Zehra etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Zehra etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Mart 2018 Çarşamba

CÜMLE ORTASI

"Günümün birkaç saatini kitaplara verdim. Okurken başka bir dünyaya girer bütün dertlerimi unuturdum." Acımak alıntısı ile başlayayım yazıma. Bu cümlenin altını çizmeyi bırakın not almışım benim diye :) Bugün büyük bir kalabalık sonrası yorgun bir zihin uykulu gözler kalmıştı bana. Her nedense uykum bir türlü kapıma uğramadı. Oysa gözlerimi kapatsam derin bir uykuya dalıp rüyalarımı hatırlamayacak kadar vay be iyi uyumuşum diyeceğimi zannediyordum. Sanırım zihin yorgunluğundan... Tarçınlı tek lokma kurabiyeleri bu ara pek bir seviliyor ben de ilk kez yaptım. Beni hüsrana uğratmadı güzel olmuşlardı. Kabul ediyorum ki acemi şansı var bende ikinci kez aynı tarifi denediğimde güzel olmayabiliyor. Bu hafta Reşat Nuri Güntekin "Acımak"  kitabı hakkında yazacaktım. Hazır uyuyamıyorken gün içerisinde de böyle bir kare yakalamışken yazayım dedim.
Ben bu kitabı okumadan önce dizisini izlemiştim. Tekrarlardan uyarlansa izler miyim yoksa ilk kez izlediğimdeki duygular aynı olur mu bilmiyorum. Zaman geçiyor, insanlar değişiyor en çok da duygular karmaşıklaşıyor. Her gün her an öğrenme anında olduğumuz için değişim ruhumuzda sanki.  Dizisini izlediğimde kitabını okuyacağım demiştim ama ne zaman... Bazen bazı kitapların da zamanı olur derler ya benimkisi de lise zamanlarında özellikle üniversite giriş sınavı zamanı kaçıştı sanki kitap okumak. Anlam veremediğim sonuçları bulmaktansa kitaplar kaçış için en güzel kapı idi. Kapının arkasında birbirinden farklı karakterler ve dünyalar vardı.  Acımak kitabını da o zamanlar okumuştum. Kütüphanemi düzenlediğimde aldığım notları da görünce anlamlı zamanların güzel bir kitabı olarak anlatmak istedim. Reşat Nuri Güntekin'in 1928 yılında yayınlanan bu eseri acıma duygusunun varlığını bilmeden bir yetişkin olan öğretmen Zehra'nın babası Mürşit'in günlüklerini bulması ile doğru bildiklerinin adeta yerle bir olmasıyla duyduğu derin bir pişmanlığın öyküsü.
 
"Ölüm o kadar korkulacak bir şey değil... Fakat çocuklarım..."
 
Klasik olmak kolay değildir. Günümüzde daha ilgi çekebilmek sonuna kadar dikkatle okutmak... Reşat Nuri çok başarılı bir şekilde duyguları yaşatıyor karakterlerin. Zehra'ya ağzınıza geleni söylemek isterken kitabın bir sonraki sayfasında bir dur denilircesine okumaya devam ediyorsunuz. Kızıyorsunuz ancak diğer karakterlere... En çok Mürşit Beye üzülüyorsunuz. Cesur olmadığı için ya da bu kadar sakin olduğu için. Kibar ve naif bir adam ancak olacakları önceden kestiremeyecek kadar da saflığının esiri olan, bir memur. Hayatın ne getireceği belli olmaz şeklinde düşüşü biraz daha çalkantılı yaşıyor. Ancak son bir umutla küçük kızı Zehra'yı çevresinden özellikle annesi ve anneannesinden kurtarmak için yatılı okula yazdırıyor. Zehra ailesinden koparıldığını sandığı için alkolik olarka gördüğü babasına kızarken büyüyor. En ufak bir hataya dahi tahammül göstermeyen hiç bir zayıflığı kabul etmeyen acıma duygusundan yoksun olarak. Sonunda ise anladığı sayfalar...
 Reşat Nuri Güntekin dili diye hakikaten bir yazım dili var. Karakterler için sizi yönlendirme yapmazken öylece oturup izletmiyor da . Anlamaya sorgulamaya en çok da empati yapmaya çağırıyor. Kızgınlığınızın dönüşümünde ilerken sayfalarda kaybolmuş olarak bulmuyorsunuz kendinizi notlar alıyorsunuz...
 
