salman khan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
salman khan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Mayıs 2021 Cumartesi

DÜNYA OKULU/SALMAN KHAN


 Herkese, her yerde ücretsiz eğitim... Sizce mümkün olabilir mi? Toplumun her kesiminden bireylere dünya standartlarında bir eğitim sunmak; Khan Academy'nin amacı bu. Bir öğretmen olarak daha doğrusu atanamayan bir bilişim teknolojileri öğretmeni olarak dünyadaki eğitimi, eğitime sunulan yenilikçi düşünceleri, alternatif seçenekleri elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum. Artık geleneksel eğitim ile geleceğe bir bakış pek de mümkün görünmüyor. Dünya teknoloji de çok büyük adımlar atarken ülkemizde de eğitim ve teknoloji hala ilerleme konusu ve ne yazık ki hala temel sorularla boğuşuyoruz.  Kitaptan bir alıntı paylaşmak istiyorum. "Teknolojiyi değiştirip öğrenme yöntemini aynı tutarsanız, kötü uygulamaya iyi para harcıyorsunuz demektir…Sınıfı yeniden şekillendirmediğiniz sürece, ipad bir sınıfta öğrenme aracı değildir.(sf.108)" Dünya Okulu kitabı yazarı ve Khan Academy kurucusu olan Salman Khan bu kitapta Khan Academy'nin kuruluş aşamalarını ve son durumda gelinen noktayı anlatmakta. Kitap dört bölüme ayrılmış; birinci bölüm olan Öğretmeyi Öğrenmek, ikinci bölüm Parçalanmış Model, üçüncü bölüm ise Gerçek Dünyada son olarak dördüncü bölüm de kitaba adını veren Dünya Okulu bölümü. 

Bir eğitimciden daha çok meraklı bir okuyucu motivasyonun da kitabı okudum ve bitirdim. Bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Öğrenme ve büyük adımlar atmak konusunda hevesli aslında farklı soruların cevaplarını arayan, sorgulayan ve önemli noktaları görerek geleceğe yön vermek isteyen herkes okuyamalı. Nitekim eğitim dünyasına farklı bir soluk getiren Khan Academy kurucusu da; aslında eğitimden farklı bir alanda çalışırken kuzeni Nadia'nın matematik dersindeki (şunu da belirtmekte yazar; Nadia son derece başarılı da bir öğrenci) bir sınavdan aldığı düşük not neticesinde matematiğe olan isteği kırılınca ona özel ders vermek ile eğitim dünyasına girmiştir. Nadia ile farklı eyaletlerde yaşadıkları için özel dersleri belirli bir süreye bağlı olmadan iki tarafında uygun olduğu zaman dilimlerinde isteğe göre gerçekleştirmişlerdir. Derslerin ünü yayıldıkça özel ders almak isteyenlerin sayısı artmış yazar; farklı zaman ve farklı mekanlardaki öğrencileri için dersler kaydetmeye başlamış ve bunları Youtube'a eklemiştir. Bir site kurmuş bu site temelde oldukça basit olmasına rağmen öğrencilerin başarı motivasyonlarını artırarak herhangi bir bekleme zorunluluğu olmadan konuları da çalışma imkanı vermiştir. Tabi sonraları bu site geliştirilmiş; ücretsiz olmasının sebebiyle bağış ile ilerleyen bu Academy'e Bill Gates gibi önemli bilim insanları da yatırım yapmıştır. Yazar, dünyanın her yerinden mektup, e-mail aldıklarını teşekkür edildiğini de bildirmeyi ihmal etmiyor.

