2 Mayıs 2016 Pazartesi

TİK TAK DURURSA


Gözlerinizi kapattığınızda olmak istediğiniz yerde olduğunuzu mu hayal edersiniz? Ya da sorular dehlizinde bulabildiğiniz kapı kollarını çevirmeyi mi? Ben dilek dileyenlerdenim sanırım. Gözlerimi kapatıp birkaç saniye sonra açtığımda her cümle sonuna nokta koyup satır başlarında yeniden başlamanın haklı gururunu yaşamayı hayal edenlerdenim. Zor mu bilmiyorum. Kolay kelimesinin ise sözlükteki anlamından çok daha uzakta olduğumu düşünüyorum.
Dolu dolu olmasa da geçen bir Nisan ayından Mayıs ayına yol alırken bugün Seyhan’daydı gözlerim. Seyhan’ın maviliğinde gözlerimi kapatıp, saatin tik takları olmadan zamanı durdurdum. Oysa sadece duran bendim. Beklemek değildi yaptığım. Anlamlandırmaya çalışmaktı. Bu şehri özellikle de kendimi… Kışı olmayan bir şehirde yaşıyorum diyebilirim. Kışın soğuk yüzüyle pek nadir karşılaştığımdan soğuk insanlara tahammülüm yoktu bir zamanlar… Şimdi ise düşündükçe mevsimlerin insanlar üzerinde bu kadar çok etkisi olabilir mi diyorum. Koskoca bir hüznü sonbahara yüklemek haksızlık değil miydi yada yaz mevsiminden bu kadar fazla şey beklemek... Bilemem. Ancak yaşadığım şehirle bir olmuşum. Doğduğum büyüdüğüm dönmek için gittiğim bu şehir olmuşum. Onun gibi kızıyor onun gibi bakıyorum. Yakınımdakiler de benim gibi düşünüyor mu bilmiyorum. Daha doğrusu görebiliyor mu bilmiyorum. Burası Çukurova…
Her gezinin notlarım diyerek başladığı cümlelerde;Kalbi kırık hikayelerin olduğu gözlerden uzak efsanelerin var olduğu şehir. Bir tarafı Akdeniz’e uzanırken bir yanıyla Torosların çevrelediği Çukurova… Bir anda gelen yaz mevsiminin güzel yanı da bu delicesine bir fotoğraf aşkı. Her bir detayı dillendirmek ve her bir detayın hikayesini geceler gündüze karışırken anlatmak. Kelimelerin döndüğünce. Kelimelerin yettiğince. 
Zihnimde dolaşan Lokman Hekim efsanesi… Bir gün anlatırım ölümsüzlüğü aradıktan sonra nasıl kaybettiğini, karpuzun hikayesini. Çocukken masal dinlemeye efsaneler dinleyerek başlamışken kendime kızıyorum. Daha fazla not almalı daha fazla fotoğraf çekmeliyim. Zihnimde tamamlayamadığım sorumluluklarımın yüklemleri öznelerini ararken…

29 Nisan 2016 Cuma

FOTOĞRAF DİLİ


Akdeniz'i karşıya almak...Bugün öylesine sicaktiki hava aklıma iki yıl öncesi geldi. Hafızalara kazınmış anılar vardır ya;kişilerle özdeşleşen... 2014 yılında gerçekten mutlu olduğum bir anda mutlu olduğum bir kişiyle bu fotoğrafı çekmiştim. Bilmem hiç Kıbrıs'a yolunuz düştü mü? Özellikle de Girne'ye. Tatil yeri olarak adlandırılsa da benim için tarih yeri idi. Tarihin tanımını yapmaya gerek yoktur bu şehirde. 

