5 Aralık 2024 Perşembe
WHEN THE PHONE RINGS
18 Kasım 2024 Pazartesi
CALL ME BAE
23 Ekim 2024 Çarşamba
FAMILY BY CHOICE DRAMA
(Görsel Pinterest'ten alınmıştır)
Güncel bir kore dizi mi? Evet öyle bir hataya düştüm ne yazık ki gelecek haftayı beklemek o kadar zor ki. Ama sizlerle de paylaşmasam olmaz gerçekten. Hangi kdramadan mı bahsediyorum? "Family BY Choice" Uzun zaman sonra bağlandığım ve karakterlerini sevdiğim bir dizi olunca sizlerle de paylaşmak istedim. Hwang In Youp yine mi lise draması diyecekken çok doğru bir karar vermiş dizinin başrollerinden birisi kendisi. True Beauty dizisinde ilk kez izlemiş ve onu Lee Joon Gi'ye benzetiyorum. Aynı aura sanki ve kesinlikle baba oğul olarak bir dizi de yer almasını isterdim. Jung Chae Yeon ise I.O.I grubundan hatırladığım aynı zaman da T-ara grubunun da eski şirketinde DIA isimli kpop grubunda çıkış yapmış çok tatlı bir idol. I.O.I. grubu halk tarafından seçildiğinde hatırlıyorum o zamanlar estetik yaptırdığı konusunda biraz eleştirilmişti. Şunu belirtmek isterim ki yaptırsa da yaptırmasa da çok güzel bir kız. Oyuncu olarak da başarılı olduğunu düşünüyorum. Duygu aktarımını gerçekten izleyiciye geçirebiliyor. Dizi de Yoon Joo Won rolünde diğer başrol ise Bae Hyun Sung(Kang Hae Joon) kendisini izlediğim bir dizi olmadı ne yazık ki. Benim için de yeni bir oyuncu gibi tanıdığım.
Family By Choice bir Çin dizisi uyarlaması. Go Ahead dizisinden uyarlanmış. Yorumlarda görüyorum bazı sahneler atlanmış keşke dizi bire bir uyarlansaydı yazmışlar ancak ben Çin dizisini izlememiş olmama rağmen bu dizi sayesinde bittiğinde Go Ahead dizisini de izlemeyi düşünüyorum. Family by Choice dizisini de izlemenizi sizlere tavsiye ederim. Dört bölüm yayınlanmış olmasına rağmen diğer bölümleri bekliyor olarak bulacaksınız kendinizi. Dizi kan bağı olmamasına rağmen birbirlerine gerçekten bağlanan ve sanki bir aileymiş gibi destekleyen iki erkek ve bir kadının hikayesini anlatmakta. Kim San Ha, ailesi anlamında en çok üzüldüğüm karakter; başarılı ve oldukça yakışıklı dizimizin popüler son sınıf öğrencisi, Yoon Joo Won ise temeldeki karakter. Onun ısrarı babası tarafından sevgiyle büyütülmüş olması ile özel bir karakter olmanın yanı sıra o bağı da sağlayan kişi. Babası ise küçük bir dükkana sahip ve eşi kızı çok küçükken vefat etmiş diyebilirim ki senin ne güzel bir kalbin var amca. O kalbe sığdırdığın üç küçük çocuk ile mükemmel bir insansın. Görücü usul görüştüğü kişinin çocuğuna bile bakan onu Yoon Joo Woon ile kardeş gibi büyüten dizinin babası. İzlerken sinir olabilirsiniz; dizideki annelerin vurdumduymaz ve bencil oluşlarına. Kim San Ha'nın babası da bir polis ve onu şimdilik yorumsuz bırakıyorum. Şimdilik dört bölüm yayınlandı.
Üç çocuğun da ailesine giriş yapıldı, anladığımız kadarıyla da Kim San Ha ile Yoon Joo Won arasındaki sevgi ve o dönüşüm izleyeceğiz.
Sizler bu diziyi izlemeye başladınız mı? İzlediyseniz yorumlarınızı bekliyorum.
6 Ekim 2024 Pazar
ADANA BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK MÜZESİ
2024 senesi bana sabırlı olmayı öğretti. Geç kalınan saatler, uygulanmayan kurallar, sen iyiysen iyi olan insanlar ve asla mutluluğuna destek vermeyen insanlar. Bununla ilgili sanırım sayfalar dolu yazacak kadar dolsam da bu yazımda sizlerle Adana Biyolojik Çeşitlilik Müzesini paylaşacağım. Bu müze Belediyenin şehrimize kazandırdığı bir kompleks. Çoban Dede'ye doğru hemen çok yakınında ormanlık ve harika bir göl manzarasına sahip. Öncelikle açılan bu müze; ilk üç ay ücretsizdi. Malum 2024 Şubat ayından neredeyse Ankara hariç dışarı çok az çıktığım için gitmeyi ertelediğim yerlere gitmek gibi bir planım vardı. Bu hafta neden gitmeyelim. Araba park problemi sorunu olsa da hakikaten harika bir tasarıma sahip. Ancak sivil ücretin 40, öğrenci bilet ücretinin ise 20 lira olması kesinlikle pahalı diyebilirim. İki kişi 80 lira ödedik, peki değdi mi derseniz?
Sanırım, eh işte cevabını verebilirim. Adana'da çok fazla biyolojik çeşitlilik vardır. Lokman Hekim ölümsüzlük otunu bu topraklarda aramaya gelmiş, bulmuş hatta kaybetmiştir de. Bu anlamda bitkilerin gerçekliğini görmeyi isterdim. Çünkü yolda yürüseniz şifalı bir bitkiye rastlayabilirsiniz. Müze de yer alan hayvanlarda keza oyuncak gibiydi. Ama tavandaki kuş detayı ve dijital ve üç boyutlu teknolojilerin kullanılmasına bayıldım. Üst katta yer alan ekranda seçtiğiniz tohum adeta bir büyü gibi büyümüş, ağaç halinde görmek çok tatlı bir detaydı. Zeminde ise denizaltında yolculuk yapar gibi balıkların, yengeçlerin hareketi gerçekten güzeldi. İnteraktif özellikler anlamında başarılı buldum gerçeklik anlamında ise dediğim gibi Ilter Uzel Tıp ve Diş Hekimliği müzesinde daha fazla bitki vardı. Müzede rehberin olmaması da ayrı bir eksiklikti. Anlatan birisinin olmasının güzelliğini Luvi Müzesinde gördüğümüz için en azından özellikleri anlatan birisi olması güzeldi. Biz çıkarken müzeye aileler geldiler. Çocuklar için özellikle mutlaka gezilmesi gereken bir yer olduğunu düşünüyorum. Biyoloji dersinde laboratuvar sıkıntısı yaşayan okullar da olduğu göz önüne alındığında, Coğrafya dersinde toprağın yapısı gibi unsurları görsel olarak daha canlı ve etkileyici görülmesi anlamında ziyaret edilmesini tavsiye ederim.