Kitapta geleneksel eğitimin; Hayatı boyunca öğrenci pasif olmayı-düzgün oturmayı, bilgiyi alıp papağan gibi tekrarlamayı-öğrenmiş. Şimdi tümüyle etkin olması, zorlandığı yerleri kendi teşhis etmesi ve aktif biçimde bunların çözümlenmesini sağlanması isteniyor.(sf.53) şeklinde belirtiliyor. Bu cümlelere katılmamak elde değil; X,Y,Z kuşağı derken bu kuşakları aynı yöntemlerle eğitime dahil edip onlardan başarmalarını istemek adil gelmiyor. Hatırlıyorum da 40 dakikalık derslerin bitiş zamanı için saate bakmaktan kendimi alamazdım. Dersin son dakikaları geçmek bilmezdi. Peki ne yapılmalı? Yazar bu soruya adeta cevap verircesine; Öğrenciler aktif olarak ele almaya cesaretlendirilmeli. Bilgiyi yalnızca almakla kalmamalıdır; bir şeyin nasıl olduğunu kendi kendine keşfedilmelidir. Bu elde edinilecek çok değerli bir alışkanlık çünkü modern iş dünyasında kimse size hangi formülü kullanacağınızı söylemiyor; başarı, problemleri yeni ve yaratıcı biçimlerde çözmekte yatıyor(sf53) iş dünyası denilen olgu benim için düzenli olmasa da okul sonrası bir anda kendinizi büyük bir kalabalıkta, koşturan insanlar arasında ne yapmanız gerektiği sorularıyla baş başa buluyorsunuz. Öğretilen teorik bilgilerin uygulanma aşamasına geçmek bu kadar uzun sürünce o bilgilerin unutulma durumu da oluyor. Pandemi de gördük ki geleneksel eğitim anlayışı ile eğitim sistemimiz sürdürülemez. Ya da bu anlayışa yenilikçi yamalar yapılarak temel problemler göz ardı edilemez. Yine yazarın belirttiği gibi; "Bugünün dünyasının yaratıcı, meraklı, kendi kendine yönlendirebilen, ömrü boyunca yeni şeyler öğrenebilecek, yeni fikirler bulup bunları uygulanabilecek bir iş gücüne ihtiyaç var.(sf.74)" 

Yazar eğitimin asıl önemli görevinin; çocuklara nasıl öğreneceklerini öğretirken onları öğrenme isteğine yöneltmek, merakı beslemek ve onları cesaretlendirmek olduğunu  tavsiye ediyor.  Hayal ettiği dünya okulunun ise teknolojiyi kendi başına bir değer olarak değil, kavramsal bilgiyi artıran, kaliteli ve güncel eğitimi taşınabilir yapmak olduğunu söylüyor.

Evet, ülkemizde hala internet altyapısı

 problemleri, akıllı tahta ya da bilişim

 laboratuvarları sıkıntıları var. Ancak

 gördük ki teknoloji tek başına bir ders

 veya bir nitelik değil. Bilgi çağında,

 zorunluluk ve her ders için ayrı ayrı

 öneme sahip. 


Şimdilik yorumlarım bu kadar. Sizlerin de

 yorumlarınızı beklerim...

29 Temmuz 2018 Pazar

BAJRANGI BAHAIJAAN



 İyiliğe dair umudun olduğu bir film... 
Bajrangi Bahaijaan… Tamamen tesadüf eseri arkadaşımın attığı Snap sayesinde haberim olmuştu bu filmden.
 "Ağlamayalı çok uzun zaman olmuştu" yazısından da görünce oldukça meraklandım. Arkadaşımı biliyorum 
kolay ağlayan bir insan değildir.
Böyle duygusal bir film mi 
acaba derken kendimi izlerken buldum. 
Aslında uzun zaman önce yazmalıydım 
diyorum şimdi. Ertelemek pek fena bir huy!

 Salman Khan; Aamir Khan
 hatta Sharuk Khan; Bollywood film sektöründe bildiğim sevdiğim ki ilk iki 
aktör gerçekten iyi filmleri olan oyuncular. Sharuk Khan tek bir filmi ile ayrı hatta oldukça güzel bir yeri vardır
 bende. Bilmem izlediniz mi?(Rab ne
 bana di jodi) Eski bir film ama bence sevginin duruluğunu görebildiğimiz özel filmlerden. Neyse Salman Khan karizması, bakışları ile aksiyon filmleri mi derken
bu filmini görünce ne kadar güzel bir oyunculuğu var demekten kendimi alamadım.