Tarih bu şehirdir çünkü.Bu kaleyi birçok kez görmüştüm fakat bu fotoğrafı elimdeki son çekilen fotoğrafı. O zamanki hislerim, notlarım anımsıyorum. Yalnızlığın dilini konuşan ve bir taş yığınindan çok daha fazlası olan bu kalenin hikayesini merak etmiştim. Birçok insan gören bu kale bircok kez derdini insanlardan çok belki de mavinin en güzel tonunu barındıran Akdeniz'e dökmüştür. Ben de öyle yapmıştım. O gün karşı tarafa bakıp, suları aşıp Türkiye'de olduğumu düşünmüştüm. Hani derler ya elini uzatsan tutabileceğini düşünürsün fakat bilirsin tutabileceğinden çok daha uzaktadır. Ada psikolojisi farklıdır. Güzel anılar biriktirdim,orada. Lefkoşa'da okuyan ben Lefkoşa'nın soğuk yüzüne inat Girne'nin güler yüzünü tercih ettim. İnsanoğlu işte...Ozaman Türkiye'nin olduğu tarafa dönük iken yüzüm şimdi ara sıra Kuzey Kıbrıs'a yöneliyor. Sanırım tatil zamanı yaklaşıyor eğer tatil yapacaksanız özlediğinizi itiraf ettiğiniz bir yer neden olmasın!!!!Fotoğrafların dili... Çoğu zaman beklediğimizden daha fazla şey söyler.
Önemli olan duymak değil mi? 

27 Nisan 2016 Çarşamba

AKŞAM TATLISI


Mutluluğun tatlılarla bir ilgisi olmalı...Aslında KPSS, yüksek lisans derken hayatım dolu dolu diyebilir miyim? Sanmam. Fakat stresi alacak bir dolu şey fark ettim hayatımda. Kitap okumak çocukluğumdan bana yadigar, film arşivimim sanırım lise, peki tatlı tutkunluğu? Belki bir belki iki yıldır... İyi bir mutfak uzmanı miyim emin değilim lakin sevdiğim her şeyde uzman olabilmek için elimden geleni yaparım. Bugün paylaşmak istedim herkesle mutluluğumu. Bu yüzden de mutfaktaydım. Bir yanda güzel bahar havasının esintileri bana gülümserken bir alt fonda Can Atilla... Sözsüz müzik...Bu kadar kelime yorgunuyken müziklerin duyguların kelimeleri bizde kalsın değil mi...Bizi mutlu eden zamanları ne kadar yoğun olursak olalım oluşturalım ve hayatımızdaki güzellikleri paylaşalım. Profiterolumu evdekilerle nasıl paylaşacağım bir bilinmezlik olsa:) akşamlarımız güzel geçsin akşamlarımız ev sıcaklığının en güzel haliyle geçsin. Sığınağımız olan evlerimiz...Onları güzelleştirmek bizim elimizde...

25 Nisan 2016 Pazartesi

RÜYA KUTUSU


      Uyanmak istemediğiniz rüyalarınız var mı? Anlamsızca sürmesi için dualar ettiğiniz aslında bir parçanızın gerçek olmadığını bildiğiniz rüyalarınız...Yapılan araştırmalara göre rüyalarımız bir dakikayı bile bulmazken saatlerce hatta günlerce aynı rüyanın etkisinde nasıl kalabiliyorduk? Belki hüzünlerimizden belki de hislerimizin gerçekleşeceğinden duyduğumuz korkularımızdan... Mutluluklar diyemiyorum. Mutlulukların rüyası görülmez yaşanır. Bilmiyorum. Benim rüyalarım genellikle duyduğum özlemlerimin sonucu sanki. Zamanın üzerine bir örtü serdiğini düşündüğüm ve sanki o örtünün açılmayacağını bilerek tam tersi çıkan rüyalarım... Özlemlerimin bende önemi büyük, eminim. Fakat şimdi farklı. Bir manzara bir duygu ve bir şehir... Bir şarkıyı rüyanızda gerçekleştirdiniz mi veyahut bir kahraman olduğunuzu gördünüz mü? Rüyalarımız özeldir. Bu yüzden görülmeyen rüya kutularımız vardır. Vazgeçemediğimiz ve kimselere göstermediğimiz kutularımız zamanı geldiğinde bize kendilerini hatırlatmaz mı!!! Evet böyle bir gündeydim.
Sanki bir film sahnesinde alt fonda sevdiğim bir şarkı ile yürürken hatırlatmadı kendini rüya kutum. Rüya kutum yaz mevsimini vurgulayan bir parkta kendimi dinlerken hatırlattı kendisini. 25 yaşıma girmeme fazla bir zaman kalmadı.
   