Sonrasında Çoban Dede'yi ziyaret edebilir ve Adana'nın muhteşem göl manzarasını da seyredebilirsiniz. Çoban Dede'nin hikayesini daha sonraki yazılarımda sizlerle paylaşacağım. Burada oldukça bilinen bir yerdir. Suyun ve güneşin şehri olan Adana'da fazlasıyla efsaneler ve hikayeler bulunmakta.
Güzel yorumlarınızı bekliyorum. Belki bugün sizler için üzücü ve yorucu geçmiş olabilir. Aynaya baktığınızda yorgunluğunuzu görüp üzülmeyin, her gün yeni bir başlangıç. Bu başlangıçlara gülümseyerek devam edilmeli; kimse sormasa dahi kendinize şu soruyu sorun. "Nasılsın?"
(fotoğraflar, çekim bana aittir, izinsiz şekilde kullanılamaz)
30 Eylül 2024 Pazartesi
TÜRKİYE'DE İŞSİZ OLMAK
Sonbahar mevsimi her şehirde aynı başlamaz. Yaşadığım şehirde bir yağmurla ve gece serinliği ile başlar. Bu mevsim ara mevsimdir. Gündüz yakıcı güneş gece yerini esintilere bırakır yerini. Beni düşüncelere sevk eder. Gece uzun, düşünceler ise oldukça derindir. Bu çağa kova çağı diyorlar daha bireysel daha teknolojik ve belki de bencilce bir çağ. Ama daha bireysel olduğuna inanmaya başladım.
Geçenlerde internette bir yazı görmüştüm. "Sen iyiysen insanlar da iyidir" Ya kötüysen? İşi düşmeyince aramayan uzun zamanlı arkadaşlıklar; bencilce nasılsın demeden sen bana sordun mu cevapları; ve şunu anladım ki mutlu anlarınızda yanınızda olmayan insanlar kötü anlarınızda zaten yanınızda olmazlar. Ortak bir dert varsa ancak ilgiliymiş gibi olan insanlardan uzun durun. Anneannem dağ değişir, insan değişmez derdi. Haklıymış. İnsan öncesindeki huylarını zamanla törpülemezse sabreden insanın ömür boyu sabredeceğini zannediyor. Acaba enayi olarak görülüyor daha fazla tahammül eden diye düşünmeden edemiyorum. Ne tavsiye edebilirim ki; büyümeyen insanlardan uzak durulmalı. Zaman güzel vasıfları kişiliğinize eklesin dileğiyle...
Bu arada dört üniversite mezunu olarak hala işsizliğim devam ediyor. Yüksek lisans sonrası şansımın daha fazla artacağını düşünmüştüm ama yanılmışım. Biliyorsun ki Halk Eğitim Usta Öğreticilik için Ağustos ayının sonunda E-yaygın sistemi üzerinden başvuru açılıyor. Eğitim Fakültesi mezunu ve mesleki tecrübeniz varsa puanınız yüksek oluyor. Bu sene yüksek lisansı da eklediğimde puanım oldukça yüksekti. Nitekim ilk sırada yer aldığımı gördüm. Birinci sırada yer aldığım Çukurova Halk Eğitim Merkezini aradığımda zaten kadrolu öğretmenleri olduğunu ve Milli Eğitim'den de birilerinin geldiğini söylediler. Bende öyleyse sistemde kapatın niye açık tutarak tercih yapılmasını istiyorsunuz dediğimde; sistemin çok da kaale alınmadığını ima etmeden aslında direkt söylediler. Hakkın yenilmesine alışkın olsam da şaşkınlığım artık alışılmış bir durum olması. Seyhan'daki bir halk eğitim merkezi ise sistemde başvuru devam ederken öğretmen oryantasyon toplantısı yapmışlar. Ne ilginç öyle değil mi!!!!
Ücretli öğretmenlik ise; bambaşka bir konu. Dönem başlamadan çok uzak bir ilçeden arandım. Okula ulaşabilmem için iki vasıta değiştirmeliyim. Öyle ki birinci vasıta bir saatlik bir yol sonrası 45 dakikalık yeniden bir yol yapmalıyım. Üstelik Adana'da ulaşım sivil nakit:30 lira kart ise 25 lira. Günde 100 lira ulaşım ve haftada ulaşım 500 lira aylık ise 2000 lira. Ücretli öğretmenlik ders saati karşılığı olduğu için maaşınız zaten az ve ulaşım ve yemek gibi masraflar eklendiğinde maaşım? Okullar başlayalı neredeyse 1 ay olacak ve şu anda da ilçelerden aranmıyorum. Anlamadığım kendi alanında niteliği yüksek olan başvuranlar yerine KPSS puanı dahil neden önlisans mezunları ya da başka kriterlere sahip olanlar çağırılıyor. Duyuyoruz çünkü...
Biraz içimi döktüğüm bir yazı oldu ancak geleceğimi belirleyememek artık ciddi manada moralimi bozmaya başladı. Üniversitelerin Meslek Yüksek okullarının da kontenjan olarak başvuru şartını sağladığım yerler İstanbul'da. ALES puanı ve alan mezuniyet şartı aranmakta. Ama sınava girebilme sıralamasını geçtikten sonra İstanbul'a sınava gidebilmek bile o kadar masraflı ki; çalışmazsam kendi masraflarımı zaten karşılayamam. Öyle saçma bir döngü oldu ki iş başvurusu yapabilmem için dahi işimin olması gerek. Ayrıca İstanbul'da ütopik kiralar ile alacağım maaşım nasıl yetecek? Hayatımın en verimli olduğunu düşündüğü zamanlar geride kalıyor. Artık stres, üzüntü, masa başında olmaktan da dolayı yaşanılan rahatsızlıklar derken artık bir kez okuyup ezberlediğim bilgileri iki kez üç kez okuyorum.
Süreç uzadıkça aile evinde yaşadığınız için herkes sorma hakkını kendinde buluyor. E sonuç ne oldu? Ben sonucu anlamıyorum ki size de anlatayım demek istiyorsunuz. Yakın bir zaman sonra yabancı dil sınavı var ve mecburen başvuru yaptım. Böyle olunca bu sınavlar hiç bitmiyor ki cümlesine maruz kalıyorsun. Bir ara size özel okulların teklif ettiği trajikomik maaşları da size anlatırım.
Türkiye'de işsiz olmak; zor kelimesinin sözlükteki anlamından çok daha fazlasını taşıyor. Maruz kaldığınız söylemler kalbinizi ve ruhunuzu fazlasıyla yaralıyor...
