tavsiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tavsiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Mart 2025 Pazar

BE HAPPY FİLM YORUM




(Görsel Google'dan alınmıştır)

Uzun zaman sonra izlemek istediğim filmlerden bir kısmını izledim sonunda. Sizlerle de izlediğimde beni etkileyen filmleri hem tavsiye etmek istiyorum hem de biraz film hakkında konuşmak istiyorum. Öncelikle film oyuncularından Nora Fatehi hiç youtube da bir videosuna rastladınız mı bilmiyorum ama inanılmaz bir dansçı. Dilbar şarkısının filmini hiç izlememe rağmen;  videonun 1 milyar izlenmeyi çoktan geçtiği için bende o klibindeki dansla tanıdım. Kendisi Hint, Fas kökenli. Sahne ışığı olan insanlardan. Katrina Kaif şöyle bir yürüsün izlersiniz derim her zaman ama Nora Fatehi inanılmaz şekilde izleyiciyi yakalıyor ve sıkıcı filmlerde bile aklınızda sadece onun olduğu bölümler kalıyor. En son Snake şarkısında Jason Derulo ile işbirliği çalışması yapmıştı ve oldukça ünlü.

Filmin başrol oyuncusu Abhishek Bachchan ise dünya güzeli Aishwarya Rai ile olan evliliğinden dolayı tanımış olsam da ne yazık ki sadece bir filmini izledim; "Dhoom 3". Ses tonu oldukça karizmatik bir oyuncu. Babası da meşhur oyuncu Amitabh Bachchan. 

Filmin aslında başrol oyuncusu Inayet Verma. Ne tatlı bir küçük oyuncu. Yaşının küçük olmasına rağmen oldukça yetenekli ve şimdiden önü açık oyunculardan olacağını hissettiriyor. Gelelim Be Happy filmine;

Güncel bir film olan Be Happy; 130 dakika ve bir Amazon Prime filmi. Filmde bekar bir baba olan Abhishek Bachcan Shiv Rastogi rolünde; Shiv karısı vefat ettikten sonra kayınbabası ve kızıyla aynı evde yaşayan bir banka görevlisi. Dhara rolündeki Inayet Verma ise dans tutkusu olan çok tatlı küçük bir kız. Hindistan'ın çocuk dans yarışmasına katılıp kazanmak istiyor. Maggie hocanın (Nora Fatehi) ise hayranı. Bir gün okullarındaki dans yarışmasının kazananı için Maggie hoca okulu ziyaret ediyor ve kazanan onun dans okulunda Mumbai'de eğitim alacak. Kazanan ise Dhara ve babası sıcak bakmıyor. Ancak kayınbabası o da bankada müdür Nadar (Nassar) onu ikna ediyor. Mumbai'de banka lojmanına taşınıyorlar. Dhara; Maggie hocanın dans okulunda bir yandan eğitim alırken bir yandan da Hindistan'ın çocuk dans yarışmasında yarışıyor. Bu süreçte Maggie hoca ile Dhara'nın babası da bazı komik olaylar yaşayıp birbirinden hoşlanıyorlar. Yarışmanın finaline birkaç adım kalmışken Dhara'nın rahatsızlığı ortaya çıkıyor ve süreç gelişiyor. Bu süreçte Dhara'nın babası da mutluluğun ne olduğuna ilişkin önemli dersler alıyor.

Gerçekten iyi bir hikayeyi izlerken anlıyorsunuz ancak diyaloglar o kadar sınırlı ki seyirci olarak metni adeta kafanızda yazıyorsunuz. Şunu deseydi, tamamla yahu cümleni gibi. Aslında sonu da olmayan bir film... Hint yapımları, müzikal anlamda çok kaliteli gerçekten belirtmek istiyorum. Bir müzik prodüksiyonun en ince detaylarına dikkat edildiğini görüyor ve hissediyorsunuz ve anlıyorum da. Ama seyirci olarak günümüzde artık müzik dışında başka beklentileri de oluyor haliyle. Filmin müziklerinden Sultana şarkısının klibini izlemenizi tavsiye ederim. Şarkının sözlerinde yer alan sultan, taç kelimelerini rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. Ortak çok kelimemiz var aslında.

IMBD puanı 6.8  ancak benim için de 7/10 bir filmdi. Özellikle bazı sahnelerde ağlamamak ne mümkün. Sizlerde filmi izlediyseniz yorumlarınızı beklerim. 

14 Mart 2025 Cuma

ORMAN MEYVELİ KEK




İftar sonrası tatlılar deniyor musunuz? Bugün uzun zamandır denemek istediğim orman meyveli kek tarifini deneyip çok da güzle olunca hemen sizlerle paylaşmak istedim. Tatlı yapmanın psikolojiye çok iyi geldiğini söylemeliyim. Sanki günün bütün stresi hamurda karışıp fırında kayboluyor. Bu yüzden son zamanlarda denediğim çok tarif var. Özellikle güzel olanları sizlerle paylaşmak beni de mutlu ediyor. Kafelerdeki bir dilim kek ve pasta fiyatlarını da görünce ekonomik olduğunu da belirtmeliyim. Çok fazla dilim çıkıyor ve kalan kek dilimleri de buzluğa atabilirsiniz. Buzluğa saklama kabında fırın kağıdı ile üzerini kapatarak atmanızı tavsiye ederim. Buzluk kokusu olmuyor. 

Benim kullandığım kek kalıbı biraz büyük aslında daha küçük bir kek kalıbında daha şiş ve tam bir pasta formunda olacaktır. Sizlere tarifi ise ekliyorum;



ORMAN MEYVELİ KEK TARİFİ

Malzemeler

*3 yumurta
*1 su bardağından bir parmak eksik şeker
*1/2 su bardağı süt
*1/2 su bardağı sıvıyağ
*2 su bardağı un
*Kabartma tozu ve Vanilya
*Dondurulmuş orman meyveleri

Üzeri için;
*1 su bardağı un
*100 gram tereyağı
*1/2 su bardağı şeker


Yapılışı

3 yumurtayı şeker ile çırpın. Fazla çırpmanızı tavsiye ederim pürüzsüz bir kıvamda olsun. Süt ve yağı sırasıyla ekleyin. Daha sonra ise vanilya, kabartma tozu ve un eklemesi yapın. Kek kıvamını aldıktan sonra yağlı kağıt serdiğiniz kek kalıbına ekleyin. Birkaç kez zemine vurun ki kekin içerisinde hava da çıkmış olsun. Sonrasında dondurulmuş orman meyvelerinden ekleyin. Üzeri için ise; Un, şeker ve tereyağı karışımı hazırlayın. Karışımı orman meyveleri katının üzerine ekleyin. 
Fırına göre değişse de önceden ısıtılmış 180 derece fırında 45 dakika da kek oldu.


Sonuç ise bu şekilde. Bir dilimi oldukça doyurucu oldu hatta beyaz çikolata ya da sade dondurma olsa mıydı dedim. Malum Adana'da yalancı Afrika sıcakları 32 dereceye kadar kendini gösterecek diyor. Havalar bir anda yaza geçti. Sonrasında yeniden bir Balkan soğuğu gelecek denilse de dondurma tezgahları pastane önlerine çıkarılmaya başlandı bile. Ben crumble tarzı kekleri seviyorum. Orman meyvelerini marketten 350 gram 109 liraya satın almıştım. Kendimce iftardan sonra yoğurt ile serinletici bir lezzet olabilir diye düşündüm ki kek yapımında hepsini de kullanmadım. Bereketli oldu bir paket.
Deneyebileceğiniz güzel bir lezzet; tarifi yaparsanız yorumlara bekliyorum, lezzet yorumlarınızı...


 

10 Mart 2025 Pazartesi

QCY MELOBUDS PRO YORUMLARIM


Uygun fiyatlı ürünleri görünce hemen sizlerle paylaşmak istiyorum. Öğrenci dostu, şarj ömrü oldukça ürünleri özellikle. QCY markasına ait akıllı saat şu an dahi kolumda. Şarj ömrünün bir hafta gitmesi bir yana tasarım anlamında da oldukça hoşuma gidiyor. Bu yazımda da sizlerle QCY Melobuds pro kulaklıklarını paylaşacağım. Bloğumda sevdiğim ve kullandığım ve sizlere tavsiye edebileceğim farklı kulaklıkları daha önceki yazılarımdan da hatırlarsınız. Ancak şu sıra  teknoloji ürünlerinin kullanım ömrü ve kalite dengesinin yanı sıra fiyatlar dikkat çekici ne yazık ki.  Bu anlamda QCY markasına ait kulaklık ve saatler bütçe dostu gerçekten. Kablosuz kulaklık çeşitliliği günümüzde oldukça fazla ve farklı modeller daha fazla ilgi görmektedir. 
QCY, Melobuds Pro modeliyle kullanıcılara şık bir tasarıma sahip kulaklık sunmasının yanı sıra da yüksek ses kalitesi sunmayı hedeflemiştir. Şık ve ergonomik bir tasarıma sahip bu kulaklıklar kullanıcıyı uzun süreli kullanımda rahatsız ettirmeyecek şekilde. Oldukça da hafif ve IPX4 sertifikasına sahip olduğundan ter gibi etkenlere karşı da dayanıklı.


