netflix etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
netflix etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Ocak 2024 Pazartesi

THE ARCHIES İNCELEME


THE ARCHIES
(From Pinterest)

2024 yılında bol bol dizi ve film incelemesi yazmak istiyorum. Umarım bu hedefimi gerçekleştiririm; izlediğim film ve dizileri sizlerle de paylaşmak istiyorum. Bu yazımda da sizlerle The Archies Bollywood uyarlamasını paylaşacağım. 

Riverdale dizisinin ilk iki sezonu heyecanla izleyen ve Riverdale dünyasını ilginç bulan bir izleyici olarak biraz Instagram tavsiye ile Netflix yapımı The Archies filmini izledim. 7 Aralıkta yayınlan filmin reklamının bu kadar keşfetime düşeceğini sanmıyordum. Bunda en önemli etken sanırım oyuncuların Hindistan'ın en popüler ve sevilen yıldızlarının çocukları olması olması. Sharukh Khan ülkemizde de sevilen ve tanınan bir yıldız onun kızı Suhana Khan bu filmde Veronica Lodge rolündeydi. Khushi Kapoor da Bone Kapoor'un kızı ve Betty Cooper olarak filmde rol almış. Kapoor soy adını birçok Bollywood filminde görmüşüzdür. Bu ailede çok fazla ünlü oyuncu var. Film tanıtım gösterimlere tanınmış bütün oyuncular gelip destek olmuşlar ama... Bollywood filmlerinde o müzikaliteye hepimiz aşinayız. Hatta şarkılarının filmlerinden çok daha meşhur olduğu filmleri sayabilirim. Bu müzikal gençlik filmindeki hiçbir şarkıyı ikinci kez dinlemeliyim demedim hatta aklımda kalmadı bile. Oyunculuk konusunda beklentimin çok çok altında bir hikaye vardı. Çekim atmosferi, kalite ve  60'lı yıllar modası beğensem de ki bana 60'lı yılları içeren temaları çok seviyorum ancak film konu anlamında sıradandı. Veronica Lodge Londra'dan geldiğinde en yakın arkadaşı Betty Cooper ile birlikte bir parti verir. Riverdale yerleşkesindeki en güzel partileri Veronica verir mesajı, yerleşke sakinlerinin partiye katılmaları bilmiyorum ama woow veronica'nın muhteşem dönüşü söylemini bana vermedi. Okul sahneleri çok azdı. Archie karakterimizin kazanova olması müzik tutkusu için Londra'ya gitmek istemesi ve bu arada Betty ve Veronica'ya aşık olması tüm o karmaşa içerisinde yerleşkenin kalbi durumunda olan parkın kurtarılmak istenmesi duygusal olarak seyirci olarak bana geçmedi. Özellikle Veronica karakterini oynayan oyuncunun sanırım ilk oyunculuk deneyimi ama kısık sesle ve yavaş konuşması, karakterin duygularını net olarak ifade edebildiğini düşünmüyorum. Aynı mimik ve ifadelerleydi film boyunca ki diğer karakterlerin de hani çok akılca kalıcı olduğunu ne yazık ki söyleyemiyorum. Böyle harika bir hikaye alanı olup da sıkıcı bir film olması beni hayal kırıklığına uğrattı. 

Şimdilik yorumlarım bu kadar sizlerin de yorumlarınızı beklerim...

30 Kasım 2022 Çarşamba

WEDNESDAY DİZİ YORUM

 

WEDNESDAY DİZİ YORUM

Bir hafta sonunda tüm sezonu bitirir bitirmez yazmaya başladığım dizileri çok seviyorum. Ki her dizi için bu durum söz konusu olmaz. Emily in Paris dizisini bitirdikten sonra ara vermiştim yazmaya ve o yazımı tamamlayamadım; umarım ikinci sezonu yorumlayabilirim. Bugün ise sizlerle "Wednesday" yazımı paylaşmak istiyorum. Tamamen benim sevebileceğim bir dizi olabileceğini düşünmüyordum. Youtube fragmanlarında hızla geçerken neden izlemeyeyim ki farklı bir yapım elbette ki bana bir şeyler ekleyecektir diyerek karar değiştirdim.