     Ben bir yaz çocuğuyum. Sıcak günlerde şikayet etmemem gerektiğini söyleyenlere "lütfen" diyorum. Yazı sevmek şikayet etmeyeceğim anlamına neden gelsin. Fakat evet sıcak bir yaz gününde doğdum ben. Her rüyamda yazı hatırlatan bir çiçek mutlaka yer alır. Bugün uzun bir yürüyüşün sonunda parkta kendimi bulduğumda ne yapmak istediğimi düşünüp durdum. Hayat belirli sınavlara hazırlanmakla geçerken kaçırdıklarımı düşündüm. Elimin neden zorunluluklarıma gitmediğimi düşündüm. Yüksek lisans için haftalardır masamda bana bakan kağıtlara selam veremiyorum. Mayıs ayındaki o popüler sınavın stresi sarmışken rüyalarımın aklıma gelmesi. Bazı rüyalarımı unutmam. Hafızamın kuvvetli olduğunu söylerler. Ezber yapmaktan nefret eden zihnim; görmek, duymak ve yaşayarak öğrenmek ister. Bundan mıdır bilmem kolay unutmam... Çoğu zaman yorsa da. Bugün geçenlerde gördüğüm bir rüya gözümün önünde canlanıp durdu. Tüm lisans boyunca yürüdüğüm yılan misali kıvrım kıvrım uzayan yolumda yürürken otobüs durağını gördüğümde nasıl hızlıca koştuğumu gördüm. Gidişlerim ve gelişlerim sıradandı. Aradan bunca zaman geçmişken o duyguyu şimdi anlamak... Demek ki anılarımı önemseme yaşıma gelmişim. Elimde bilgisayar çantamla koşmanın zorluğu hatırlamak son beş dakikanın içinde kaç saniyenin yer aldığını düşünmek. Güneşin batışını görmek, öğle sıcağının yakıcılığını ruhunda hissetmek. Özledim. Belki de ilerleyen yılların getirdiği sorumlulukların altında eziliyorumdur. Kendime itirafımı bugün yapmışımdır. Kim bilir....

17 Nisan 2016 Pazar

KELİMELERİN GÜCÜ


Hiç akan bir trafikte yolun ortasında durduğunuzu ve bir adım dahi atamayan vücudunuzu hareket etmesi gerektiğine inandırmaya çalıştınız mı? Sağınızdan solunuzdan geçen onca arabaya onca karmaşaya onca yalnızlığa rağmen kendi yalnızlığınızı duymaya çalışmanın yükü altında ezildiniz mi? Bazen hareket etmek için ne beklediğini düşünür insan... Tek bir adım kalmıştır fakat mecali yoktur. Böyle zamanlarda imdada bir kitap bir müzik ve yüzlerde bir tebessüm yetişir. İşte tüm gün aklımda kendisine yer edinen, okumak istediğim tek kitap beni kendisine çağırdı, ilk kez onu elime aldığım zamanki gibi. Çok uzun zaman önce değil... İki yıl öncesine uzanan bir kitap yolculuğu. İngilizceme uygun kitaplar ararken rafta ellerim Jane Eyre yazısında duraksamıştı. Orijinal halini okumak bir cesaretti sanki. Anlayamamaktan korkmadan almıştım. İlk kez okuduğumda şaşırmıştım. Beklentisizce aldığım bir kitap beni nasıl bu kadar etkileyebilmişti? Sonra bir kez ve bir kez daha okudum. Farklı zaman dilimlerinde. Kendimi çaresiz, dile getirmek istediklerimi dile getiremediğim zamanlarda kimi zaman da sadece okumak için elime alırken buldum bu kitabı. Sebepsizce aldığım gibi sebepsizce okuma hissiyatı... Charlotte Bronte'un karmakarışık hislerinin kitap üzerinde kelimelerle gezinirken dile geldiğini anlayabiliyor insan. Erkeklerin dünyasında yer edinebilmek için bir erkek adı kullanarak yazılar yayınlamak. Yazarlarla karakterleri özdeşleştirme alışkanlığım çocukluktan bana yadigar. 
Jane Eyre'in mücadele tutkusu yazarın takdir edilmesi gereken cesaretlerinin vücut bulmuş hali. Jane Eyre acısıyla, düşünceleriyle kendisine olan saygısı ile sanki her an benim karşımda.  Kitapta yer alan sadece bir cümle; sessizlik sinirleri sakinleştirir. Bu cümle ile tamamen bir zıt düşünce beni çekiyor. kendisine. Benim cesaretim de budur kim bilir. 
Notlarım ise; kelimeler acıtsa da; sessizliktense kelimeleri sessizliğe tercih ederim. Arada tavsiye ederim. Bir yol kenarında kalabalıkları izlemenizi.... Sıklıkla yaptığım bir durum değil ama iyi geliyor. Düşünmeye, durgunluğunuzun sebebini anlamaya. Ciddi bir araştırmanın ilk sözlerini yazmam gerek. Haftalardır erteliyorum. Kısır bir döngü gibi. Bugün de elime bilgisayarımı bu yüzden almıştım aslında. Yazıma başlayamadan arka fondaki müzik değişiyor ve ben hangi kelimeyle başlayacağımı unutuyorum.

