yaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ağustos 2019 Pazartesi

ADANA YEMEKLERİ


Yaz yerini sonbahar yolculuğuna 
bırakmak üzere... Aslında sıcaklar belki aynı ama tahammül azalıyor. Belki de yaşlanıyorumdur kimbilir... Bahar aylarına özlem duymayı alışkanlık haline getirmeden ben yazıma döneyim. Adana yemekleri... Aslında çok geniş bir mutfağımız; sarımsaklı köfteler, içli köfteler,acılı dolmalar ve biraz farklı olmak üzere sokak lezzetleri tadında Şırdan... 
Bilmem hiç duydunuz mu? Biraz farklı 
bir lezzet. Benimde daima yiyebileceğim değil ama hadi bir değişiklik olsun gidelim yiyelim gibi cümlelerle yılda bir iki kez ancak yediğim bir Şırdan fotosu çekince yazmak istedim.







Koyun ya ada inek gibi geviş getiren 
hayvanların midelerindeki dört gözden sonuncusu Şırdan(şirden) ile yapılır. Bağırsaklara en yakın olan kısımdır. İçerisinde baharatlı pirinç vardır. 
Bir çeşit dolma içi gibi de diyebiliriz. Ağzı dikilmiş ve salçalı suda pişirilmiştir. Kimyon ile servis edilir. 



Bu lezzet ise mumbar dolmasıdır. 
Hayvanın kalın bağırsağı temizlenerek içi doldurulur. Yanında turşu ile servis edilir. 
Onun da içinde baharatlı pirinç vardır. 
Benim için ağır yemekler... Özenle temizlenmesi gerektiğinden temizliğine güvendiğiniz yerlerde yemenizi tavsiye ederim. 


(BİCİBİCİ)
Nişastanın pişirilerek gül suyu ile 
tatlandırıldığı bici bici; buzun rendelenmesi ve pudra şekeri ile servis edilen bir tatlı. Adana için oldukça eski olan bu tatlı aslında su an biraz daha sade ki normalde muz ve vişne ile de servis ediliyor. Meyve kısmını çeşitlendirebiliriz. 
Bu sıcaklarda soğuk tatlılar, içecekler kurtarıcı oluyor. Malum Adana... Kar, buz tatlılarda ve içeceklerde kullanılmasa da olmaz :)

Adana'nın mutfağı baharat ve acıyı dengeli kullanırken salata ürünlerinden de vazgeçilmediğinden sofra hem göze hem de mideye hitap ediyor. (Uygun fiyatlarla)Özellikle 
kebabın yanında verilen salatalarla bile doyabilirsiniz. Şu sıra yayla- Adana arası mekik dokuduğumdan farklı yemekler yazısı için 
sanırım sonbahar mevsimine nasip.
Güzel bir  hafta olsun... Beklerim yorumlarınızı... 

15 Ağustos 2019 Perşembe

HAYAT GÜZELDİR


Bayram bitti... Büyüdükçe bayram harçlığı konusunda sıkıntı yaşasak da 😄 (malum işsizlik) geldi ve geçip gitti bayram. Zamanın kumları avuçlarda saklanmayacak kadar değerli ve kararlı çünkü ... Sizlerin nasıl geçti bayram? Bu ara renklerin enerjisine verdiği pozitifliğe inanıyorum 😊 Yaz mevsiminin kendine has turuncu ve sarı rengi mutlu ediyor çünkü...
Yaylada olunca internet sıkıntısı çektiğimden bloguma sıklıkla giremesem de yazı paylaşmak istedim.
 Fotoğraf orman yürüyüşünden ... Doğayı bıkmadan kirletirken onun yalnızca bizlere cömert yüzünü göstermesinin ağırlığında üzücü bir yürüyüş oldu. Bayram dolayısıyla çöp toplanma olmasa da bu kadar kirletmek tamamen düşüncesizlik. En azından herkes kendi evini temizlese böyle olmaz sanırım . Ya da çöp kutusuna kadar muhafaza edip gidip atmak bu kadar zor mu ? Bilmiyorum benim küçücük yeğenim yediği şekerin kağıdını avuçlarında tutup çöp kutusu gördüğünde atarken kocaman insanların özen göstermemesi üzücü ...Umarım daha bilinçli olacağımız günler gelir ...


23 Haziran 2019 Pazar

TREN YOLCULUĞU


              Bir dilek hakkınız olsa ne dilerdiniz?