 İlk sezon sekiz bölüm ve ikinci sezon için şimdiden ne zaman sorusunu sizlere de sorgulatacak. The Vampire Diares, The Originals, Legacies izleyenler olarak vampirler, cadılar, kurtadam ve kurtkadınlar dünyasına alışığız öyle değil mi? Bu dizide ise her türden canlılar var. Dizi 23 Kasım'da Netflix'de yayınlandı. Ben birkaç gün sonra izleyebildim. Önceki yapımları izlemeyen birisi olarak ben Morticia Addams, Gomez Addams uyumuna dair olumsuz yorumlar görsem de neden olmasın ki diyorum. O uyuma dikkat bile etmedim çünkü dizinin ana karakteri Addams ailesinin kızı Wednesday ve onun Nevermore Akademi'de yaşadıkları üzerine gizemli, psişik ve korku konusuna katılmasam gerilimin biraz serpiştirildiği bir dizi. Jenna Ortega; Wednesday rolünde izlerken vay be demekten kendimi alamadım. Yalnızca siyah ve beyaz rengi değil aslında keskin renklerin de gelişim gösterebileceğini mükemmel yansıtmış; kardeşi Pugsley'i koruması, onun bu dünyada ayakta kalabilecek kadar zayıf ve naif olmaması gerektiğine inandığını açıkça söylemesi bence sıradan değildi.

 Çoğu zaman yapılan hareketlerin arkasındaki nedenleri arar ve sorgular dururuz. Wednesday hareketleri konusunda oldukça net olması bence onu ilginç kılmakla kalmıyor, zekası ile ise etkiliyor. 

Morticia Addams rolünde yani Wednesday'in annesi Catherine Zeta-Jones çok güzel bir kadın. Gerçekten saçları, zarafeti ile bambaşka bir aurası var. Dizide kamera ona çevrildiğinde ona uygulanan beyaz, kusursuz filtre biraz dikkat çekse de ki her yaşın kendine ait olan güzelliği, çizgiler elbette olmalı ancak kusursuz görünüme gerek olmadığını düşünüyorum. Dizinin çekim açısı, okul, sahnelerin geçişi ise tartışılmaz derece kaliteliydi.

Nevermore Akademi eğer gerçek bir set alanı ise Merlin dizisindeki kale gibi hayranlık uyandırıcıydı. Bu sezonun bir başlangıç sezonu olduğunu düşünürsek karakterlerin özelliklerini biraz daha fazla anlatacaklarını düşünüyorum. Şimdilik Wednesday ve Tyler kimyası havada kalsa da Xavier (Percy Hynes White) ile çocukluk arkadaşı olmaları ve bir şekilde birbirlerine bağlı olduklarını da düşündüm.

 Wednesday oda arkadaşı Enid (Emma Myers) pamuk şeker gibi çok tatlı ama onun da hikayesinin derinlerine inileceğini düşünüyorum. Ne olursa olsun Wednesday'e duyduğu derin bir güven ve arkadaşlıklarına duyduğu sadakat duygusu; Wedneday'in gelişim göstermesine yardımcı olmasının ilk sinyallerini son bölümlerde gördük bile. Farklı, sıradışı, karanlık bir karakter olsa da önemsediği insanları nasıl savunduğunu gördüğümüz karakter için ikinci sezonu heyecanla bekliyorum. Annesinin adını en sevdiği şiir dizisinden etkilenerek koyması;

"Çarşamba günü doğanlar hüzünlü olur"

Çarşamba günü doğan birisi olarak dikkatimi çekmedi değil hani :D

Şimdilik yorumlarım bu kadar siz izlediniz mi? Yorumlarınızı paylaşmak isterseniz sevinirim...

(Fotoğraf internetten alınmıştır) 


5 Ekim 2020 Pazartesi

ENOLA HOLMES

ENOLA HOLMES


         Uzun zamandır film izleyemiyordum.
 Belki düşüncelerimin yoğunluğundan dikkatimi veremediğimden belki de izlemek istediğim tarzdaki filmleri bir türlü yakalayamadığımdan... Ama bu düşüncemi değiştiren bir Netflix filmi diyorum; Enola Holmes... 