23 Eylül 2024 Pazartesi
VİRAL DUBAİ ÇİKOLATASI
Aylardır Instagram keşfetinizden ya da Tiktok keşfetinizden düşmeyen yiyecekler var mı? Ya da bu yiyecekleri denediniz mi? Aşırı çikolata seven birisi değilim ama artık o kadar çok benim de zihnimde yer edindi ki; viral dubai çikolatasını denemek istedim. Hatta bir ara kendim de yapabilir miyim diye düşündüm. İstanbul'da bir arkadaşım 6 kare dubai çikolatasının 400 lira olduğunu söylemişti. Bana oldukça pahalı gelmişti o zaman.
Adana Yeşil Fırın sevdiğim bir yer. Aslında birçok insan hem uygun fiyatlı hem de ürün çeşitliliği olduğu için seviyor. Ki ilk açıldığında harika bir satış pazarlaması vardı. Yakındaki apartmanlara yeni çıkarttıkları ürünleri örnek olarak ücretsiz yolluyorlardı ki şu anda arabaların oluşturduğu kuyruk ve insan kalabalığı ile seçtiğiniz ürünün ödemesini yaparak dışarı çıkabilirseniz oh diye iç çekersiniz. Buranın Dubai çikolatası yaptıklarını duymuştum. Ama öğleye kadar bittiğini arkadaşım söyleyince dedim kısmet değil yani demek ki. Ama geçen gün abim alıp bize getirdi ki o gün de aklımdan geçiyordu. Sabahtan gitsem acaba bulabilir miyim diye! Kalbim temizmiş :) Toplam tablet çikolata 250 lira; tabletler ise 8 kareydi. Bu arada abim ve babam inanılmaz fıstıklı dondurma, fıstık sevenler ailesinden. Benim ise sevgim nötr ki dondurma da fıstık ağır bir lezzet olarak da gelir.
Öncelikle viral dubai çikolatası benim için 7/10 puana sahip. Özellikle çikolatanın dış bölümüne bayıldım. Uzun zamandır kaliteli sütlü çikolataya hasret kalmışım dedirtircesine kalitesi. Beni şaşırtan ise dolaptan çıkardıktan sonra dahi sert kalmaması, elinizde dahi bölebilirsiniz. İç dolgusu ise belirgin fıstık tadı ve çok geriden bir kadayıf geliyor. Kadayıf çıtır çıtır buna diyebilecek bir sözüm yok ama annem pişmiş şeker zannetti ki ben de öyle zannettim. Kadayıf sanırım az olduğu için çikolata iç dolgusunda pek bir baskınlık oluşturmamış. Sade bir Türk kahvesi ile bu çikolata tüketilirse daha az şekerli gelecektir. Koyu bir kahve ile daha iyi bir uyum sağlayacağını düşünüyorum. Çünkü oldukça ağır bir lezzet. Fıstıkseverler için kesinlikle tavsiye edebilirim.
Sizler denediniz mi, denediyseniz ne düşünüyorsunuz? Fıstık çok kolay bulunabilen ya da her sofrada bunulabilecek uygun fiyatlı bir ürün değil ne yazık ki. Babam iş dolayısıyla Gaziantep'e gittiğinde bize getirir annem de sağolsun misafirlerimize ikram ederdi. Büyüdükçe o fıstığı aramadım değil, daha çok aromatik kullanıldığını düşünüyorum. Ya da her bayramda haberlerde gerçek baklava nasıl anlaşılır diye görürüz ya fıstık yerine bezelye kullanımı da ne yazık ki olabiliyor. Yani bu çikolatanın da pahalı olmasını anlıyorum ama bu sürekli yenilip, satın alınacak bir ürün değil ne yazık ki.
Şimdilik yorumlarım bu kadar, sizlerin de yorumlarınızı beklerim.
(Not: ürün reklam değildir kendim satın aldım ürün hakkındakı yorumlarım kişisel görüşlerimdir. )
16 Eylül 2024 Pazartesi
ADANA ÜCRETSİZ KİTAP KAFE VE MÜZELER
Adana'da mutlaka uğramanız gereken kitap kafe ve ücretsiz müze önerilerini bu yazımda sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum. Kitap fiyatlarının inanılmaz artışına ve kimsenin artık şaşırmamasına sonra değineceğim. Uzun zaman sonra gezme fırsatı bulunca instagramdan sizlerle reelslerimi paylaşsam da yazımı da yazmalıyım dedim. Bilmiyorum; Instagram adresimi ziyaret ediyor musunuz bu ara daha sık ücretsiz öneriler ve Adana mekan, müze, kafelerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Yorumlarınızı orada da bekliyorum.
Adana TUZHAN 1881... Burası bir kütüphane olmanın yanı sıra içerisinde bir kafe de bulundurmaktadır. Bir vakıf tarafından yenilen bu alana birçok kitap bağışı da yapılmış; bayıldığımı söylemeliyim. Kitaplar arasında gezinirken kendimi Murakami romanlarında gibi hissettim. Onun romanlarında kütüphane betimlemeleri fazlasıyla detaylar ile doludur. Sanki bir zaman tünelinde gizli bir kapıdan geçip zamanı dondurmuş gibi hissedebilirsiniz. Burası da aynen bu cümlem gibiydi. Yeşil renginin dinginliği ve renkli berjerler arasında satın almak istediğiniz kitabı seçebilir ve okumaya başlayabilirsiniz. Hemen birkaç adım atıp Türk kahvenizi ya da diğer kahve çeşitleri arasından favori kahvenizi seçebilir ve bir cam ilizyonuna kapılabilirsiniz. Bu arada Yaşar Kemal'in Ağrı Dağı Efsanesi kitabını satın aldım. Fiyatı internet fiyatına göre de uygun sayılabilirdi. 90 Lira aslında bu pahalılıkta uygun gelse de fiyat algımın da şaşırdığını söylemeliyim. Birkaç sene öncesine kadar satın aldığım kitapların fiyatları aklımda 16-20 lira arasında olarak kalmıştı.
Adana TUZHAN 1881 eskiden kervanların Tuzlarını indirdikleri bir binaymış. Adana; ticaret yolları üzerinde bulunduğu için; kervanların da durak noktası olduğu söylenirdi. Bu kadar güzel bir şekilde restore edilip insanlara sunulması çok güzel. Adana'nın Turistik kebap yerlerinin hemen çok yakınında olan bu yeri sizlere tavsiye kesinlikle ediyorum.
Bir diğer durağımız ise Adana İlter Uzel Tıp ve Diş Hekimliği Müzesi oldu ki; Tuzhan'dan hemen birkaç adım ileride gibiydi neredeyse. Ücretsiz olan bu müze Ulucami Ali Münif Caddesinde. Çukurova Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Kurucu Dekanı Prof.Dr.İlter Uzel'in 1972 yılından itibaren biriktirdiği eserlerin ziyaretçilere sergilendiği bu müzede Atatürk'e ait üst çene kalıbı gibi ilgi çekici eserler bulunmaktadır. Müzenin hemen karşısında ise Anadolu'nun Hititler'den de daha eski bir halkı olduğu düşünülen Luvian/Luvi müzesi bulunmaktadır.