 Şarj ömrü ise şarj kutusuyla birlikte 24 saate kadar kullanım imkanı sunmaktadır. QCY melobuds pro, uygun fiyatına rağmen sunduğu ANC yani gürültü engelleme özelliği ile, kaliteli ses ve konforlu kullanım ile öne çıkan bir tasarım. Bütçe dostu bir kulaklık arıyor ve aktif gürültü engelleme özelliğine sahip olmasını istiyorsanız bu modeli incelemenizi öneririm.
Instagram sayfamda sizler için kutu açılımı ve detaylı ürün fotoğrafları ekledim. Ziyaret ederseniz beni çok mutlu edersiniz.



22 Şubat 2025 Cumartesi

CIABATTA EKMEK TARİFİ


Ramazan geliyor... Sizlerle aklımdaki tarifleri paylaşmak istiyorum. Özellikle tok tutacağına inandığım ve severek yaptığım tarifler. Klasik Adana yemeklerine de belki yer veririm bloğumda. Dışarıda yemek yemenin inanılmaz pahalı olduğu şu günlerde en azından kendi yaptığım içerisinde ne olduğundan emin olduğum tarifleri sizlerle paylaşmak beni de mutlu edecek. 

Öncelikle ekmek seven birisiyim. Biliyorum beyaz ekmek fazla tüketmek zararlı ben de ekşi mayalı tam buğday unundan yapılmış ekmekler, köy ekmekleri ki oldukça heybetli görünümleri bir yana lezzetli de. Ama yufka ekmeği sevdiğim ekmek listesinde değil; bu yörede bazlama, sıkma oldukça meşhurdur eğer çok ince değilse ne yazık ki yiyemiyorum. Bu yazımda da sizlerle Ciabatta ekmeği tarifi paylaşacağım. Görsel anlamda harika fotoğraflar çekmek istesem de geceden yapıp kahvaltıya yetiştirmek için aceleyle böyle oldu. 

Youtube da Gennaro Contaldo videolarına rastladınız mı bilmiyorum ama benim çok sevdiğim bir şef. Pandemi sürecinde onun foccacio ve pizza tariflerini hep yaptım ve her seferinde de harika oldu. Kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim. Dünyada yemek kültürü anlamında İtalyan mutfağı ile paralelliklerimizin olduğunu görmek de ayrıca mutlu ediyor. Özellikle Akdeniz mutfağı esintileri hem sağlıklı hem de görsel anlamda mutlu da ediyor. Böyle olunca başka tarifleri de incelemeye başladım. Ciabatta ekmeği de doyuruculuk anlamında geçen Ramazan'da o birkaç dilimi dahi yeterli olunca sizlerle de paylaşmak istedim. İçerisinde; un, su, maya, tuz ve zeytinyağ var yalnızca. 


2.5 su bardağı un

1.25 su bardağı su 

1 paket toz maya

tuz 

Malzemeler bu kadarcık olsa da mayayı aktif edeceğiz su kesinlikle ılık olmalı. Mayayı karıştırırken havalandırarak karıştırmanızı tavsiye ederim. Bu ekmek öncelikle ayrı bir alanda aktive olurken un ve tuzu karıştırın. Tuz miktarı sizin damak tadınıza göre. ben 1 tatlı kaşığının yarısı kadar kullanıyorum. Maya ile aktive olmuş suya un ve tuz karışımını ekleyin. Genellikle Türkiye'deki tariflerde suyun içerisine maya ekleniyor ama ben unlu karışıma gezdiriyorum. Karıştırmaya başladıktan sonra hamur yapışkan olacak. Bu bir püf noktadır; karışımı zeytinyağ ile yağladığınız bir saklama kabı ya da hamur yoğurma kabına ekleyin. Bir saat aralıklarla havalandırma işlemi yapacaksınız. zeytinyağ ve su karışımını bir kaseye alın. Havalandırma yani hamuru yoğurmadan katlama için elinizi zeytinyağlı suya batırıp katlamayı gerçekleştirin. Üçüncü katlama sonrası istediğiniz ölçüde kesebilir fırın tepsinize alabilirsiniz. 




Sizlerle paylaştığım tarifte 2 orta ekmek çıkmaktadır. Kare şeklinde daha küçük ya da bir baget şekli gibi uzun da yapabilirsiniz. Fırın kağıdı olan tepsinizin tabanına mısır unu ekledikten sonra hamuru aktarabilirsiniz. Eliniz zeytinyağlı suya batırarak şeklini düzeltebilirsiniz. Hamurların üzerine fırına vermeden önce un serpiştireceksiniz. Sonrası ise fırın performansına göre 30 ile 45 dakika arasında ekmekleriniz hazır. Ekmekleriniz fırından çıktıktan sonra o sıcağı ile ekmeklerin üzerinde zeytinyağ gezdirebilirsiniz. Çok fazla olmamak şartıyla sprey gibi sıktığınızı düşünebilirsiniz. Ekmekleriniz bekledikten sonra bu şekilde kesebilirsiniz. İçi gördüğünüz üzere balon gibi küçük küçük delikler bulunmakta. 


Bu ekmekleri kekik ve zeytin ile de yapabilirsiniz. Kekikli gerçekten harika oluyor. Ben zeytinyağın içerisine çekmesini içinin yumuşak olmasını sevdiğim için ekliyorum tercihe göre eklemeyebilirsiniz.

Şimdiden hayırlı Ramazanlar olsun. Ramazanın bereketi evlerimizi sarsın. 

17 Şubat 2025 Pazartesi

INFLUENZA SONRASI


Yazmayı özlediğimi fark ettim. Kendim hakkında belki de yaşanılan duygusal değişimler hakkında yazdığında insan başka bir hale evriliyor. Biraz rahatlama biraz da yalnız olmama hissi... Bende yaşadım; ama geçiyor gibi. Geçtiğimiz ay oldukça ağır geçen Influenza; geçmeyen grip ya da çok şükür geçirdim ama. Uykusuzluk, stres, öğün atlama bağışıklık sistemini zayıflatan en önemli etkenler ki bende oldukça halsizdim. Kötü bir mide bulantısı sonrası bayıldım; masaya doğru yürüyüp sandalyeye oturduğumu hatırlıyorum ve ne yazık ki sonrası yok. Kendime geldiğimde sesler ile birlikte başım düşmemesi için tutuluyordu. Konuşmalar ve ambulans çağrıldı. Ambulans geldiğinde sol elim kasılmış gibi açamıyordum. Kalp atışlarımın düzensiz olduğu tansiyonum da 9'a 5 olduğu söylendi. Israrla da bana bağırılıyordu ki burnundan nefes al ağzından ver gibi; kalp atışlarımın düzene girmesi için. Sağlık personellerinin elbette ki işleri çok zor ve kesinlikle saygı duyulması gerekiyor ama aradan bir ay geçince daha net hatırlıyor insan gözümü açamazken; ambulansta konuştukları konunun tuhaflığını. Alışveriş yapmaktan ve stokta seçtiği yüzüğün olup olmamasından konuşuluyordu. Hastaneye geldiğimde ise hasta sedyesinin annem tarafından kullanılması gerektiği söylendi ki kendime gelmemiş müthiş derecede titriyor ve üşüyordum yalnızca bilincim açıktı. Annem neredeyse 70 yaşında bir insan ve o ağır sedyeyi tahmin edersiniz. Sabahtan ikindi vaktine kadar serum ve sonra eve geliş diyorum ama bir cümlede aslında çok fazla şey var. O gece ben çocukluğumda ateşlenmediğim kadar ateşlendim ve gece boyu annem sirkeli soğuk su ile yatıştırmaya çalışsa da sabaha karşı başka bir devlet hastanesine gittik. CRP; oldukça yükselmiş ve kan değerlerim çok düşüktü. O hastanede verilen iki serum ki Allah razı olsun gerçekten kendimi biraz o zaman iyi hissedebildim. Eve geldiğimde hala halsizlikten yürüyemiyorum; bu halsizliğe kulak enfeksiyonu da eklendi ki ilk üç gün sütlaç ve ekmek ile beslendim. Canım hiçbir şey istemiyordu ve mide bulantısı yapıyordu yediklerim de. Antibiyotik kullanımı sonrası düzenli demir ilacı derken ancak şükrediyorum şimdi halime. 

