Nisan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nisan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Nisan 2021 Pazar

AVON ORYANTAL MESMERIZE


               Avon Oryantal Mesmerize Kadın 
Parfüm Edt 50 Ml

"Oryantal çiçek kokuları zarif çiçeklerin ve duygulara hitap eden odunsu notaların karışımından oluşan oryantal ve çiçeksi bir parfüm."

     Bahar portakal çiçeklerinin kokusunda bir rüzgar eşliğinde kendini hissettiriyor, biraz da yağmuru misafir ederek. Aynı gün içerisinde dört mevsim yaşıyoruz şu sıra, vücudun dengesi de kendini toparlamaya çalışıyor.

 Nisan ayı, Adana için baharı doya doya hissedebilecegimiz bir ay olarak en özeli sonrası ise kavurucu sıcaklar.  Böyle havalar gelmeden kullanabileceğiniz bir parfüm Avon mesmerize. 

Hatta kış mevsimi için ideal olduğunu düşünüyorum çünkü kalıcılığı ortalamanın ne yazık ki biraz üzerinde. İndirimde iken oldukça uygun bir fiyata almıştım ancak şu sıra 65 TL üzeri olması gerek.

 Tasarımının ilgi çekici olduğunu söylemeliyim,  detaylar hoşuma gitse de sanırım ikincisini almayacağım parfümler arasında yerini aldı. Çiçek ve baharat kokuları kullanmayı çok seven birisi olarak tatlı bir kokusu olduğunu belirtmeliyim. 

 Beklentimiz düşük tutarak satın almıştım kış ve bahara giriş ayları için kullanılabilir. Tam olarak şu an bitmese de bittiginde şişesini saklayacağım.

       Hayatın ritminde aradığımız, yanımızda bir dost gibi destekleyen parfüm arayışımız devam etse de sabit daima elimizin gittiği kokular vardır. Bizlere güzel anları, anıları anımsatan ve mutlu eden...Şöyle bir alıntı ile yazımı bitirmek istiyorum.Beklerim yorumlarınızı; vazgeçemediğimiz koku ve parfümleri notlarıma almak isterim...

Kişinin hayatının parfümünü arayışı, hayatının aşkını keşfetmeye benzer.(John Oakes)

1 Nisan 2020 Çarşamba

THE BOOK THIEF FİLM


 Mart ayı bir asır gibi geçti. İki hafta öncesi çok uzak gibi gelse de aslında kısa bir zaman dilimi öyle değil mi? Anı gibi geliyor sabah 6 da uyanıp okul için dışarı çıktığım zaman dilimi... Ama bugün bahar o güzel yüzünü gösterdi. Harika bir güneş hemen yanı başında ise tatlı bir rüzgar... Bu ara balkona daha sık çıktığım için havayı biraz uzaktan da olsa izliyorum. Küçük bir hobi bahçem oldu sanki. Domates, havuç, soğan ve sarımsak küçük saksılara ektiklerim kendini göstermeye başladı. Güzel bir terapi gibi herkese tavsiye ederim. 

Bugünlerde izleme listemdeki filmleri izliyorum. Kitap Hırsızı/ The Book Thief uzun zamandır izlemek istediğim bir filmdi. İlk boş zamanımda izleyeceğim diyerek sürekli erteliyordum. Hata etmişim. 2 saat 13 dakikada bir sahneyi bile atlamadan izledim. En beğendiğim filmler listesinde ilk üçe rahat girdi. Hala birinci sırada Son Samuray filmi var. Her bir detay; müzikler, oyunculuklar harikaydı...

Kitap Hırsızı filmi ise kitabından uyarlanmış. Kitabını da filmini izledikten sonra kesinlikle okumalıyım dedim. (yazarı: Markus Zusak) 
İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya'da dokuz yaşında küçük bir kız çocuğu Liesel Meminger bir ailenin yanına gönderilir. O ailenin manevi kızı olur. Liesel kitaplarla özel bir bağ geliştirir ki; bunda en önemli pay babasınındır. Her akşam beraber okuma yaparlar ve kitaplardaki ilgi çekici veyahut bilmedikleri yeni kelimeleri evlerinin bodrumundaki duvarları kapsayan  tahtaya yazarlar. Liesel çok sevdiği ailesi ve evlerinde kalan sığınmacı Max ile kitap okumaya devam eder. Dünyada yaşanan tüm kötülüklerden ve acılardan kurtulmanın yolu ikisi için de kitaplar olmuştur. Ancak bodrum katında Hitler'in zulmünden kaçarak saklanan Yahudi Max daima endişeli bir haldedir. 