Sherlock Holmes hayranı olarak şunu da belirtmeliyim ki Benedict Cumberbatch evet hayranları çok olsa da benim için Sherlock Robert Downey Jr.'dur. Evet kendisini aşırı karizmatik ve özgüvenli bulsam da Sherlock ruh hali denilen o ruh halini yansıttığını düşünüyorum. O ruh halinin temelden gelen etkileri peki? Peki ya kahramanlar ve olaylar belirgin olsa da onların aileleri... 

Sherlock; zekasını, parçadan bütüne doğru bulmacaları teker teker yerine yerleştirmesi, detayları zihninde tutması ve aslında soğukkanlılığıyla parlaması aile fertlerinden hangisine has bir özellik olmalı? Annesi, babası, bu arada Sherlock'un kendisinden 7 yaş büyük olan abisi Mycroft, belki de kardeşi...Yine bir kitaptan uyarlama olan Enola Holmes'u çok sevdim.
       Milli Boby Brown'u ilk kez izliyorum. 
Stranger Things dizisini duysam da izlemedim ne yazık ki. Ancak henüz 16 yaşında olmasına rağmen verdiği enerji harika.
 Enola karakterinin gerçekliğini izlerken sorgulatmıyor. Tamamen bağımsız bir karakter olan Sherlock'un ailesi olması, küçük kız kardeşinin zekasının onunkiyle boy ölçüşmesi oldukça başarılı. 

 Nancy Springer kitap serisinden uyarlanan Enola Holmes (Millie Boby Brown) filmin odak noktası. Annesi ile izole olmuş bir şekilde yaşarken 16. doğum gününde annesinin ortadan kaybolmasıyla Enola; kendisini büyük bir gizemin ortasında buluyor. 
Evden çoktan ayrılmış olan abileri Mycroft(Sam Claflin) ve diğer abisi Sherlock'un annelerinin kaybolmasını haber aldıktan sonra eve döndüklerinde Enola konusunda oldukça şaşırırlar. 
Anneleri(Helena Bonham Carter) Enola'yı kendisi eğitmiş, zamanın çok ilerisinde ona dövüş sanatları konusunda eğitim verdiği gibi akademik yönden de onu mükemmel hale getirmiştir. 
Mycroft bu durumdan hoşlanmaz ve onu dönemin kadın erkek eşitsizliğinde gerçek bir hanımefendi!!!! gibi yetişmesini sağlamak için okula göndermek ister. Sherlock ise tam bir umursamaz tavır takınır bu konuda ancak filmin sonunda birkaç cümlesi bu konuda beni mutlu ettiğini söylemeden geçemeyeceğim. 
Böyle bir okula gitmek istemeyen Enola annesini de bulmak için Londra sokaklarında biraz tehlikeli biraz da hayat dolu bir maceraya atılır.
                    
 Enola annesi tarafından insanlar ne derse desin hatta ne dayatılırsa dayatılsın kendisi ve ne olmak istediği konusunda eğitilmiştir. Kendi kararlarını alırken annesinin de öğretilerini sorgulayarak vicdan ve zeka aslında kalp üçgeninde harmanlanmış bir karakter.

 Sherlock'tan önce gizemin ipuçlarına ulaşması da aslında onun ne kadar zeki ve iyi bir dedektif olduğunu gösteriyor. Dönemin o bildiğimiz kadınların yalnızca mükemmel bir eş konusunda eğitilmesi gerektiği inancını taşıyan öğretilere karşı dimdik duran tercihlerini zekasıyla harmanlamayı bilecek kadar iyi bir karakter. Güçlü, aldığı kararların arkasında duran bir erkek tarafından kurtarılmayı beklemeden kendisini kurtaran bu filmin ana kahramanın hikayesi bence devam etmeli. 

All the bright places(tık tık) filminden sonra beğendiğim bu filmi izlemenizi tavsiye ederim. 
Beklerim yorumlarınızı...

