26 Aralık 2018 Çarşamba

KIŞ ETKİLERİ



 Zaman geçsin diye yaşamak yerine zamanı dolu dolu geçirmek cümlesini son zamanlarda oldukça seviyorum. Yığınla yapmam gerekenler var ne yazık ki kağıda dökmedikçe unutkanlık ya da bir tembellik oluyor.
Yaz çocuğuyum... Kış için oldukça soğuk bir şehir de yaşamasam da güneş daima beni gülümseten bir unsur. Belki biraz esinti ile... Soğuğun etkilerini sevemiyorum, bir türlü.




Son zamanlarda soğuk algınlıkları, hava koşulları derken dudaklarım inanılmaz kurumuştu. Elimden geldiğince dudak koruyucularımı yanımdan ayırmasam da ki sanırım biraz fazla da kullanıyor olabilirim. Seviyorum da ama... Engel olamıyorum :) Watsons' dan alışveriş sırasında değil de kasa yanı gördüğüm dudak koruyucusundan memnun kalmıştım. Geçenlerde tekrar aldım. Memnun kaldığım ürün sonrası Blistex almıştım. Aşırı mentollü bir üründü. Küçük olduğu için çabuk bitti ama sanırım bir daha almam. O da ayrı bir konu! İçeriğindeki zararlı katkı maddesi Instagram' da çok fazla paylaşılınca artık çekinmeye başladım.

Ruby Kiss Pot O Miracle Lip Emollient Dudak koruyucunu kasa yanında görünce denemek istedim. İndirimde 17 TL gibi bir fiyatı vardı.







Kiss Pot O Miracle Lip Emollient Dudak Balmı

*Kurumuş ,çatlamış ve nemini kaybetmiş dudaklarınızı maksimum oranda nemlendirin
* Her mevsim çatlayan ve kuruyan dudaklarınıza en özenli bakımı yapan Pot O'Miracle Lip Emollient Shea Yağı ve tatlı badem yağının yanı sıra Kakao Yağı ve Hindistan cevizi yağı ile zenginleştirilmiştir. Kakao yağı kuru dudaklar için doğal bir nemlendiricidir. İçeriğindeki E vitamini dudakları hızlı bir şekilde nemlendirir ve doğal bir parlaklık verir. 
*Hindistan cevizi yağı; soğuğa ve rüzgara karşı maksimum oranda korur ve nem kaybını önleyerek dudakların pürüzsüz  görünmelerini sağlar.

Vaat ettiklerini büyük ölçüde gerçekleştiren bir ürün. Gül ve argan yağlı olan çeşidi ve naneli olan çeşidi olmak üzere 3 çeşidi var. Ben öncesinde gül ve argan yağlı olan pembe sevimli görünümlü rubby kullanmıştım. Memnun da kalmıştım. Ancak kakao ve hindistan cevizi olan çeşidi kullanmayı bırakmasam da bir daha alacağım çeşitler arasında değil. Farklı olarak naneli olanı almak istediğimde kasadaki görevli bana naneli olanın yakıcı bir etkisi olduğunu kakao ve hindistan cevizi yağlı olan çeşidi denememi söylediğinde kendi kararımda sabit olmalıydım diyorum. Nane delisi olan bir insanım. Naneli olan birçok ürün ağır geldiğini söyleseler de seviyorum ben.
       Kakao ve hindistan cevizi yağlı dudak balsamı etkisi uzun süren, koruyuculuk özelliği belirgin olan bir ürün ancak; kullanım sonrası Hindistan cevizi ağırlığı geçmesini bekliyorum. Kakao kokusu hissi hoşuma gitmedi. Eğer almayı düşünürseniz argan ve gül yağlı olan çeşidine bakmanızı tavsiye ederim. Ürünlerin temelinde çok az bir kullanım ile etki var ancak içerik bakımında daha hafif kokusu size en uygun olanı seçmek en iyisi sanırım...Şimdilik bu kadar yorumlarım... Beklerim yorumlarınızı....

21 Aralık 2018 Cuma

2019 NOTLAR


Yıllar çok hızlı geçiyor.Ardıma dönüp baktığımda yaşlanmak değil de yaş almışım diyorum. Yaş almak iki haneli sayıların rakam değişikliğindense anı biriktirmekmiş; değerli insanlarla... 2018 benim için belirgin üç-dört olay dışında çok yorucu geçti.Saatlerce çalışmanın getirdiği yorgunluk değil; iş başvurularındaki insanların yaptığı kurnazlıkların hayatta böyle olunmalı 
yoksa hakkın yenir anlayışı ile bir şekilde benim hakkımın yenmesi ile üzüntü yorgunluğu... 

Tezimin  uygulamasını yaptıktan sonra 
üç ay için bitireceğimi zannettiğim halde uzaması, sanki bitmemiş cümlelerin yorgunluğu hasıl oldu bu yıla. Güzel şeyler olmadı mı tabi ki oldu. Bir günde tam üç şehir de bulundum. 
Ödül töreni vesilesi ile Eskişehir'de
 çok güzel bir gün geçirdim. Bir sürü not aldım.

Harika kitaplar okudum ve filmler izledim. Sıralayabileceğim birkaç cümle daha... 
10 gün sonra yeni bir yıl bizleri 
karşılayacak😊Dileklerim çok fazla. Ancak 2019'a büyük umutlar sakladım cümlesinden ziyade bitirilmemiş cümlelerimi bitirmeyi diliyorum. Noktadan sonrası büyük harfle başlamak için hazır olduğumu düşünüyorum sanırım. 
Büyük harfle; yeni bir sayfada hikayeler okuyup; hikayeler anlatmak isterken bol bol kahkaha atmak 2019 notlarım listesinde ilk listesinde yer ediniyor. 
Sağlık ve huzuru hemen maddenin
 devamı olarak ekleyeyim. 

Belirlediğim yazarların kitaplarını okumak, şimdiye kadar ertelediğim filmleri izlemek ve turist olmak, bulunduğum şehir ve zamanda.
Bundan sonraki yazılarımda Adana hakkında daha çok yazı, tarihi yerler ve hikayeler yer edinebilir. Adana Yeşilçam tadında oldukça hareketli bir şehir. 
Eğlenceli bir o kadar da hikayesel. Başka şehirlerin hikayesini öğrenmek için yol almak... Geçen yıl kahve içtiğim arkadaşım Karadeniz Turu yapmıştı onun anlattıkları ve onun gözü ile Karadeniz'i görürken onunla farklı şehirleri görelim dedik sohbetimiz sırasında. 

En azından yakın şehirleri. Adana çevresindeki illere en az hayatımızda bir kere gitsek de şehirlerde insanlar zamanla değişiyor.Değişim öylesine hızlı ki her bir anda farklı bir benliğimizi görüyoruz.
Bol bol fotoğraf çekmek... Fotoğraf çekmeyi istesem de profesyonel bir makinem olmadığı için telefonla çekebileceğim en güzel manzarayı yakalamaya çalışırım; kim bilir belki 
bir makinem olur gerçekten. 