Filmden bazı alıntılar; 

"Kelimeler hayattır Liesel"

"Beni her zaman kelimelerinin içinde bulacaksın"

Öyle ki izlerken yanı başımda daima bir not defteri bulunur. Filmin sürükleyiciliği ve etkileyiciliğinden bu kadarcık notlar aldım. 2.Dünya Savaşı özellikle Hitler dönemi filmleri izlerken etkileniyorum. Dönemdeki acılar ve yapılan işkencelerin etkilememesi zaten imkansız. Bu yüzden bazı filmleri ruhum kaldırmaz diyerek izlemiyordum. Ancak Liesel'in(Sophie Nelisse) tatlılığı; babanın(Geoffrey Rush) anlayışlı hali annenin(Emily Watson) o sert görüntüsünün altındaki naif kalbi; Max'i(Ben Schnetzer) hayatta tutmak için verdikleri mücadele... Acıyı, savaşı ve savaş dönemindeki ruh halini, korkuyu hissediyorsunuz.Kanlı görüntüler yerine hissettirme ve insanlık üzerinde durulmuş. Korkuyu insanların hal ve hareketlerinden yanı başınızda buluyorsunuz. Özellikle bombalardan korunmak için sığınaklardaki insanların yüzlerini görünce savaşın etkilerini bir kez daha anlıyorsunuz. 
Liesel ile Max arasında geçen bir diyalog aklımda; Liesel olan bitene anlam veremezken Max diyebilecek en uygun cümleyi aramaktadır. "Bir şey yapmasına gerek yok. İnsana insanlığını hatırlattı yalnızca..."
İzlemenizi tavsiye ederim. Şimdilik yorumlarım bu kadar beklerim yorumlarınızı...

11 Mayıs 2019 Cumartesi

DENEBUNU ELİDOR KUTUSU


YORGUNLUK.... Tek kelime ile haftamın özeti...Özellikle oruç iken sabah altı da uyanıp okula koştur koştur yediye yetişebilmek sanırım kan şekerimi düşürüyor. Hiç uyuyamıyorum. Tahtada başım döndü çok fena o an başımın dönmemesi için çok dua ettim. Bu işe ihtiyacım olmasa sanırım bir kez daha düşünürdüm çünkü okul bitmesine çok az kaldı. Bu ara kansızlık fena şekilde etkiliyor. Gelecek haftayı iple çekiyor muyum? Hayır sadece bir an evvel bitmesini istiyorum. Kuşak farkı kısmında çok da fark var mı bilmiyorum ama öğrenci iken öğretmenlerimi bu kadar yorduğumu düşünmüyorum. Özellikle son haftalar kalmış iken öğretmen değişikliği hele ki ücretli öğretmen isen sanırım pek kaale alınmıyorsun. Çok üzücü... Öncesinde halk eğitimde görev aldığım için okulda ilk kez öğretmenlik yapmaya başladım. Büyükler ne öğrenirsem benim için önemlidir derken küçükler için bir çığlık atma dünyası sanki. Sınıfta öğretmen olduğuna aldırmadan ayakta yürümek de değil koşmak; kavga etmek sayamayacağım bir sürü durum. Çocuklarımıza saygı duymalıyız ki onlara kendilerine duyulan bu saygının anlamını bilip büyük; öğretmenlerine saygı duysun. Yorgunluk notu olsa da geçen hafta denebunu kutusu şansım bana güldü. 





Denebunu*Elidor doğanın enerjisi kutusu elime bu kadar kısa sürede ulaşacağını hiç düşünmediğim bir kutu idi. Kutusu dahi çok güzel koktuğundan merakla açtım. İçerisinde Elidor Doğanın enerjisi (Kalın ve Gür görünen Saçlar için)Avokado ve üzüm çekirdeği yağı şampuan ve Elidor Doğanın Enerjisi 48 saat kalcı koku ve yumuşaklık süper saç kremi ( Avokado, Üzüm çekirdeği yağı/Gür saçlar)



Bir şampuanın bu kadar güzel kokması inanılmaz.... Bu ara kullandığım sabit bir şampuanın bitmek üzere olması ve böyle bir kutunun gelmesi hayat mutluluk sebepleri veriyor dedirtti. Kalın ve gür görünen saçlar benim saç tipim bir kez kullandım ve daha sonra ayrıntılı olarak yorumlamak istesem de beğendiğimi belirtmeliyim. Özellikleri;
* Avokado yağı besleyiciliği ve nemlendirme özelliği ile bilinir. Üzüm çekirdeği yağı da güzel bir koku sağlayarak besleme ve koruma özelliğine sahiptir. 
*İlk kullanımdan itibaren saçlarınızın kalın ve gür görünmesini sağlar. 

