(Görsel benim tarafımdan çekilmiştir. Musabalı Konağı)
Zamanda yolculuk yapalım... Dar, kemerli sokaklarda özenle döşenmiş kaldırım taşlarında ilerleyerek Adana'yı gezelim. Bu ara kendimi çok yorgun hissetsem de yenilenmiş, özenle açılmış müzelere gitmek istedik. Tepebağ'ı bu anlamda mutlaka ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Adana ekranlarda gösterildiğinden çok farklı ve kendine has dokusu olan bir şehir. Biliyorum Adana denildiğinde akla kebap geliyor ama kebaptan daha fazlası. Bu şehrin gerçekten de özel bir ruhu var. Tarih boyunca çok fazla gelen, geçen giden olmuş. Bizim akrabalarımız 6-7 nesildir Adana dışına çıkmamış olsa da ki rahmetli dedemin anlattığına göre Osmanlı Devleti zamanında gelen Türkmen obalarından olan akrabalarımız önce Pozantı'ya yerleştirilmiş. Çok büyük bir toplulukmuş gelenler, bir kısmı Pozantı çok soğuk biz sıcak severiz diyerek Adana'nın kuzeyinden güneyine tam merkeze gelmişler. Merkezden de Lokman Hekim diyarı Misis'te ömürlerini geçirmişler.
Tepebağ'da Adana'nın en eski yerleşim yerlerindendir. Restorasyon çalışmaları hala devam etse de geleneksel Türk Mimarisi'nin özgün örneklerini görmek isterseniz mutlaka görmenizi tavsiye ederim. 19.yüzyılda Adana'da pamuk üretimi ve göçer Türkmen obalarının artık yerleşik hayata geçirilmesi ile bu civardaki evler yapılmıştır.
Benim halam da ben hatırlamıyorum ama evlendiğinde eşinin babasına ait olan bu evlerin birisinde oturmuş hatta babaannemden kalma eski Adana evleri denilen bir evimiz de var. Önce anne ve babam sonrasında halam oturmuş ama şimdilerde onun da farklı bir hikayesi var. Özellikle Mirzaçelebi denilen bölge şimdilerde Suriyeliler çok fazla yerleşim yeri olarak orada otursa da ki çok olaylı bir yer artık haberlerde de görebiliriz ama 30 sene öncesinde oradaki semtin insanları çok farklıydı. Çoğu insan daha durumunu düzeltince o semtten ayrıldılar.
Bir ara Çukurova'dan neden bu kadar sanatçı ve yazar çıktığını da konuşalım. Ama daha sonraki yazılarımda. Çok fazla hikaye anlatılacak, konuşulacak anlamlı bir geçmiş var.
Tepebağ evlerini şehrin merkezinde yer aldığından rahatlıkla görebilirsiniz. Ayrıca bildiğimiz Anadolu'da; Çatalhöyük, Alacahöyük gibi yerleşim yerlerinin yanı sıra ünlü Tebepağ Höyüğü de bu evlerin altındadır. 8000 yıllık olan Tepebağ höyüğü, aktarıldığına göre Seyhan Nehri'nin bahar aylarındaki taşkınlarından korunmak için yerleşim yeri olarak tercih edilmiştir. Bu bölgeden çıkarılan 4000 yıllık hemşire Satsneferu heykeli, Amerikalılar tarafından günümüzde Teğebağ Lisesi olarak kullanılan ama öncesinde kız kolejiymiş; inşa edilirken kaçırılıp New York Metropolitan Müzesinde sergilenmekte.
Sizlerle paylaştığım ilk fotoğraf da Musabalı Konağı; Ramazanoğlu Beyliği döneminden kalma; kemerli konak. O da Seyhan Belediyesi tarafından restore edilmiştir. Hanımın Çiftliği, Bir Zamanlar Çukurova dizisinde yer alan ünlü konak.
Bu güzel ahşap konakların büyük kapılarının ardında kim bilim kaç yaşam geçip gitmiştir bilinmez ancak, gezi sırasında zamanda misafir oluyorsunuz. Uzun zamandır fotoğrafımı blog yazılarıma eklemiyordum. Umarım izinsiz birisi tarafından alınmaz. Önceki yazılarımda eklediğim kırmızı elbiseli fotoğraf Google şikayetlerime rağmen dikkate alınmamıştı. Beş gün öncesine kadar trençkot havası varken şimdi hızlıca yaz mevsimine geçsek de Adana'nın en gezilecek en güzel ayı; Nisan ayı gerçekten de...
Hayatımızdaki tüm pencereler güzelliklere açılsa keşke. Bazen sıkışık bir alanda nefes almaya çalıştığımı hissetsem de tarihi güzellikler gönlüme de bir pencere açıyor. Bu pencere Tepebağ da bulunan kahve müzesinden. Bu müze ilk açıldığında ziyaretçilerine çok lezzetli ücretsiz Türk kahvesi de hediye etmekteydi. Tarihi Tepebağ evlerinden birisi yine restore edilerek Türk kahvesinin zamanda yolculuğunu görebilirsiniz. Etkileyici olan günümüzde bu kadar ince düşünülmüş, motiflerinin güzelliği hakkında konuşacağımız kahve fincanlarının olmaması. Gerçekten de üzücü...
Yazmaya başladığımda sizlere Hanımın Çiftliği romanın gerçek bir yaşanmışlıktan oluşturularak yazıldığını, Kurtuluş Savaşı döneminde yaşanılanları, Kaç Kaç Olayını; (1920 yılında Ermeniler tarafından şehirdeki Türklere kalkışılan soykırım harekatı sonucu on binlerce Türk Toroslara doğru kaçmıştır) ki rahmetli anneannem bebekmiş o zaman; onların köyü de Toros dağlarına kaçmak zorunda kalmışlar ne yazık ki, ayrıca Dadaloğlu'nu, Adana'da vefat eden Ziya Paşa'yı her bulvara adını veren tarihi kişileri de anlatmak istiyorum ama fırsat olmuyor bir türlü.
Şimdilik yorumlarım bu kadar; sizlerin de yorumlarınızı beklerim...