Size de mi öyle geliyor bilmiyorum ama eskiden grip olduğumuzda sonraki aylarda grip olma durumumuz çok az olurdu. Şimdi kesinlikle öyle değil; çevredeki öksüren bir insan havada asılı kalmış bir virüs; mesafeli olunsa dahi bir şekilde buluyor ve iyileşme süreci çok uzuyor. Bu süreçten sonrası sizlere verebileceğim tavsiye;

Stresinizi minimum düzeye indirgemeye çalışın; depremi yaşayan bir şehirde de yaşadığımız için hala uykusuzluk gece zor uykuya dalma gibi problemler yaşayan birisi olarak uyku en önemli unsur. Düzenli bir uyku; ertesi güne geçtiğinizde sizleri de dinç ve enerjik kılıyor. Ayrıca sizi mutsuz kılan insanlardan da uzaklaşın. Yaşadığımız çağ itibariyle samimiyetle sizi dinleyen ve sıkıntınız için içten üzülen insanlar bir kenara; egosal anlamla yarışa giren o yorucu insanlar da sağlığınızı etkiliyor. Üzüldüm; tamam geçti diyebilirsiniz ama sonrasında vücudunuz hayır aslında geçmedi diyebiliyor. 

Benim bir aylık yaşadıklarım böyleydi. Sizlerin de yorumlarınızı bekliyorum. Güzel ve sağlıklı günler sizinle olsun. Mutluluğunuz gülüşünüz ile parlasın.


1 Ocak 2025 Çarşamba

ENGLISH HOME TERMOS


Güzel bir ay olması dileğiyle yazıma başlıyorum. Dileklerin gerçek olduğu ve daha az yorulduğumuz bir ay. Sanki en büyük ödül gibi öyle değil mi? Zaman denilen olguda küçük bir mola gibi. Çoğu zaman molada olduğumuzu unutsak da yaşamın her detayı inanılmaz. Bu yazımda sizlerle altı aydır kullandığım bir termostan bahsedeceğim. Daha önceki Termosum Baylar markasına aitti. Ancak çok fazla dış kısmı dökülmeye başlamış ve su dahi koysam garip bir tat bırakıyordu. Bu yüzden termos arayışındaydım. Evimizin çok yakınında bir English Home mağazasına tamamen farklı bir ürün bakmaya girmişken termos alıp çıktım. Bana da sürpriz oldu çünkü English Home termos hiç düşünmemiştim.

Domino Paslanmaz Çelik Termos Pudra (200-400 ml)


Bu termosu 450 liraya satın almıştım. Bana fiyatı normal geldi. O süreçte almak istediğim termos fiyatları da 400-700 lira arasında değişmekteydi. Bu arada ürünü size satan satış personelinin ikna ediciliği yüksek ise bir anda kendinizi kasada ürünün fiyatını öderken bulabiliyorsunuz. Benim durumum da ne yazık ki böyle oldu. Termos çok şirin, pudra rengi ürünün kendine ait amblemi tam çantanıza eklenmelik. Ancak daha bir ay olmadan amblemi silindi. Yaz mevsimi süresince de soğuk su için sürekli buzdolabına gitmek yerine ya da dışarı çıktığınızda yanınıza soğuk aldığınızda 5 dakika içerisinde buzlu su bile sıcak su gibi olduğu için Adana'da benim beklentim de soğuk tutma saatinin yüksek olmasıydı. Bu beklentimin de çok altında kaldı ne yazık ki.


4-6 saat soğuk tutma sanırım ancak buzlu su eklersem ki bence o bile maksimum 2 saat diyebilirim. Sıcak olarak henüz denemedim. Tavsiye edileceğim bir termos olmadı ne yazık ki. Ek olarak ağız kısmı dikkatli kapatmazsanız akıtıyor. Yıkayıp temizlediğinizde çok kısa sürede ağız kısmının kenarlarında siyah izler kalıyor ki ben henüz çay bile koymadım yalnızca su...

Şu an da ise termosun güncel fiyatı düşmüş olsa da üzüldüğümü söylemeliyim sizlerle memnun kaldığım bir ürünü paylaşmak isterdim. Harcanılan miktarın beklentiyi karşılaması önemlidir. 

Şimdilik yorumlarım bu kadar, sizlerin de yorumlarınızı beklerim.

22 Aralık 2024 Pazar

ŞAKİR PAŞA AİLESİ DİZİ YORUM





    (Görsel; Google Görsellerden alınmıştır) 

Uzun zaman sonra Türk dizisi izliyorum. Kızıl Goncalar dizisinin de birkaç bölümü izlemiştim ancak heyecanla ikinci bölümünü beklediğim bir dizi sonunda geldi."Şakir Paşa ailesi: Mucizeler ve Skandallar" öncelikle fragmanlarında bile ben bu diziyi izlerim ama genel izleyici beğenir mi diyordum. Neyse ki reyting sıralamasında 3.olmuş. Karakterlerin kıyafetleri döneme uygun şekilde ne muhteşem sanat yönetmeni, kıyafet tasarımcıları tek kelime ile harika. Dizi ilk bölüm 1 saat 35 dakika sürmüş ki oldukça uzun bir zaman dilimi. Pazar günleri yayınlanacak olan dizide; Vahide Perçin, Fırat Tanış, Cem Yiğit Üzümoğlu ve Denise Capezza gibi oyuncular var. Vahide Perçin ne kadar güzel ve asil bir kadın her dizisinde ona hayran olmamak elde değil. Bir İstanbul Masalı dizisinden itibaren onun yer aldığı dizileri izledim. Aldatmak dizisini de düzenli izleyemesem de annem ilgiyle takip ettiği için biliyordum konu ve gelişimini. Cem Yiğit Üzümoğlu onu da çok eskiden Adı Efsane dizisinden hatırlıyorum sonrasında ise Rise of Empires: Ottoman  Netflix dizisinde Fatih Sultan Mehmet'i canlandırmıştı. İngilizcesi gayet akıcı ve güzeldi. Denise Capezza da Uçurum diye bilmiyorum hatırlar mısınız biraz psikolojiyi etkileyen bir diziydi o diziden ilk kez izlemiştim.

Dizide yer alan her bir oyuncu çok değerli ve harika rollerde gördüğümüz oyuncular. Bu dizinin de ilk 10 dakikasında tam Netflix dizisi inşAllah uzun süre devam eder. Reytingi bol olur demeden geçemedim. İlk bölümde etkileyici hikayeye geçiş yaparken önemli bir olayı da verdiler. Cevad karakteri hapishaneye götürülürken parmaklıklar ardında ben babamı öldürmedim diye bağırdı. Dizilerde sonu ilk kare de gösterme olayını ben çok sevenlerdenim. Heyecanı gitmiyor aksine hikayenin sonucu görüp giriş ve gelişmesini merak ediyorsunuz. Şakir Paşa rolünde Fırat Tanış ve onun eşi Sare İsmet rolünde Vahide Perçin... Muhteşem bir evde ve adada yaşıyorlar. Oğulları Cevad yurtdışından eşi ve bebekleri Mutarra ile geri dönüyorlar. Bu dönüş ile ailedeki herkesin hayatları geri dönülmez şekilde değişiyor. Dizinin genel konusu bu ailenin yaşadıkları...

Gerçek bir hayat hikayesinden dizi oluşturulduğu için izlemenizi tavsiye ederim. Öncesinde ise size aile hakkındaki bilgilerimi aktarmak istiyorum. Ailenin zenginliği hakikaten göz kamaştırıcı bir şekilde romanlarda da gördüğümüz ve bildiğimiz kadarıyla 1.Dünya Savaşı'nın etkisiyle ekonomik sıkıntılar yaşıyorlar. Ama aile ne aile... Modern resmin ustası prenses küçük kız kardeşlerden birisi Fahrelnisa Zeid; prenses unvanı yanlış hatırlamıyorsam Irak Kralının kardeşi ile evleniyor; oradan geliyor. Diğer küçük kız kardeş Aliye Berger; Türkiye'nin ilk Türk gravür sanatçısı ve ailenin torunu ilk Türk seramik sanatçısı Füreya Koral gibi müthiş sanatçılar var. Halikarnas Balıkçısı adı ile bilinin Cevad Şakir Kabaağaçlı ise Türkiye'nin en önemli yazarlarından birisi ve Bodrum sevgisini yazılarında hissettiren bir yazar.