Klişe gibi gelse de sanırım ben yolculuk yapmayı dilerdim. Başka bir dünya çünkü. Bir yere varmaktan ziyade  yolda olmak duygusu... Cesaretle ilgili ya da varış noktasına ulaşıldığında o heyecanın kaybolması ile ilgilidir kim bilir...Sessizce gözle yaparken bir anda başka dünyalarla karşı karşıya gelirken düşünmek... Düşünmek sahiden de yükü ağır olsa da güzeldir. Düşünen insan kendi varlığının bilincinde doğadaki en ufak bir detaya dahi saygı duyandır. Son zamanlarda saygı kelimesi üzerine saatlerce yazabilmeyi istesem de yolculuğun herhangi bir durağında geride kaldığını düşünmeye başladım. Ancak şu fotoğraf güzel bir tebessümü hak etmiyor mu? Güzel bir tebessüm; ayçiçeği veya günebakan çiçeğinin renginin güzelliğini, dağların sarı sıcağı hatırlatırcasına rengini evet yaz sevilmez mi dedirtiyor. Yaz mevsimlerin en yorgunu , güler yüzlüsü ve renklisi. Adana-Niğde arası tren yolculuğundan kalma olan bu fotoğraf bana tebessümden de fazlasını hatırlatıyor. Kalabalıkları, kulaklarında kulaklıkla düşünen insanları, çocuk seslerini ve tüm kargaşayı bastıran durakların uyarısı... 

     Hayatın duraklarını... Bu ara sıklıkla düşünüyorum; alışkanlıklara bu kadar bağlanmak iyi mi sorusu aklımda. Değişmek evrenin içerisinde kendini unutturmadan her an hatırlatacak bir kavram. İnsanlar değişirken bu değişimden çevrelerde pay alacak. Çocukken sokaklarında kahkahalar attığımız mahalle bir süre sonra anılarda kalacak; en sevdiğin kitap ve filmlerin yerine yenileri gelecek. Sadece arkadaşlıkların saf ve en doğal haliyle kalmasını dilerken bu durumun imkansız olduğunu anlamak biraz üzücü... Kalp kırgınlıkları; yabancılık mesafesinde olursa eğer hüzün gözlere hakim olurmuş derler. Haklılarmış... Zamanı suçlamak yerine biraz öz eleştiri yapmayı bilirsek eğer bence daha güzel olacak. 
   
      Yolculuk... Üç heceye sığamayacak kadar düşünce dehlizi... Ancak pencereden dışarıyı izlemeyi unutmayın. Gördüğünüz en güzel manzara seyrettiğiniz hayat durağındaki sizin yansımanızdaki tebessüm de gizli...

  Beklerim yorumlarınızı... 

26 Mayıs 2019 Pazar

GEÇMİŞ HAFTA HAKKINDA


        Uyumayı özledim... Öyle ki kesik kesik uyumaktan kaç saat uyuduğumdan emin olamıyorum. Sanırım yaz mevsiminin başlaması  benim için bayram sonrası olacağı için haziran ayının bir an evvel gelmesini istiyorum.




       Fotoğraf yol notlarından... Sabahları 6'da uyanmak ve eve ulaşmak 2 saatimi aldığı için düşünmek bir çeşit alışkanlık oldu . Gelecek kaygısı , sınavlar bitmeyen cümleler, alışkanlıklar ve insan ilişkileri ... Düşünmek kolay olmayan bir alışkanlık...Şu aralar benim için daima önemli olan vefa duygusunun içinin boşaldığını düşündüğüm için anlamaya çalışmıyorum . Anlamak da kişiye yüklenen bir sorumluluk çünkü . Bu sorumluluğu bireysel olarak almaya çalışmak anlamsız geliyor. Aklımda bir söz "Ne kadar anlatırsan anlat kendini karşıdakinin anladığı kadarsın..."

    Bu cümledeki haklılık bir yana zamanın perdesini kaldırdıkça karakterin oturması ile musahamanın da sınırının olduğunu anlamak... Hayatınızda sizi yoran insanlardan uzak durun; yorduğunun farkında olmadığını yapmacık unsurlarla birleştirip kendi sebeplerindeki bencilliklerinde aklayarak size yük bırakmak isteyenlere gösterdiğiniz hoşgörü zamanla arsızlık olarak karşınıza çıkıyor çünkü ne diyelim ... Kendilerini gördükleri  dev aynasından vicdanlarının sesini unutmak da bir özellik ... 
      
      Saygıyı sözlük anlamında bırakmadan hayatın alanında uygulayarak yüksek ses ile konuşmanın haklılık olduğuna kendimizi inandırmadan, tebessüm eksik etmeden samimi, kalplerinin güzelliği ile söylemleri doğru şekilde eşleşen insanlarla tanışmak dileğiyle... Pazartesi sendromu başlamadan ben yazılı okumaya devam 😊 Sizin şu sıra hayat temponuz nasıl? Beklerim yorumlamalarınızı...

