetmem gerektiğini söyledi geçenlerde tanıdık bir sima. Yönetmem gerektiğini bende farkındayım ancak hangisi? Birini tutsam diğeri elimde kalıyor gibi hissediyorum. Yine de umut etmekten vazgeçmeli yapmam gerekenleri yapmalı gerekirse sıfıra dönüp oradan başlamalıyım diyorum. Alıştığım nokta bu sanırım. Sığındığım nokta da bu okumak ve yazmak. Kitaplar gerçekliğin sıkıcı dünyasını daha kibar bir dille anlatmasına gerek kalmadan sadece hissettiriyor. Kalbe dokunuyor. Sizlerin de kalbine dokunan kitaplarınız vardır. Benimde kalbime dokunmaktan çok kalbimde altınları olan nadir ancak çok değerli kitaplar var. Bu yıl bitmeden not aldığım okumam gerekli dediğim kitaplarım var. Bilmiyorum okudunuz mu Sevin Çokum kitapları. Sayısal çıkışlı olduğum için öğretmenlerimiz genellikle fazla soru çözüp sınavda yapabildiğimiz kadar net yapabilmeye bizi odaklandırsalar da lisede keşke kitap okumamız tavsiye edilseydi. Lise döneminden şu şu kitaplar benim hazinelerim diyebilseydim. Önerileri dinlemeyi her zaman sevmişimdir oysa. İyi bir kitap, etkileyici bir film ile başlayan her cümleyi dikkatlice dinlemişimdir. Ama olmadı. Sanırım kimse gerek de görmedi. Çünkü hep okuyan bir insandım. Kitap yolculuğumda en sevdiğim sığınaklarım olan kütüphanelerde kararsız kalan ellerim daima aradı. Sözün kısası Ağustos Başağı kitabını çevremde lise de okuduklarını söyleyen tanıdıklarım oldu. Ben se orta ikinci sınıftan itibaren her yaz okudum. Nedeni bilmeden bir çeşit alışkanlık gibi. Yaza saygı veyahut Ağustos ayına olan hayranlığımın güzel bir izi gibi. Bir ara onu da anlatmak isterim. Sevin Çokum dili hayranlığımı... Arkasından yazarın birçok kitabını okusam da Ağustos Başağı kitabı daima bende yeri özel kıldı. O sıcak dili duyguların her an yanı başımda kanlı canlı görünmesi ve tanımadığım hiç bilmediğim şehirleri bana yakın hissettirmesi ile. Bana şehirleri yakın hissettiren kitaplardır. Şehirlerde insanlar gibidir derim. Onlar gibi nefes alır onlar gibi güler onlar gibi ağlar. Ya da insanlar o şehir gibi olurken şehirlerde insanlar gibi olur. Biraz karmaşık bir yolculuk gibi. Yazarın Al Çiçeğin Moru adlı kitabını almak için can atıyordum. Geçen haftaya kısmet oldu. Okudum bir nefes mola aldım :) Tüm karmaşada kendime bir virgülcük yer ayırdım. Kitap hakkında notlarım ise; 
 
"Herkesin kaldığı bir yer, kaldığı bir gün, an dakika vardır"

Rüzgarın acı kokuları topladığı, ormanları gezindiği çiseli çiseli süründüğü, denizin kabarıp kıyılara çıktığı sonbahar kış demlerinde nar çiçeği özlemini duymak boşunaydı. Bitmiş bir aşk gibi... Dönümsüzlüktü bu."
 
 
Yazarın haklı olduğunu düşündüm. Ne kadar ilerlerse ilersin insan mutlaka bir noktada kalıyor. Arkası dönük olsa dahi kalbini bırakıyor. Al Çiçeğin Moru kitabı içerisinde hikayelerden bir çeşit gönül yansımalarından oluşuyor. On dört hikayenin birinde olmazsa diğerinde mutlaka bir parçanızı bulacaksınız. Yazarın içten çok fazla detay vermeden konuyu çarçabuk anlatmak istemeyen o ince çizgiyi mükemmel tutturan bir anlatım tarzı var. Kitaba da adını veren Al Çiçeğin Moru bölümünde de şöyle bir paragraf ayırmışım kendime;
"Belki işaretlediğiniz köşeler, yükseltiler, ara sokaklar, yokuşlar, gözden yitiyor bir şeylerin engellemesiyle. Sizin unutmak için şehri örttüğünüz gibi... Dallarla, toprakla, taşla, kumla başka düşünceler, başka fotoğraflar , başka yaşama kırıntıları ve malzemeleriyle..."
Bu ara fotoğraflara düşkünlüğüm belki bu sebeptendir. Beş yıl sonrasında sevdiğim bir yerin değişimini görmek iyi olmazsa üzer korkusu. Anılarımdaki haliyle kalsın dileği...
Kitabın arka bölümündeki alıntıları da paylaşmak istedim;
"Hadi öğren öğreneceklerini... Kolay değildir hayat denilen bu kitabı okumak. Satır satır, harf harf... Her harf iç kanatır! Hadi yüklen, taşı bakalım harfleri, satırları....
 