Maddeler yaşadıkça uzayacak biliyorum. Çünkü insan zamanın içinde gelişen olaylara göre daha farklı dilekler dileyebiliyor. Zaman avuçlardaki kum gibi kayıp giderken; hayalleri ve üzüntüleri, mutlulukları sıkıntıları da kalbimizde iz bırakarak adeta bize kendisini hatırlatıyor. Umut denilen o çiçeği soldurmadan... 2019 güzel bir yıl olsun 
hepimiz için...

18 Aralık 2018 Salı

DOĞAL YAĞLAR

 
 
 
Saç dökülmesi problemleri her mevsim geçişlerinde kendisini artırarak devam ettirse de bir şekilde baş edebildiğimi düşünürdüm. Yaz döneminde A101 de satılan yağları görünce alsam mı almasam mı diye tereddüt ederken içeriğini okuma fırsatı bulmuştum. %90 zeytinyağı ve %10 argan yağı... İçeriği zeytinyağı olan bir ürün zarar vermezdi :) Yüzde yüz zeytinyağı köyden geldiği için bize annem ısrarla saçlarınızı yıkamadan önce 20 dakika en az saçlarınızı zeytinyağı sürüp sonra yıkayın ki saçlarınız güçlensin dediği için zaten sevdiğim bir uygulama. Yapıyor musunuz derseniz; dökülmeler arttığında yapıyorum. Bu da benim tembelliğim belki de.
 Kansızlık; vitamin eksikliği yüzünden mevsim geçişleri biraz fazla beni etkilese de saçların canlı bir unsur olduğunu özenle bakılması gerektiğini dökülmeler arttığında anlıyorum :( Ama tavsiye ederim duş almadan yarım saat öncesi saç diplerinize zeytinyağı ile masaj yapıp, bekletir öyle yıkarsanız saçlarınız oldukça güçleniyor doğal bir parlaklık oluyor. Yüzde yüz dogal bir kozmetik ürünü bulmak zor olduğu gibi şampuan da bulmak zor ne yazık ki...Bu yüzden doğal yağlar ile saçlarıma doğal bir etki olmasını diliyorum.
 
Argan yağının belirgin faydalarını da görünce bende aldım ve yazdan itibaren de saçlarıma uyguluyorum. Argan yağının saçlara doğal bir nem ve uzatma etkili olduğunu birçok yazıda okumuştum çünkü. Ayrıca yıpranma etkilerini de azalttığını...
Önceleri dikkatli bir saç derisine uygulayıp, bekleterek kullansam da şimdi birkaç damla şampuanıma ekleyip kullanıyorum . Oldukça da memnun kaldım. Uzatma etkisi gözle görülür ancak benim saçlarımın uzaması ile bir sıkıntım olmasa da canlılık vererek, kuruluk etkisini kırması oldukça hoşuma gitti. Ebat olarak evet biraz küçük gibi gelebilir ancak oldukça bereketli bir şekilde bana yetti. Bunun dışında saf zeytinyağını kullanmanızı tavsiye ederim. Sabun olarak da aktarlarda görürseniz bence bir bakın. Dökülme konusunda sanırım benim de vitamin eksiklerim konusu üzerine gitmem gerek o da başka bir yazı olsun :) 
Beklerim yorumlarınızı... 

 
 

14 Aralık 2018 Cuma

ŞAMPİYON FILM


2018 bitiyor... Sizin de bu yıl yapmayı planladığınız bir listeniz var mıydı? Listemin birçok maddesini gerçekleştiremesem de fırsatını buldukça sinemaya gitme maddesini sanırım gerçekleştirdim. Çarşamba günü sinema kalabalık olmaz, sakin olur rahat rahat izleriz diye düşündüğümüz için 12.00 seansına ŞAMPİYON filmine gidelim dedik. Ancak sinema beklediğimden daha dolu idi. Sevindim çünkü gittiğinize değecek bir film. Ah şu reklamlar olmasa. Film başlamadan 30 dakika boyunca reklam izledik. Ama hepsi bir yana harika bir filmdi. Gelelim film detaylarına;
İyi ki de gitmişiz. Çok güzel bir filmdi. Bold Pilot Twitter'da top tweet olduğunda görmüştüm bu konuda benim bilgisizliğim belki ama ilk kez o zaman duymuştum bu şampiyon atı.  Bu filmle de gördüm ki at yarışı farklı bir ilgi alanı olsa da ardındaki hikaye bambaşka...

      Film 129 dakika...Oyuncular; Ekin Koç, Farah Zeynep Abdullah, Fikret Kuşkan. Efsane at; Bold Pilot ayrı bir oyuncu. Belki de oyuncuların dediği gibi bu filmin başrol oyuncusu Bold Pilot. Filmde Bold Pilot'un öyküsünün yanı sıra binicisinin yani Halis Karataş ve eşi Begüm Atman Karataş'ın gerçek aşk hikayesi yer alıyor. Film Halis Karataş'ın memleketinden çıkışı ile başlıyor ki buradaki sahneler, duygusal olarak ailenin uğraştığı sıkıntılar güzel bir şekilde hissettirilmiş. Halis Karataş'ın seyis olan babası onun jokey olmasını istemese de o, İstanbul yolunu tutmuş bir şekilde Özdemir Atman(Fikret Kuşkan)  ile yolları keşişmiş. Özdemir Atman'ın çiftliğinde çalıştırmak için at bakarken; aslında at onu seçmiş ki bu at Bold Pilot. Ailedeki adı ile Boldi… Safkan İngiliz atı olan Boldi kendisine Begüm Atman dışında pek fazla kişiyi yaklaştırmadığından oldukça kararlı, özgür ruhlu bir at... Onunla bağ kurmayanları kendi hayat çizgisinin dışında bırakıyor. Güven duygusunu hissettirmeden yaklaştırmıyor kesinlikle.
     Boldi ile binicisinin arasında kurduğu bağ kolay oluşturulmayan emek verilerek anlaşılmayı dileyerek kurulan bir bağ. Hayran olmamak elde değil. Tabi bir yandan da bu bağın oluşturduğu etkilerin halktaki yansımaları da çok ilgimi çekti. Yarış başlamadan başlama yerine girmeyi reddeden Boldi için herkesin derin bir sessizlikle çıt dahi çıkmasını önleyerek onun sakinleşmesini sağlaması, o çizgiye girmesi ve geriden gelmesine rağmen Bold Pilot'ın son düzlükte yaptığı atak ile kazanması. Yarışlarını son düzlükteki yaptığı ataklarla kazanmış.
       Ama en çok umut olmuş halka... Ne kadar geriden başlanırsa başlansın yarışma bitiş noktasında biter umudu... Özdemir Atman'ın oldukça güzel değerlendirmeleri var bu filmde. "Yarış esnasında kaybetmekten değil ona bir şey olmasından korkuyorum" diyor seyircilerden birisi. Aslında inanılmaz bir durum. Yarış atından çok fazlası olduğunu görüyoruz. 1996 Gazi Koşusunda kırdığı 2.26.22'lik derecesini Boldi'nin geçen olmamış hala!
        Filmdeki Fikret Kuşkan oyunculuğunu alkışlamak gerek. Babam ve Oğlum' dan sonra biliyordum ki o varsa mutlaka izlenir film. Sakin ve asil duruşu; problemlere yeteri kadar kelime ile cevap vermesi ancak sıkıntısını beden dili ile anlatması... Halis Karataş rolündeki Ekin Koç; at ile olan uyumu sanırım 4 ay jokeylik dersleri de almış. İyi hazırlanmış bir oyuncu. Begüm Atman rolünde ise Farah Zeynep Abdullah; birtakım güçlüklere rağmen, naifliği ve mücadelesinden vazgeçmemesi ki özellikle; etkili bir oyunculuk sergilemiş.