Cevad Şakir gerçekten babasını öldürmüş mü hala bir bilinmezliktir. O gece bir silah patlar ve babası Şakir Paşa ölür. Annesi Cevad'ı kurtarmak için elinden geleni yapar ve o ısrarla öldürmediğini söyler...Ailede başka skandallar da vardır. O da başka bir yazının konusu olsun... Sizler dizinin ilk bölümünü izlediniz mi?

Yorumlarınızı beklerim. Ayrıca blogumda başka ülkelerden de ziyaretçiler gelmektedir. Hatta yorumlarda görüyorum Türk dizileri izliyoruz diye. Eğer fırsatınız olursa Youtube'da bir bakmanızı öneririm. 

5 Aralık 2024 Perşembe

WHEN THE PHONE RINGS

 

WHEN THE PHONE RINGS

(Görsel Pinterest'ten alınmıştır)
 
Buz gibi bir Aralık ayındayız. Karı Toroslar'da görsek de merkezde onun bulutsuz bir gökyüzünde soğuğunu yaşıyoruz. Diğer şehirlere kıyasla elbette Adana, sıcak bir şehir ancak iklim değişikliği sanırım artık yazlar daha sıcak, kışlar çok soğuk ve bahar mevsimi misafir gibi. 2024 yılı özetini toplayan bir ay olduğu için Aralık ayını sevdiğimi söylemeliyim. Sizler de yorumlarda 2024 yılı nasıl geçti cevap vermek isterseniz beklerim cevaplarınızı...
Bu yazımda sizlerle güncel bir dizi olan WHEN THE PHONE RINGS dizisini paylaşacağım. Tavsiye edebileceğim bir dizi olduğunda hemen yazımın başına geçiyor, sizlerle paylaşmak istiyorum. Eski Kdrama kalitesini çoğu dizi de artık göremiyorum çünkü. En son Family By Choice dizisini paylaşmıştım. Bir aile dizisi, sinematik açılarına hayran kaldığım bir diziydi. Eğer izlemediyseniz onu da izlemenizi isterim.
When the phone rings dizisi bir gerilim dizisi. Yoo Yeon Seok; Mr.Sunshine dizisinde kılıç ustası olarak en son izlemiştim birçok dizisini izlesem de. Estetik operasyonlarına karşı olmadığımı söylemek isterim ama çok da yakışıklı bir beyefendi kendisi ama o diziden bu zamana nasıl söyleyebilirim emin değilim ancak mimiksiz olmuş. Soğuk, ifadesiz roller; bir klişe olarak zengin ve ailesi tarafından zulüm gören karakterlerle bütünleştirilse de bir yerde insansın. İnsanlık duyguları barındırır, ifade etmek zorunda kaldığın anlarda sosyal konumun, statün bir kenarda kalsın yahu diyorsunuz izlerken. Yoo Yeon Seok(Baek Sa Eon) rolünde dizide. Bir diğer başrol Chae Soo Bin ve o da Hong Hee Joo olarak dizide yer alıyor. Çiftimiz evli ve üç senedir birbiri ile konuşmadan evliliğini sürdürüyor. Ancak bir gün Hong Hee Joo maskeli birisi tarafından kaçırılıyor ve kaçıran kişi Baek Sa Eon 'u arıyor. Baek Sa Eon ise oldukça ikonik bir cevap veriyor:" Ceset yoksa beni bir daha arama" bunun üzerine sinirlenen maskeli adam Hong Hee Joo cinnet geçirirken yaralıyor ve kız kendisini bir şekilde kurtarıp eve dönüyor. Hiçbir şey olmamış gibi. Kızın soğukkanlılığı da ciddi manada korkuttu beni. Dizi 4 bölüm yayınlandı ve iki hafta ara da verilecekmiş. 
Bae Sa Eon; ülkenin önde gelen bir siyasi ailenin oğlu ve cumhurbaşkanlığı sözcüsü. Öncesinde savaş muhabirliği, ana haber sunuculuğu gibi ekran önünde tanınan bir kişi. Ayrıca dedesi, cumhurbaşkanlığı dışında devlette her kademede yer almış babası da cumhurbaşkanlığına aday.

Hong Hee Joo ise geçirilen bir kaza sonucu annesi tarafından sesinin feda edilmesi istenmiş. Aslında konuşma engeli olmamasına rağmen annesi yüzünden bu şekilde bir hayat sürdürmek zorunda kalmış. O da işaret dili tercümanı olarak görev alıyor. Ana haberlerde yer alıyor. 
Baek Sa Eon'un o kaçırıldığında söylediği ceset yoksa beni bir daha arama cümlesine çok sinirleniyor. Kendince o da intikam alıyor; söylemeyeyim ben :) Bu arada Hong Hee Joo'nun ailesi ile Baek Sa Eon'un ailesi arasında çıkar işbirliği var. Bu işbirlik yüzünden Hong Hee Joo bu evliliğe rehin olarak verilmiş. Dizinin diğer bölümlerini heyecanla bekliyorum. 

GüneyKore, köleliğin en geç kaldırıldığı ülkelerden birisi. Düşlerimin Prensi dizisi ile başladığım Kdrama portfolyom oldukça geniş. Yani dizilerden genel bir kanıya varmak istemiyorum ama kast sistemi çok belirgin. Zengin aileler içe kapalı, duygusuz ve evlatlarını birer şirket yönetimi gibi görüyor. İnsan olarak değil; gerekirse çok kolay bir satranç taşı gibi kaldırabiliyorlar. Bizim gibi duygularını dolu dizgin yaşayan bir millet için oldukça ilginç geleceğini de düşünüyorum. Evladı için herşeyi yapan anneler yerine evlatlarına travmalar yaşatıp kendi zenginliklerini garantiye almak için onları kullanan anneler görünce dizi dahi olsa çok üzülüyorum.
Blogumu okuyan birçok ülkeden ziyaretçiler olduğunu da biliyorum. Tüm ziyaretçiler için bu zamana kadar Kdrama, Thai drama hatta birçok yabancı dizi yorumladım. Eğer yorumlamamı istediğiniz bir Türk dizisi varsa; bir sonraki yazım bu dizi hakkında olsun.
Şimdilik yorumlarım bu kadar; sizlerin de yorumlarınızı beklerim...

18 Kasım 2024 Pazartesi

CALL ME BAE


CALL ME BAE

Yağmurlu havalarda kahve mi dizi mi yoksa ikisi de mi? Benim için dizi sanırım. Uzun zaman önce listeme aldığım ancak izlemek için fırsatım bir türlü olmamıştı. Şimdi dizinin bölümlerini bitirince sizlerle paylaşmak istedim. Belirtmeliyim ki bir Hint dizisi tavsiye edeceğim aklıma gelmezdi. Kanal 7'de yayınlanan Hint dizilerinden sonra beni oldukça şaşırtan bir dizi oldu "Call Me Bae". Beklentiniz ortalama ise Amazon prime dizisini izlemenizi tavsiye ederim.

Ülke olarak gündemimiz o kadar yoğun ki bazen kendinizden uzaklaşmak için, yeni kültürler yeni insanlar konusuna sahip romantik komedi dizileri harika bir seçenek olur. Call Me Bae; Modanın ve Bae'nin kendisini keşfetme yolculuğunu anlatan bir dizi. Modern ve renkli bir yapım. Bae yani Bella; oldukça zengin bir ailede doğmuş ve onun için şatafat kelimesi oldukça sıradanlaşmış bir karakter. Bae'nin gardrobuna sahip olsam sıkıntılarım dağılır yorumunu Instagram'da görmüştüm. Kesinlikle hak veriyorum. Müthiş bir gardrop ve stil oluşturulmuş.

 Ancak Bae bir gün; zenginliğini kaybetme noktasına gelmesiyle ilk kez ailesine karşı çıkıyor ve kendi yolunu bulmak için çaba harcıyor. Kendi yolunu bulmak için çabalarken kişisel olarak da bir değişim geçiriyor. Çevresindeki fanustan sonra insanlarla yeni bir bağ kurarken, toplumsal yargılarla da içsel sorgulamalarına stilini ekliyor. Bae, ailesinin varisi olarak görülmemiş bir abisi var. Annesi ise onu bir proje gibi yetiştirmiş ve onu belirli çerçevede kalmaya aslında zorlamış. Orta sınıf olma kabusu yaşamayacağını belirtirken daha fazla bir anlatım bekliyordum ancak sınıfsal ayrıma oldukça pozitif şekilde ucundan dokundurulmuş. Biraz daha bu konu üzerinde durmalarını ve psikolojik etkilerin dizi de gösterilmesini isterdim.