 Saf merhamet, iyi bir insan olmanın aslında o kadar zor bir şey olmadığını, ahlakı çok ama çok güzel yansıttı. 
IMDB puanı 8/10 olan bu 2 saat 43
 dakikalık film tek bir sahnesini dahi atlamadan izleyeceğiniz, yer yer sorgulayacağınız hatta bu önyargı dünyasında neler kaybettiğimizi göreceğimiz bir film. Gelelim konusuna;

    Pakistanlı konuşamayan bir kız olan 
Shahida (Allah'ım film boyunca masALLAH 
nasıl tatlılık demeden kendimi alamadım) beş yaşındadır. Shahida(Harshaali Malhotra) uçurumun kenarında kimseler
 fark etmeden bir gün geçirince aile 
bu durumun ciddiyetini kavrar.
 Shahida düştüğünde sesini kimselere duyuramamıştır çünkü. Annesi Hindistan'a dua etmeye gidenlerin hastalıklarına deva bulduğunu bu yüzden Shahida'yı da alarak Hindistan'a gitme önerisini ortaya atar. Bu öneri kabul edilir. Hindistan'a doğru bir tren yolculuğu başlar. Kalabalığı görünce ne kadar kalabalık bir ülke demeden kendimi alamadım. 
Her türlü dua edilecek yere giderler 
Shahida ve annesi. Ah keşke doktorlara götürülseydi önce :( Dualar edilip yola çıkıldığında tren ile geri dönüş başlar. Annesi uyuyakalmıştır. Shahida ise gördüğü bir yavru keçi uğruna trenden inmiştir. Tren hareket etmeye başlayıp da Shahida'nın koşusunu, annesi dahil trenden herhangi bir insanın kendisini duymasını istemesi o sahnelerde istemsizce ağladım. O çaresizliği tek bir kelime ile ifade edemeden oynayan bu küçük kıza hayretler etsem de annesine çok ama çok sinirlendim. 
Annesi uyandığında tren Pakistan sınırına gelmiş Shahida hiç bilmediği bir ülkede yapayalnız kendi sessizliğinde kalmıştı.
Hikayenin bir diğer kısmında Pawan
( Salman Khan) vardır artık. Pawan bu küçük kıza Munni diye seslenmektedir. Onunla birlikte bu küçük kızın 
ailesini bulmak için çıktıkları yolculukta 
çok fazla zorluk ve acı da yaşar. Ancak vazgeçmez. 
Bu arada Hindistan'da sayılamayacak 
kadar din ve inanış bulunmakta. 
Pawan, Bajrangi müridi. Bu konuda
 en ufak bir fikrim yok ancak ona koyu bir şekilde inanıyor. Et yemekten sakınan(bajrangi inanışının bir sonucu sanırım) Pawan ve 
küçük kızın yemek sahneleri oldukça tatlıydı. Bu ikili çıktıkları yolculukta
 oldukça zorlandılar, ama saf sevginin güzelliğini doğru bir şey yaptığına inandığında sonuna kadar gitmek gerektiğini harika bir şekilde yansıttılar.  Filmin bir diğer tanınmış oyuncusu da 
Kareena Kapoor (Rasika) 
O da  başarılı bir oyuncu ama her 
nedense bana pozitif bir hissiyat
 vermiyor. Hani nötral bir his.

        17 Ağustos'ta Türkiye'de vizyona 
gireceğine dair internette yazılar gördüm umarım doğrudur. Ailecek izlenebilecek 
bence klasik Bollywood tabularını yıkmış
 bir film. Salman Khan'ın karakter olarak naif ve inandıklarından vazgeçmeyen bu rol inanılmaz yakışmış. Bu oyuncuyu nasıl desem tanıdık buluyorum. Uzak, 
ulaşılması zor kendini beğenen bir oyuncu hissiyatı vermiyor bana.

 Şu an ki yaşadığımız dünyada gerçekten
 böyle iyi insanlar var mı yahu diye sordururken bu film bir anlamda içsel bir eleştiri yapmayı da zorunlu kılıyor. Ne zaman iyiliğe olan inancımızı kaybettik?