"Şampiyon olmak bir gün kaybedeceğini bile bile yarışmaya devam etmek..."sözünü de eklemeden edemeyeceğim... Begüm Atman bu  cümleyi kurarken ağlamamak için kendimi zor tuttum.

Film sonrası gerçek yarış görüntülerine, fotoğraflara da yer verilmiş. Sinemada bence çok önemli yollar kat etmişiz. Benim yaş grubum biraz daha yabancı dizi, yabancı filmler ile büyüdük. Onların efektlerinin gerçekliği, hayal gücünün kullanımı derken görüyorum ki çok güzel filmler 2018'de izlemişim. Müslüm de kaliteli ve güzel bir filmdi. 
     Bu film saygı ve sevginin çizdiği o güzel çerçevede kazanmak için mücadele ederken umut olmayı ve yeterince samimiyetle ilerlemeye çalışırken yalnız olmayacağımıza dair izlenilmesi gereken bir film... Şimdilik yorumlarım bu kadar. Beklerim yorumlarınızı...

10 Aralık 2018 Pazartesi

CC COLOR CHANGE

 
Durmaksızın yağan yağmurlar, kendini iki gün gösteren güneş; kış kendini oldukça belli ediyor. Akdeniz iklimi şehrinde kışı hissetmek biraz garip geliyor. Gri-siyah bulutlar utangaç güneşi gölgeliyor.  Dışarı çıkmak için daha güzel havaları gözlüyorum ister istemez. Çıkacağım zaman az ürün ile canlı bir cilt için CC cream kullanmayı seviyorum. Güneş kremi ile CC cream ve bir iki ürün...  Watsons indiriminden almıştım CC COLOR CHANGE/ Blemish balm. 
Son zamanlarda acayip pahalı ürün fiyatlarını görünce elimden geldiğinde daha uygun kozmetik ürünlere bakmaya çalışıyorum. Bu üründe beni oldukça şaşırttı. Cildimde kusma yapmadı. Kış döneminde ciltte kuruyan bölgeler kendini gösteriyor çünkü. Daha fazla nem istiyor; cilt.  Kore kozmeti güzellik ürünleri denilince zaten ister istemez denemeliyim diyorum. Ürün vaat ettiklerini yerine getiren güzel bir ürün.
 
*25 güneş koruma faktörü bulunmakta ürünün.
 
* Welcos Color Change Blemish Balm Krem ciltteki renk eşitsizliğini giderir ve pürüzsüz bir görünüm sağlar.
 
* Kızarıklığı ve sivilce izlerini gizleme yardımcı olur.
 
*Cildinizde doğal bir görünüm elde etmenizi sağlar.
 
Kapatıcılık özelliği ortanın üstü; benim gibi karma ciltli olanlar varsa parlama yapmadı. İlk kullanımda biraz göze garip gelse de(Bir anda gelen beyazlık) cilt tonuna dönüş yapıyor. Aşırı; solgun bir renk değil canlı bir beyazlık veriyor. Tek bu ürünü kullanıp çıkabilirsiniz üzerine ekleme ihtiyacı yapmadan. Yaz dönemi için nasıl olur diye düşünüyorum. Kullanım sıklığıma göre düşünce Ocak ayında biteceğini düşünüyorum. Ara verip Nisan-Mayıs gibi yeniden alıp denemek istiyorum. Yaz ve kış arasındaki kullanım farkını değerlendirmek istiyorum. İndirimde görürseniz deneyebileceğiniz ürün olarak bakabilirsiniz. Güzel bir hafta olsun... Yorumlarınızı beklerim...

6 Aralık 2018 Perşembe

RAB NE BANA DI JODI MOVIE

 

Üç gündür yağmur yağıyor. 
Havanın gri-siyah bulutlarına alışamayan birisi olarak güneşi özledim sanırım.
 Kış güneşi biraz utangaç biraz parlak kendini belli etmek ister çünkü. yaz mevsimindeki görkemi azdır. Mevsimler değişse de başınızı kaldırın bir bakın ben buradayım; yalnız olmayı sevmiyorum dercesine.

Böyle havalar film izlemeli dediğimiz havalardan değil mi; ama. Bende uzun zamandır yazısını yazmak istediğim ara ara dinlemekten de vazgeçmediğim şarkıları olan ki bazen Instagram hikayelerimde de görmüşsünüzdür belki RAB NE BANA Dİ JODİ filmini paylaşmak istedim.
   
 
Rab ne bana di jodi
(Bu çifti Allah birleştirdi) filmi biraz 
eski bir film olsa da bence izlemesi oldukça hoşunuza gideceğiniz bir film. 2008
 yapımı olan bu film 2 saat 52 dakika.
 IMDB puanı hiç de fena değil.(7,2/10)
 Filmin başrol oyuncuları oldukça sevilen bizlerin de aşina olduğu oyuncular. Sharukkhan(Surinder Sahni/Raj rolünde)
 ki sinema reaksiyonlarında gördüm bu aktörün kendisinin başrol olmadığı filmlerde bir beş dakikalık görünmesi 
dahi olay oluyor. Seyirciler alkışlamaya başlıyorlar. Çok seviyorlar. Anushka Sharma'nın(Taani rolünde) ise ilk filmi. 
Bu filmden sonraki filmlerinde gördüğüm kadarıyla biraz değişmiş. 
Yüz hatları oturmuş. Hindistan'da film sektöründeki kast sisteminde bence kendi çabasıyla oldukça iyi bir rol almış. Anuskha'nın ailesi film sektöründen
 değil bildiğim kadarıyla. Gelelim bu filme Bu çifti Allah birleştirdi... 
Etkileyici bir ad. Filmde yine kulağımıza tanıdık gelen cümle içerisindeki kelimelere odaklanabiliriz. Ortak kelimelerimiz var. Film sevdiğimiz insandaki ilahi aşk üzerine kurgulanmış romantik komedi. Filmin başrol oyuncusu Sharuk Khan iki rolde.


Güzel bakan adamlardan
 kendisi diyorum. Ancak kimi yerlerde saç stili ile 2008 değil de daha mı önceki yıllardayız dedirtti. Sevdiği kadın için tamamen karakter ve tar değişikliği yaparak iki farklı insan oluyor. Bir oyun aslında hikayenin sonundan başlıyor ikisi de. Sonunda başa bu yolda tanıyorlar birbirilerini.