Burası eski Tepebağ evlerinin olduğu bir alan ve harika bir şekilde restore edilmiş ki edilmeye de devam eden bazı binalar da var. Muhtarlık binasını görünce hayranlığımı gizleyemedim. Düşünsenize eski bir konaktasınız ve masal gibi. Dünyanın en eski köprüsü Taş Köprü ise manzaranız. Tıp ve Diş Hekimliği Müzesinde hayran kalacağınız eserler var. Dünyada ilk organ nakli fikrinin ve çalışmalarının Çukurova Yöresinde gerçekleştiği düşünülüyor. Şunu belirtmek isterim ki kardiyoloji alanına ilişkin çalışmalar, kalp atım hızının kontrol edildiği aletleri görünce anlıyorum ki temeldeki teknolojik ürünler daha küçülmüş ve biraz daha geliştirilmiş. Atatürk'e ait üst çene kalıbı ve Enver Paşa'nın altın dişi de bu müzede sergileniyor. İlaçların sergilendiği o alana da girince ilaç kokusu ve bazı şifalı bitkiler ki kantaron kendisini hemen belli ediyor. Müzenin hemen karşısındaki Luvi Müzesi de ise görevli bir arkeolog tarafından gezdirildik. Rehber tarafından detaylı anlatılması çok hoştu. Ve müzesinin içerisinde hediye almayı düşüneceğiniz harika kolonyalar vardı. Müzesinin bahçesinde sembolik olarak bir keçi vardı. Günah keçisi deyimiyle ilgili birçok efsane anlatılsa da arkeolog tarafından anlatıldığına göre Luvi halkına ait bir adet. Kötü hissettiren nesneleri bir keçiye yükler onları ilerletirlermiş böylelikle o duygunun da gittiğini düşünürlermiş. Ziyaretçiler için; müzenin bahçesine sembolik bir keçi konulmuş ve kendinizi kötü hissettiren duygularınızı keçi heykelinin hemen altında yer alan taşlara ifade edilmesi için bir kalem verilmiş. O kadar çok yazı, sembol vardı ki ben yer bulamadım desem doğru olur. Bir taşa bende bir sembol çizdim. İster istemez gözünüz yazılara ve çizimlere de dikkat ediyor. Üzülmemek elde değil; o kadar çok KPSS, atama, üniversite sınavı ile ilgili ifadeler vardı ki. Bir sınav ülkesi olduğumuzu orada bir kez daha anladım.
Sıcak, o günde bize biraz merhamet edince harika bir gün oldu. Biliyorsunuz ki Adana'da öğleden sonra-gece karanlığına kadar sıcaktır. Sıcakta gezmek için ise ekstra efor gerekli. Eğer Adana'yı ziyaret etmek isterseniz; ilkbahar ve bir ay sonrası sonbahar başlangıcı olan Ekim ayında gelin tavsiyesinde bulunabilirim. Gezeceğiniz harika ve ruhu olan yerlerin olduğunu söyleyebilirim. Sizlerle paylaşacağım çok fazla yer var. Yorumlarınızı mutlaka beklerim.
6 Eylül 2024 Cuma
SHOGUN
Sonbahar henüz o serin yüzünü bizlere göstermese de umut ediyorum ki umutlarını bizden esirgemez. Eylül bir başlangıç ayı aslında... Rutinlerimize, tüm hayal kırıklıklarımızı ve hüsranlarımızı geride bırakıp yeniden başlama zamanı. Ağustos ayında izlediğim Shogun dizisinin de sonbahar mevsimine yakıştığını düşünüyorum.
Uzun zamandır böylesine kaliteli bir dizi izlememiştim. Sinemada izlediğim ilk yabancı film Son Samuray filmiydi. Bu filmde Tom Cruise başrolde oynasa da Katsumoto (Ken Watanabe) karakteri hala aklımdadır. Güzeller güzeli Taka(Koyuki) karakterini de unutmayayım. Bu filmde Hiroyuki Sanada; Ujio rolündeydi. Yıllar sonra Shogun dizisinde ise Shogun olarak görmek beni mutlu etti. Son Samuray etkileyici bir yapımdı. İdealler uğruna; anlatılmak istenilen mesaj netti aslında. Son Samuray; Nathan Algren (Tom Cruise) ise ne diyebilirim ki harikaydı. Hatta o sene Oscar törenlerinde bu film yalnızca en iyi kostüm dalında aday olmuştu ki bence başka dallarda da keşke aday gösterilseydi. Bu filmden ve gerçek bir hikayeden yola çıkılarak yapım haline getirilen Shogun ise ikinci sezonu kesinlikle izleyeceğim bir dizi.
Çok övülen bir yapım ancak izlediğimde kusurları yoktu, mükemmeldi diyemem. Dizi 1600'lü yıllarda Japonya'da bir iç savaşın eşiğinde Vekiller Konseyi üyelerinden Lord Yoshi Toragana'nın mücadelesi ekseninde bir hikayeye sahip. Erasmus ile yola çıkan John BlackThorne'nun gemisi bir Japon köyünde karaya oturur. Zaten geçirilen yolculuk ile geminin mürettabatının çoğu ölmüştür. Ancak bu balıkçı köyünde esir alınan John Blackthorne için kader başka bir yol çizmiştir. Bu dizide tarihi gerçeklere yer verilmesini sevdim. John Blackthorne karakterine banyo yapması söylendiğinde ne düşünüyorsunuz ishal mi olayım gibi bir sözü vardı. Bende bir hikaye anlatayım. Osmanlı Devleti'ne Avrupa'dan bir elçi gönderilmiş. Elçi, padişahın huzuruna çıkarılmadan önce kokudan dolayı; hamama götürülmüş. Sonrasında ise elçinin vaftiz yani doğduğundan itibaren yıkanmadığı anlaşılmış. Elçi; ailesine gönderdiği bir mektupta yıkanmak çok güzel şey; insan en azından yılda birkaç kez tekrarlamalı demiş.
Bu hikayenin gerçekliğini bilemem ancak; John Blackthorne; orada geçirdiği süre boyunca dönüşümü de en iyi şekilde ifade eden hareketi artık kendisini düzenli olarak yıkanmasıydı. Ama bu karakter ile ilgili beni sıkan unsur kendisine özel Japonca çevirmen verildiği halde hala tam anlamıyla olmasa bile Japonca'yı bir türlü öğrenememesi ve şaşkın ifadesi. Bölümler boyunca o ifade neredeyse hiç gitmedi; üzülüyor şaşkın ifade, birşeyler anlatılıyor aynı ifade; değiştir artık ifadeni demekten kendimi alamadım. Dizinin atmosferi; Tokyo'nun başkent olma yolculuğu aslında bir balıkçı köyü iken nasıl bu kadar gelişmiş bir merkez haline gelmesi harika. Ayrıca Cengiz Filmini izleyenler bilir oradaki başrol de burada Lord Toronaga'nın hemen yanında yer alan aslında derebey. Kadın başrol oyuncusu ise Lady Mariko rolünde Anna Sawai. Çok güzel bir kadın gerçekten de. Karakterin ağırlığını harika bir şekilde taşımış.