 Zengin bir ailenin çocuğu ile evlendirilen Bae, yalnız olmaktan ve varlığının yok sayılmasından dolayı bir hata yapıyor. Bu hata sonucunda maddi anlamda herşeyini kaybeden Bae'ye ailesi de sırt çeviriyor. O ise kendini bir pansiyonda ve yeniden başlarken buluyor. Pansiyondaki arkadaşının iyi bir oyuncu olduğunu düşündüm. Onun hikayesinin daha fazla seyirciye aktarılması gerektiğini 
düşünüyorum.
 
Ananya Panday dizide tanıdığım tek oyuncu ve başroldu.  Hint film ve dizi sektöründe aynı oyuncuları defalarca farklı yapımlarda görmek, ünlü oyuncuların da çocuklarının oyuncu olması ve sektörde yer edinmesi bilindik bir durum olsa da başarılı bir oyunculuk performansı sergilediğini düşünüyorum. Diğer kadın oyunculara daha fazla odaklıydım ve gerçekten de farklı yüzler görmek oldukça iyi bir seçim olmuş. Erkek ve kadın karakterlerin kendisini bulma yolculuğuna sanırım diğer sezonlarda da değinecekler. Hindistan dizi sektörü için farklı ancak Avrupa, Amerika ve hatta Türk dizileri için biraz tahmin edilebilir bir dizi. 
Sadece şu durum rahatsız ediyor; hatırlarsanız Emily in Paris dizisinde de her sorunu Emily hallediyor ve aklına parlak bir fikir geliyordu. Herkes ona hayrandı. Bu dizide de Bella yani Bae, sorunlar ve çözümler hemen yanında yer alıyor. Karmaşadaki insanlar, onu tatlı ve sempatik buluyor yani. Ayrıca Hindistan, Mumbai dizide sinematik efektlerle aktarılmış. Görsel anlamda başarılıydı. Bu konuda tebrik etmek istesem de; kadınların yaşadığı sorunlar, fakirlik, kast sistemi olmadan(zengin ve orta kesim şeklinde yalnızca) pembe bir bulut sunulmuş. Bae'nin kaldığı pansiyondaki insanlar, oda arkadaşları, Bae'nin harika şansı ile bir televizyonda iş bulması ve dizinin son bölümündeki cesur ve halk tarafından desteklenmesi bana biraz olurda yani hani gerçeklikten de kopulmasa iyi olur dedirtti. Dizi 8 bölümden oluşuyor. Sanırım bir puan verecek olsam 6/10 puan verirdim.
Sizler izlediniz mi? Yorumlarınızı bekliyorum...
 

23 Ekim 2024 Çarşamba

FAMILY BY CHOICE DRAMA

 

(Görsel Pinterest'ten alınmıştır)

Güncel bir kore dizi mi? Evet öyle bir hataya düştüm ne yazık ki gelecek haftayı beklemek o kadar zor ki. Ama sizlerle de paylaşmasam olmaz gerçekten. Hangi kdramadan mı bahsediyorum? "Family BY Choice" Uzun zaman sonra bağlandığım ve karakterlerini sevdiğim bir dizi olunca sizlerle de paylaşmak istedim. Hwang In Youp yine mi lise draması diyecekken çok doğru bir karar vermiş dizinin başrollerinden birisi kendisi. True Beauty dizisinde ilk kez izlemiş ve onu Lee Joon Gi'ye benzetiyorum. Aynı aura sanki ve kesinlikle baba oğul olarak bir dizi de yer almasını isterdim. Jung Chae Yeon ise I.O.I grubundan hatırladığım aynı zaman da T-ara grubunun da eski şirketinde DIA isimli kpop grubunda çıkış yapmış çok tatlı bir idol. I.O.I. grubu halk tarafından seçildiğinde hatırlıyorum o zamanlar estetik yaptırdığı konusunda biraz eleştirilmişti. Şunu belirtmek isterim ki yaptırsa da yaptırmasa da çok güzel bir kız. Oyuncu olarak da başarılı olduğunu düşünüyorum. Duygu aktarımını gerçekten izleyiciye geçirebiliyor. Dizi de Yoon Joo Won rolünde diğer başrol ise Bae Hyun Sung(Kang Hae Joon) kendisini izlediğim bir dizi olmadı ne yazık ki. Benim için de yeni bir oyuncu gibi tanıdığım.

Family By Choice bir Çin dizisi uyarlaması. Go Ahead dizisinden uyarlanmış. Yorumlarda görüyorum bazı sahneler atlanmış keşke dizi bire bir uyarlansaydı yazmışlar ancak ben Çin dizisini izlememiş olmama rağmen bu dizi sayesinde bittiğinde Go Ahead dizisini de izlemeyi düşünüyorum. Family by Choice dizisini de izlemenizi sizlere tavsiye ederim. Dört bölüm yayınlanmış olmasına rağmen diğer bölümleri bekliyor olarak bulacaksınız kendinizi. Dizi kan bağı olmamasına rağmen birbirlerine gerçekten bağlanan ve sanki bir aileymiş gibi destekleyen iki erkek ve bir kadının hikayesini anlatmakta. Kim San Ha, ailesi anlamında en çok üzüldüğüm karakter; başarılı ve oldukça yakışıklı dizimizin popüler son sınıf öğrencisi, Yoon Joo Won ise temeldeki karakter. Onun ısrarı babası tarafından sevgiyle büyütülmüş olması ile özel bir karakter olmanın yanı sıra o bağı da sağlayan kişi. Babası ise küçük bir dükkana sahip ve eşi kızı çok küçükken vefat etmiş diyebilirim ki senin ne güzel bir kalbin var amca. O kalbe sığdırdığın üç küçük çocuk ile mükemmel bir insansın. Görücü usul görüştüğü kişinin çocuğuna bile bakan onu Yoon Joo Woon ile kardeş gibi büyüten dizinin babası. İzlerken sinir olabilirsiniz; dizideki annelerin vurdumduymaz ve bencil oluşlarına. Kim San Ha'nın babası da bir polis ve onu şimdilik yorumsuz bırakıyorum. Şimdilik dört bölüm yayınlandı.

Üç çocuğun da ailesine giriş yapıldı, anladığımız kadarıyla da Kim San Ha ile Yoon Joo Won arasındaki sevgi ve o dönüşüm izleyeceğiz. 

Sizler bu diziyi izlemeye başladınız mı? İzlediyseniz yorumlarınızı bekliyorum.


6 Ekim 2024 Pazar

ADANA BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK MÜZESİ

 

ADANA BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK MÜZESİ

2024 senesi bana sabırlı olmayı öğretti. Geç kalınan saatler, uygulanmayan kurallar, sen iyiysen iyi olan insanlar ve asla mutluluğuna destek vermeyen insanlar. Bununla ilgili sanırım sayfalar dolu yazacak kadar dolsam da bu yazımda sizlerle Adana Biyolojik Çeşitlilik Müzesini paylaşacağım. Bu müze Belediyenin şehrimize kazandırdığı bir kompleks. Çoban Dede'ye doğru hemen çok yakınında ormanlık ve harika bir göl manzarasına sahip. Öncelikle açılan bu müze; ilk üç ay ücretsizdi. Malum 2024 Şubat ayından neredeyse Ankara hariç dışarı çok az çıktığım için gitmeyi ertelediğim yerlere gitmek gibi bir planım vardı. Bu hafta neden gitmeyelim. Araba park problemi sorunu olsa da hakikaten harika bir tasarıma sahip. Ancak sivil ücretin 40, öğrenci bilet ücretinin ise 20 lira olması kesinlikle pahalı diyebilirim. İki kişi 80 lira ödedik, peki değdi mi derseniz?

ADANA BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK MÜZESİ

Sanırım, eh işte cevabını verebilirim. Adana'da çok fazla biyolojik çeşitlilik vardır. Lokman Hekim ölümsüzlük otunu bu topraklarda aramaya gelmiş, bulmuş hatta kaybetmiştir de. Bu anlamda bitkilerin gerçekliğini görmeyi isterdim. Çünkü yolda yürüseniz şifalı bir bitkiye rastlayabilirsiniz. Müze de yer alan hayvanlarda keza oyuncak gibiydi. Ama tavandaki kuş detayı ve dijital ve üç boyutlu teknolojilerin kullanılmasına bayıldım. Üst katta yer alan ekranda seçtiğiniz tohum adeta bir büyü gibi büyümüş, ağaç halinde görmek çok tatlı bir detaydı. Zeminde ise denizaltında yolculuk yapar gibi balıkların, yengeçlerin hareketi gerçekten güzeldi. İnteraktif özellikler anlamında başarılı buldum gerçeklik anlamında ise dediğim gibi Ilter Uzel Tıp ve Diş Hekimliği müzesinde daha fazla bitki vardı. Müzede rehberin olmaması da ayrı bir eksiklikti. Anlatan birisinin olmasının güzelliğini Luvi Müzesinde gördüğümüz için en azından özellikleri anlatan birisi olması güzeldi. Biz çıkarken müzeye aileler geldiler. Çocuklar için özellikle mutlaka gezilmesi gereken bir yer olduğunu düşünüyorum. Biyoloji dersinde laboratuvar sıkıntısı yaşayan okullar da olduğu göz önüne alındığında, Coğrafya dersinde toprağın yapısı gibi unsurları görsel olarak daha canlı ve etkileyici görülmesi anlamında ziyaret edilmesini tavsiye ederim.

