Adana etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Adana etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Ocak 2024 Salı

SARI SICAK

SARI SICAK

Sarı Sıcak... Uzun zaman sonra bir kitap yorumlaması yazısı yazmaktan o kadar mutluyum ki... İtiraf etmeliyim ki 2023 yılında çok fazla kitap okuyamadım. Kitap okumanın zamanı olmaz kitapların sizi çağırması gerekir cümlesine inanıyorum; belki de kitaplar beni çağırmadı. Ama okuduğum çok özel kitaplar oldu. Onları da sabırsızlıkla sizlerle paylaşmayı istiyorum. 
Yaşadığım şehir; yaz mevsiminde özellikle güneş ile beraber nefes alır. Ya da güneşin yakıcılığından bunaldığınızda serinlemek için bir buzdolabının buzluk bölümünü açarken bulabilirsiniz kendinizi. Sıcaktır. Ama öylesine bir sıcak değil; Sarı Sıcak... Güneş ile beraberinde yanan. Yaşar Kemal'in bu çok özel eserini okuduğumda sanki bir Ağustos günü eski Adana tarafı; Çarşıya doğru yola çıkmış ve bir dükkan önünde gölge arar gibi hissettim kendimi. Şehrimize geldiğinizde bir bardak su istediğinizde dükkanlar dahil herkes size suyu uzatır. Buralar o kavurucu sıcağın insanı nasıl etkilediğini anlar çünkü.
Yaşar Kemal Osmaniye' lidir. Eskiden Osmaniye, Adana'nın bir ilçesiydi. Şehirleri tek tek saymaya gerek yok belki burası Çukurova ve hikayesini yalın ve akıcı bir şekilde bu kitapta bulacaksınız. Kitap içerisinde yer yer hikayeler var.  Anadolu halkının yokluğa, fakirliğe ve biraz da unutulmuşluğa karşı mücadelesinin hikayelerin hikayesi. Hayatta kalmak için pes etmeyişi özellikle...

Bu kitapta beni etkileyen bir hikaye olan BEBEK adlı hikayede tarlada çalışmak zorunda olan kadınlar ve çocuğu ile baş başa kalan İsmail'in hikayesiydi. İsmail eşi doğum yaptıktan kısa bir süre sonra vefat eder. Bebeğin emzirilmesi ve bakılması gerekmektedir. Bebeğe bakabilmesi için İsmail köyün kadınlarından yardım eder. Ancak kadınların işleri başlarından aşkındır. Tarlaya gitmeleri ve kendi çocuklarına bakabilmeleri gereklidir. Birkaç süt anne bulma çabası da istediği gibi olmaz. Sonunda ise İsmail bebeğini de alıp yola çıkar; yoksulluğa lanet ederek.
Sarı Sıcak; düşündüğümüzden daha fazla anlam taşıyan iki kelimedir. Bu iki kelimede tarım işçilerinin sıkıntıları, köylülerin, kadınların ve yoksulluk vardır. Okumanızı ve kitap listenize eklemenizi tavsiye ederim.

Yaşar Kemal, kitaplarında kullandığımız yerel deyimlerin de anlamlarının nereden geldiğini okuduğumda şaşırmıştım. Ama sonrasında Çukurova'da sözlü edebiyat hatta edebiyatın yeri çok anlamlıdır. Birisine soru sorduğunuzda soruyla karşılaşabilirsiniz garip bir merak duygusu diyelim. Bir yer tarif istediğinizde; hayırdır niye oraya gidiyorsun sorusu ile şaşırabilirsiniz örneğin. Destan, hikaye kültürü çok canlıdır. Çukurova her gelip geçen medeniyetten bir iz taşır. Sarı Sıcak kitabında ise bende iz bırakan alıntılar;
*Kimseye iyilik edilmez oldu... İyilik ettiğinden de daima kötülük geliyor.
*Sıkıntılardan, acılardan sonra gelecek güzel günlerin daha güzel olacağına inanıyorduk.
* Zor, dedi. Muhanet kapısı ölümden de zor.."
(Muhanet; el kapısı anlamında da kullanılır. Allah kimseyi Muhanete muhtaç etmesin derdi anneannem. Vicdansız, merhametsiz insan olarak da kullanılır...

Şimdilik bu kadar; yorumlarınızı mutlaka bekliyorum. 

29 Eylül 2021 Çarşamba

EYLÜL BİTERKEN


Eylül biterken... Sonbahar koştura koştura geldi. Zaman çok çabuk geçiyor ama Eylül ayının zamanı farklı sanki. Bir çeşit yetişme telaşı bir yerlere... Hayallere, geleceğe ve zorunluluklara biraz da hüzne.  Eylül, başlamak ile ilgili bir ay belki de bitişlerle. Ne diyelim zamanı saymanın güze olduğu nice yaşam durakları olsun hayatımızda. 

Temmuz aylarında blogumda içerik hırsızlığı yapıldığını fark ettim. Çok fazla kendi fotoğraflarımı blogumda paylaşmasam da benim için özel tarihlerde sizlerle güze bir şekilde paylaşımlar yaptım. Ama çok üzüldüm ne yazık ki google şikayet pek yardımcı olmadı. 


Linkini bıraktığım site benim fotoğrafımı paylaşarak elbise satış gerçekleştirmekte Üstel dalga geçer gibi ellerinde olmayan benim elbisemi !!!! indirim yaparak satıyorlar. Kimbilir ne gönderiyorlar! Fark ettiğim kadarıyla başka blogger yazarlarının da kıyafet fotoğrafları kullanılarak elbise satışları gercekleştirilmekte. Olur da birşekilde yolunuz bu siteye düşerse alışveriş konusunda dikkatli olmanızı tavsiye ediyorum. İçerik hırsızlığı (emek hırsızlığı) yaparak, başkasına ait fotoğraflar kullanılarak satış yapılmakta sahtekarlık yapılmaktadır. Defalarca siteye mail göndermemi kaale almadıkları gibi içerik ve fotoğraf kaldırılmamıştır. Google'da şikayetlerimi kısmı olarak değerlendirdi. Blog benim için hayat notlarımı aldığım yazarken, paylaşımlarımı sizlerle paylaşırken mutlu olduğum bir platform ancak anladığım kadarıyla içerik hırsızlığı yapılan başka yazılarım da var. Bu durum beni çok üzdü. Paylaşımların devam etmek elbette ki istiyorum ancak yazılarımı ve fotoğraflarımı koruma altına almak istiyorum. Bu konuda tavsilerinizi bekliyorum. Şimdilik fotoğraflarımın ve yazılarımın kopyala özelliğini engellesem de daha büyük önlemler almalıyım. 
 

10 Ağustos 2021 Salı

ÇUKUROVA HİKAYE YARIŞMASI


Fotoğraf benim köyümden... Zeytin bahçemizin hemen arkasında, çok fazla gitmediğim için kendime de kızdığım bir yer. Toroslara uzanan... Gerçek Çukurova'nın başladığı yer. Hanımın Çiftliği/Orhan Kemal eserinin gerçek bir hikayeden esinlenildiğini biliyor musunuz? İşte o hikayenin yeri, rivayete göre Hanımın Çiftliği şimdi tek bir parçası olmasa da oldukça görkemliymiş. Şahmeran'ın (yılanların padişahı) ihanet edileceğini bile bile insana güvenmesi ve ona zarar vermemesi için yılanlarını uyarması, bilmem bilir misiniz o efsaneyi; efsaneye göre yılanların ülkesinin padişahı Şahmeran ülkesine ayak basan ilk insanı affeder, ona güzelce bakılıp geriye gönderilmesini sağlar. Ama bilir bu merhametinin başına iş açacağını... İnsanların ülkesinde ise padişahın kızının bir hastalığı vardır. Bu hastalığın devası Şahmeran' dır. Aslında bu deva Şahmeran'ın ölümüdür. Şahmeran'ın ülkesine giden ve gelen o insan bir şekilde fark edilir. Şahmeran oysa söz verdirmiştir ülkesinin yerini kimseye söylememesi için. Söz tutulmaz,  Şahmeran ölür, padişahın kızı kurtulur ancak yılanlar o gün bugündür intikamını almak için Şahmeran'ın insanlara saldırır. Kısaca anlattım efsaneyi ama Misis'te gerçekten yılan çok fazla vardır. İntikam alıyorlar mı bilinmez ancak çocukken dikkatli olmamız istenirdi. 