"Hayat böyleydi. İnsanlar ayrı ayrı yollara dağılırlardı...
Bu bir talih ,tesadüf meselesiydi. Niçinini, nasılını sormak beyhudeydi."
 
Eğer okumadıysanız bu kitabı tavsiye ederim...
 
Yorumlarınızı bekliyorum...:)
 

13 Mart 2018 Salı

ZEHRA/NABIZADE NAZIM

 
Klasik kitaplar günümüze değin uzanmış kitaplardır değil mi? KPSS için Türkçe sorusu çözerken klasik kitaplar hakkında bir paragraf ve okurken nedensizce aklıma bu kitap geldi. Zehra... Lisede iken okumuştum. Ancak yazın ellerim yine bu kitaba gittiğinde lisedeki benden farklı olarak notlar almışım. O zamanlar hafızama mı güvendiğimden yoksa daha sonra okurum yine dercesine mi notlar pek almazdım. Büyümenin güzel tarafını şimdi anlıyorum. Notlar almak o kitabın yaprakları arasında unutulmuş bir başka kağıtlar bulmak insanı garip bir hüzün sevincine yöneltiyor. Hüznün içindeki hafif bir tebessüm!!! Kimi durumlar durağan değildir. Üzülürken dahi içinde umut olur. 
 
Kıskançlık... Hangi kelime ile tarif edilirse edilsin derinde büyük bir hüznü barındıran bir duygudur aslında. Belki de bir acının. Nabizade Nazım; Zehra kitabını okurken böyle bir not almışım. Zehra'yı anlamaya çalışmışım. Fazlası ile ... Tüm huysuzluk ve kıskançlığından kaynaklı ihtiraslarıyla başka bir insanın hayatını mahvetmesine kızmış ancak nasıl bir çocukluk geçirdi acaba sorusunu sormadan da edememişim. İlk psikolojik roman denemesidir; Zehra... O yüzden karakterleri tanıyıp anlarken aklınızda değil kalbinizde oluşuyor sanki yorumlarınız. Kitabın isminden de anlaşılacağı gibi ana karakter Zehra çevresinde temellendirilen bir kitap. Zehra'nın ticaretle uğraşan babasının yanında katip olarak çalışan Suphi de kitabın erkek karakteri. Sadakatsizliği ile sinir bozsa da kötü durumlar kaderine düşmüş sanki. Suphi'nin güzel kadınlara gönlünü kaptırması başına olmadık işler getirir. Kocasını gözünden dahi kıskanırken onun evdeki güzel cariye SırrıCemal'i sevdiğini öğrenmesi mahveder Zehra'yı. Önce SırrıCemal'i evden kovar. Suphi ise daha sonra SırrıCemal ile evlenir; Zehra'yı yüzüstü bırakır. Zehra ise intikam almak için bir başka kadın aracılığı Suphi'nin güzel kadınlara olan ilgisini kullanarak  Sırrıcemal'e aslında Suphi'ye oyun oynar. Bu oyun sonucunda SırrıCemal intihar eder. Çok kötü olaylar meydana gelir. Bu olaylar sonucunda Zehra'da büyük bir vicdan azabıyla bu dünyadan göç eder.  
     Çok fazla soru soracağınız, kızacağınız hatta üzüleceğiniz yerler bulunmakta bu romanda. Bence çağına göre klasik olabilmeyi hakkıyla başarmış bir kitap. Belki elinizin sıklıkla gideceği bir kitap olmayabilir ancak ders çıkarılabilen ve sorgulanabilen durumların olduğu bu kitabı bir kez dahi okumak gerektiğini düşünüyorum.
Yorumlarınızı bekliyorum....