Bu dizide entrika, o soğuk savaş, aslında savaş çıkarmadan da kazanabilmek gibi unsurlar hem etkili hem de izleyiciyi ekrana bağlıyor.
Ama Son Samuray filmindeki gibi o ideale bağlılık, o anlayışa saygı duyma etkileyici değildi. İzleyici olarak anlamadım ve anlamda veremedim. Seppun yani kendini öldürme kültürü zaten inanamıyorum. Onur, bu kadar kolay harcanacak bir unsur mu diye sorgulamadan edemedim. Lord Toragana istediği için çok fazla insan ölüme gitti. Karakterin soğuk acımasızlığı; John Blackthorne iyi bir şekilde özetledi. Tek bir savaş çıkarmadan, hatta elini bile kıpırdatmadan zafer kazandı diye. Dizide Portekizliler de yer alıyor. Aslında o dönem denizlerdeki o kaos, sömürgeleştirme, derebeylik herşey yer almakta.
İzlemenizi tavsiye edebileceğim bir dizi. Hikayenin akışı; zaten gerçek bir hikayeden esinlenen yapımları çok seviyorum. Çünkü hem kaliteli hem de özgün bir anlatıma sahipler. Shogun dizisinden unutulmaz bir replik;
"Sekiz katlı çit"hiç duydun mu? İçimizde inşa etmemizi öğrettikleri birşey.. İhtiyacımız olduğunda arkasına saklanabileceğimiz aşılmaz bir duvar. Duymadan dinlemek için kendini eğitmelisin. Örneğin; düşen bir çiçeğin sesine kulak verebilirsin, ya da kayaların büyümesine. Gerçekten kulak verirsen o anki durumun ortadan kaybolur. Kibarlığımıza, baş eğmemize ya da ritüellerimize aldanma. Hepsinin altında, çok uzaklarda olabiliriz. Güvenli ve yalnız."
2 Eylül 2024 Pazartesi
SAÇ DÖKÜLMESİ YAŞIYOR MUSUNUZ?
Bu ara yoğun bir saç dökülmesi yaşıyor musunuz? Mevsimsel mi diye öncesinde düşündüm, Magnezyum ve Omega gibi takviyeler alıyorum ancak buna rağmen saçlarım inanılmaz dökülüyor. Aslında en başa dönecek olursam Haziran ayından bu aya üç şampuan değiştirmek zorunda kaldım. Önce saç dökülmem dikkatimi çekecek düzeyde değildi. Şampuan alışverişi için saç dökülmesine karşı etkili şampuanlara bakıyordum. Şampuanı satın aldım.
Ebatının beni biraz ikna ettiğini söylemeliyim; Ama kullandığım şampuanlar içerisinde en memnun kalmadığım şampuan bu oldu ne yazık ki. Öncesinde kullandığım bir şampuanı diğer yazımda bahsedeceğim onun etkisi de bambaşkaydı. Gelelim bu şampuana; öncelikle yoğunluğu çok zayıf sanki şişenin üçte biri şampuan geri kalanı ise suyla doldurmuşlar gibi hissediyorsunuz. Avucunuza aldığınızda o yoğunluğun zayıflığını anlıyorsunuz ve kesinlikle çok zor köpürüyor. Koku kalıcılığı ise çok zayıf; saç dökülmesine karşı aldığım şampuan saçlarımı avuç avuç dökmeye başladı. Saçlarımı elime aldığım anda saçlarım elimde kalıyordu. Korkmaya başladım öyle ki... Hatta cildiye doktoruna gitmek istiyorum ama randevu süreci o kadar berbat durumda ki beklemek; bekledikten sonra doktora derdini 2 dakikada anlatmak gözümde büyüyor. O yüzden zeytinyağı masajı yapıyorum saç diplerime umarım bu dökülme durur.
Şimdilik yorumlarım bu kadar sizlerin tavsiye edebileceği şampuanlar var ise yorumlara beklerim.
Klasik, dönem dönem kullandığım şampuanların dahi içeriklerinin artık değiştiğini düşünüyorum. Olumsuz etkilerin bu kadar artması ilginç çünkü...
27 Ağustos 2024 Salı
ŞAHMARAN 2.SEZON İNCELEME
Ağustos ayı benim için daima sevdiğim bir ay olarak hayatımda yer almıştır. Ama şu sıra aklıma Virginia Woolf'un günlüklerinde bir alıntı ile aklımda; ve Ağustos harcandı... Neyse o başka bir blog yazısının konusu. Bu ay da ama izlemek istediğim listemde olan dizileri izledim. Bu diziler arasında Şahmaran dizisi de vardı. Şahmaran; Çukurova'nın efsanesidir. Yılanların padişahı Şahmaran, insanoğlunun ihanetine uğramıştır. İnsan; Şahmaran'ın cennetine ayak bastığında Şahmaran anlamıştır; ölüm gelecektir. Diyarın padişahının güzeller güzeli kızı hastadır, çaresi ise Şahmaran'da saklıdır. Padişahın veziri ise kötüdür ve padişahın kızı ile evlenmek istemektedir. Onun iyileşmesi için her şeyi yapmaya hazırdır. Şahmaran'a ulaşmak için her yolu denemeye hazırdır. Rivayete göre Şahmaran'ı görenlerin vücudu pul puldur. Halkın vücudu hamam da tek tek kontrol edilir. Şahmaran'ı ziyaret eden insan ise her şeyden habersiz hamama geldiğinde yakalanır ve zorla Şahmaran'ın diyarının yeri söyletilir. Böylelikle ihanet gerçekleşmiştir. Şahmaran öldürüleceğini anladığında beni parçalayacaklar; vücudumun zehirli tarafını vezirin içmesini sağla; şifayı ise padişahın kızı bulacaktır der insana... Vezir, gençleşme umudu ile insanın dediğini yapar ve anında ölür... Derler ki yılanlar, padişahlarının öldüğünü bilmemektedir hala onu beklemektedirler kimisi ise kıyamet zamanı Şahmaran'ın öldüğünü anlayacaklar ve insanlara saldıracaklar.