Hayat denilen bir kelime öylesine yoğun anlamlar taşıyor ki her bir detayında her bir satır başında yorgunluklar , üzüntüler ve yine yeniden umutlar taşımakta. 
Eylül ayı bitmek üzere... Sonbahar Kasım ayının ilk on günü kalacak bir misafir gibi. Kış her an kapımızı çalacak ve kendisini hatırlatacak sanki. Bu aylarda okunacak bir kitap. Kitaplarında bir mevsimi olur mu demeyin. Oluyor. Belki de bana öyle geliyor....
 
Bu arada vaktiniz olursa küçük bir hikaye bende paylaşmak istiyorum. Aşağıya linkini bırakıyorum. Okursanız çok ama çok mutlu olurum. Yorumlarınızı bekliyorum.

21 Mayıs 2016 Cumartesi

KEŞKE

 
Yarın sınav var! Bazen çok büyük haksızlık diye düşünüyorum. Sınavlarla yetişen bir nesiliz ve yine sinava giriyoruz. Bir haftadır aslında hasta yatıyorum. Bloğuma rastlarsaniz eğer beni tanimasanizda dualarınizi isterim tüm KPSS mağdurları adına. Bugün Berat Kandili... Fotoğraf haftalar öncesinden. Benim için çok özel bir camiden. Camilerin benim için her zaman bambaşka anlamları olmuştur. Şehrin bütün  gürültüsünu duduran ve kendinle basbasa bırakan özel yerler. Orada duyduğun ses pişmanlıkların, hüzünlerin,mutlulukların sesi. Bir çeşit terapi gibi. Fotoğraftaki  cami asırlar öncesinden bizlere yadigar değil. İcinde yasanmislari çok değil ama bizden sonrakilere varlığını hissettirecektir. Adana merkez Camisi... Artık Adana'nin o,  Adana da onun oldu sanki. Keske su an ayağa kalkip gidip nefes alabilen diyorum  o kadar ihtiyacım var ki... Mide bulantısı, baş dönmesi ayağa kalktığımda hangisi olacak acaba korkusundan uzak sadece dua ederdim. İnsan sınavlara alıştigini sansa da alışmıyormus yavaş yavaş da olsa öğrendim sanırım. 

27 Nisan 2016 Çarşamba

AKŞAM TATLISI


Mutluluğun tatlılarla bir ilgisi olmalı...Aslında KPSS, yüksek lisans derken hayatım dolu dolu diyebilir miyim? Sanmam. Fakat stresi alacak bir dolu şey fark ettim hayatımda. Kitap okumak çocukluğumdan bana yadigar, film arşivimim sanırım lise, peki tatlı tutkunluğu? Belki bir belki iki yıldır... İyi bir mutfak uzmanı miyim emin değilim lakin sevdiğim her şeyde uzman olabilmek için elimden geleni yaparım. Bugün paylaşmak istedim herkesle mutluluğumu. Bu yüzden de mutfaktaydım. Bir yanda güzel bahar havasının esintileri bana gülümserken bir alt fonda Can Atilla... Sözsüz müzik...Bu kadar kelime yorgunuyken müziklerin duyguların kelimeleri bizde kalsın değil mi...Bizi mutlu eden zamanları ne kadar yoğun olursak olalım oluşturalım ve hayatımızdaki güzellikleri paylaşalım. Profiterolumu evdekilerle nasıl paylaşacağım bir bilinmezlik olsa:) akşamlarımız güzel geçsin akşamlarımız ev sıcaklığının en güzel haliyle geçsin. Sığınağımız olan evlerimiz...Onları güzelleştirmek bizim elimizde...