Tarihi zamanın ötesine dayanan bir köprümüz de vardır, Lokman Hekimin diyar diyar gezdiği ve ölümsüzlük otunu bulduğu, kaybettiği yerdir. Efsanelere bu kadar aşina olup hikaye anlatmayı seven bir şehir, kovid yüzünden toplu taşımaya çok az binsem de basit bir günde bile neler anlatıldığını tahmin edemezsiniz. Biraz sohbet etmek istedim. Şu sıra o kadar çok şey oluyor gündem o kadar çok değişiyor ki mutlu haberlere güzel sohbetlere hasret kaldık. 

Geçenlerde Çukurova belediyesi tarafından düzenlenen "Emeğinin Çukurova'sı" adıyla bir öykü yarışması düzenlediğini gördüm. E-posta ile başvuru kabul ediliyor ve son tarih 1 Ekim... Ödül, para ödülünün yanı sıra dereceye girenler Adana'da misafir edilecekler. Belki katılmayı düşünürseniz haber sitesinin linkini bırakıyorum.
Şimdilik bu kadar yorumlarım,  sizlerin de yorumlarınızı beklerim:)

25 Aralık 2020 Cuma

2020 BİTERKEN

                     

                ( Seyhan nehri biraz çekilmişken bu sene yağmur çok az yağdı. Mevsim normalleri dışında aslında bu durum umarım yağmur kendini tekrar hatırlatır...)

      2020 biterken notlarım; sene içerisinde bazen hiç bitmeyecek fazlasıyla hissettim. Bu sene bir ömürden fazla; birkaç damla mutluluktan azdı sanki. Yazacak; o kadar çok hikaye biriktirdim ki... Çoğu aslında yaşanılan hüsranlarla ilgili olsa da umut denilen o duyguyu 40 kilitli kapıdan anahtarları tek tek açarak aldım kalbime sakladım. 

   Zamanın bir rüzgar gibi yanı başımızdan geçip giderken not düştüm bir kenara; yazmak istediğin bunca hikaye varken neden başlamıyorsun? Bugün veya yarın değil, şimdi başlamalısın... Yazmayı ve okumayı çok seviyorum ama elime aylardır kitap alamadım. Hikayemin ilk cümlesine yüklemi iliştiremedim. Durdum... Hayatın o gürültülü sessizliğinde tamamlanmamış ilk cümlem ile durdum. Gerçekleştiremediğim hayallerim birer birer aklıma düşerken usulca bir sayfa daha çevirdim. Boş kalmasının sorun olmayacağını düşünerek; ya da en baştan aynı sayfanın ilk cümlesine geri dönerek. Bu senenin bana öğrettiği en önemli ders; tamamlamak zorunda olduklarım... Hayat bir aşamadan diğer bir aşamaya geçilen oyun gibi... İki aşama arasında kaldıysanız biraz daha zor. İleri ve geri gidebilmek için karar verseniz de o zorluğu hissediyorsunuz. Öğrendiğim tecrübeler; tanıdığım insanlar biliyorum ki artacak. Değişmeyecek daha doğrusu anlamadığım yegane şey; yardım etme, yardımcı olmak duygumuz ne zaman yerini sessizliğe ve izlemeye bıraktı. Ücretli öğretmenliğe başladığım okulda 45 gün boyunca öğretmenler odasında dinlediğim yegane konuşma harika çocukları olduğunu söyleyen onların hayatlarını defalarca aynı hikaye şeklinde anlatan ki boş derslerimiz aynı zaman dilimine denk geldiği halde bir kere bir nasılsın kızım? sorulmadan geçen konuşmalardı. Konuşma diyorum konuşan asla karşı tarafa söz hakkı verip hayat paylaşımsal konularını kendine özel olduğunu düşünüyordu muhtemelen.
Orta kulak iltihabı o süreçte yenilemişti; gelmeseydin ne olacaktı sanki diyen emekliliği gelmiş bir insandı. Bende isterdim liseden sonra öğretmen olup beş-altı alan değiştirmeyi ve meselemin çocuğuma alacağım ev olmasını... Öğretmenler odasında KPSS çalışırken bu cümleleri hatırlamamayı. Ya da okuduğum iki ve üçüncü üniversitenin keyfi olmasını... Merhametli ve vicdanlı insanlarla karşılaşmayı!
Yüksek lisans danışmanım hiç bir sorumluluk almadı tezim konusunda en azından vicdani bir sorumluluk alıp üzüldüğünü keşke belirtseydi. Öğrettiğin her bir bilginin sorumluluğunu taşıyan bir öğretmen olmaktı amacım ama son zamanlarda sadece şaşırıyorum. Belki de atanamamak stresi büyürken gelecek hafta gelecek olan çocuk gelişimi finallerini düşününce her döngüyü yeni baştan yaşıyorum gibi geliyor. Bu haziran ayında adalet diplomamı aldığımda çok mutlu olmuştum. Sanırım bir şeylerin bitme ve yeni taze başlangıç yapma hissini özledim. Dönüp dolaşıp sayfanın o ilk cümlesinde kalmak üzüyor. Pandemi sürecinde uzun zamandır evdeyim anladım ki arkadaşlarımla kahve içmek saatlerce alakasız konulardan konuşup gülmek çok değerliymiş. Aklımda şu alıntı; "senin beni anlayabilmen için aynı acıya ağlamalı aynı hüzne düşmeliyiz... "
Değişim hayatın içerisinde olan bir olgu her sene bir önceki seneden parçalar taşı da değişecek. Mevsimler gibi... Soğuklar gidecek yerini tatlı esintilere bırakacak. Ancak değişirken o kalbimizde kalan iyi duyguları buz kestirmeden; tebessümü esirgemeden iyi bir insan olmaya çalışarak, ezmeden; değer vererek empati duygumuzu daima yaşatarak değişmeliyiz. Aldığım her eğitimde şu görüyorum ki; ilk sıkıntı yaşayan sonraki gelen insana daha çok sıkıntı yaşatmaya çalışıyor tabi ki iğneleyici ifadesini gülümsemesine saklayarak. Bencillik adeta karakter alışkanlığı olmuş; halbuki ilim yolunda bunca mesafe kat etmiş insanlar nasıl böyle olabilir sorusunu defalarca sorarken cevap bulamadığınız kargaşaya dönüşüyor herşey....
2020 son yazım biraz iç dökmeli oldu farkındayım ancak benim için öğretici bir sene oldu. Her güzel anın değerini anlarken çok fazla şükrettiğim; her zaman daha nazik ve düşünceli olunabileceğini anladığım bencillik duygusunu kanlı canlı gördüğüm insan çeşitliliğine inat umut ettiğim, sevdiğim insanlarla beraber güzel bir gelecek dileğinde bulunduğum bu sene biterken tüm duam 2021 de bu pandeminin bitmesi sağlıkla ve bol kahkahalı mutluluk anılarıyla dolu bir sene yaşamamız... 2020 sizler için nasıl geçti? Beklerim yorumlarınızı hatta iyi dileklerinizi....

27 Ekim 2020 Salı

GÜNLÜĞÜME YAZACAK NOTLAR

 


(ADANA SEYHAN GÖLÜ)

"Eh hepimiz hayatımızı kazanmak zorundayız."
"Öyle" dedi Tom. "Ama keşke başkasının hakkını almadan kazanmanın bir yolunu bulsaydın."(Gazap Üzümleri)
Büyümek mi zor büyürken değişen özelliklerimizi hayata uydurmak mı? Yaş sınırı denilen evrelere ne çabuk geldim bazen bende sorguluyorum ama sanırım haklılar. Henüz 30 olmadım ama çok sevdiğim birisi 30 yaşından sonra hayatı daha iyi anlayacak 35'inden sonra aman ben bunlara mı üzülmüşüm diyecek ve gerçek aydınlanmayı ise 40 yaşında yaşayacaksın, demişti. Gülümsemiştim. Çünkü hayal ettiğim; hayatta sayılar değil huzur ve mutluluk olacaktı. Yaşlanmak sadece yaş almak olacaktı. 

