kitapönerisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitapönerisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Temmuz 2020 Cumartesi

BİNBOĞALAR EFSANESİ YAŞAR KEMAL

                                            
    Çukurova... Efsaneleri yaşatan aslında efsanelerle yaşayan ova. Sıcağı dillere destan,baharı daima sevilen toprağa tutkun bereketli toprakların değerini bilen şehir; Adana. Bu şehirde doğmuş bu şehrin havasını solumuş belki de bu şehrin durağında hayatı izlemiş ve anılarında yer vermiş edebiyatçıların eserlerini okuduğumda çok mutlu oluyorum. Orhan Kemal; kitaplarının hemen hemen hepsini okumuş birisi olarak Yaşar Kemal kitaplarını bu yaz okuyup bitirmek istiyordum. Adalet bölümü sınavları bitip açıklanınca hemen okumaya başladım. Binboğalar Efsanesi eserini...

  "Yüzyıllarca yerleşik düzene geçmemek için direnen Türkmenlerin romanı Binboğalar Efsanesi Hıdırellez şenliklerinde, göçerlerin kış için sığınacak topraklar bulma dilekleriyle başlar. Ancak kış onlar için bir yok oluş öyküsüne dönüşecektir.
Yörüklerin yok oluşuna yakılmış bir ağıt..."(Kitap tanıtım rehberinden)
      
 "Ağlar bu mezarlıkta yörükler her gece
     Bıkıp iri  yıldızları davar sanmaktan
    Düşünür eski günleri...iskandan önce
      Geride kalmanın hüznü yamanmış yaman"
                    MELİH CEVDET ANDAY

Osmanlı döneminde konar- göçer Türkmenlerin iskan politikası çerçevesinde zorunlu olarak yerleşik yaşama geçirilmesi ve bu politikaya direnen "Ferman padişahınsa dağlar bizimdir diyen Dadaloğlu gibi Türkmenlerin mücadelesine uzanıyor; kitabın ana konusu. 
Osmanlı Devleti sonrası Kurtuluş Savaşı ve derken Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte İsmet İnönü dönemine kadar yerleşik yaşama geçemeyen Yörüklerin bir kışlak bulma arayışında kayboluşlarını okurken tek bir satır bile atlamak istemeyeceksiniz. 

Kitap içerisinde bizlere aktarılan karakterler öylesine canlı ki o acı ve sıkıntıyı anlamak için birkaç cümle yetiyor hatta artıyor bile. Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. Hıdırellez zamanı; beklenilen o mucizevi anı yakalamak ve hep birlikte kışlak dileyelim sözü her zamanki gibi insanoğlunun "ben" isteğinde kaybolup gidiyor. Çukur'a indiklerinde köylüler tarafından yapılan baskı, ağaların zulmü ve Çukurova'da yaşayacak alan onlara bırakılmaması öyle ki azalırken azalıp yok olalım artık dayanacak gücümüz kalmadı şeklindeki yakarışları karşısında üzülüyorsunuz.

 Yerleşik yaşama geçen yörüklerin ise geçmeyenlere yardım etmemesi hatta onların da o baskıya katılması beni insanlar hakkında düşüncelere sevketti, ne yazık ki... Kerem'in şahin sevdası dedesinin kalp kırıklığı ile vefatı aklımda yer edinen önemli olay. Vefatı üzerken bu durum alışagelmiş gibi umursanmaması ve Ceren... Ah Ceren kız vah Ceren kız dedim.
Kitaptan alıntılar;
"Herkes göremez yavrum. Yalnız günahsızlar, iyilikseverler görür onları. Kötü insanlara, kuşlara, arılara, insanlara zulüm yapanlara gözükmez onlar. Saba gözükür yavrum. Belki bana da..."
"Türkmenin kadınları bu dibeklerde kahve döverken, dibek seslerinden dünyanın en nazlı türkülerini yaparlardı..."

"Eski anılar insanın başına bir çağlayan gibi dökülür."

"İnsan soyu bu kadar yozlaşamaz, aşağılaşamaz, küçülemezdi"
Zamanın bir masalı olursa eğer bu kitap bu masalı anlatmış derdim. Uyum sağlarken bizi biz yapan değerleri ama en çok merhamet ve empatiyi unutmadan ilerlenmeli. En güzel kıyafetler, teknolojik aletler, zenginlik peki insanı insan yapan değerleri unutmaya değer mi?

Şimdilik yorumlarım bu kadar. Eğer listenizde yoksa bu kitabı okumanızı mutlaka tavsiye ederim. Beklerim yorumlarınızı...

1 Temmuz 2019 Pazartesi

JANE AUSTEN




JANE AUSTEN



Temmuz ayının ilk günü ve ayın ilk yazısı film yorumlaması ile gelsin... Bulutlu biraz gri ve biraz esintili bir film ile. Yaz mevsiminde kış esintili kısa bir mola diyelim. Becoming Jane... Aşkın Kitabı... Aşk hakkında bildiğimiz veya bilmediğimiz kitaplar yazılmamış mıdır! Peki o sevdiğimiz, hayran olduğumuz ve karakterlerle kendimizi konuşurken bulduğumuz kitapların yazılma süreci? Herkesin sonuca baktığı dünyada sonuca giden süreç sanırım pek ilgi çekmiyor.   