ADANA BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK MÜZESİ

ADANA BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK MÜZESİ

Sonrasında Çoban Dede'yi ziyaret edebilir ve Adana'nın muhteşem göl manzarasını da seyredebilirsiniz. Çoban Dede'nin hikayesini daha sonraki yazılarımda sizlerle paylaşacağım. Burada oldukça bilinen bir yerdir. Suyun ve güneşin şehri olan Adana'da fazlasıyla efsaneler ve hikayeler bulunmakta.

ADANA BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK MÜZESİ

Güzel yorumlarınızı bekliyorum. Belki bugün sizler için üzücü ve yorucu geçmiş olabilir. Aynaya baktığınızda yorgunluğunuzu görüp üzülmeyin, her gün yeni bir başlangıç. Bu başlangıçlara gülümseyerek devam edilmeli; kimse sormasa dahi kendinize şu soruyu sorun. "Nasılsın?"

(fotoğraflar, çekim bana aittir, izinsiz şekilde kullanılamaz)

30 Eylül 2024 Pazartesi

TÜRKİYE'DE İŞSİZ OLMAK

 

Sonbahar mevsimi her şehirde aynı başlamaz. Yaşadığım şehirde bir yağmurla ve gece serinliği ile başlar. Bu mevsim ara mevsimdir. Gündüz yakıcı güneş gece yerini esintilere bırakır yerini. Beni düşüncelere sevk eder. Gece uzun, düşünceler ise oldukça derindir. Bu çağa kova çağı diyorlar daha bireysel daha teknolojik ve belki de bencilce bir çağ. Ama daha bireysel olduğuna inanmaya başladım. 

Geçenlerde internette bir yazı görmüştüm. "Sen iyiysen insanlar da iyidir" Ya kötüysen? İşi düşmeyince aramayan uzun zamanlı arkadaşlıklar; bencilce nasılsın demeden sen bana sordun mu cevapları; ve şunu anladım ki mutlu anlarınızda yanınızda olmayan insanlar kötü anlarınızda zaten yanınızda olmazlar. Ortak bir dert varsa ancak ilgiliymiş gibi olan insanlardan uzun durun. Anneannem dağ değişir, insan değişmez derdi. Haklıymış. İnsan öncesindeki huylarını zamanla törpülemezse sabreden insanın ömür boyu sabredeceğini zannediyor. Acaba enayi olarak görülüyor daha fazla tahammül eden diye düşünmeden edemiyorum. Ne tavsiye edebilirim ki; büyümeyen insanlardan uzak durulmalı. Zaman güzel vasıfları kişiliğinize eklesin dileğiyle...

Bu arada dört üniversite mezunu olarak hala işsizliğim devam ediyor. Yüksek lisans sonrası şansımın daha fazla artacağını düşünmüştüm ama yanılmışım. Biliyorsun ki Halk Eğitim Usta Öğreticilik için Ağustos ayının sonunda E-yaygın sistemi üzerinden başvuru açılıyor. Eğitim Fakültesi mezunu ve mesleki tecrübeniz varsa puanınız yüksek oluyor. Bu sene yüksek lisansı da eklediğimde puanım oldukça yüksekti. Nitekim ilk sırada yer aldığımı gördüm. Birinci sırada yer aldığım Çukurova Halk Eğitim Merkezini aradığımda zaten kadrolu öğretmenleri olduğunu ve Milli Eğitim'den de birilerinin geldiğini söylediler. Bende öyleyse sistemde kapatın niye açık tutarak tercih yapılmasını istiyorsunuz dediğimde; sistemin çok da kaale alınmadığını ima etmeden aslında direkt söylediler. Hakkın yenilmesine alışkın olsam da şaşkınlığım artık alışılmış bir durum olması. Seyhan'daki bir halk eğitim merkezi ise sistemde başvuru devam ederken öğretmen oryantasyon toplantısı yapmışlar. Ne ilginç öyle değil mi!!!!

Ücretli öğretmenlik ise; bambaşka bir konu. Dönem başlamadan çok uzak bir ilçeden arandım. Okula ulaşabilmem için iki vasıta değiştirmeliyim. Öyle ki birinci vasıta bir saatlik bir yol sonrası 45 dakikalık yeniden bir yol yapmalıyım. Üstelik Adana'da ulaşım sivil nakit:30 lira kart ise 25 lira. Günde 100 lira ulaşım ve haftada ulaşım 500 lira aylık ise 2000 lira. Ücretli öğretmenlik ders saati karşılığı olduğu için maaşınız zaten az ve ulaşım ve yemek gibi masraflar eklendiğinde maaşım? Okullar başlayalı neredeyse 1 ay olacak ve şu anda da ilçelerden aranmıyorum. Anlamadığım kendi alanında niteliği yüksek olan başvuranlar yerine KPSS puanı dahil neden önlisans mezunları ya da başka kriterlere sahip olanlar çağırılıyor. Duyuyoruz çünkü...

Biraz içimi döktüğüm bir yazı oldu ancak geleceğimi belirleyememek artık ciddi manada moralimi bozmaya başladı. Üniversitelerin Meslek Yüksek okullarının da kontenjan olarak başvuru şartını sağladığım yerler İstanbul'da. ALES puanı ve alan mezuniyet şartı aranmakta. Ama sınava girebilme sıralamasını geçtikten sonra İstanbul'a sınava gidebilmek bile o kadar masraflı ki; çalışmazsam kendi masraflarımı zaten karşılayamam. Öyle saçma bir döngü oldu ki iş başvurusu yapabilmem için dahi işimin olması gerek. Ayrıca İstanbul'da ütopik kiralar ile alacağım maaşım nasıl yetecek? Hayatımın en verimli olduğunu düşündüğü zamanlar geride kalıyor. Artık stres, üzüntü, masa başında olmaktan da dolayı yaşanılan rahatsızlıklar derken artık bir kez okuyup ezberlediğim bilgileri iki kez üç kez okuyorum.

Süreç uzadıkça aile evinde yaşadığınız için herkes sorma hakkını kendinde buluyor. E sonuç ne oldu? Ben sonucu anlamıyorum ki size de anlatayım demek istiyorsunuz. Yakın bir zaman sonra yabancı dil sınavı var ve mecburen başvuru yaptım. Böyle olunca bu sınavlar hiç bitmiyor ki cümlesine maruz kalıyorsun. Bir ara size özel okulların teklif ettiği trajikomik maaşları da size anlatırım.

Türkiye'de işsiz olmak; zor kelimesinin sözlükteki anlamından çok daha fazlasını taşıyor. Maruz kaldığınız söylemler kalbinizi ve ruhunuzu fazlasıyla yaralıyor...

23 Eylül 2024 Pazartesi

VİRAL DUBAİ ÇİKOLATASI

 

VİRAL DUBAİ ÇİKOLATASI

Aylardır Instagram keşfetinizden ya da Tiktok keşfetinizden düşmeyen yiyecekler var mı? Ya da bu yiyecekleri denediniz mi? Aşırı çikolata seven birisi değilim ama artık o kadar çok benim de zihnimde yer edindi ki; viral dubai çikolatasını denemek istedim. Hatta bir ara kendim de yapabilir miyim diye düşündüm. İstanbul'da bir arkadaşım 6 kare dubai çikolatasının 400 lira olduğunu söylemişti. Bana oldukça pahalı gelmişti o zaman. 

VİRAL DUBAİ ÇİKOLATASI

Adana Yeşil Fırın sevdiğim bir yer. Aslında birçok insan hem uygun fiyatlı hem de ürün çeşitliliği olduğu için seviyor. Ki ilk açıldığında harika bir satış pazarlaması vardı. Yakındaki apartmanlara yeni çıkarttıkları ürünleri örnek olarak ücretsiz yolluyorlardı ki şu anda arabaların oluşturduğu kuyruk ve insan kalabalığı ile seçtiğiniz ürünün ödemesini yaparak dışarı çıkabilirseniz oh diye iç çekersiniz. Buranın Dubai çikolatası yaptıklarını duymuştum. Ama öğleye kadar bittiğini arkadaşım söyleyince dedim kısmet değil yani demek ki. Ama geçen gün abim alıp bize getirdi ki o gün de aklımdan geçiyordu. Sabahtan gitsem acaba bulabilir miyim diye! Kalbim temizmiş :) Toplam tablet çikolata 250 lira; tabletler ise 8 kareydi. Bu arada abim ve babam inanılmaz fıstıklı dondurma, fıstık sevenler ailesinden. Benim ise sevgim nötr ki dondurma da fıstık ağır bir lezzet olarak da gelir.