Bu kadına ayrı bir  sempati besliyorum. 
Hint filmlerindeki abartılı hatta müzikten dolayı çok fazla var 
çünkü atlamak istesem de sahneleri Anuska'nın filmleri daha anlamlı
 ve kaliteli bence. Kendi jenerasyonundaki kadın oyunculardan daha gerçekçi roller yapıyor ve güzel bir gülümsemesi var. Filmdeki karakteri babasının hatırı için tanımadığı bir adamla evleniyor.
 Evlendiği adam kıza olan sevgisinden iki farklı insanmış gibi davranıyor. 
(Surinder oldukça dindar ve mütevazi, sakin, Raj ise hareketli, sosyal)
Birbiri ile taban tabana zıt bir şekilde kızı tanımaya aslında kendini anlatmaya dayalı bir oyun. 
Kızın karşısına havalı bir şekilde
 çıkan dans partnerini yoksa evlendiği sakin, düzenli kocası mı hangisine aşık peki ya ikisi de aynı kişiyse. Oyunu bitiren
 filmin can alıcı sahnelerinden olan kızın dans partnerini beklerken karşısına kocasının gelmesi ve beraber dans etmeleri. Hint filmlerinde dans aşkı bir yana;
 kızın dans ederken yaşadıklarının aklına gelip iki karakterinde aynı olmasını anlaması şaşkınlıkla güzel bir sahneydi. Ancak şunu da belirtmem gerekir
 ki sevdiği için dans hareketlerini
 öğrenmek; ona kendini anlatmaya çalışmak yollarına çiçekler dökmek ve onun
 küçücük bir adımında dahi mutlu olmak bence Sharuk Khan oyunculuğunun etkileyici demek istiyorum. 

Filmin Haule Haule şarkısının Türkçe çevirisine bakmıştım. Dinlemenizi tavsiye ederim.Yavaş yavaş adım atılmasını anlatan mutluluk şarkısı; Dance Pe Chance dans hareketlerinin öğretildiği şarkı bence dinlemeniz gereken eğlenceli şarkılardan.

İzlemesi eğlenceli; 
sıradanlıkta güzelliği en önemlisi de
 kalbin görmeyi dilemesi üzerine bir film. On yılda çok fazla romantik komedi filmleri olsa da şarkıları ile film 
arşivimizde bulunması gereken bir film. Güzel bir gün olsun... 
Yorumlarınızı beklerim.

3 Aralık 2018 Pazartesi

SIMPLE HYDRATING GEL CREAM



                       Aralık geldi... Beraberinde biraz hastalıklar da getirse de bugün kendimi daha iyi hissettiğim için bilgisayarımı açtım. Eksik yazılarımı tamamlamak, kötü havaların etkisini sıyırmak iyi gelir diye düşündüm. Adana'nın alışkın olmadığı rüzgarlar ve sakin yağışlar vardı. Ne güzel bu kış hastalıksız geçer derken hava değişimi beni de yakaladı. Bitki çay sever misiniz bilmem ama sevenlerden olmasam da Allah razı olsun zencefil ve limon ikilisinden :D

           
Bu havaların etkisini fazlasıyla cildinde hisseden birisi olarak Simple markasının iyi kalpli yüz bakım serisinden en azından birisini denemek istedim. İndirimde iken 25 TL gibi bir fiyata almıştı. Ebat olarak küçükten biraz daha büyük çanta kremleri gibi :) Jel yapıda bir nemlendirici krem. Cildim karmadan yağlıya dönük bir cilt olsa da hava değişimlerinden fazlasıyla etkilendiği için kuruluklar olabiliyor. İki haftadır düzenli olarak kullanıyorum. 
afif bir yapısı var. İlk kullanımda ıslaklık hissi olsa çabucak emilim gösteriyor. Yoğun bir nemlendirmesi var. Nem maskesi yapmışım gibi hissetmiştim ilk kullanımda. İki haftadır kısmen evde olmak da zorunda kaldığım için makyaj öncesi nemlendirme olarak kullanmadığım için genellikle gece kremi gibi kullandım. Sivilce yapmadı. Bu özellik benim için sevindirici bir durum. Yaz mevsimi için yorum yapamayacağım ama kış için sevdiğim ürünler arasında yer edindirdi. Ürün tarafından belirtilenler;

*Dermatolojik olarak test edilmiştir
*Hipoalerjeniktir
*Hayvansal kaynaklı içerik içermez.
*Alkol, parfüm ve renklendirici içermediği de eklenmiş.
Bu marka biraz renkli bir şekilde Türkiye piyasasına girdi. Diğer ürünlerini de yavaş yavaş denemek istiyorum. Güzel bir hafta olsun. Yorumlarınızı beklerim...

27 Kasım 2018 Salı

SORU MU CEVAP MI?

 
Başını kaldır, yukarı bak! Ayrıntılar zihninde bambaşka bir hayale açılsın...Bu fotoğrafı çekerken bu cümle yankılanmıştı zihnimde. Her fotoğrafın kendine has hikayesi ve o hikayenin her bir insanda farklı bir yansıması var.
Sevgili düş tasarımcısı beni bir mime davet edince hemen yapmalıyım dedim.  Keyifli bir mim yapmış okumak isterseniz diye linkini bırakıyorum.
 
 
 
1.Sihirli değnek elinizde...İlk olarak ne yapmak isterdin?
 
Beş yıl sonraki halimi görmeyi çok isterim. Sihirli değneği zamanı ilerletmek için kullanmak olur yapacağım ilk iş.
 
2.Hangi çizgi film karakteri olmak istersin?
 
Ay Savaşçısı çizgi filminde Mars Savaşçısı. Sanırım biraz da o karaktere benziyorum. Benzerlik mi ilgimi çekti bilmiyorum ama sırf onun için izlerdim. Okul dönüşlerinde TRT-1 de hatırladığım kadarıyla öğleden sonra 3- 3.30  gibi yayınlanırdı. Bittiğinde o kadar çok üzülmüştüm ki...
 
3.Geçmişi değiştirme imkanın olsaydı neyi değiştirmek isterdin?
 
Sanırım üniversite için Sayısal, EA, Sözel sınıfları belirlendiğinde sözel sınıfında olmak için cesur konuşmalar yapıp ailemi ikna edebilmeyi isterdim. On beş yaşında gelecek için çok önemli bir karar olduğunu farkında olamayabiliyor insan. Bu yüzden seçimlerde yüzde doksan ailenin etkisi oluyor. Büyük bir pişmanlık oldu benim yaşamımda bu konu...
 
4.Tarihte hangi zamanda hangi olayın içinde olmak istersin?
 
Tarihin en önemli olaylarında gözlemci olarak bulunmak isterim. Tarihi, dönemin hikayelerini dinlemeyi çok sevsem de 60'larda yaşamayı çok isterdim. Olay kısmı bir yana 60'lar moda açısından çok ilginç ve zarif bir dönemi yansıtıyor. Alışkanlıklar yeni yeni duyulan müzik türleri ile bambaşka bir dünya sanki.