Büyümenin o hızlı akışında yüzümdeki çizgiler; saçımdaki beyazlar beni bir gülümsemeye sevk edecekti. Planlamalarım pek iyi gitmiyor; hayatım boyunca düzenli ders çalışan birisi olamadım biraz sıkıldım biraz da dersi derste öğrenen insanlardanım evet  ancak sorumluluklarımı ödevlerimi verilen projeleri en iyi şekilde yapmaya çalıştım. Elimden gelen bütün çabayı gösterirsem; dürüst olursam hayallerim gerçek olur sanmıştım. Aslında sıradan biraz da basit hayallerdi... Geldiğim noktaya bakıyorum; Atanamayan bilişim öğretmeni, adalet bölüm mezunu ve çocuk gelişimi ikinci sınıftayım. Aradaki yüksek lisans durumunu anlatmıştım aslında. Tezimle elimde kaldım. Evraklarımı dahi teslim etmeye üşenen danışmanım unvanını artırmış; birisinin hayatını nasıl etkilediğini umursamadan muhtemelen aklına dahi gelmeden... Merak ediyorum; tek bir harf öğrettiğin herhangi bir insanın o harf sonrası cümle kurabilmesi mutlu etmez miydi? Ben ve bencilliğin ortasında vicdan, empati sorumlulukları olmadan insanı değerlerimiz ayakta kalabilecek midir? Öğretmen olmanın büyük bir sorumluluk getirdiğine inandım; öğretmek , ezberletmek olabilir ve kalıcılığı? Onun hayatına etkisi? 

Akademisyenlik yapmak hayalini kurmak bile listemden sildim artık o kadar bir kötü hissettiriyor. Yakın bir arkadaşım yüksek lisans döneminde; online derslerde öğretmenin gerekirse 9 saat çalışılıp makaleler okunup; rapor hazırlanıp dönemin geçiş sürecini anlatırken dersleri sadece kendisinin!! değil; çalışılıp öğrencilerin de anlatacağını söylediğini bu yüzden zorlayıcı olduğunu belirtti. Hatta öğretmen olarak ders anlatmak zorunda değilmiş. Şu duruma katılmıyorum yeni başlayan bir öğrencinin yaşı kaç olursa olsun öğrenme hevesini kırarcasına hadi anlat dedikten sonra kibar hakaretlerle diğer  öğrencilerin arasında rezil etmenin nasıl bir manası var... O kişinin gururu yok mu!!!


Eğitim ve öğretim öğrenci odaklı olmalı öğretmen rehber olmalı derken bunun kastedildiğini düşünmüyorum. Eğer bilinmeyen bir yolda ilk ışığın yakılmazsa o kişi kendi ışığını da kaybetmez mi... Bu arada müthiş derecede şuna alıştırılmaya çalışıyoruz. 14 yaşındaki çocuğumu pandemi döneminde Anadolu lisesi sınavlarına hazırladım; 3 yaşındaki çocuğuma bakıyorum kimse bana zamanım yok demesin. Kocam İngilizce öğrenmeyi kafasına koydu ne yaptı ne etti her an kulağında kulaklık İngilizce çalıştı. Ne mi oldu; yabancı dil sınavından 75 aldı. Tebrik ediyorum eşinizi ama o arkadaşım harika bir bölüm bitirdi onunla aynı sınıfta aynı sınavlara girdik ve şu an işsiz diye o kadar çok üzülüyor ki; tek bir durumla uğraşmıyor ki kendimi de düşünüyorum bende tek bir işle uğraşmıyorum. Robotik kodlama sertifikam geçen ay geldi, KPSS açıklandı memuriyet puanı olarak 80 puan aldım muhtemelen atama için yine yetmeyecektir. Yakın zamanda çocuk gelişimi vize sınavları başlayacak ve aralık ayında yökdil sınavına gireceğim unutmadan İcra müdür ve müdür yardımcılığı sınavına ilk kez bu yıl giriyorum. Not tutmak bile günlerimi aldı. Yazılı sınav sonrası mülakat sınavı ve bu arada ücretli öğretmenlik dahi çağırılmadım. O arkadaşım özel sektörde dahi şu sıra iş bulamıyor; stres ve baskı altında hayatındaki eğitim kalitesini yükseltmek için başladığı yüksek lisansta bu şekilde üzülünce benim de yaşadıklarım aklıma geldi. Ders döneminden 4'lük sistemde 3 üzerinden geçtim tez ise yazdıklarım, okuduklarınız... Yorgunluklarımız artık hayal kırıklıklarına karışırken; merhamet ve anlayış hayatın her alanında olmalı diyorum. Kişi geçtiği zorlukları çok çabuk unutmaya meyilli demek ki... Yaşadığı zorlukları başkasından çıkarmaya niyetli. Zorlamak bir alanda o kişi üzerinde olumlu etki yapmaz. Evet zor ama okuyacaksın anlatacaksın demek yerine sevdirmek bence daha önemli. İnsan sevince yaşadığı zorluk zorluk gelmez. Günlerce yazdığım tezin bölümleri için kapılarda beklediğim e-maillerime dönüt alamadığım için ben sana böyle mi söylemiştim düzeltmemişsin diye odada diğer öğretmenler önünde hakarete uğradığımda bu süreç böyle. Hocanın kapısından ayrılmayacaksın hatta ayak işlerini yapacaksın denildiği çok oldu. Egolar üzerinde uzun yazardım ama arkadaşımın üzüntüsünü görünce onda bana söylenenlerin söylenmesi; bilmiyorum. Böyle olmamalı... Keşke insan önce insan olduğunu unutmasa...

IG:@camdanduslerblog

Youtube:post-it notlar

20 Ağustos 2020 Perşembe

YVES ROCHER ROLL-ON

Ağustos ayında daha fazla yazı koymak isterdim ama nedense bilgisayarımı açıp bir türlü taslak yazılarımı tamamlayamadım. Bilgisayarımın hala bataryası sıkıntılı ve aradığım gibi laptop bulamadım aslında fiyatlarının bu kadar pahalı olması beni biraz daha bekletiyor. Neyse; sizler için Ağustos ayı nasıl geçmekte? Adana için o havanın durduğu nem oranlarının gece %99'u gördüğü zamanlar üç gündür biraz geride kaldı gibi. Şehir yavaş da olsa sonbahar mevsiminin o hafif serinliğini beklemekte sanki... 


 

Korona dolayısıyla alışveriş merkezlerine hala gitmediğim için Yves Rocher doğum günü kampanyasından yararlanamam diye düşünüyordum. Ancak ayın sonuna doğru çarşıya gitmem gerektiği için bulvar üzerinde yer alan Yves Rocher mağazasından alışverişlerimi tamamladım. İlerleyen zamanlarda onlarında da yorumlamaları gelecek. Ama kullanır kullanmaz memnun olduğum bu roll-on yorumunu tamamlamak istedim.


24 saat terlemeye karşı koruma vaadi var! Ancak şunu belirtmeliyim duş sonrası kullanım tavsiye ediyorum. Tüm gün koruma konusunda ortalama bir başarısı var. Çok güzel misket limonu kokan bu ürünü indirim zamanında bakmanızı tavsiye ediyorum. Şimdilik yorumlarım bu kadar beklerim yorumlarınızı...

22 Temmuz 2020 Çarşamba

TEMMUZ NOTLARI

                                             
"Ah insan istediği an değişiverse, bir kelebek oluverse, bir karınca...ne iyi olurdu."(Sevinç Çokum/Ağustos Başağı)
                                    
   Hayatımdaki en özel yeri olan kitaptan bir alıntı ile başlamak istedim yazıma ki bu kitabı gerçekten çok seviyorum. Ağustos'un bir hikayesini anlat deseler bu kitabı anlatırdım sanırım. Bir önceki yazımda sınavlardan bahsetmişim ama sonucunu söylememiştim. Çok şükür ikinci üniversite bitti. Yüksek lisans tez dönemini saymazsak aslında mutlu olduğum dersleri almak bir kenara işim olmasını dilemiştim. Mezuniyet sonrası iş bulma süreci uzadıkça işin özü atanamadıkça farklı alternatifler aradım istemsizce. Düzenli bir gelir ve belirli bir güvence olmadıktan sonra hayallerde sandıklara doğru yol alıyor. Eskimiş hayaller hayat sandığında mutluluğu bekliyor. Kimi zaman unutulduğunu düşünüyor oysa ki o sandığı açmanın cesareti gelsin diye zamana dualar ediliyordur. 
   Temmuz ayı; yaz mevsimin ruhu olan bir ay. Hayat canlılığında; gecesi düşsel gündüzü ise yorgun bir ay. Göz açıp kapayana çok hızlı geçti sanki Temmuz ayının günleri. İlk iki hafta da sınav ve açıklanması sonraki ay ise ağustos ayındaki DGS için çalışmaya başlamak derken geçti gerçekten de. Bazen bazı aylar bir ömür gibi gelse de bazı aylar da bir anımsama gibi hızlı geçmekte. Bu ayın sonunda doğan birisi olarak  doğum günüm gelmeden yeni yaşıma neler ekledim neler öğrendim düşünceleri küçük bir not defterini çoktan doldurmuş meğer... Öyleyse yazmaya başlayayım :)
                    
      *Mart ayında uğraşarak ektiğim, saksı bulmakta çok zorlansam da bir bebek gibi adeta baktığım domateslerim kahvaltıda bu ay yerini aldı...