Bu kısa bir Şahmaran efsanesiydi sizlere aktardığım...Şahmaran bu topraklarda bilinir ve gerçekten özel bir efsanedir. Şahmaran dizisine gelecek olursam eğer, anlayamadığım noktalar olduğunu belirtmeliyim. Dünyaya Anadolu efsanelerinin tanıtılması ve modernizm ile klasik anlayışın harmanlanması aslında çok güzel. Dünyanın herhangi bir yerinde Türkçe bilmeyen birisine dahi Netflix platformu ile izleme imkanının verilmesi harika. Ancak daha fazla unsura dikkat edilmeli miydi? Bir izleyici olarak beklerdim. Özellikle görsel efektler beni inanılmaz şaşırttı; Prens dizisindeki o kaliteyi, teknolojinin kullanımı neden diğer dizilerde olmasın ki.
"Dizi ilk sezon; Annesini kaybeden Şahsu'nun(Serenay Sarıkaya) Adana'ya gelmesi ile başlar. Şahsu Adana'ya gelerek büyükbabası ile yüzleşmek ister. Ancak büyükbabasının yaşadığı yer yarı insan yarı yılan olan insan topluluğunun liderinin de evinin tam yanındadır. Bu topluluk Mar adına sahiptir. Şahsu bu topluluğun içerisinde kendini bulurken doğumunda işaretlenmiş olarak adlandırılan bir kehanetin de parçası olan Maran ile karşılaşır ve ona aşık olur. Kehanete göre fedakarlık sırası insandadır. Dizi aşk, ihanet ve kehanet ekseninde ilk sezonun sürpriz bir şekilde bitmesinden sonra ikinci sezonda birçok karakterin öldüğünü görüyoruz. Özellikle Maran'ın ailesinin... İkinci sezonda bir diğer önemli karakter Lilith ortaya çıkmıştır. Lilith ve Şahmaran'ın döngüsü yeniden mi başlayacaktır?"
Bir zamanlar Çukurova dizisinde; Koskoca Çukurova'da üç çekim yeri vardı. Tarsus tarihi evlerin bulunduğu o sokak çarşı olarak adlandırılırdı; Demir'in çiftliği için daha önce Beyaz Gelincik dizisinde de kullanılan konak ve eski fabrika... Bu dizi de aynı yerler kullanılmış. Adana'nın gelişmemiş ve çok küçük bir şehirmiş gibi gösterilmesi aslında biraz anlamsız geliyor. Adana, Türkiye'nin en büyük üçüncü şehriydi şu an sıralama biraz gerilere de kaysa bu topraklar suyun ve güneşin şehri. Aradığınız her şeyi bulabilirsiniz ve ne yazık ki gerekli şekilde tanıtamıyoruz. Şahmaran 2.sezonda Hürriyet mahallesini andıran yılanların mahallesi olarak adlandırılan yer, bir ara Atatürk Caddesi'ne çıkılıp yılanların otobüs durdurup insanları dövmesi biraz anlamsız geldi. Bu kadar orijinal bir hikayede de spoiler olmaması adına daha söyleyebilirim ki fedakarlık sırası insana gelmiştir. Ama bir döngü takıntısı gerçekten anlayamadım. Dizideki başrol oyuncuların gerçekten çok fazla bir fan kitlesi var. Ancak hikayenin koptuğu noktalar, karakterlerin hikayesini gerçek anlamıyla göremeden birden daha başka bir yöne dönülmesi sanki bir karmaşa vardı. Lilith karakterinden beklentim büyüktü ama o da kaderine yeniden razı oldu. Onca mücadele neden oldu zaman? Maran'ın ailesinde orjinal çok iyi karakterler vardı. Hikayelerine değinilmedi ne yazık ki. Mar Mahallesi; daha fazla karakteri tanısak fena olmazdı aslında. Bir pazar sokağı ve tamirci atölyesi gibi alan çekim yerine yeterli demişler anladığım kadarıyla.
Tavsiye konusu ise; kişisel olarak bir puan verecek olsam 10 üzerinden 5 puan ancak verebilirim. Twilight serisinin önce kitaplarını sonra ise filmlerini izlemiş birisi olarak sanki bu dizi de biraz Twilight ambiyansının oluşturulmaya çalışıldığını düşündüm izlerken.
Sizler izlediniz mi? Yorumlarınızı bekliyorum...
17 Ağustos 2024 Cumartesi
LCW ROSY DAYS PARFÜM
20 Haziran 2024 Perşembe
Maxton Hall: Sırlar, İhanet ve Aşk
Bir bayram sonrası nasılsınız? Bayram kalabalık mı geçti, çok yorulmuş muydunuz? O kadar sıcak bir haziran ayı yaşıyoruz ki yaz mevsimi geçmiş senelerin mutluluğunu vermiyor sanki. Yaz; sadece sıcak ve biraz da hayal kırıklığı neyse bir sonraki blog yazımda bir başka yazıya kalsın.
Sizlerle bu yazımda bana sürpriz yapan bir diziyi paylaşacağım. Amazon Prime dizisi Maxton Hall; beklentimin minimum olduğu zaten 6 bölüm biraz dikkatim dağılır dediğim bir diziydi. Aslında harika bir pr çalışması yapılmış ki bence Youtube platformu üzerinden dizinin ilk bölümü verilmiş ben de ilk bölümü izlerken farkında olmadan aaa ne çabuk bitti derken buldum kendimi ve iki gün içerisinde dizi bitmişti. Almanca konuşulan ve İngiltere'de geçen Maxton Hall; İki Dünya Arasında ilginçti. İlk bölüm sonrası yorumları okumaya başladım. Bir Wattpad hikayesi, enemies love bu tabirin de Türkçe yerine İngilizce ifadeyle kullanılmasından oldukça şikayetçi olsam da artık ne yazık ki çok fazla kullanılıyor. Düşmanlık doğan aşk hikayesi denilebilir oysa.
Amazon Prime Video'da yayınlanan altı bölümlük Maxton Hall-The World Between Us dizisi Mona Kasten'in Beni Kurtar adlı kitabından uyarlanmış. Dizinin başrollerinde Damian Hardung ve Harriet Herbig-Matten; James ve Ruby rollerinde yer almaktadır. Dizi bir aşk hikayesi ve zengin oğlan fakir kız aşkına farklı bir seviye getirmiş. Bir klasik beklerken şaşırtıcı noktalar var. Burslu bir öğrenci olan Ruby Maxton Hall'da tesadüfen bir sırra tanık olur. Bu sır yüzünden ultra zengin James ile aralarında farklı olaylar gelişir. Öncelikle bu sır yüzünden James; Ruby'i susturmaya çalışır. Gelişen birtakım olaylar sonucunda ise James ve Ruby birbirlerine olan zırhlarını indirir ve çatışma yerini aşka bırakır. James Beaufort karakteri çok beğenilmiş bunu da belirmeliyim.