5.Görünmez olmak mı yoksa insanların düşüncelerini okumak mı?
 
İnsanların düşüncelerini okumak gereğinden fazla bir yük gibi geliyor. Daha çok kırgınlık veya hüzün gibi... O yüzden görünmez olmayı dilerdim. Belki Harry Potter kuşağından olmanın da verdiği bu durumdan da kaynaklı olabilir kendisine miras kalan görünmezlik pelerine çok imrenmiştim. Görünmez olmak daha eğlenceli sanki.
 
                          6.Bir ünlü ile tanışacaksın, kim olmasını istersin?
 
       Hugh Grant... Notthing Hill hayranı olarak aslında oradaki karaktere hayran olan birisi olarak onunla tanışmayı çok isterdim.
 
                              7.Eğer insan olmasaydın ne olmak isterdin?

         Rüzgar olmak isterdim. Sıcak bir şehirde yaşıyorsanız, rüzgar çok değerli oluyor. Onun yolculuğu benim için biraz fazla...Bir kitapta okuduğumu düşündüğüm bir paragraf aklımda kalan; "Rüzgar; gecenin sırrını saklayan vefakar dost. Karanlık yerini güne bırakırken kim bilir sen hangi diyara yolcusun..."
 
Bu mimi okuyan herkes yapmalı bence ;) Yorumlarınızı beklerim...

23 Kasım 2018 Cuma

SOFT GENTLE ROLLON

 
Yağmurlu bir sonbahar-kış vaktinden selam olsun... "Yaz vakti insan serinlemenin yolunu bulur ya peki kış öyle midir? Soğuğu hiç sevmem..." Bu cümle zihnimde yer edinmiş. Kasım ayı son haftasına da yağmurlu girecek gibi. Yağmurun usul usul kendi halinde yağması bir yana üşümeyi sevmiyorum sanırım. Her mevsim kendine has özellikleri barındırsa da Aralık bakalım nasıl geçecek? Bu merak yaşatıyor insanı...
Hafta sonu umarım hepimiz için bol kahkahalı ve hayat dolu geçer dileğini bir köşeye koyarak yazıma başlayayım. Bu ara bitenler kozmetik bölümünden çok tekli bir şekilde sevdiğim, bir daha alacağım ya da kesinlikle almam, olsa da olur olmasa da ürünlerini paylaşmak istiyorum.
Soft and Gentle care roll-on Gratis'te bir indirim vakti gidip aradığımı bulamadığım sırada sıfır alüminyum içerir yazısını görünce denemek istediğim bir üründü. Küçük bir indirimi de vardı. Ancak ne yazık ki beklentimin altında kalması bir yana etkisi alüminyum miktarı gibi sıfır olan bir ürün oldu. Kokusu hafif aşırı hijyen kokularını sevmeyen birisi olarak dikkat ederek almıştım. Yalnız kalıcılık sıfır olması bir süre sonra rahatsız edici bir hal alması, vücudun normal koku dengesini bozduğunu düşünüyorum. Normalde roll-on, deo, parfüm üçlüsü şeklinde fazlasıyla koku hassasiyeti olan birisi olarak özellikle bu üçünün de koku uyumuna dikkat ederim. Sanırım benim bu dikkatim sayesinde dışarı pek fazla yansıtım olmadıysa da kullanım sonrası sizin hissettiğiniz etki kesinlikle bu ürünü almam bir daha dedirtti. Kış zamanı insanın terlemesi daha az olduğu bir dönem olmasına rağmen kaldıkça kokusunun daha bir değişik hal alması ile anlam veremediğim bir ürün oldu. Daha doğal katkı maddesi az ürünler kullanmaya çalıştığımız şu zaman diliminde hayal kırıklığına uğratan bir ürün oldu. Alternatif başka ürünlere bakmanızı tavsiye ediyorum. Hatta alternatif başka ürün tavsiyeleriniz varsa yorumlarınızı beklerim...
 

20 Kasım 2018 Salı

ESKİ BİR SOKAK SESİ


ESKİ BİR SOKAK SESİ
 
            Eski bir sokak sesinin özlemini 
duyacak kadar yaş aldım mı sahiden? Otuzlu yaşlarıma daha var ama zaman ne çabuk değişiyor. Sokakta oynadığımız zamanlar; okuldan dönüşte Ay Savaşçısı izlediğimiz günler çabuk geçmiş. Bu ara kafamı toplamak için kitap okuyorum. Kitaplar hüzünlü zamanların en güzel kaçış yolu benim için. Bir süreliğine dahi olsa başka bir dünyaya girmek, düşüncelerimi toparlamak için bana gerekli enerjiyi veriyor. Hele ki kış ben geliyorum yağmurlu havaları da benimle beraber getiriyorum derken...
      Sevinç Çokum çok sevdiğim bir yazar. Paragraf aralarında düşüncelerimin sesini duyar gibi olduğum bizden yansımalar taşıyan hikayeleri olan bir yazar. Ağustos Başağını satır satır ezberlerken farklı kitaplarının da yeri ayrı tabi.          
      "Eski Bir Sokak Sesi' nde Sevinç Çokum' un 1972-74 yılları arasında yayımlanan ve çok sevilen ilk öykü kitapları Eğik Ağaçlar ve Bölüşmek bir araya geliyor. Yazarın yaşanmışlıklardan seçtiği çizgiler ve gözleme dayalı renklilik ve bu öykü dünyasının özellikleri... Kitapta şehir dokusu ve insani değerleri bakımından farklılaşmaya başlayan İstanbul dekoru içinde dayanışmalar ve kırılışlar incelikli bir üslupla sergileniyor."(Tanıtım yazısından)
            Bu kitap içerisinde birçok hikaye barındırmakta. Yazarın samimi ve sıcak üslubu hikayelerin gerçek bir yaşamdan sanki çocukluktan kalma bir alışkanlık gibi anneannenizin evinin bulunduğu apartmansız limon bahçelerinin kokusuna karışan bir reyhan gibi, okumanızı tavsiye ederim. Her bir hikaye etkileyici bir özet ile başlar gibi birkaç cümle ile giriş yapılmış hemen sağ üst köşeye. Sonrasında başlayan kelimeler ile baharı da, düşünceleri de canlı bir şekilde hissediyorsunuz. Özlemler ayı aradan geçen zaman da hissedilen duygular ölmez. Duygular yaşar; düşünceler ise kalpteki o sıcaklığı arar sözünü akıllara getirmekte. Not aldığım alıntılardan birkaçını paylaşmak istedim.
 

"Eskidik…Bizimle birlikte; hayaller de eskidi. Eskimeyen sevgiydi."

"Hep böyle derin uçurumlar mı olacak insanlarla aramda? Ben neredeyim? Hangi yolun başındayım ya sonunda? Belki bir ağaç devrilmiştir yolun üstüne; geriye dönemem, ötelere gidemem."