          *Hayatımda gerçekten çok ama çok istediğim polaraid makine artık benim oldu. Rengine baktıkça ayrı bir mutlu oluyorum.
  
        *Yüksek lisans sonrası olan o büyük hüsranı atlatabilmeyi başarsam da garip bir sirkülasyonda olduğumu düşünmeye başlamıştım. Başladığım her şey bitmeyecek sürünceme de kalacak diye düşünüyordum. Adalet bölümünü bitirmek motivasyon açısından beni yükseltti bu açıdan. 
                 
*Zamanı ertelememeyi öğrendim sonunda. Ertesi güne bırakma huyum olmadı ama yaz gelsinler, sonbaharda gelirimler aslında mesafelerin anlamsızlığında kaybolup gidermiş.
                
 *Kitap listemdeki okumak istediğim tüm kitapları bitirdim. Okumaya Kemalettin Tuğcu romanlarıyla başlamadım ama sırasıyla sayabildiğim romanları olan bir yazardan uzun bir yolculuğa çıktı zihnim. Bu yolculuktaki her bir durakta çok özel yazarların hikayeleri ve romanları kütüphanemde yer edindi. Aile kütüphanesinden ayrı benim de bir kütüphanem var artık.

*Yemek ve pasta konusunda kendimi hiç düşünemeyeceğim kadar ilerlettim :)
Liste uzun ancak şimdilik yazımı burada sonlandırırken sizlerden hayatınızda yer edinmiş belki bir değil on kez yine okumalıyım dediğini kitapları yorumlarınızla bekliyorum ... Güzel bir ay hepimizle olsun :)

4 Şubat 2020 Salı

OCAK AYI NOTLARI

                           
                Ocak ayı zamansız bir ay... Zamanın neresinde olduğunu kestiremediğiniz sanki çok vaktiniz varmış gibi hissettiğiniz bir anda hayır vakit yok ki dediğiniz bir ay! Benim içinde böyle oldu. Şimdi ise Şubat ayı ve ben ücretli öğretmenlik için görevlendirildim. Başlıyorum. Yine bilgisayar olmadan bilişim teknolojileri dersini anlatmaya çalışacağım. Biraz daha zamanım olsa hazırlıklı anlatmak isterdim düşüncesinde dönem başladı bir anda hop kapıyı açtım kışın o keskin havası hoşgeldin gerçek dünyaya dedi. Sevindiğim yegane nokta tek vasıta olması. Böyle şikayet ediyor gibi duruyorum ama bilgisayar sınıflarının olmaması normal sınıflarda akıllı tahta detayı olsa da ders anlatmak çok zor. Hele ki sınav endeksli bir eğitim sisteminiz varsa. Büyük sınavlarda çıkacak sorular arasında teknoloji yok ne yazık ki böyle olunca az kaale alınıyorsunuz. Bilgisayar ve öğretim teknolojileri öğretmenliği bölümünü 3.41 not ortalaması ile bitirdim. Adalet bölümünü bitirdim. Bu yıl dikey geçiş sınavı ile hukuk okumaya karar verdim. Yüksek lisans hüsranından sonra... Hayatı kaçırıyorum gibi geliyor ama maddi açıdan bir rahatlık olmadığı sürece bir süre daha kaçacak sanırım neyse. Şunu tavsiye ediyorum ne kadar sınavlar ülkesi olsak da kesinlikle hayatta yapmak istediğiniz ve hayatınızda mutlu olabileceğiniz, yapmaktan zevk aldığınız, umutsuzluğa düşmeyeceğiniz bir meslek seçmeye çalışın. Her gün uyandığınızda düşünceler yerine bugün harika bir gün olacak mutluluğu ile işinize gidebilmek için yada alacağınız maaşı düşününce işsiz olmaktan iyidir anlayışı ve gelecek korkusu ile birleşince geriye soru işareti ile baş başa kalmamak için...
      
Neyse bu ay pek kitap okuyamasam da başladığım ve moral bulmak için yeniden izlediğim diziler var. 

*Queen: Love and War/ Kore tarihi drama sevenler için güncel bir dizi. Dizi başrol kadın oyuncuyu Bridal Mask dizisinden hatırlıyorum. Dizinin ayrıntılı yorumlamasını bir sonra ki yazılarda paylaşacağım inşAllah...
*Legacies dizisi ise The Orginals dizisinin içerisinden çıkmış olan bir başka dizi. Klaus Mikaelson efsanevi vampir, kurtadam onun kızı Hope... Biraz daha güçlü olmasını beklediğim bu karakter yine de kendisini izlettiriyor.
*Zalim İstanbul; düzenli takip ettiğim tek dizimiz. Dizinin ikinci sezonunundan beklentim büyüktü özellikle Cemre karakterinden... Konu itibariyle sürükleyici ve karakterlerden ayrı ayrı hikayeler çıkabilir. 
*2 Broke Girls / izlediğim eski dizilerden. Birbirine zıt iki yaşam ve komedi... Caroline karakterini kimi sezonlarda kendime benzetsem de Max kesinlikle efsanevi replikleri olan bir karakter.
Şimdilik notlarım bu kadar. Fotoğraf yağmurlu bir günün yansıması...Yağmur damlaları sonrası güneş yüzünü gösterecek ve yaz mevsimi gelecek; hala 2020 yılının umut ve güzellikleri beraberinde getireceğine inanıyorum peki ya siz? 

31 Aralık 2019 Salı

2019 BİTERKEN 2020 UMUTLA


        2019 biterken 2020 umutla... Bu yıl beni yormaktan da beter adeta hayatımdan bezdirdi. Tekrarlayan hastalıklar, biten hastalıklar ve yeni çıkan hastalıklar... Onca uğraş verdiğim tezim; üzgünüm af gelirse yeniden gelirsin sözü ile bambaşka bir evrede kaldı. Alay edilmiş hatta özellikle yapıldığını düşündüğüm kötülükle bu kadar yakından tanışmamıştım. 
Bu seneden aldığım en önemli ders notlarım bu olmuştu. Tez uygulaması yaptığım okuldan izin bile alınmadığı gibi onca yıl kendi kendime tez yapmaya çalışan birisi pozisyonuna düştüm. Üniversite, sosyal bilim enstitüsü dinlemeyi bırakın bana bağırmakla meşgul olduğundan artık bir de akıl verme olayını atlamayayım tabi yeniden bir yüksek lisansa başlayacak gücümü de aldı. Boyun düzleşmesi yazdan bana yadigar olduğuna inanıyorum. 
Elimin uyuşması da cabası... Çok şükür, şükürsüzlük etmek istemem tabi ki ameliyat olduğumda uzakta olmasına rağmen yaşadığım şehirde olsa ancak bu kadar yanımda olur dediğim arkadaşlarım beni yalnız bırakmadılar. Çok fazla tecrübe edindim 2019'dan... Notlarım bu şekilde...
İşsizlik ki hala devam ediyor; bilişim öğretmeni olarak adalet biterken dikey geçiş sınavına girdim. Bunca umutsuzlukla pek iyi bir sonuç beklemiyordum ama ilk 10 bine girmişim ancak hukuk için ilk 2 bin gerekliymiş, kontenjanlar oldukça az. Bu arada anneme kızıyorum bebekken göbek bağımı okul bahçesine gömmüş artık annem nasıl gömmüşse okuldan çıkamıyorum...
       
Umduğum bir doğum günü bu yıl olmadı. Yaş aldım sevinci yerine yaşlanıyorum hüznü geldi. Aslında şu düşünce zihnimde yankılanıp durdu; "Bu yaşında iki üniversite, haksızlık,işsizlik, hayatında varmak istediğin o noktanın çok gerisinde olmak bu yıl fazlasıyla canını acıtıyor öyle değil mi!" Güzel şeyler olmadı mı? Oldu... Çocukluk alışkanlığı her yılı bir uğurla hatırlarım. Baktığımda beni gülümseten eşyalarla... Bu yıl da arkadaşımın doğum günü hediyesi olan müzik kutusu; her baktığımda gülümsetti. 