Benim yorumlarım ise; kesinlikle 6 bölümden daha fazla olmasını isterdim ki ikinci sezon çekimlerine geçen ay başlanmış. Sepya rengini fotoğraf filtresinde dahi severim. Dizinin sanatsal anlamda harika bir çekim kalitesine sahip olduğunu söylemeliyim. Ruby'nin evi özellikle herhalde bir çekim alanı bu kadar tatlı bir ev olamaz dedim izlerken. Dünya klasikleri, tekrarlanan aşk hikayeleri derken bir yine mi aynı diye başlıyorum dizileri izlemeye. Wattpad hikayeleri de bir dönem biliyorsunuz çok popülerdi yanlış hatırlamıyorsam Hercai dizisi de bir Wattpad hikayesiydi. Yorumlarda bir Wattpad hikayesi yazısını görünce şaşırmıştım ama sonrasında Mona Kasten'in Beni Kurtar kitabından uyarlama olduğunu biraz araştırınca anladım. Diziyi izleyince de cidden bir farklı bir ambiyans hissediyorsunuz. Özellikle Hegel felsefesinin diyaloglara serpiştirilmesi ve Ruby'nin hem idealime hem de aşkıma sahip çıkarım ki anlayışına; oh be dedim sonunda. Kadın karakterlerin erkek karakterler tarafından kurtarılıp; şövalye sendromu olmaması harika değil mi? Ruby'nin Oxford üniversitesi hayali çok anlamlı, şu detaya da yer vermek istiyorum. James'in ikiz kardeşi popüler harika güzellikte ki belirtmeden geçmek istemiyorum. Hırsını fakir, burslu öğrencilerden çıkarmıyor. Kraliçe ama zorbalıkla değil aurası kraliçe diyorum :D Her Kore dizisinde ailesinde sıkıntısı olan hırsını zorbalıkla diğer insanlardan çıkarmaya çalıştığı için bu dizide bu karakteri oldukça beğendim. James Beaufort biliyoruz ki zengin erkek karakterler daima soyadlarıyla dizide kitapta yer alır bu da ayrı bir klasik ama abartılacak bir karakter olarak düşünmedim. Dizi daha uzun olsaydı karakteri derinlemesine anlayabilseydik acaba farklı düşünür müydüm, bilmiyorum. Masal prensi kıyafeti bence bir beden büyük gibi olmuş.
Dizinin İngilizce dublajına da hemen göz gezdirdim. Kesinlikle çok farklı ve Almanca orijinal dilinde daha iyi olduğunu düşünüyorum. Biraz yadırgarım diye düşünmüştüm aslında ama bence dizinin farkı da bu noktada; mütevazilik, çalışma, hırs en iyisi olma düşüncesi başarılı şekilde işlenmiş. Zenginlerin de derdi en iyi okula girebilmek aile geleneksel mirası daha ileriye götürmek gibi.
Bu diziyi izlemenizi tavsiye ederim. Düşman aşıklar temasının aslında günümüz şartlarıyla işlenmesi ancak geleneksellik detayların yer alması kadın karakterin güçlü olması ile beklentinin üzerinde bir dizi. İlk üç bölümün nasıl bittiğini anlamıyorsunuz hikaye akışı mükemmel.
Ancak son iki bölümde bir eksiklik hissediyorsunuz. Tamamlanamayan bir şeyler var sanki, biraz hava da kalan sorular... Dizi bitsin diye bir anda sayfa kapanmış son sayfada yeniden açılmış gibi bir his. Ancak ikinci sezonu bekliyorum.
Bu diziyi izlediniz mi? İzlediyseniz yorumlarınızı bekliyorum.
15 Mayıs 2024 Çarşamba
PRENS DİZİSİ 2.SEZON
8 Mayıs 2024 Çarşamba
ANNELER GÜNÜ YAKLAŞIRKEN
Anneler günü yaklaşıyor öyle değil mi? Özel günler yaklaşırken ne hediye almalıyım düşüncesi yorucu olsa özel günleri özel insanlarla hatırlamak bence güzel. Biliyorum ki çok fazla alternatif var ancak benim için çok özeldir hediye seçeneği var.... "Defter" biraz klasik gelebilir ancak birisine defter hediye etmek ona yeni bir kader hediye etmek derler. Ben de inanıyorum belki de inanmak istiyorum. Zor bir sene devamında daha da zor sene olurken bir defter hediyesi almak güzel olurdu.
Sizlerle Intelligent Change; Pink Notebook bugün paylaşacağım. annemin not defterlerinde tarifler, dualar, akraba günlerinin tarihleri yazar ailecek seviyoruz, defterleri. Bu pembe defteri de çok sevdi. Her çantaya sığabilir ve küçük değil kesinlikle. Geri dönüştürülebilir maddelerden yapılmış ve çevre dostu olması harika. Motivasyon cümlelerinin yer aldığı ilk sayfaya ben bayıldım. Her bir yazı karakterinde bir cümle mutlaka aklınızda kalıyor. Bu defteri incelemenizi tavsiye ederim.İncelemek isterseniz bu harika hediye seçeneğini fotoğraflara tıklayabilirsiniz direkt siteye yönlendirileceksiniz.
Biliyorum kimi zaman kargo problemleri yüzünden istediğimiz ürünleri satın almak konusunda iki kez düşünsek de harika bir şekilde Intelligent Change notebook bana ulaştı.
Tüm güzellikler sizinle olsun. Ne kadar kötü bir hafta veya süreç geçiriyor olsanız dahi ufak hediyelerle mutluluğu paylaşabilirsiniz. Tebessümün samimiyeti kalplerinize ferahlık verecektir
4 Mayıs 2024 Cumartesi
BARGELLO 217 PARFÜM YORUMU
20 Nisan 2024 Cumartesi
TASARIM GECE LAMBASI
Güzel bir bahar akşamında balkonda oturup geceyi izlemek istemez misiniz? Bu ara sıklıkla düşünüyorum kaliteli zaman sanırım önce bireyin kendisi için adım atması ile başlar. Çoğu zaman farkına bile varmadan zaman geçiriyoruz; hatırlanacak anılar oluşturmak çoğu zaman aklımıza dahi gelmiyor. Rutinlerimize mi sıkıştık bilmiyorum ama bence mutlaka vakit oluşturulabilir. Vakit yok bahanesine sığınmadan çok yoğunum seni arayamadım ya da sen beni arasaydın gibi cümleleri ardımızda bırakarak ki bana hiç samimi gelmiyor artık. Kendi kaliteli zamanımızı ve unutulmaz anılar için ilk adımımızı atmakla başlayalım.