 
*Avokado ve üzüm çekirdeği yağı içeren özel formül sayesinde ilk kullanımdan itibaren saçlarınızın kalın ve gür görünmesini sağlar. İçerdiği koku incileri sayesinde saçlarındaki eşsiz koku saçlarında kalır.
*Paraben ve renklendirme içermez.
*Avokado yağı besleyiciliği nemlendirme özelliği ile bilinir.  Üzüm çekirdeği yağı da güzel bir koku sağlayarak besleme ve koruma özelliğine sahiptir. 
-Şampuan sonrası saç diplerine değdirmeden boylarına eşit miktarda uygula, uçlarına ise bolca sür. İyice durula. 

    Bu ikiliyi denemekten mutlu oldum. Bu seri bittiğinde saç memnuniyetime göre diğer çeşitlerini denemek istiyorum. 
 Güzel bir hafta olsun; sağlıkla küçük sürprizlerle dolu biraz saygı biraz da anlayışla... Beklerim yorumlarınızı...

4 Nisan 2019 Perşembe

BEAULIS TOUCH IT TOZ ALLIK


Nisan... Kış esintili portakal çiçekli; gün içerisinde güneşin kendisini ara ara gösterdiği yaz öncesi en güzel ay.  Mevsimlerin en heyecanlı ayı bence. Portakal çiçeklerinin canlılığında sarı sıcaktan önceki turuncu serinlik.... Portakal çiçeği festivali pazar gününe kadar devam ediyor. En güzel fotoğrafı değil ama mutlulukla çektiğim fotoğrafları paylaşmak istiyorum bakalım. 
Mart ayında kısmen de olsa Gratis'de uygun fiyatlı ve kaliteli ürünler için alışveriş imkanı bulmuştum. Bu ara çok fazla makyaj yapmasam da Beaulis Touch It toz allık beğenerek kullandım. Katılmam gereken birkaç düğünde... Fiyatına göre beklentimin üzerinde bir üründü. Hafif bir şekilde kullanmama rağmen kalıcılık oldukça iyiydi. Doğal duruşu ile kısa zamanda bitireceğimi zannetmesem de tavsiye edeceğim ürünler arasına girdi.  Şu an da fiyatı sanırım 17-18 lira...



Beaulis Touch It Toz allık;
*Allık yanakları renklendirirken cilt üzerinde ipeksi bir his yaratır.
*Özel formülü sayesinden çok kolay dağılır ve ışığı eşit bir şekilde yansıtır böylece kusurları gizlemeye yardımcı olur.
*Ufak bir dokunuş ile yanaklarda canlı bir görünüm.



-Beaulis Surf It Parlak Likit Ruj 253 Mango (14.90 TL)

-Beaulis Surf It Parlak Likit Ruj 256 Bird Of Paradise (14.90 TL)

*Yüksek örtücülüğü ve kremsi yapısı ile rahatlıkla tüm gün dudaklarınıza eşlik eder.
*Yumuşak aplikatörü tek sürüşte yoğun renk verir.
*Birbirinden canlı renklerin dudaklarında kaymasına izin ver. 

253 Mango benim;256 Bird of Paradise ise ablamın kullandığı likit ruj. İkimizde denemek için almıştık ki şu an fiyatı 14.90 olsa da indirimde 10 liraya aldığımı hatırlıyorum. İkimizinde ortak yorumu kalıcılık beklenti üstü. Denemek için aldığım bir ürünün kalıcılığının bu kadar iyi olabileceğini tahmin etmiyordum. 256 Bird of Paradise günlük kullanım için oldukça uygun bir renk. Turuncu- pembe karışımında doğal bir duruşu bulunmakta. 253 Mango ise daha canlı bu yüzden hafif bir şekilde uygulama yapmak daha iyi. 
Şimdilik yorumlarım bu kadar... Beklerim yorumlarınızı. Güzel bir ay olsun :)