VİRAL DUBAİ ÇİKOLATASI

Öncelikle viral dubai çikolatası benim için 7/10 puana sahip. Özellikle çikolatanın dış bölümüne bayıldım. Uzun zamandır kaliteli sütlü çikolataya hasret kalmışım dedirtircesine kalitesi. Beni şaşırtan ise dolaptan çıkardıktan sonra dahi sert kalmaması, elinizde dahi bölebilirsiniz. İç dolgusu ise belirgin fıstık tadı ve çok geriden bir kadayıf geliyor. Kadayıf çıtır çıtır buna diyebilecek bir sözüm yok ama annem pişmiş şeker zannetti ki ben de öyle zannettim. Kadayıf sanırım az olduğu için çikolata iç dolgusunda pek bir baskınlık oluşturmamış. Sade bir Türk kahvesi ile bu çikolata tüketilirse daha az şekerli gelecektir. Koyu bir kahve ile daha iyi bir uyum sağlayacağını düşünüyorum. Çünkü oldukça ağır bir lezzet. Fıstıkseverler için kesinlikle tavsiye edebilirim.

Sizler denediniz mi, denediyseniz ne düşünüyorsunuz? Fıstık çok kolay bulunabilen ya da her sofrada bunulabilecek uygun fiyatlı bir ürün değil ne yazık ki. Babam iş dolayısıyla Gaziantep'e gittiğinde bize getirir annem de sağolsun misafirlerimize ikram ederdi. Büyüdükçe o fıstığı aramadım değil, daha çok aromatik kullanıldığını düşünüyorum. Ya da her bayramda haberlerde gerçek baklava nasıl anlaşılır diye görürüz ya fıstık yerine bezelye kullanımı da ne yazık ki olabiliyor. Yani bu çikolatanın da pahalı olmasını anlıyorum ama bu sürekli yenilip, satın alınacak bir ürün değil ne yazık ki. 

Şimdilik yorumlarım bu kadar, sizlerin de yorumlarınızı beklerim.

(Not: ürün reklam değildir kendim satın aldım ürün hakkındakı yorumlarım kişisel görüşlerimdir. ) 


16 Eylül 2024 Pazartesi

ADANA ÜCRETSİZ KİTAP KAFE VE MÜZELER

ADANA TUZHAN 1881

Adana'da mutlaka uğramanız gereken kitap kafe ve ücretsiz müze önerilerini bu yazımda sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum. Kitap fiyatlarının inanılmaz artışına ve kimsenin artık şaşırmamasına sonra değineceğim. Uzun zaman sonra gezme fırsatı bulunca instagramdan sizlerle reelslerimi paylaşsam da yazımı da yazmalıyım dedim. Bilmiyorum; Instagram adresimi ziyaret ediyor musunuz bu ara daha sık ücretsiz öneriler ve Adana mekan, müze, kafelerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Yorumlarınızı orada da bekliyorum. 

ADANA TUZHAN 1881

Adana TUZHAN  1881... Burası bir kütüphane olmanın yanı sıra içerisinde bir kafe de bulundurmaktadır. Bir vakıf tarafından yenilen bu alana birçok kitap bağışı da yapılmış; bayıldığımı söylemeliyim. Kitaplar arasında gezinirken kendimi Murakami romanlarında gibi hissettim. Onun romanlarında kütüphane betimlemeleri fazlasıyla detaylar ile doludur. Sanki bir zaman tünelinde gizli bir kapıdan geçip zamanı dondurmuş gibi hissedebilirsiniz. Burası da aynen bu cümlem gibiydi. Yeşil renginin dinginliği ve renkli berjerler arasında satın almak istediğiniz kitabı seçebilir ve okumaya başlayabilirsiniz. Hemen birkaç adım atıp Türk kahvenizi ya da diğer kahve çeşitleri arasından favori kahvenizi seçebilir ve bir cam ilizyonuna kapılabilirsiniz. Bu arada Yaşar Kemal'in Ağrı Dağı Efsanesi kitabını satın aldım. Fiyatı internet fiyatına göre de uygun sayılabilirdi. 90 Lira aslında bu pahalılıkta uygun gelse de fiyat algımın da şaşırdığını söylemeliyim. Birkaç sene öncesine kadar satın aldığım kitapların fiyatları aklımda 16-20 lira arasında olarak kalmıştı.

KÜTÜPHANE

Adana TUZHAN 1881 eskiden kervanların Tuzlarını indirdikleri bir binaymış. Adana; ticaret yolları üzerinde bulunduğu için; kervanların da durak noktası olduğu söylenirdi. Bu kadar güzel bir şekilde restore edilip insanlara sunulması çok güzel. Adana'nın Turistik kebap yerlerinin hemen çok yakınında olan  bu yeri sizlere tavsiye kesinlikle ediyorum.

ADANA DİŞ HEKİMLİĞİ MÜZESİ

Bir diğer durağımız ise Adana İlter Uzel Tıp ve Diş Hekimliği Müzesi oldu ki; Tuzhan'dan hemen birkaç adım ileride gibiydi neredeyse. Ücretsiz olan bu müze Ulucami Ali Münif Caddesinde. Çukurova Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Kurucu Dekanı Prof.Dr.İlter Uzel'in 1972 yılından itibaren biriktirdiği eserlerin ziyaretçilere sergilendiği bu müzede Atatürk'e ait üst çene kalıbı gibi ilgi çekici eserler bulunmaktadır. Müzenin hemen karşısında ise Anadolu'nun Hititler'den de daha eski bir halkı olduğu düşünülen Luvian/Luvi müzesi bulunmaktadır. 

ATATÜRK ÜST ÇENE KALIBI

Burası eski Tepebağ evlerinin olduğu bir alan ve harika bir şekilde restore edilmiş ki edilmeye de devam eden bazı binalar da var. Muhtarlık binasını görünce hayranlığımı gizleyemedim. Düşünsenize eski bir konaktasınız ve masal gibi. Dünyanın en eski köprüsü Taş Köprü ise manzaranız. Tıp ve Diş Hekimliği Müzesinde hayran kalacağınız eserler var. Dünyada ilk organ nakli fikrinin ve çalışmalarının Çukurova Yöresinde gerçekleştiği düşünülüyor. Şunu belirtmek isterim ki kardiyoloji alanına ilişkin çalışmalar, kalp atım hızının kontrol edildiği aletleri görünce anlıyorum ki temeldeki teknolojik ürünler daha küçülmüş ve biraz daha geliştirilmiş. Atatürk'e ait üst çene kalıbı ve Enver Paşa'nın altın dişi de bu müzede sergileniyor. İlaçların sergilendiği o alana da girince ilaç kokusu ve bazı şifalı bitkiler ki kantaron kendisini hemen belli ediyor. Müzenin hemen karşısındaki Luvi Müzesi de ise görevli bir arkeolog tarafından gezdirildik. Rehber tarafından detaylı anlatılması çok hoştu. Ve müzesinin içerisinde hediye almayı düşüneceğiniz harika kolonyalar vardı. Müzesinin bahçesinde sembolik olarak bir keçi vardı. Günah keçisi deyimiyle ilgili birçok efsane anlatılsa da arkeolog tarafından anlatıldığına göre Luvi halkına ait bir adet. Kötü hissettiren nesneleri bir keçiye yükler onları ilerletirlermiş böylelikle o duygunun da gittiğini düşünürlermiş. Ziyaretçiler için; müzenin bahçesine sembolik bir keçi konulmuş ve kendinizi kötü hissettiren duygularınızı keçi heykelinin hemen altında yer alan taşlara ifade edilmesi için bir kalem verilmiş. O kadar çok yazı, sembol vardı ki ben yer bulamadım desem doğru olur. Bir taşa bende bir sembol çizdim. İster istemez gözünüz yazılara ve çizimlere de dikkat ediyor. Üzülmemek elde değil; o kadar çok KPSS, atama, üniversite sınavı ile ilgili ifadeler vardı ki. Bir sınav ülkesi olduğumuzu orada bir kez daha anladım.