"Başlangıçlara karanlık çöküyor.
Sonlar neden aydınlık?"

17 Kasım 2018 Cumartesi

OTACI GÜL KÜRÜ KREM


(Normal ve Kuru ciltler için 
yoğun besleyici krem)

      Her Mayıs, Isparta'yı bir telaş sarar. Sabahın ilk ışıklarıyla gül bahçelerinin yolunu tutan çiftçiler, ''Rosa damascena"olarak bilinen gül çiçeklerini Bandırma'daki fabrikamıza yollamak üzere tek tek elleriyle toplarlar. Damıtılan güllerin saf yağlarının ve özlerinin en doğal halleri Otacı Gül Kürü'nü oluşturur.

          Güzel bir tanıtım olduğu için direkt aktardım. Otacı serisinin Gratis'e geleceğini duymuştum. Geliş fiyatı açısından biraz pahalı olduğunu düşünsem de bu kremi denemek istedim. 40 TL gibi bir fiyatı vardı. Ancak serinin diğer ürünleri daha pahalı... Ürün özellikleri notlarım ise;

Parlak ve taze bir cilt için yüzünüze ve boynunuza  sabah-akşam uygulayacağınız Otacı Gül Kürü Yüz ve Boyun Kremi  doğal gül yağlarıyla cildinizi nemlendirir ve besler. UVA filtresi içerir ve zararlı güneş ışınlarına karşı cildinizi korur.

Kullanım şekli: Nemlendirmeye yetecek miktarda, göz çevresi dışında, yüzünüze ve boynunuza uygulayın.

İçerik notlarım ;

*Saf zeytinyağı
*Sea yağı
*Doğal kozmetik standartlarına uygun sertifikalı bileşenler 

Olmayanlar 
*Boyar madde, sentetik esans, aroma, paraben, mineral yağ ve hayvansal madde...

   Bir haftadır kullanıyorum bu kremi. Kış kremi olarak sevdim. Yaz dönemi ile kış arasında cilt soğuk havaya karşı oldukça farklı tepkiler gösteriyor . Bu kremin cildin rahatlatıcı özelliğini sevdim. Kokusu ise bildiğimiz gül kokusu . Mucizevi bir etkisi var mı ? Hayır ama günlük bakım kremlerinde kullanabileceğimiz bir krem. Alternatif daha uygun fiyatlı kremlere de bakılabilir. Biraz az gibi geldi bana çünkü. Son olarak yoğun bir krem elimizde küçük noktalar seklinde kullanabiliriz. 

Beklerim yorumlarınızı 😊 Güzel bir hafta sonu olsun hepimiz için 

13 Kasım 2018 Salı

HAYATI YAKALA

HAYATI YAKALA
 
Nasılsın? Bu soruyu bir klasik gibi soruyoruz. Alışkanlık gibi... Sahiden nasıl olduğunu merak ediyor muyuz; önemsiyor muyuz? Son zamanlarda gerçek bir samimiyet algısı üzerinde düşünüyorum. Nasıl ki samimiyet kelimelerle ifade edilmez cümlesine kısmen inansam da bazı kelimeler kalbe doğru koştuğundan duygular inciniyor. Hayatı yakalamak için kelimelerle başlayan düşünceler farklı bakmayı öğretiyor. Bakmak ile görmek arasındaki o çizgide daha bir tecrübeli yürütüyor.
Bir anda gelen kışa inat sonbaharın esintilerini de geride bıraktırmıyor. Bilmiyorum instagram hesabımı takip ediyor musunuz; fotoğraf çekerken gördüğüm en farklı detayları paylaşıyorum bu ara. Hayatın her bir anının değerini anlarken kaçırmamaya çalışıyorum. Zaman takıntısı olmadan, detaylardaki güzellikleri fark etmeye çalışıyorum.
Fotoğraf metroda sıkıldığım andan... Yansımayı yakalayabilir miyim derken yakalamışım. Metro çok kalabalık saatine ulaşmadan sakinken çok fazla kelimeye gerek olmadan yalın düşünüyor insan. Kasım apar topar geçiyor. Aralık ayı da bir göz açıp kapayana kadar geçecek gibi. 2019'un hepimize iyi gelmesine ihtiyacımız var bence. Yeni başlangıçlar ve yeni paragraf başları için... En çok da büyük harfle başlayabilmenin cesaretini tanıyabilmemiz için! Sizin için Kasım ayı nasıl geçmekte? Nasılsınız sorusunu içtenlikle soruyorum. Belki telaşlı belki yorgun belki de üzgün... Hangi kelime durumumuzu özetlerse özetlesin düşlerimiz gerçek olsun. :)
Bu ara Aamir Khan (Hindistan Haydutları) film müziklerinde takıldı kalbim. Neşeli bir şarkı dinlemek isterseniz eğer Suraiyya song tavsiye ederim.
Beklerim yorumlarınızı...

9 Kasım 2018 Cuma

BÜYÜK BLOG TAKİP ETKİNLİĞİ



           Güzel bir hafta sonu olsun hepimiz için... Bol kahkahalı, anılarımızın yadigar kalacağı hafta sonu günleri. Cumartesi günü pek bir sempatik gelip pazar günü ise pazartesi zamanının stresini yaşayanlardanım bende.
 Olsun her günün kendine ait bir karakteri ve güzelliği var. Notlarım her günün birbirinden daha değerli olduğuna dair hikayeler ile dolu... Bugünkü yazım benim büyük blog takip etkinliği hakkında. Emekler vererek oluşturduğumuz blog yazılarımızın daha geniş kitlelere ulaşması yorumlar gelmesi öylesine mutlu ediyor ki! 
Büyük Blog Takip Etkinliği büyük bir güzellik; yeni bloglarla tanışmak ve bizim bloglarımızı da onlarla buluşturmak adına bu etkinlik kapsamında yapacaklarımız oldukça basit aslında.
Buna göre:
 1. Öncelikle aşağıda linklerini paylaştığımız blogları tek tek ziyaret ederek, onları takibe alıyoruz. Eğer blogda takip bölümü yoksa, bu durumda e mail yolu ile abone oluyoruz.
2. Sonrasında takibe aldığımız bloglardaki "Büyük Blog Takip Etkinliği" paylaşımının altına, bu etkinliğe katıldığınızı, takipte olduğunuzu belirten bir yorum ile birlikte kendi linkinizi bırakıyorsunuz. 
3.Son olarak da kendi bloğunuzda "Büyük Blog Takip Etkinliği" başlığı altında, etkinliği anlatan bir yazı yazıyorsunuz. Yazının sonuna aşağıda görmekte olduğunuz linkleri de ilave edip ve en sonuna kendi linkinizi ekleyerek yazınızı paylaşıyorsunuz. 
 Kurallarımız bu kadar açık ve basit. Bu sayede takipçi sayılarımız artacak ve bloglar arası dayanışma sayesinde daha fazla kişiye erişip, arama motorlarında görüntülenme fırsatı elde edebileceğiz. 