12 Nisan 2016 Salı

Yola Çıkamamak Hakkında

Defalarca yinelediğin bir hareketin sonucunu az çok tahmin edersin. Koşmak istediğinde ardına bile bile bakmadan koşmak için kaç cesaret biriktirdiğini, sana bakan onca yüze karşın pes etmemeyi nasıl öğrendiğini yalnızca kendisinin bildiğini düşünür insan. Oysa insan en baştan yapmıştır bu hatayı. Emeklerinin görülmediğini bir aferinin çok görüldüğü kanısını içine yerleştirerek. Yanlış olan aslında görmek istemeyenlerin olduğunu kabul etmek istemeyişimizdir. Bizi bizden fazla tanıyanların gözleriyle dahi yanımızda olduğunu hissedememektir. Hafife almaktır mimikleri, hisleri. Rüyalara inananlardan mısınız bilmem... Fakat inanıyorum ki birçok rüya sanki birçok başlangıcı belirtmek için bizleri uyarmakta. Hayatımız hakkında, hayallerimiz hakkında yaptıklarımız ve yapamadıklarımız hakkında. Aslında yaşayamadıklarımız hakkında. Seyyah olamamak hakkında. Bir yolculuğa başlayamamak hakkında. Bir yolcuğun zorluğunu kaldıramamak hakkında. Oysa her gün irili ufaklı birçok yolculukta kendimize yer ediniriz. Notlarım da, bazen bir otobüs camında gördüğümüz yiten hayallerimize el sallarken bazen de bir arabanın direksiyonunda adını yolun hemen kenarında gördüğümüz bir tabeladan öğrendiğimiz bir şehirden geçerken evet yolcuyum deriz. Oysa yolculuklar bu durumlarla sınırlı değildir. Her gün uykusuz kalırken geceleri en yakın arkadaşımız birkaç hüzün olurken yolculuğumuzu sürdürürüz. Hayat elbette ki bir yolculuk. Gidenler ve kalanlar arasında geçen zamanın yolculuğu. Değişenler ve değişemeyip büyük bir hüzün bulutunu kendisine arkadaş kabul edenlerin yolculuğu. Ya sizin yolcuğunuz? Bugün defalarca karar verdim. Ve kararımı kara bir tahtadan siler gibi yeniden sildim. Bahanem bir nisan yağmuruydu... Oysa gerçek bahanem yola çıkamamaktı...Telefondaki sese anlatmak yerine nasılsa anlamaz diyerek kapattım. Pişman mıydım? Kendime kızacak kadar...

6 Nisan 2016 Çarşamba

GÜN YORUMLAMASI

Anlamsız mutluluklarla ruhunuz dolduğunda korkanlardan mısınız? Hemen sonrasında hakkınız yokmuşçasına düşündüğünüz hüzünlerin gelmesi mi korkularınızın sebebi... Uzun zamandır düşünüyorum. Uzun zamandır hayatımda beni mutlu eden yada hüzünlendiren olaylarla hayatı anlamlandırmaya çalışıyorum. Belki bir anda değil ama öğrendiklerimle yavaş yavaş büyüyorum. Eskisi gibi olmayan hafızama kızmıyorum. Anılarımı birer birer özenle sakladığım sandığımı ara sıra açmıyorum. Aslında sıklıkla açıyorum. Sonrasında fark ediyorum ki, unutmaktan korktuğum için açıyorum anı sandığımı. Unutmak en zoru. Bu yüzden fotoğraflar çekmeye başladım. Gülüyorum bu halime. Fotoğrafları sevmedim, sevememiştim bir türlü. İnsan hafızası en iyi fotoğraf makinesidir bu yüzden bir alete sığınmaya ne gerek vardır diyordum. Yanılmışım diyemem. Sadece artık unutmak eyleminin bana bu kadar sıklıkla uğrayacağını hissetmemiştim şimdiye kadar. Fotoğraflarla alıp veremediğim yok. Hatırlayamadığım bir anda böyle demiştim, arkadaşıma. Olmayan zoraki gülümsemeler bana göre değil yalnızca. Her fotoğrafta asık suratlı olmamın sebebi kim bilir belki de bu sebeptendi.

Nisan tüm güzelliğiyle bugün kendini hissettirirken yazıyordum bu satırları. Adımlarım kaldırımda izini bırakırken başımı havaya kaldırdığımda fark ettim, mutluluk aslında bir çeşit alışkanlık. Eğer bu alışkanlık küçük yaşlardan itibaren edinilmediyse zor... Çok zor... Yazı anımsatan bu hava tüm gün verdiği inanılmaz bir yaşama sevinci ile bu durumu dile getirip durdu. Mutlu olmak için nedene ihtiyaç yok, ne kadar zor olursa olsun çevrene bak. Haklıydı. Defalarca geçerek ezberlediğim sokaklarda; farkına varamadıklarımı görebilme imkanını bana hatırlatan nisan ayının tüm güzelliğini görebilmenin neşesiyle yürüdüm. Kulağımda bir piyano sesi ve kelimeleri baştan sonra insanın kendisinin yazabileceği bir müzik. Baştan sona yazıp sildim. Tekrar yazdım, kaç silme kaç yazma sonucunda ulaşmam gereken yere vardım bilmiyorum. Sonrasında içimdeki sese kulak verip zorunluluklarımdan vazgeçip ilerledim. Kendimi bulduğum ağaçların gölgelediği ufacık bir dünya idi. Pek bilinmeyen, bilenlerinse alışkanlık oldu bizimkisi artık dedikleri küçük bir kahve dükkanı. En kuytu köşe yerine en aydınlık yeri seçtim, bu kez. Gelip geçen insanların hayat karmaşasına kulak verdim. Tüm yorgunluklarımıza gülümsemeyi denedim. İyi geldi. Gülümsemek geçirmeyebilirdi yorgunluklarımızı lakin kısa süreliğine serdiği o örtü az da olsa iyi gelmişti.