Aşk ve Gurur kitabını okurken istemsizce şu soruyu soruyordum; yazar yaşadıklarının ne kadarını eserlerine yansıtmış olabilir? Bu arada Aşk ve Gurur filmi lisede oldukça popülerdi. İzleyenler izlemeyenlere tavsiye ederek mutlaka izletirlerdi ki ben yine filminden önce kitabını okuyanlardan birisi olarak film mi kitap sorusuna üçüncü bir yanıt vereceğim... Dizisi... Hatırlayanlar var mıdır bilmiyorum ama TRT'de bir zamanlar yayınlanırdı. Kıyafetler; o puslu hava diyaloglar filmini de izledikten sonra Keira Knightly en sevdiğim oyuncu ve bay Darcy en sevdiğim karakter olmuştu ki... Darcy hakkında yazdıkça yazmak istesem de biz Jane'e dönelim. 2007 yılı yapımı Becoming Jane filminin başrol oyuncusu Anne Hataway... Bu kadının gülümsemesine hayranım dönem film kıyafetleri çok yakışmış. Sade ve etkili renklerin; zarafeti ön plana çıkarması bence dönem kıyafetlerini özel kılan.



Konusu: Zengin bir erkek ile evlilik yapmasını istenilen Jane fakir bir ailede yetişmiştir. Yazarlık konusunda oldukça yeteneklidir. (Zaman zaman kızgınlıklarını yazarken gördüğünüzde yazma aşkına şaşıracaksınız. ) Ancak bu yeteneklerin önemsiz olduğu ve iyi bir evlilik yaparak rahat bir hayat sürmesi gerekliliği sık sık vurgulanır hem olaylarla hem de şahıslarla. Zengin damat adayı Wisley ise biraz utangaç biraz da Jane'nin kendine has özelliklerine ki bence zekasına hayran olan birisidir. (Aslında bu karakteri sevmiştim) Jane ise kadın olarak toplumdaki yerinin zengin bir erkekle evlenerek değer kazanma düşüncesine karşı çıkmaktadır. Onun için önemli olan yazma tutkusunu ailesinin tüm baskılarına rağmen korumaktır. Fakat bir gün genç avukat Tom Lefroy(James McAvoy) ile tanışınca düşüncelerini sorgularken,  yeni bir hayat isteği ona cesaret verecektir. 

Filmden küçük alıntılar;

"Bazen sevgi zamanla açan utangaç bir çiçektir."(Mr.Wigley)

"Umarım aşk yeniden gözünüze girer"(Tom Lefroy)

Filmden etkilendiğim iki küçük alıntı... Alıntıları aldığım sahneler ve filmin sonu dışında filmi oldukça vasat buldum. Bir kadının toplumdaki yerinin evlilik ile ölçülemeyeceği ve kadın olarak ayakta durabileceğini göstermesi, gururunu korurken ben bulduğum durum ile yaşarım yeter ki yazmaktan ayrı kalmayayım... Aslında mükemmel bir konu; mükemmel arka plan; yeşil ve grinin uyumu her zaman sevmiştim; ve dünyaca bilinen kitapların yazarının hayatının dikkat çekiciliği derken iyi bir film beklentisi içerisinde oluyorsunuz. Ancak olmamış; çoğu sahneyi sıkıntıdan atladım. Anne Hataway'in hatırına dayanmak istedim ama yorucu geldi. Kelimelerle doldurulan sahnelere razıyken; bazı konuların üstünkörü işlendiğini düşünüyorum. Aşkının peşinden gitmeyi denerken bir anda bir vazgeçiş evet bazı kararlılıklar var hadi ayrılalım olmamış. O duyguyu geçirmedi. Aslında İngiliz filmleri denildiğinde benim de aklımda soğuk, katı kuralcı ve etkili karakterler gelse de başrol karakterler yerine o duyguyu veren tek karakter Mr.Wigley oldu. Gözleri, hafif gülümsemesi ile yürüyen karizma olduğunu düşündürdü en azından benim için :) Son sahnede ise görmek istediğim hüzünlü mutluluk hop yüksek bir avizenin yeteri kadar ışık vermemesi gibi ortada kaldı. Gelenekselcilik, dönemin özellikleri ve kadının toplumdaki yerinin sorgulanması Jane Austen'ı benim için özel bir yazar haline getiriyor. Filmde karakterlerim evet zorlanacaklar ama sonunda mutlu olacaklar derken gülümsemiştim. Umudunu kendi yaşamı ile derinleştirip yeniden bir hayat oluşturmuş gerçekten de. Hiç evlenmemiş, yazmaktan vazgeçmemiş... 
Dönemler değişse de anlayışlar ve anlayışsızlıklar aynı kalabiliyor aslında... Zamanın değişimindense insanların iyi yönde değişmesi önemli olan...
Beklerim yorumlarınızı ve önereceğiniz film tavsiyelerinizi... Instagram:@camdanduslerblog