      Bu etkinliğin herhangi bir son katılım tarihi yok. İstediğiniz zaman bu etkinliğe katılabilir ve blogger arkadaşlarınızı bundan haberdar ederek, katılımın artmasını sağlayabiliriz. Şimdiden herkese teşekkürler...

  Linkler:

https://www.lerzankaradan.com/  

http://kelebeketkisi39.blogspot.com/ 

http://neselisusevim.blogspot.com/ 

https://esratakim.blogspot.com/ 
http://yelizinkesifleri.com/ 

https://www.masalzehra.com/ 

https://beautypery.blogspot.com/ 

https://www.makyajliyorum.com/  

https://kadincada.blogspot.com/

https://melciblog.blogspot.com/2018/11/blogger-tansma-etkinligi.html

https://www.sosyalmedyakafe.com/

https://tanerkoc.blogspot.com/

http://renkliblogsayfam.site/

https://aylakeditor.blogspot.com

http://alevkaraca.blogspot.com.tr/

http://www.sosyalanneyim.com/ 

https://yesimlehertelden.blogspot.com.tr/ 

https://bahceperim.blogspot.com.tr/ 

https://dertlidostum.blogspot.com.tr/ 

https://camdandusler.blogspot.com.tr/ 


7 Kasım 2018 Çarşamba

KALP SESİ

 
Tek bir çözüm var mıdır, hayatta... İki artı iki dört eder peki bir artı üç dört etmez mi? Bilmiyorum sanki empati yeteneğimizi kaybettik sanki.  Düşünmeden konuşuyor, fikirlerimizin sabitliğinden vazgeçmiyoruz. Sonuca odaklı bir düşünce tarzında peki sonuca ulaşırken çekilen sıkıntıların değeri yok mu? Hayat bir matematik dersi değil farkındayım, gidiş yolundan puanı sonrasında tecrübe olarak alsak da... Durum bu şekilde! Bilmeyi de umursamıyoruz. Dinlemeyi unuturken en çok kalbimizin sesini dinlemeyi unuttuğumuzun farkında değiliz. Kaba konuşmayı dobralık, banka ATM sırasında dahi o sırada olmadığı halde sıraya en alakasız yerden girmeyi uyanıklık, kibar bir insanı da salak yerine koymayı hayat bu şekilde diyerek savunmak bu hafta bana oldukça ağır geldi. Özellikle de gözünün içine baka baka yalan söylemek için ruhun masumiyetini kilitlemek gerekir sözünü aklıma getirdi.
Bu hafta benim için oldukça hüsrana uğramış bir şekilde geçti. Fotoğraf ise hafta sonundan güzel anların notlarım toplamında. Hayat elbette ki tek düze geçmeyecek bazen üzüntülü bazen mutlu ve bazen de hüzünlü. Şanslıyım ki kırgınlıklarımı insanlar hakkındaki şaşkınlıklarımı anlatabileceğim arkadaşlarım var. Yalana kimse tahammül edemez ancak pişkinlikle o yalana inandırılmaya çalışmak beni hala şaşırtıyor. Aslında iyi bir şey demek  ki alışmamışım hala yalan söyleyen insanlara. Hakkın geçmemesi için eğer ufacık dahi hak geçmişse; hakkını helal et sözü ne anlamlı bir cümle ah bir bilsek...
Can Atilla/Mum ışığında hayaller
Kulaklarım öylesine alıştı ki dinlemeye belki sizlerde seversiniz.

3 Kasım 2018 Cumartesi

ŞİİR FALI

Hafta sonu karmaşasında bir nefeslik mola. Eski bir alışkanlık şiir falı bakmak! Cahit Sıtkı Tarancı/ Otuz Beş Yaş bütün şiirlerinde bende şiir falı baktım. Falıma düşen şiir paylaşmak istedim. İnstagram adresime de koymuştum fotoğrafı uğramak isterseniz adresim...
                     YALNIZLIĞA DAİR
Can yoldaşın olmazsa olmasın ,
Yalnızım diye hayıflanmayasın.
Eğilmiş üstüne gökyüzü masmavi;
Bir anne şefkatine müsavi;
 Üç adım ötede deniz;
Dosttur ne öfkesi ne durgunluğu sebepsiz.
Bir derdin varsa açabilirsin ağaçlara;
Ağaç yaprak verir sır vermez rüzgara.
Ve kış yaz
Dalda kuş eksik olmaz
Dağ başında duman
Yalnızlık nedir göreceksin öldüğün zaman...

31 Ekim 2018 Çarşamba

MÜSLÜM FİLMİ

        Hafta ortası... Çarşamba en sevdiğim günler sıralamasında ilk sırayı alırken ertesi günü düşünmeden de edemiyorum tabi ki... Yeterli sayıda kursiyer bulamadığım için acaba bu dönem de mi işsiz olacağım derken ablam sinemaya gidelim dedi. Hemen hemen hiç olumsuz yoruma rastlamadığım Müslüm filmine onunda bugün boş günü olması ile birlikte öğle seansına gittik. Ki bence iyi ki 12.30 seansına gitmişiz; Ayla ve Aile Arasında filmlerinden hatırlıyorum acayip bir kalabalık ve bilet sıkıntısı yaşanıyor, popüler Türk filmlerinde. Hafta ortası ve öğle olunca biraz rahat bilet aldık. Sıcağı sıcağına yorum yazmak istememin sebebi; Timuçin Esen... Çok sevdiğim bir oyuncu olması bir yana bu filmde oynamamış resmen Müslüm olmuş. Reklam kısmı biraz fazla olsa da arayı kısa tutmaları ile 132 dakikanın nasıl geçtiğini anlamadık. Film hakkında notlarım;