    

22 Mart 2020 Pazar

ALL THE BRIGHT PLACES



"Günleri değil anları hatırlarız"
 filmden küçük bir alıntı ile başlamak istedim. Son zamanlarda günler en küçük parçalarında nefes almaya çalışırken dünyanın belirsizliğinin yorucu yükünü umuda bırakmak istiyorum.  ALL THE BRIGHT PLACES filmini de izler izlemez yorumlamak istedim. Benim için mükemmel olmasa da en azından izlediğim 108 dakikaya değdiğini hissettim. İzlemek istediğim filmler listesine tesadüfen giren bu filmi izlemenizi tavsiye ederim.

Film; bir kitaptan uyarlama. 
Son zamanlarda kitaptan uyarlamalar gerçekten arttı. Bilmiyorum benim gibi düşünenlerden misiniz ama kitaptan uyarlamalar ne kadar harika olsa da kitabın hissini vermiyor. En önemli sebebin hayal gücümüz olduğuna inanıyorum. Yazar son kelimesine kadar kitaba yön veren olsa da o son noktadan sonrası bizlere yani okuyuculara kalıyor; bizim hayal gücümüzün oluşturduğu dünyaya. Kitapları değerli kılan da bence bu durum; 
tek bir kitapta anlatılan dünya okuyucuların dünyasına dağılırken bin parçaya bölünmüyor aksine anlam kazanıyor. Filmleri ise yönetmenin gözünden izliyoruz biraz da oyuncuların inandırıcılığına kalıyor. 

   Filmi izledikten sonra kitabı okumalıyım dedim kendime. Jennifer Niven'ın çok satan romanından uyarlanan All The Bright Places; Violet Markey ve Theodore Finch'in hikayesine dayanıyor. Aynı lisedeki
 iki farklı karakterin umulmadık bir şekilde karşılaşmaları ve birbirlerinin hayatlarına dokunmaları ile zamanı unutuyorsunuz. Violet ve Finch ikisi de geçmişlerindeki acıları, duygusal ve fiziksel yaralarıyla mücadele eden karakterler... Violet sessizce toplumdan uzak durmayı tercih ederken Finch yaşamda kalabilmek için sebeplerini bulmaya çalışır ve bunları küçük post-itlere yazar. Öncesinde karşılaşmış olsalar da en küçük yerlerin
 ve anların dahi bir anlam ifade edebileceğini keşfettikleri okul projesinde bir araya gelirler.

 Aşkı bulurken dram, zihinsel kaygıları ve kederi göreceksiniz.Violet Markey bir trafik kazası sonrası ailesinden önemli bir insanı kaybetmiştir. Elle Fanning bu rol için uyumlu olmuş. Finch zihinsel kaygılarla ve kederle mücadele ederken cesur davranmayı ve bulunduğu sınırların dışındaki hayatı anlamaya alışan bir 
karakter olarak Justice Smith tek kelimeyle harika olduğunu düşündüm. Filmin sanat yönetmenine ise hayran kaldım. Karakterler dışında doğanın güzelliği; farklı yerlerin ve özellikle sonbahar mevsimin ruhunun hissettirilmesi; hani arabayla gidersiniz ve yanı başınızda kimse olmasa dahi pencerenizden usulca gelen o rüzgarın size fısıldadıkları sonrası varacağınız noktadan çok yolda olmayı seversiniz ya bu film de öyle işte. 

Ama mental problemlerin daha fazla
 hissettirilebileceğini düşündüm Finch karakteri için. Mükemmel giden bir durum sonrası bir anda tepetaklak olan o ruh halini hissemedim. Filmin ilk yarım saati Finch en fazla çabalayan iken Violet'e okların çevrilmesi kısmının daha ince işlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
 Filmin hikayesi bu iki karakter; anlamlı en parlak yerler ve o yerlerin iki karakterin de üzerindeki duygu değişimleri, yolda ilerlemekten artık korkmayan ve ruhunun ağırlığı altında ezilen bir diğer karakter.

Benim puanım bu filme 5 üzerinden 4.5 ; şimdilik yorumlarım bu kadar beklerim yorumlarınızı...