 Öğrencilikten kalan bir alışkanlıkla belki de müzik listemdekileri dinleyip yarına erteleyeceğim zorunluluklarımı. Gece gündüze karışırken belki dinlemek isterseniz... Kelimelerinize dokunan bir müzik....

12 Nisan 2016 Salı

Yola Çıkamamak Hakkında

Defalarca yinelediğin bir hareketin sonucunu az çok tahmin edersin. Koşmak istediğinde ardına bile bile bakmadan koşmak için kaç cesaret biriktirdiğini, sana bakan onca yüze karşın pes etmemeyi nasıl öğrendiğini yalnızca kendisinin bildiğini düşünür insan. Oysa insan en baştan yapmıştır bu hatayı. Emeklerinin görülmediğini bir aferinin çok görüldüğü kanısını içine yerleştirerek. Yanlış olan aslında görmek istemeyenlerin olduğunu kabul etmek istemeyişimizdir. Bizi bizden fazla tanıyanların gözleriyle dahi yanımızda olduğunu hissedememektir. Hafife almaktır mimikleri, hisleri. Rüyalara inananlardan mısınız bilmem... Fakat inanıyorum ki birçok rüya sanki birçok başlangıcı belirtmek için bizleri uyarmakta. Hayatımız hakkında, hayallerimiz hakkında yaptıklarımız ve yapamadıklarımız hakkında. Aslında yaşayamadıklarımız hakkında. Seyyah olamamak hakkında. Bir yolculuğa başlayamamak hakkında. Bir yolcuğun zorluğunu kaldıramamak hakkında. Oysa her gün irili ufaklı birçok yolculukta kendimize yer ediniriz. Notlarım da, bazen bir otobüs camında gördüğümüz yiten hayallerimize el sallarken bazen de bir arabanın direksiyonunda adını yolun hemen kenarında gördüğümüz bir tabeladan öğrendiğimiz bir şehirden geçerken evet yolcuyum deriz. Oysa yolculuklar bu durumlarla sınırlı değildir. Her gün uykusuz kalırken geceleri en yakın arkadaşımız birkaç hüzün olurken yolculuğumuzu sürdürürüz. Hayat elbette ki bir yolculuk. Gidenler ve kalanlar arasında geçen zamanın yolculuğu. Değişenler ve değişemeyip büyük bir hüzün bulutunu kendisine arkadaş kabul edenlerin yolculuğu. Ya sizin yolcuğunuz? Bugün defalarca karar verdim. Ve kararımı kara bir tahtadan siler gibi yeniden sildim. Bahanem bir nisan yağmuruydu... Oysa gerçek bahanem yola çıkamamaktı...Telefondaki sese anlatmak yerine nasılsa anlamaz diyerek kapattım. Pişman mıydım? Kendime kızacak kadar...

7 Nisan 2016 Perşembe

ANLAMSIZ BİR MUTLULUK


Birine bir defter hediye etmek yeni bir dünya sunmak gibidir...O dünyada yazmak istediklerin ve yalnızca sen varsındır. Bugün kandilin güzelliğiyle uyanmak belki de ilerleyen saatlerinde habercisiydi, bilmiyordum. Fakat bu güzel hediyeleri görünce anladım ki zaman denilen olgu güzel yüzünü göstermekte bana. Küçük mutlulukların nasıl büyüklerin habercisi olduğunu dile getirmekte. Şimdi bir kitap elime almalıyım. Açık bir pencere kenarında elimde varlığını ispatlayan hafif esen bir rüzgarın soğukluğu ile sayfaları çevirmeliyim. İçine çekildiğim kitapların dünyasından onlar beni bırakmadıkca ayrilmamaliyim. Ve bu guzel hediyeleri anılar sandığına değil hayat yolculuğunda yanıma yoldaş olarak almalıyım....