Oyuncular: Timuçin Esen, Ayça Bingöl, Zerrin Tekindor,  Erkan Can, Güven Kıraç ve birçok tanıdığımız yüzlerine aşina olduğumuz oyuncular.
Konusu: Çocuk yaşta girdiği Adana Halkevi'nde bağlama ustası Limoncu Ali ile tanışan Müslüm ondan hem hayat hem de müzik bilgisi konusunda dersler alır. Limoncu Ali hayatına yön vermiştir Müslüm'ün hayatındaki tüm acıya rağmen ayakta kalmak konusunda bir dalı vardır... Sesi ve müziği...
              Müslüm Gürses çok az dinlediğim aslında Paramparça(Teoman) şarkısını yorumlaması ile sempatimin olduğu bir sanatçıydı. Belki yaşımdan dolayı belki de müzik türü sevgimin farklılığından dolayı... Ama bu film ile sanatçıyı anlamak aslında ufak da olsa bir önyargıyı kırmak adına güzel bir başlangıç oldu. Çocukluğundan delikanlılığına oradan da yetişkinliğine bunca acıya rağmen bir şekilde ayakta durabilmek ve müziğine sarılmak bir kat daha artırdı saygımı. Eski Adana'yı görmek ki izlerken çekim yaptıkları yerleri düşündüm. Özenle çalışıldığının belli olan kaliteli bir filmdi. Filmin ilk yarım saati mükemmel bir tempo ve hikaye akışı ile geçerken ortalarındaki durağanlığın beni biraz sıktığını kabul etmeliyim. Ancak sonunu doğru ve etkileyici şekilde bağlamışlar. Kapanış sahnesi, kalabalık inanılmazdı. Sinemada ağlayanlar oldu; hatta kimi yerlerinde babasına(Müslüm Gürses'in babasına) duyulan öfkeyi sesli bir şekilde dile getirenler de oldu. Muhterem Nur ile olan ilk sohbetindeki samimi konuşmalar beni de güldürdü. Yaşanmış bir hayat hikayesi sonunu bildiğin bir kitabı okumaya benzer derler. Ancak filmler konusunda böyle düşünmüyorum. Farklı bir bakış açısı edindiriyor filmin ana kahramanı adına. Muhterem Nur'da Müslüm Gürses de hayatlarındaki yaraları anlayıp aslında birbirlerine derman olabilmek için çabalamışlar. Limoncu Ali'nin hayat ve müzik hakkındaki öğrettikleri aslında öğretmeye çalıştıkları Müslüm Gürses'in en vahim zamanlarında dahi aklından çıkmaması ve kardeşini okutmaya çalışması filmin güzel detaylarıydı. Kardeşinin ona hediye ettiği Yunus Emre'nin şiirlerinin bulunduğu kitap ise belki de en anlamlı detayıydı. Zerrin Tekindor(Muhterem Nur rolünde) tüm zerafeti ve güzelliği ile rolünün hakkını vermiş. Ama film boyunca Müslüm Gürses'in kardeşine ev annesine çok üzüldüğümü söylemeliyim.Notlarıma eklemiştim; 

"Herkes cennette doğar bazıları cehennemde büyür"
   Bu cümle filmin en can alıcı cümlesiydi bence. Cehennemde büyüyen Müslüm Gürses kendine has yorumlaması ve hayran kitlesi ile bence unutulmazlar arasında yer aldı...

28 Ekim 2018 Pazar

DÜNÜN HİKAYESİ(MİM YAZISI)

 
Mimlenmek; hatırlanmak gibi oldukça mutlu ediyor. Bu mimi
http://buummansessiz.blogspot.com/ başlattı linki ile bırakıyorum. Güzel mim yazısını okumak isterseniz bloğuna uğrayabilirsiniz.
                   
      Dünyanın en güzel lekesi kalem lekesi... Çocukken güzel yazı derslerimiz olurdu diye iç geçirmişti. Elinin mürekkebin rengini alması uzun sürmezdi; oysa tüm yaramazlıkları geride bıraktığı yaşlardaydı. Notlarım biraz düşünceli biraz yorgun, sabah saatlerinde dolma kalemin bittiğini elindeki izde anlarken anımsamıştı güzel yazı derslerindeki mutluluğunu. Ne ara çocukluğunu özleyecek yaşlara gelmişti sahi? Soru sorduğuna şaşkın ellerini temizlemek için uzun uğraş vermişti. Yetişmesi gereken bir otobüs ve ulaşması gereken bir görüşme vardı. Hayal kuracak zaman yok derken az kalsın çantasını unutuyordu. Yürümek de beklemek gibi kader miydi? Yürüdükçe yolların azaldığını görmeyi dilemeyi bırakmıştı. Azalan belki de yalnızca hayallerdi. Otobüsteki kalabalıkta nefes almaya çalışırken oturacak zor da olsa bir yer bulmuştu. Bir pencere kenarında kafası cama yaslanmış şekilde hayattaki tüm yorgunlukları için iç geçirirken teker teker geçtikleri duraklar birer tablo halini almıştı. Sonbaharın kısacık bir zaman diliminde yaşandığı kış mevsiminin habersiz geldiği bu şehirde dört mevsim aynı gün içinde yaşanabilirdi de. Otobüsten indiğinde ceketini almadığına pişman hızlı adımlarla kabalıkta ilerlemeye başladı. Son zamanlarda merdiven çıkmak nefes nefese kalmasına neden olduğundan kendince dinlenme durakları seçmişti. Birinci kata geldiğinde nefes al biraz bekle; ikinci katta az kaldığını düşün. Üçüncü katta ise... Gördüğü inanılmaz kalabalık karşısında diyecek tek kelime bulamazken sıraya girmesi gerektiğini anlamıştı. Kalabalık sıra ayrı bir dünya idi. Herkes kendi arasında sıranın uzunluğunu ve görevlendirilme belgesini alıp almayacağını gün içerisinde yetişip yetişmeyeceğini merak etmekteydi. Umut; alışkanlığa dönüşürken bezginliğe de bırakmıştı kendini. Sıra bir türlü ilerlemiyor saatlerse zamanın görevini yetirirken insanın aleyhine işliyordu. Sonrası; sonrasında sonrasında düşünülmeliydi derken konuşmalara kulak verdi. Hatta verirken çoktan sırada bekleyenlerle arkadaş olmuştu. Beklerken konuşulanlar kaderdaşlık gibi aynı problemlerdi. İki buçuk saatin sonunda ise beşerli gruplar halinde görevlendirme kağıdını almışlardı. Onaylatmak için yine bir koşuşturma içinde mesai saatinin bitmemesi dilenerek bir sonraki hedefe varılmıştı. Akşam bunca koşuşturma içinde olmuş; karanlık ilk dilimini göstermeye başlamıştı bile. Metro kalabalığındaki bezgin yüzleri görünce hayat koşuşturmasının içinde kaybolduğunu anlamıştı. Bitmeyen bir koşuşturma herkesin eve ulaşmaktaki isteği... Ev huzur demekti çünkü. alınan tüm nefeslerin toplamındaki sıcaklıktı. Bezginlikler için kısa bir mola; yarın için ayaklar üzerinde durabilme cesareti verendi. Evinin yakınındaki parktan geçerken adımlarını hızlandırmıştı. Elleri telefonda geliyorum az kaldı derken konuşmasını bitirip anı yakalamak istedi. Anı yakalamak ve zamanı durdurmak isteği... Bu küçük istekten fotoğraf ile...

     Perşembe günümü hikayeleştirmek istedim :) Becerebildiğim kadar cuma günü de perşembenin devamı şeklinde görevlendirildiğim yere gittim(halk eğitim merkezine) pek güzel karşılandığım söylenemez ancak sınıf açmak için kişi bulmam gerektiği açık açık söylendi. Tanımadığım bir mahalledeki insanlara kendimi nasıl anlatabilirim diye düşünürken atanamadığım bir kez daha üzüldüm. Bilmiyorum hayat ne doğrultuda ilerleyecek bu dönem dualarınızı beklerim. Yüksek lisansım biter ve doktora için bir şansım olur. Bu mimi de herkesin yapmasını isterim. Günlük tutmak gibi kısa bir anımsama muhasebesi ama yorum yapan ilk iki kişiyi şimdiden mimledim. Güzel bir hafta başlangıcı olsun hepimiz için...