Şimdi gelelim 2020 yılına; herkese şimdiden mutluluklar ve harika güzellikler dilerken yapmak istediklerimin listesini bir kısmını en azından paylaşayım ki gerçekleşme konusunda daha bir ciddiyet gelsin :)

* Adana Ramazanoğlu Konağı
* Tarsus tarihi evler
* Hatay mozaik müzesi (Bu üç madde hemen görmek isteğim yerler)
*Hafta 1 kez bile olsa yüzmek istiyorum. Hem sağlık açısından hem de çok uzun zaman oldu havuz görmeyeli...
*Günlük yürüyüşlerini aksatmadan devam etmeyi diliyorum. Çok fazla yürüsem de sağlık yürüyüşleri pek yapamıyorum.
* Araba sür! Ehliyet aldığımdan bu yana 5 yıl geçti. Düşününce oldukça fazla bir zaman dilimi diyorum. Bir türlü elim aldıktan sonra direksiyona gitmedi. Bunda halkımızın çok aceleci oluşu daha sarı ışık yanarken korna sesleri, tek başına araba kullandığında mutlaka önünü kesmek isteyen magandalar olduğu için korkmam etkili. Böyle bir durumda ne yapacağımı bilemeyip, cesaretim hepten kaybolur korkusu ile bu yıl bu korkumun üzerine gitmek istiyorum. 
*Yazmak, yazmak ve yazmak... Bu yıl hikayelerim tamamlanmadı eksik paragraflarla beni bekliyorlar. Küsmek değil de sanki ruhumun bir parçası elime kalemi alamadı blog dışında. Umut ediyorum ki bu yıl daha fazla yazabilirim.
    Bu yıl karar almaktan ve aldığı kararları uygulamaktan korkmayan bazen kibarlıktan bazen de kırmamak için dahi olsa sevmediği hiçbir şeyi yapmadan, umudumla harika yazılar yazmak istiyorum. Hayatın kendisi bir hikaye; bu hikayeyi yazmak yorucu, kalp kırıklarıyla dolu biraz da hüzünlü zamanları içerse de inanıyorum ki kahkahalarla dolu, mutluluğun kelime anlamını dolu dolu yaşanılan, binbir renk barındıran zamanları işte bu yıl gerçekleşeceğine inanıyorum. Yeni yıl dileklerinizi beklerim... Sağlık, mutluluk ve huzur ile...


11 Aralık 2019 Çarşamba

ÇARŞAMBA RUH HALİ

                                 
    Hafta ortası... Çarşamba...
Bugünü seviyorum aslında. Net; öyle dar bir zaman dilimin günü değil sanki. Pazartesi düşüncesi, cuma heyecanı yok. Lisede de en sevdiğim gündü; üst üste matematik derslerinin olmamasından belki de... Geçen hafta Cuma günü doktor randevum vardı. Benim için ağrılara dayanmak imkansızlaşınca randevuyu ancak Cuma gününe alabildim. Doktorumun haftanın belirli günleri ameliyat günü. Cuma üst üste filmler, kan testleri derken göz açıp kapayıncaya kadar geçmişti. Sonuçlar hemen çıktı ancak EMG testi bugüne randevu verildi. Sonuç olarak ise; üç kutu ağrıları dindirecek jel, iki ağrı kesici, kas gevşetici ki Cuma gününden beri kullanıyorum ancak biraz azalttı. Boyunda düzleşme ve kaslarda ödem olduğu için bu kadar sıkıntı imiş. Biraz daha ilerlerse iltihaplı romatizmaya doğru gidermiş bugün ellerimde EMG ile sinir sıkışması var mı diye bakıldığı ve çok şükür sinir sıkışması çıkmadığı için hem sevindim hem de ağrılar azalsın diye dua ediyorum. 
       Tez faciasından sonra hayatımdaki düzenim de değişti. Hafta notlarım bana sorulacak olursa diyebilirim ki bu ağrılar arttığı için, geceleri uyuyamıyordum. Sırtımdan boynuma uzanan ağrı yüzünden... Zaten bir süre sonra ellerime de etkisi vurdu. Ellerimdeki damarlar boynumdaki bir tık damar sesi ile geriye çekiliyordu sanki. Bugünde doktor ağrılarım yüzünden iğne verince dedim artık;"2019 cidden bit artık. Uğurlu olmayan bir yıl oldun bana" Hakkım mı yenilmedi, sınavlarım berbat mı geçmedi, işsizlik mi vurmadı, çok şükür Rabbim'e yaşadığımız her anın değerini bilmeli insan ama sağlık problemleri mi olmadı bana hiç bitmeyecek bir zaman donması gibi geldi. Bilgisayarı bu yüzden sevmiyorum işte ama onsuz da hiçbir işim olmuyor. Tez yazarken saatlerce geçirilen vakit, boyuna ve sırta etkisi belki de yılların birikimidir; kimbilir. 
         Fotoğraftaki yemek ANALI KIZLI yemeği... Cuma günü öğle arasında bir diğer teste kadar yemek yiyecek yer ararken ev yemekleri yapan bir yerde zamanın dolmasını bekledik. Normalde analı kızlı yemeği evlerde yapıldığı için pek dışarıda yenilmez. Beklentim minimumdaydı ancak tam ev lezzetinde olan bu yemeği özlemişim. Çocukluk hatıraları arasında en sevdiğim yemekti. Adana mutfağında yeri belirgindir. 
         2019 benim için hiç mi hiç güzel bir yıl olmadı. Aralık 2. haftasında gün sayıyorum yılın bitmesine. Umut... Ocak güzel haberlerle başlasın, küçük sürprizler olsun, işim olsun, daha çok yazabileyim kısacası mutlu bir yıl olsun. Çarşamba ruh halim benim böyleydi. Sizlerin nasıl? Beklerim yorumlarınızı...

6 Kasım 2019 Çarşamba

KASIM AYI MEYDAN OKUMA 6.GUN


(Adana metro geçiş köprüsü)

6. Bir şehir olsan hangi şehir olurdun? Neden?
Adana... Yaşadığım, doğduğum ve kaç kuşaktır bu şehirde olduğumuz için değil ama; benzediğimizi düşündüğüm için. Kanımıza karışmış havası derler ya başka şehirlere gidilse dahi mutlaka geri döneceğinizi düşündürür. Döndüğünde size kızmaz, tüm bereketini gösterir. Televizyonlarda gösterildiği gibi aşırı olaylı sürekli adliye haberleri ile gündeme geldiğinden bu şehre geldiğinizde öyle olmadığını görürsünüz. Öfkesi saman alevi gibi sevgisi ise ömürden fazla... Çok çabuk sinirlenen birisi değilim ama sinirlendiğimde dahi çabuk geçer. Sonrasına kalmamasına çabalarım. Üzülürüm çünkü. Keşke demeseydim veya keşke bu kadar kırıcı olunmasaydı diye. Bu taraf Adana yaz mevsimini aklıma getiriyor. Haziran sonu bir bakarsınız hava olmuş 38 derece ama bekler; biraz daha serin olunacağını da gösterir ki Temmuz'a hazırlamak için. Nem oranları felakettir çünkü...İşte o zaman bir göç başlar eski bir kültür...Yaylaya çıkılır. Yayla da çok ama çok serin değildir gündüz vakti ara ara yağışlar olsa da gecesi güzeldir. Kış mevsimi ise üzmemeye çalışırcasına çok soğuk olmaz. Kalorifer sistemi son 5 yıldır yaygınlaşsa da soba yeterlidir hala. Çok kalın kabanlar alınır ancak bir veya iki kez giyilir belki. Ucuz ve yaşaması kolaydır anlayacağınız. Tarım ürünlerine yakınlığımız olduğu için en taze ürünleri hatta tarladan alabilirsiniz. Şehrin bulvarlarının ortasında veya duraklarda ağaç olan yerlerde turunç, limon ve portakal ağaçları vardır. Dilediğiniz gibi alabilirsiniz, kimse birşey demez. Açık alan çünkü. Denizinden çok gölleri meşhurdur. Mavinin tonlarını barındıran... Çiftçi bir ailenin torunuyum. Köyümüz Lokman Hekim efsanesi; Roma dönemi kalıntıları ve en çokta gerçek Hanımın Çiftliğinin hikayesi ile büyüdüğümüzden yazma sevgimi beslendiğini düşünüyorum. 
Anlatacak çok hikayem ve notlarım vardır :) Çok göç alan bir şehir; eskiden Şam ticaret yoluna bu şehirden gidilirmiş. Hareketli ve yaşayan bir şehir. Bu arada toplu taşıma araçlarına bindiğinizde mutlaka bir arkadaşlarınıza anlatılacak bir hikaye ile inersiniz. 
Eski ve yeni kol koladır. Bu yüzden geçmiş hikayelerini dinlerken gelecek için de komik hikayeler bulabilirsiniz. Geçen gün metro da ineceğim durağı unutmuşum yanımda ve karşımda oturanlar durumu anladılar benden daha çok telaşlandılar. Siz sakin olun ben geriye dönerim dedikten sonra inince hafif bir gülümseme de olmadı değil hani; bu kadar kolay sinirlenen hem de yardımsever bir şehir var mı bilmiyorum.