Sizlere bu yazımda Uneede markasının gece lambasını paylaşacağım. O kadar tatlı bir tasarımı var ki ona bakmak bile gülümsememe neden oluyor. Üstelik kullanımı da oldukça pratik. Yumuşak silikon olan bu harika gece lambası; çocuk odası gece lambaları için de bir alternatif... Çocuğunuzun da seveceğini düşünüyorum. Farklı model seçenekleri ile tercih etmekte kesinlikle zorlanacaksınız. Sizlerle paylaştığım balkon oturmalarımda ya da gece ışık konusunda destek istediğimde kullandığım model; Seegugul. Seegugul Night Lamb; kullanımı da oldukça pratik bir gece lambası. Ürünün alt kısmında bulunan buton ile kapatabilir ya da ışığı artırabilirsiniz. Lambayı açtıktan sonra alt kısımdaki butona bir daha dokunmadan; Seegugul'a dokunarak ışık oranını da artırabilir, azaltabilir ve lambayı kapatabilirsiniz.
Bu tasarım gece lambasını detaylı incelemenizi kesinlikle tavsiye ederim. Birbirinden farklı uneede gece lambası serisinde Sevimli pizza tasarımından; sevimli dinazor yumurtasına kadar ürün çeşitliliği oldukça fazla. Kalbimin serinin diğer gece lambalarında kaldığını söyleyebilirim. Resimlere tıkladığınızda sitede sizler de inceleyebilirsiniz. Dünya çapında kargo imkanı ve 30 gün içerisinde iade imkanı sunması gibi kullanıcı için özellikler de bulunmaktadır. Kargo konusunda memnuniyetimi dile getirmek istiyorum. Güvenli ve korunaklı şekilde teslim edilmiştir.
Şimdilik yorumlarım bu kadar ve sizlerin de yorumlarınızı beklerim...
20 Mart 2024 Çarşamba
PYRAMID GAME KDRAMA
Güzel bir haber almaya hepimizin ihtiyacı var değil mi? Benim özellikle iyi bir haber almaya ihtiyacım var. Çok yorucu bir seneden sonra 2024 yılından biraz daha umutluydum ancak kader döngüsünü devam ettiriyor sanki. Çünkü bir insan olgunlaşsa da çevresindeki insanlar olgunlaşmamış hatta daha çok bencilleşmişse zor oluyor o döngüyü kırmak. Neyse... Bu kelimeyi de bu ara çok kullandığımı fark ettim bu yüzden kendime kızsam da birçok duyguyu içinde barındırdığından birşey de diyemiyorum.
Bu yazımda sizlere güncel bir dizi olan Pyramid Game Kore dramasından bahsedeceğim ki izlerken çoğunlukla yazmamaya çalışırım ama son üç gündür özellikle iftara kadar ikişer bölüm halinde izliyorum. Sekizinci bölüm bitti ve ben sizlerle bu diziyi hemen paylaşmak istedim. Dizinin başrol oyuncularından Bona'yı birçok dizide izledim. Hatta ilk dizisi Lingerie Girls' bilmiyorum izlediniz mi güzel bir diziydi sonrasında Twenty five Twenty One dizisinde izledim. Pek bilmediğim bir Cosmic Girls grubunun bir üyesi;idol. Çok şanslı olduğunu düşünüyorum ki her idol akılda kalıcı dizilerde oynama şansını bence bulamıyor. Bona iyi bir kariyer yönetimi gerçekleştiriyor. Pyramid Game dizisinde oyunculuğunu beğensem de diğer oyuncularda o gerilimi size hissettiriyor. IVE grubunun Jang Wonyoung'un ablası Jang Da Ah Baek Ha-Rin karakteri ile çıkışını bu diziyle yapmış. İlk oyunculuk deneyimi için başarılı bir performans sergilemiş. Myeong Ja Eun karakteri (Ryu Da-Bin) seyirci olarak en çok üzüldüğüm ve yardım etmek istediğim karakterdi.
Piramit Oyunu aslında bir webtoondan uyarlanmış. Dizi bölümlerini izledikten sonra webtoon serisinin bölümlerini de incelemek istedim ama sınırlı erişim ne yazık ki var. Okul şiddet olaylarını farklı bir şekilde alan bu dizi psikolojik gerilim dizisi. Farklılık ise açıkça insanları bir kast sisteminde temellendirilmesi gerektiğini ve belirlenen kasttan düşmemek için en alt kast olan F sınıfına işkenceye varan şiddet yapılması gerektiğine inandıran bir sayko deli Baek Ha-Rin var. Kendisi A sınıfında daima; ve bir şekilde kendisine itaat edenlerle birlikte kurallar belirlenmiş. Piramit Oyunu için bir uygulama oluşturulmuş ve düzenli olarak popülerlik sıralaması yapılıyor. F sınıfının oy hakkı dahi yok; ona yapılan zorbalık zil çalınca bitecek, okul sonrasında takip edilmeyecek gibi. Baek Ha-Rin karakterimiz tabi ki çok zengin ve onun bu işkenceyi sürdürebilmesi için okuldan ayrı bir bina içerisinde sınıfı yerleştirilmiş. Sınıfta kamera bile yok. Bilenler göz yumuyor. Bir öğretmen olarak dizinin karakterlerinden olan öğretmeni izleyince gerçekten sinirden bu kadarı yapılmaz insanlık değil diyordum. Okul yönetimi bu zengin kızın yanında ama anlayamadığım bu zorbalık gerçekten bir sorun. Velilerin çok dikkatli olması gerekiyor, velisi olduğu öğrencinin davranışlarını özellikle gözlemlemesi bir veli-öğrenci-okul işbirliği yapılması gerek. Ama şöyle bir durum var ki Güney Kore köleliği dünyada en son kaldıran ülkelerden birisi ve ancak etkileri hala devam ediyor sanki. Şiddet, zorbalık bireyden genele hemen yayılıyor ve neden yaptıkları sorulunca ise bana olmadığı sürece sorun yok gibi bir anlayış var. Bireysellik...
Sung Su Ji(Bona) babası asker olduğu için sürekli olarak transfer olan bir öğrenci kendisi de F sınıfında zorbalık gördükten sonra bu oyunu ortadan kaldırmak için zekice mücadele etmeye başlıyor. Arkadaş ediniyor ve aslında bir şekilde oyunun getirdiği tehlike boyutunun anlaşılmasını sağlamaya çalışıyor. Çok zeki bir karakter ve çözümlemeleri gerçekten harika öyle ki düşündüklerini not alabileceğiniz psikolojik söylemleri var.
Hayatta kalma oyununda başarılı olabilmek için adım adım ilerliyor ve daima bir alt planı var. İzlemenizi tavsiye ederim. Bazı bölümlerde gerilimi o kadar net bir şekilde hissediyorsunuz ki sahneleri atlamak zorunda kalabilirsiniz. Bana bu dizi Sineklerin Tanrısı kitabını da hatırlattı. "Korkularımız insanlığımızı esir alıp vahşileştirebilir mi? " alıntısı aklıma geldi.
Şimdilik yorumlarım bu kadar. Yorumlarınızı beklerim.