bookthief etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bookthief etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Nisan 2020 Çarşamba

THE BOOK THIEF FİLM


 Mart ayı bir asır gibi geçti. İki hafta öncesi çok uzak gibi gelse de aslında kısa bir zaman dilimi öyle değil mi? Anı gibi geliyor sabah 6 da uyanıp okul için dışarı çıktığım zaman dilimi... Ama bugün bahar o güzel yüzünü gösterdi. Harika bir güneş hemen yanı başında ise tatlı bir rüzgar... Bu ara balkona daha sık çıktığım için havayı biraz uzaktan da olsa izliyorum. Küçük bir hobi bahçem oldu sanki. Domates, havuç, soğan ve sarımsak küçük saksılara ektiklerim kendini göstermeye başladı. Güzel bir terapi gibi herkese tavsiye ederim. 

Bugünlerde izleme listemdeki filmleri izliyorum. Kitap Hırsızı/ The Book Thief uzun zamandır izlemek istediğim bir filmdi. İlk boş zamanımda izleyeceğim diyerek sürekli erteliyordum. Hata etmişim. 2 saat 13 dakikada bir sahneyi bile atlamadan izledim. En beğendiğim filmler listesinde ilk üçe rahat girdi. Hala birinci sırada Son Samuray filmi var. Her bir detay; müzikler, oyunculuklar harikaydı...

Kitap Hırsızı filmi ise kitabından uyarlanmış. Kitabını da filmini izledikten sonra kesinlikle okumalıyım dedim. (yazarı: Markus Zusak) 
İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya'da dokuz yaşında küçük bir kız çocuğu Liesel Meminger bir ailenin yanına gönderilir. O ailenin manevi kızı olur. Liesel kitaplarla özel bir bağ geliştirir ki; bunda en önemli pay babasınındır. Her akşam beraber okuma yaparlar ve kitaplardaki ilgi çekici veyahut bilmedikleri yeni kelimeleri evlerinin bodrumundaki duvarları kapsayan  tahtaya yazarlar. Liesel çok sevdiği ailesi ve evlerinde kalan sığınmacı Max ile kitap okumaya devam eder. Dünyada yaşanan tüm kötülüklerden ve acılardan kurtulmanın yolu ikisi için de kitaplar olmuştur. Ancak bodrum katında Hitler'in zulmünden kaçarak saklanan Yahudi Max daima endişeli bir haldedir. 

Filmden bazı alıntılar; 

"Kelimeler hayattır Liesel"

"Beni her zaman kelimelerinin içinde bulacaksın"

Öyle ki izlerken yanı başımda daima bir not defteri bulunur. Filmin sürükleyiciliği ve etkileyiciliğinden bu kadarcık notlar aldım. 2.Dünya Savaşı özellikle Hitler dönemi filmleri izlerken etkileniyorum. Dönemdeki acılar ve yapılan işkencelerin etkilememesi zaten imkansız. Bu yüzden bazı filmleri ruhum kaldırmaz diyerek izlemiyordum. Ancak Liesel'in(Sophie Nelisse) tatlılığı; babanın(Geoffrey Rush) anlayışlı hali annenin(Emily Watson) o sert görüntüsünün altındaki naif kalbi; Max'i(Ben Schnetzer) hayatta tutmak için verdikleri mücadele... Acıyı, savaşı ve savaş dönemindeki ruh halini, korkuyu hissediyorsunuz.Kanlı görüntüler yerine hissettirme ve insanlık üzerinde durulmuş. Korkuyu insanların hal ve hareketlerinden yanı başınızda buluyorsunuz. Özellikle bombalardan korunmak için sığınaklardaki insanların yüzlerini görünce savaşın etkilerini bir kez daha anlıyorsunuz. 
Liesel ile Max arasında geçen bir diyalog aklımda; Liesel olan bitene anlam veremezken Max diyebilecek en uygun cümleyi aramaktadır. "Bir şey yapmasına gerek yok. İnsana insanlığını hatırlattı yalnızca..."
İzlemenizi tavsiye ederim. Şimdilik yorumlarım bu kadar beklerim yorumlarınızı...