22 Ekim 2019 Salı

YDS NOTLARI

     
Adana; hemen biraz sağda Sevgi Adası sahil yolu... Sol tarafta ise Mangal Park, ilerisinde küçük adacıklar gibi yerler var. Oralarda yaz bicibici kış ise salep demek aslında çocukluğumun güzel anılarının günümüz fotoğrafının bir kısmı sadece. Gün batımına binlerce kelime yazılabilir değil mi! İzlemeyi sevdiğim bu yer müthiş bir kalabalığı barındırırken tek kişilik bir dünya hissi de barındırıyor. Dinlemelik ve aslında dinlenmek bir manzara. Hayatın zorunlu alışkanlıklarına inat...
Bu ara kursa gitmeden ev ortamında eğitimlerle iç içeyim. İşin özü sıkılıyorum artık. Hem bütçesel anlamda hem de yaş ilerledikçe bir sırada oturmak zorlaşıyor mu nedir!!! YDS için bende Udemy sitesinden kurs satın almıştım. Kursa hala devam ediyor kaynak anlamında çok fazla olmasa da düzenli ve konular için videolar, belirli paylaşımlar var. Anlık indirimde 29 liraya satın almıştım. Güzel kurslar var indirimde takip edebileceğiniz hem de ücretsiz ancak ücretsiz olanların hemen hemen hepsi benim ilgi alanlarım dışındaydı. Amazon'da alışveriş gibi mesela ayrıca eğitici olarak kurs da satabiliyorsunuz. Benim için ilginç ama öğreniyorum bakalım. Çünkü internet üzerinden satın alınan kimi kurslar cidden çok pahalı. Bu arada sınav 1 Aralık'ta sonuçlar da 24 Aralık'ta açıklanacak ÖSYM sınav takvimine göre.
Bu kursun bana bir ek faydası da ücretsiz çalışabilecek sitelerin tavsiye edilmesiydi. Hemen sizlerle de notlarımı paylaşmak istedim.
*Perfect English Grammer(Google'da direkt yazın) Bu sitenin en güzel özelliği siz cevabı yazıyorsunuz. Tense'lere belirgin olarak yer ayrılmış pekiştirme imkanınız daha fazla. YDS için de değil İngilizce yazılılarınız için de çalışabilirsiniz.
*English-Hilfen burada da farklı alıştırmalar yapabilirsiniz.
Önerilen bu iki ücretsiz site elinizde kitap yoksa cidden işe yarıyor. Sipariş verdiğim YDS kitabı hala tedarikte göründüğünden alıştırmaları bu iki siteden yapmaya çalışıyorum.
Şimdilik yorumlarım bu kadar beklerim sizlerin de yorumlarınızı...

8 Ekim 2019 Salı

SONBAHAR DAMLALARI


Zamanın ötesinde bir rüya... Hayatın dikkat edilmeyen detaylarında insan, nefes alırken fark ediyor; renklerin verdiği hissiyatı. Fotoğraf Adana'nın Akdeniz'e yakınlığının küçük bir karesi. Sonbahar tonlarına bürünmeye henüz başlayan Adana'nın mavisi... Kalabalıkların ardındaki o ince sessizliği yakalamak için güzel bir sahil. Bu manzarayı aktarabileceğim boya kalemleri yerine anı fotoğraflamayı dilemek!! (Resim yeteneğim oldukça zayıf  ne yazık ki...) 
Aklımda iki roman kahramanın konuşmasından notlarım;
Şu karşı dağların ardında ne var...
Bilmem... Yine dağlar var; sıra sıra dağlar...
Soran kahraman verilen bu cevaba üzülür o da biliyordur dağları oysa gidip görülen yerlerden daha farklı yorumlar istemiştir. Belki de ait olmak; nereye gidersen git beni de götür;düşüncelerinle kalbinle yolculuk yaptır bana. 
Oysa anlamamış gibi yapan diğer kahraman utanmıştır; duygularını sözcüklere yüklemeye. Bu yüzden anlamamış gibi davranmıştır. 
İki soruya gizlenmiş belki de bir hikaye. Bu ara fazla kitap okuyamıyorum. Zihnimi toparlayamıyorum. Kocaman bir listem olduğu halde; başlamak için bekliyorum. Kızıyorum bu yüzden kendime; ilerlediğimi sandığım yollar için yeniden başlamak biraz yıprattı belki de. Şu sıra ALES 'e çalışmak için planlamalar yapıyorum. Son aldığım sınavda 81 puan alsam da sayısal, ea ve sözel bölümleri dahil olmak üzere puanlarımı yükseltmek istiyorum. Hani 98 puan yapanlara da şöyle bir nasıl yaptın arkadaş; bu işin sırrı nedir yahu! Demeden kendimi alamıyorum. Şu sıra ders çalışmaya karar vermek bile en az bir haftamı aldığını fark ettiğimden hayırlısı olsun bakalım demekten kendimi alamıyorum. Eylül ayının yorucu hiç bitmeyecek sanki bu ay dedirten cümleleri Ekim için geçerli olacak gibi değil. Çoktan ilk haftası geride kaldı. Umarım kış mevsimi gelmeden biraz yağmurlu olsa da serin ancak fazla üşütmeyen güzel havalar olur. 
Sonbahar müzik listemi bırakayım gelecek haftalarda da okuyabildiğim kitapları paylaşmak dileğiyle... Beklerim yorumlarınızı...
*Ek Villain filminin şarkısı Galliyan Song (Bu filmin yorumlamalarını daha sonra yapacağım. Etkileyici bir Hint Filmi)
*Gabrielle Aplin(Kintsugi) oldukça ilginç bir şarkı. Farkına varmadan dilinize dolanıyor...
*Evgeny Grinko/Once Upon Time 
*Robin Thicke/When You Love Somebody
*Craig David, Sting(Rise and Fall) eski ama puslu havaların ruhuna sahip...
*The Secret Ensemble-Aşk Bezirganı(feat. Mahsa Vahdat)
 INSTAGRAM account: @camdanduslerblog

26 Ağustos 2019 Pazartesi

MİM ZAMANI


(TOROSLAR/TEKİR)
Fotoğraf instagram da yayınlamıştım. Anı yakalamanın güzel bir karesi... Pastelden beni mimlemişti. onu da Edischar mimlemiş :)
Kendisine teşekkür ederek ben de başlayayım soruları cevaplamaya;

1. Yeterince boş vaktiniz varsa nasıl değerlendirirdiniz?(Ekonomik olarak uygun olması gerekiyor)

Kesinlikle turist olmak gitmek istediğim; yerlere doğru yol almakla değerlendirmek istesem de beş vakitten bir vakti ancak bu şekilde geçiyor. Kalan dört vakit yarı yarıya okumak ve izlemek ile geçiyor. Bu ara düzenli takip ettiğim diziler olmadığı için tarih içerikli belgesel izlemekle geçiyor. 60'lar , İngiltere Viktorya dönemi ilginç detaylarla dolu. 1800-1960 arası edebiyat açısından da beslenilen zengin bir kaynak. Seviyorum bu dönemi izlemeyi ve okumayı...

2.  Gününüzü nasıl planlıyorsunuz?

Tam bir plan insanıyım... Aslında teoride pratiğe geçtiğimde ise asla tamamlayamadığım planlarım o kadar çok ki... Ders çalışmalısın şu şu saatler arasında; yürüyüşe çıkmalısın; üşengeçlik yaşla mı artıyor yoksa ben gittikçe mi üşengeç bir insan oluyorum. Oysa uyumadan önce mutlaka ertesi gün yapacaklarım listelenir düşüncelerimde ah bir de gerçekleştirebilsem :(

3. Hedefleriniz var mı, varsa neler?

Çok fazla var. Ama bu soru için sanırım Ekim ayını beklemeliyim. Tamamlanmamış çok cümlem var. Bunda benim hatam var elbette ki bir gün yüksek lisans hakkında yazı yayınlamak istiyorum. Belki orada içimi dökerim. Atanmak, düzenli bir işimin olması en büyük hedefim dileğini de ekleyeyim ama.:)

4. İngilizce nasıl geliştirilir? 