ADANA LUVI MÜZESİ

Sıcak, o günde bize biraz merhamet edince harika bir gün oldu. Biliyorsunuz ki Adana'da öğleden sonra-gece karanlığına kadar sıcaktır. Sıcakta gezmek için ise ekstra efor gerekli. Eğer Adana'yı ziyaret etmek isterseniz; ilkbahar ve bir ay sonrası sonbahar başlangıcı olan Ekim ayında gelin tavsiyesinde bulunabilirim. Gezeceğiniz harika ve ruhu olan yerlerin olduğunu söyleyebilirim. Sizlerle paylaşacağım çok fazla yer var. Yorumlarınızı mutlaka beklerim.

6 Eylül 2024 Cuma

SHOGUN

 


     (Görsel Google'dan alınmıştır)

Sonbahar henüz o serin yüzünü bizlere göstermese de umut ediyorum ki umutlarını bizden esirgemez. Eylül bir başlangıç ayı aslında... Rutinlerimize, tüm hayal kırıklıklarımızı ve hüsranlarımızı geride bırakıp yeniden başlama zamanı. Ağustos ayında izlediğim Shogun dizisinin de sonbahar mevsimine yakıştığını düşünüyorum.

Uzun zamandır böylesine kaliteli bir dizi izlememiştim. Sinemada izlediğim ilk yabancı film Son Samuray filmiydi. Bu filmde Tom Cruise başrolde oynasa da Katsumoto (Ken Watanabe) karakteri hala aklımdadır. Güzeller güzeli Taka(Koyuki) karakterini de unutmayayım. Bu filmde Hiroyuki Sanada; Ujio rolündeydi. Yıllar sonra Shogun dizisinde ise Shogun olarak görmek beni mutlu etti. Son Samuray etkileyici bir yapımdı. İdealler uğruna; anlatılmak istenilen mesaj netti aslında. Son Samuray; Nathan Algren (Tom Cruise) ise ne diyebilirim ki harikaydı. Hatta o sene Oscar törenlerinde bu film yalnızca en iyi kostüm dalında aday olmuştu ki bence başka dallarda da keşke aday gösterilseydi. Bu filmden ve gerçek bir hikayeden yola çıkılarak yapım haline getirilen Shogun ise ikinci sezonu kesinlikle izleyeceğim bir dizi.

Çok övülen bir yapım ancak izlediğimde kusurları yoktu, mükemmeldi diyemem. Dizi 1600'lü yıllarda Japonya'da bir iç savaşın eşiğinde Vekiller Konseyi üyelerinden Lord Yoshi Toragana'nın mücadelesi ekseninde bir hikayeye sahip. Erasmus ile yola çıkan John BlackThorne'nun gemisi bir Japon köyünde karaya oturur. Zaten geçirilen yolculuk ile geminin mürettabatının çoğu ölmüştür. Ancak bu balıkçı köyünde esir alınan John Blackthorne için kader başka bir yol çizmiştir. Bu dizide tarihi gerçeklere yer verilmesini sevdim. John Blackthorne karakterine banyo yapması söylendiğinde ne düşünüyorsunuz ishal mi olayım gibi bir sözü vardı. Bende bir hikaye anlatayım. Osmanlı Devleti'ne Avrupa'dan bir elçi gönderilmiş. Elçi, padişahın huzuruna çıkarılmadan önce kokudan dolayı; hamama götürülmüş. Sonrasında ise elçinin vaftiz yani doğduğundan itibaren yıkanmadığı anlaşılmış. Elçi; ailesine gönderdiği bir mektupta yıkanmak çok güzel şey; insan en azından yılda birkaç kez tekrarlamalı demiş. 

Bu hikayenin gerçekliğini bilemem ancak; John Blackthorne; orada geçirdiği süre boyunca dönüşümü de en iyi şekilde ifade eden hareketi artık kendisini düzenli olarak yıkanmasıydı. Ama bu karakter ile ilgili beni sıkan unsur kendisine özel Japonca çevirmen verildiği halde hala tam anlamıyla olmasa bile Japonca'yı bir türlü öğrenememesi ve şaşkın ifadesi. Bölümler boyunca o ifade neredeyse hiç gitmedi; üzülüyor şaşkın ifade, birşeyler anlatılıyor aynı ifade; değiştir artık ifadeni demekten kendimi alamadım. Dizinin atmosferi; Tokyo'nun başkent olma yolculuğu aslında bir balıkçı köyü iken nasıl bu kadar gelişmiş bir merkez haline gelmesi harika. Ayrıca Cengiz Filmini izleyenler bilir oradaki başrol de burada Lord Toronaga'nın hemen yanında yer alan aslında derebey. Kadın başrol oyuncusu ise Lady Mariko rolünde Anna Sawai. Çok güzel bir kadın gerçekten de.  Karakterin ağırlığını harika bir şekilde taşımış. 

Bu dizide entrika, o soğuk savaş, aslında savaş çıkarmadan da kazanabilmek gibi unsurlar hem etkili hem de izleyiciyi ekrana bağlıyor.

Ama Son Samuray filmindeki gibi o ideale bağlılık, o anlayışa saygı duyma etkileyici değildi. İzleyici olarak anlamadım ve anlamda veremedim. Seppun yani kendini öldürme kültürü zaten inanamıyorum. Onur, bu kadar kolay harcanacak bir unsur mu diye sorgulamadan edemedim. Lord Toragana istediği için çok fazla insan ölüme gitti. Karakterin soğuk acımasızlığı; John Blackthorne iyi bir şekilde özetledi. Tek bir savaş çıkarmadan, hatta elini bile kıpırdatmadan zafer kazandı diye. Dizide Portekizliler de yer alıyor. Aslında o dönem denizlerdeki o kaos, sömürgeleştirme, derebeylik herşey yer almakta. 

İzlemenizi tavsiye edebileceğim bir dizi. Hikayenin akışı; zaten gerçek bir hikayeden esinlenen yapımları çok seviyorum. Çünkü hem kaliteli hem de özgün bir anlatıma sahipler. Shogun dizisinden unutulmaz bir replik;

"Sekiz katlı çit"hiç duydun mu? İçimizde inşa etmemizi öğrettikleri birşey.. İhtiyacımız olduğunda arkasına saklanabileceğimiz aşılmaz bir duvar. Duymadan dinlemek için kendini eğitmelisin. Örneğin; düşen bir çiçeğin sesine kulak verebilirsin, ya da kayaların büyümesine. Gerçekten kulak verirsen o anki durumun ortadan kaybolur. Kibarlığımıza, baş eğmemize ya da ritüellerimize aldanma. Hepsinin altında, çok uzaklarda olabiliriz. Güvenli ve yalnız."

2 Eylül 2024 Pazartesi

SAÇ DÖKÜLMESİ YAŞIYOR MUSUNUZ?

 

Bu ara yoğun bir saç dökülmesi yaşıyor musunuz? Mevsimsel mi diye öncesinde düşündüm, Magnezyum ve Omega gibi takviyeler alıyorum ancak buna rağmen saçlarım inanılmaz dökülüyor. Aslında en başa dönecek olursam Haziran ayından bu aya üç şampuan değiştirmek zorunda kaldım. Önce saç dökülmem dikkatimi çekecek düzeyde değildi. Şampuan alışverişi için saç dökülmesine karşı etkili şampuanlara bakıyordum. Şampuanı satın aldım.

Ebatının beni biraz ikna ettiğini söylemeliyim; Ama kullandığım şampuanlar içerisinde en memnun kalmadığım şampuan bu oldu ne yazık ki. Öncesinde kullandığım bir şampuanı diğer yazımda bahsedeceğim onun etkisi de bambaşkaydı. Gelelim bu şampuana; öncelikle yoğunluğu çok zayıf sanki şişenin üçte biri şampuan geri kalanı ise suyla doldurmuşlar gibi hissediyorsunuz. Avucunuza aldığınızda o yoğunluğun zayıflığını anlıyorsunuz ve kesinlikle çok zor köpürüyor. Koku kalıcılığı ise çok zayıf; saç dökülmesine karşı aldığım şampuan saçlarımı avuç avuç dökmeye başladı. Saçlarımı elime aldığım anda saçlarım elimde kalıyordu. Korkmaya başladım öyle ki... Hatta cildiye doktoruna gitmek istiyorum ama randevu süreci o kadar berbat durumda ki beklemek; bekledikten sonra doktora derdini 2 dakikada anlatmak gözümde büyüyor. O yüzden zeytinyağı masajı yapıyorum saç diplerime umarım bu dökülme durur.

Şimdilik yorumlarım bu kadar sizlerin tavsiye edebileceği şampuanlar var ise yorumlara beklerim.

Klasik, dönem dönem kullandığım şampuanların dahi içeriklerinin artık değiştiğini düşünüyorum. Olumsuz etkilerin bu kadar artması ilginç çünkü...