Aslında üniversite döneminde Girls' Generation farklı videoları vardı. Korece konuşup İngilizce alt yazılı. Onların gruplarının kurulma aşamaları, şarkı tanıtımları ve katıldıkları programlar gibi. İngilizcem gelişsin diye izlememiştim ama sanırım alt yazılı farklı bir dilden özellikle çeviri kelime bilgimi geliştirdi. Friends ve How I met your mother dizisi ile İngilizce alt yazı devam edip konuşmalar ile biraz daha gelişti. İngilizce hocamız nankör bir dildir İngilizce. Onunla sürekli ilgilenmeniz gerekir yoksa unutursunuz derdi ki haklı olduğuna inanıyorum. Küçük not defterlerimde ilginç bulduğum İngilizce kelimeler ve cümleler bulundururdum şimdi yeniden başlamalıyım sanırım. YDS için puan artırımına ihtiyacım var ki o da başka bir dünya. Bir arkadaşım İngilizce'de yağmurun yere düştükten sonra ıslak mı kuru mu olduğuna kadar kural ezberletiliyor bizlere ama dil içten gelen duygularla konuşulmalı derdi. Korkmadan cümle kur gerisi mutlaka tamamlanır; derdi. 

Benim için cevaplaması keyifli bir mim oldu. Umarım sizler için de güzel bir hafta olur. Adana; meşhur capslar var ya hani dünya güneş arasında yeri diye. Hakikaten böyle. Nem oranı yüzde 90'ları görüyor. Temmuz ayı böyle olmamıştı. Sıcaklar; kelime anlamını fazlasıyla veriyor. Bir kova su üzerinize atılsa inanın anında kurur. Kış mevsimi tam bu noktada kendini özletiyor. 

Bu mimi yapmamış olan herkesi mimliyorum... Beklerim yorumlarınızı...








15 Ağustos 2019 Perşembe

HAYAT GÜZELDİR


Bayram bitti... Büyüdükçe bayram harçlığı konusunda sıkıntı yaşasak da 😄 (malum işsizlik) geldi ve geçip gitti bayram. Zamanın kumları avuçlarda saklanmayacak kadar değerli ve kararlı çünkü ... Sizlerin nasıl geçti bayram? Bu ara renklerin enerjisine verdiği pozitifliğe inanıyorum 😊 Yaz mevsiminin kendine has turuncu ve sarı rengi mutlu ediyor çünkü...
Yaylada olunca internet sıkıntısı çektiğimden bloguma sıklıkla giremesem de yazı paylaşmak istedim.
 Fotoğraf orman yürüyüşünden ... Doğayı bıkmadan kirletirken onun yalnızca bizlere cömert yüzünü göstermesinin ağırlığında üzücü bir yürüyüş oldu. Bayram dolayısıyla çöp toplanma olmasa da bu kadar kirletmek tamamen düşüncesizlik. En azından herkes kendi evini temizlese böyle olmaz sanırım . Ya da çöp kutusuna kadar muhafaza edip gidip atmak bu kadar zor mu ? Bilmiyorum benim küçücük yeğenim yediği şekerin kağıdını avuçlarında tutup çöp kutusu gördüğünde atarken kocaman insanların özen göstermemesi üzücü ...Umarım daha bilinçli olacağımız günler gelir ...


23 Haziran 2019 Pazar

TREN YOLCULUĞU


              Bir dilek hakkınız olsa ne dilerdiniz?

Klişe gibi gelse de sanırım ben yolculuk yapmayı dilerdim. Başka bir dünya çünkü. Bir yere varmaktan ziyade  yolda olmak duygusu... Cesaretle ilgili ya da varış noktasına ulaşıldığında o heyecanın kaybolması ile ilgilidir kim bilir...Sessizce gözle yaparken bir anda başka dünyalarla karşı karşıya gelirken düşünmek... Düşünmek sahiden de yükü ağır olsa da güzeldir. Düşünen insan kendi varlığının bilincinde doğadaki en ufak bir detaya dahi saygı duyandır. Son zamanlarda saygı kelimesi üzerine saatlerce yazabilmeyi istesem de yolculuğun herhangi bir durağında geride kaldığını düşünmeye başladım. Ancak şu fotoğraf güzel bir tebessümü hak etmiyor mu? Güzel bir tebessüm; ayçiçeği veya günebakan çiçeğinin renginin güzelliğini, dağların sarı sıcağı hatırlatırcasına rengini evet yaz sevilmez mi dedirtiyor. Yaz mevsimlerin en yorgunu , güler yüzlüsü ve renklisi. Adana-Niğde arası tren yolculuğundan kalma olan bu fotoğraf bana tebessümden de fazlasını hatırlatıyor. Kalabalıkları, kulaklarında kulaklıkla düşünen insanları, çocuk seslerini ve tüm kargaşayı bastıran durakların uyarısı... 

     Hayatın duraklarını... Bu ara sıklıkla düşünüyorum; alışkanlıklara bu kadar bağlanmak iyi mi sorusu aklımda. Değişmek evrenin içerisinde kendini unutturmadan her an hatırlatacak bir kavram. İnsanlar değişirken bu değişimden çevrelerde pay alacak. Çocukken sokaklarında kahkahalar attığımız mahalle bir süre sonra anılarda kalacak; en sevdiğin kitap ve filmlerin yerine yenileri gelecek. Sadece arkadaşlıkların saf ve en doğal haliyle kalmasını dilerken bu durumun imkansız olduğunu anlamak biraz üzücü... Kalp kırgınlıkları; yabancılık mesafesinde olursa eğer hüzün gözlere hakim olurmuş derler. Haklılarmış... Zamanı suçlamak yerine biraz öz eleştiri yapmayı bilirsek eğer bence daha güzel olacak. 
   
      Yolculuk... Üç heceye sığamayacak kadar düşünce dehlizi... Ancak pencereden dışarıyı izlemeyi unutmayın. Gördüğünüz en güzel manzara seyrettiğiniz hayat durağındaki sizin yansımanızdaki tebessüm de gizli...

  Beklerim yorumlarınızı... 

6 Mayıs 2019 Pazartesi

HOŞGELDİN RAMAZAN

   
                Bizi bir Ramazan'a daha kavuşturan Allah'ım hamdolsun... Ramazan yalnızca aç kalmak değildir; kalbimizi tüm kötülüklerden sakındırmak; dilimize hakim olmak; sabrın imtihanını geçebilmektir. En çok anlamak; belki de uzun zamandır yapmadığımız bir şey... Anlamak... Anlamak için dinlemek; gözlemlemek empati denen olguyu düşünmek gerekir. Yorgun bir insana neden yorgunsun demek yerine bazen bir tebessüm bazen de küçük bir hatırlatma ile yanında olduğunu belirtmek gerekmez mi? Bilmiyorum... Beklentilerimi azaltmam gerektiğini söyleseler de insan kalbinin güzelliğine daima inandım. Küçücük gibi duran her bir detayın güzelliğinin mutluluğuna inandım. Kış mevsiminin cesaretine; baharın güzelliğine yazın tüm bunaltıcı sıcağına rağmen yıldızların canlılığına sonbaharın ise düzenine... Rutinlikteki derinliğe...

          Tamamlayamadığım yığınla şeye rağmen yaş aldıkça anlıyor insan. Kalp kırgınlıklarının ağırlığında kaldıkça büyüdüğünü... Elimde bu ara yeniden Matmazal Noralya'nın Koltuğu/Peyami Safa kitabı var. Kimi dönemlerde okuduğum kitapları yeniden okumayı seviyorum. Değişimi altını çizdiğim paragrafların artmasında; aldığım notlarda hissediyorum...
"Ne hayat! Ne hayal kırıklıkları! İnsan inanamıyor..."

       Mayıs; Haziran; Temmuz benim için sınav ayları. Bitmeyen bir kısır döngü gibi gelse de uzak mesafedeki arkadaşlarımın kalbini hissetmek onların verdiği moral şu sıra oldukça iyi geliyor. Tezimi ben yazmaktan yoruldum; tez danışmanımın oralı olmaması derken iki dönemdir çıkmayan ücretli öğretmenlik dönemin bitmesine çok az bir zaman kala çıktı; bir aylık bir koşuşturma bir kenara ulaşım için bulunduğum yere bir saatlik mesafede olması okulun; ayrıca ulaşım için vasıtanın çok sınırlı olması bakalım beni nasıl zorlayacak!

     İşsizlik en azından bir aylık mola versin değil mi? Özlemiştim ders anlatmayı... Bu ay da beni tanımasanız da  dualarınızda yer verirseniz çok sevinirim.  Bu yaz bitmeden aynı döngüde değil de bitmiş bir yüksek lisans; en azından düzenli bir iş gelecek yıl için sınavsız bir yıl olur...
Hayırlı Ramazanlar yeniden...




               

6 Mart 2019 Çarşamba

ÇEKİLİŞ SONUCU


"Başını Alıp Gidersen , Başını Alıp Dönersin..."

Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna kitabı alıntısı ile yazıma başlayayım... Mart ayı şimdiden altı günü geride bırakmış. Güneş ve rüzgarın bir arada bulunduğu aynı gün içerisinde dört mevsim yaşandığı bu ay fotoğraftaki gibi... Bulutların güneşin yüzünü saklarken engel olmadığı bir gölgeleme ile doğayı canlandırıyor adeta. Bahar canlanma demek... Adana'da bahar Nisan ayında kendini tam anlamıyla gösterir. Etraf portakal çiçekleri ile dolar. Yollar yeşil renginin beyaz çiçekleri ile karşılar sizleri... Yolunuz düşerse eğer fotoğraflamadan geçmeyin... 2016 yılından bu zamana 3 yıl olmuş. Yazmayı çok seven birisi olarak iyi ki blog açmışım diyorum. Sevincin, üzüntünün, hayal kırıklıklarının birere paragraf haline gelerek bir yazı oluşturması ve sizlere ulaşıp yorumlarınızla canlanması ile hayatıma güzel bir sayfa açtığına inanıyorum. 

Şubat ayı süresince sürecek olan bir çekiliş başlatmıştım. Bu çekiliş bana biraz uğurlu gelse de katılım az olmuş aslında. Çok fazla yabancı yorum vardı. Yabancı yorumları çıkararak uygun bir şekilde katılım sağlayanların çekilişini ancak bugün yapabildim.  Kazanan Beyda' nın Kitaplığı olmuştur. En kısa zamanda bilgilerini ulaştırırsa eğer göndermek isterim.

31 Ekim 2018 Çarşamba

MÜSLÜM FİLMİ

        Hafta ortası... Çarşamba en sevdiğim günler sıralamasında ilk sırayı alırken ertesi günü düşünmeden de edemiyorum tabi ki... Yeterli sayıda kursiyer bulamadığım için acaba bu dönem de mi işsiz olacağım derken ablam sinemaya gidelim dedi. Hemen hemen hiç olumsuz yoruma rastlamadığım Müslüm filmine onunda bugün boş günü olması ile birlikte öğle seansına gittik. Ki bence iyi ki 12.30 seansına gitmişiz; Ayla ve Aile Arasında filmlerinden hatırlıyorum acayip bir kalabalık ve bilet sıkıntısı yaşanıyor, popüler Türk filmlerinde. Hafta ortası ve öğle olunca biraz rahat bilet aldık. Sıcağı sıcağına yorum yazmak istememin sebebi; Timuçin Esen... Çok sevdiğim bir oyuncu olması bir yana bu filmde oynamamış resmen Müslüm olmuş. Reklam kısmı biraz fazla olsa da arayı kısa tutmaları ile 132 dakikanın nasıl geçtiğini anlamadık. Film hakkında notlarım;

Oyuncular: Timuçin Esen, Ayça Bingöl, Zerrin Tekindor,  Erkan Can, Güven Kıraç ve birçok tanıdığımız yüzlerine aşina olduğumuz oyuncular.
Konusu: Çocuk yaşta girdiği Adana Halkevi'nde bağlama ustası Limoncu Ali ile tanışan Müslüm ondan hem hayat hem de müzik bilgisi konusunda dersler alır. Limoncu Ali hayatına yön vermiştir Müslüm'ün hayatındaki tüm acıya rağmen ayakta kalmak konusunda bir dalı vardır... Sesi ve müziği...
              Müslüm Gürses çok az dinlediğim aslında Paramparça(Teoman) şarkısını yorumlaması ile sempatimin olduğu bir sanatçıydı. Belki yaşımdan dolayı belki de müzik türü sevgimin farklılığından dolayı... Ama bu film ile sanatçıyı anlamak aslında ufak da olsa bir önyargıyı kırmak adına güzel bir başlangıç oldu. Çocukluğundan delikanlılığına oradan da yetişkinliğine bunca acıya rağmen bir şekilde ayakta durabilmek ve müziğine sarılmak bir kat daha artırdı saygımı. Eski Adana'yı görmek ki izlerken çekim yaptıkları yerleri düşündüm. Özenle çalışıldığının belli olan kaliteli bir filmdi. Filmin ilk yarım saati mükemmel bir tempo ve hikaye akışı ile geçerken ortalarındaki durağanlığın beni biraz sıktığını kabul etmeliyim. Ancak sonunu doğru ve etkileyici şekilde bağlamışlar. Kapanış sahnesi, kalabalık inanılmazdı. Sinemada ağlayanlar oldu; hatta kimi yerlerinde babasına(Müslüm Gürses'in babasına) duyulan öfkeyi sesli bir şekilde dile getirenler de oldu. Muhterem Nur ile olan ilk sohbetindeki samimi konuşmalar beni de güldürdü. Yaşanmış bir hayat hikayesi sonunu bildiğin bir kitabı okumaya benzer derler. Ancak filmler konusunda böyle düşünmüyorum. Farklı bir bakış açısı edindiriyor filmin ana kahramanı adına. Muhterem Nur'da Müslüm Gürses de hayatlarındaki yaraları anlayıp aslında birbirlerine derman olabilmek için çabalamışlar. Limoncu Ali'nin hayat ve müzik hakkındaki öğrettikleri aslında öğretmeye çalıştıkları Müslüm Gürses'in en vahim zamanlarında dahi aklından çıkmaması ve kardeşini okutmaya çalışması filmin güzel detaylarıydı. Kardeşinin ona hediye ettiği Yunus Emre'nin şiirlerinin bulunduğu kitap ise belki de en anlamlı detayıydı. Zerrin Tekindor(Muhterem Nur rolünde) tüm zerafeti ve güzelliği ile rolünün hakkını vermiş. Ama film boyunca Müslüm Gürses'in kardeşine ev annesine çok üzüldüğümü söylemeliyim.Notlarıma eklemiştim; 

"Herkes cennette doğar bazıları cehennemde büyür"
   Bu cümle filmin en can alıcı cümlesiydi bence. Cehennemde büyüyen Müslüm Gürses kendine has yorumlaması ve hayran kitlesi ile bence unutulmazlar arasında yer aldı...

9 Ekim 2018 Salı

BULUTLARA DOKUN

 
Bir fotoğraf hikayesi;
 
"Zamanı durdurma oyunu oynayalım mı? "
"Nasıl?"
"Gözlerini kapat ve olmak istediğin yerde olduğunu düşün. Kalbinin en derinlerinden gelen bir istekle... Sadece hayal etme, gerçekliğine inan. Bekle! Gözlerini açmadan ilerle. Duymak istediğin sen, senin yol göstericin olsun. Adım adım ilerle. Koşma... O zaman şüpheye düşersin. Yaşamak için çabala!"
"Nasıl?"
"Gülümse. Tebessümündeki hüznü dağıt bir çeşit kandırmaca oyan demiyorum sana. Gerçekten gülümse! Fark et çevreni. Hisset yaşamı. Gökyüzüne bak. Çocukken oynadığın oyunlar gibi; en son ne zaman bulutları sevdiğin yüzlere benzettin?"
"Hatırlamıyorum..."
"Hatırlamak için unutmak gerek; sen
 unuttun mu ki?"
"Belki de unutmuşumdur. Koyu lacivertin yasemin kokusunda çocukluğum bir köşe de beni izlerken düş görüyorum. Ellerimi uzattığım gökyüzündeki bulutlara bir bir dokunuyorum."
"Düş ile yaşam arasındaki o ince çizgi kimi zaman gerçekleri dile getirirken kimi zaman ise ruhunun dilini duymanı sağlar. 
Şimdi derin bir nefes al ve gözlerini aç; bakmak için gerçekten görmek için... Gördüğün her bir detayı aklına yer edindir en güzel anıların olmasa dahi en değerli anıların olması için... Ellerini uzat, hayal etmekten korkma!!!"