6 Mayıs 2019 Pazartesi

HOŞGELDİN RAMAZAN

   
                Bizi bir Ramazan'a daha kavuşturan Allah'ım hamdolsun... Ramazan yalnızca aç kalmak değildir; kalbimizi tüm kötülüklerden sakındırmak; dilimize hakim olmak; sabrın imtihanını geçebilmektir. En çok anlamak; belki de uzun zamandır yapmadığımız bir şey... Anlamak... Anlamak için dinlemek; gözlemlemek empati denen olguyu düşünmek gerekir. Yorgun bir insana neden yorgunsun demek yerine bazen bir tebessüm bazen de küçük bir hatırlatma ile yanında olduğunu belirtmek gerekmez mi? Bilmiyorum... Beklentilerimi azaltmam gerektiğini söyleseler de insan kalbinin güzelliğine daima inandım. Küçücük gibi duran her bir detayın güzelliğinin mutluluğuna inandım. Kış mevsiminin cesaretine; baharın güzelliğine yazın tüm bunaltıcı sıcağına rağmen yıldızların canlılığına sonbaharın ise düzenine... Rutinlikteki derinliğe...

          Tamamlayamadığım yığınla şeye rağmen yaş aldıkça anlıyor insan. Kalp kırgınlıklarının ağırlığında kaldıkça büyüdüğünü... Elimde bu ara yeniden Matmazal Noralya'nın Koltuğu/Peyami Safa kitabı var. Kimi dönemlerde okuduğum kitapları yeniden okumayı seviyorum. Değişimi altını çizdiğim paragrafların artmasında; aldığım notlarda hissediyorum...
"Ne hayat! Ne hayal kırıklıkları! İnsan inanamıyor..."

       Mayıs; Haziran; Temmuz benim için sınav ayları. Bitmeyen bir kısır döngü gibi gelse de uzak mesafedeki arkadaşlarımın kalbini hissetmek onların verdiği moral şu sıra oldukça iyi geliyor. Tezimi ben yazmaktan yoruldum; tez danışmanımın oralı olmaması derken iki dönemdir çıkmayan ücretli öğretmenlik dönemin bitmesine çok az bir zaman kala çıktı; bir aylık bir koşuşturma bir kenara ulaşım için bulunduğum yere bir saatlik mesafede olması okulun; ayrıca ulaşım için vasıtanın çok sınırlı olması bakalım beni nasıl zorlayacak!

     İşsizlik en azından bir aylık mola versin değil mi? Özlemiştim ders anlatmayı... Bu ay da beni tanımasanız da  dualarınızda yer verirseniz çok sevinirim.  Bu yaz bitmeden aynı döngüde değil de bitmiş bir yüksek lisans; en azından düzenli bir iş gelecek yıl için sınavsız bir yıl olur...
Hayırlı Ramazanlar yeniden...




               

12 Mart 2019 Salı

MEVSİM KARARSIZLIĞI

BEYONCE HEAT

             Aynı gün içerisinde dört mevsim yaşama mevsimi Mart... Bahar mevsiminin ilk ayı olan bu ay şu sıra bulutlu; güneşi ise biraz çekingen. Ama bu ayı seviyorum. Kış mevsiminin ağırlığının kalkacağına dair umutlu ve biraz da meşgul bir ay. Çünkü izlemek istediğim filmler, okumak istediğim kitaplar ki gelmek bilmeyen kargolar :( ve gitmek istediğim yerler var. Evgeny Grinko konseri bunlardan biriydi ama kısmet olmadı. Türkiye Turu kapsamında Adana'ya gelmesi; sevdiğim bir arkadaşımın hatırlatması ile haberim olsa da gidemedim. Oysa Jane Maryam Şubat ayı boyunca dinlemekten vazgeçemediğim sözsüz rüya idi. Eğer dinlemediyseniz tavsiye ederim. Garip bir hüzün barındırsa da bana iyi geliyor. Şu sıra yazmak ve izlemek en iyi seçenek. Konuşsam da işine gelmeyecek nasılsa kelimelerime yazık diyebileceğim çok durum var.
     Yine de değişimin oluşturduğu yenilenme zamanı :) Bitenlerin yerine yenisi gelmeli. Beyonce Heat parfüm deodorant roll-on; deodorant parfüm üçlüsünde sevdiğim bir koku oldu. Farklı kokulardan şekerli ve biraz baharatlı ancak kalıcı kokuları seviyorum. Yıllardır Cecile serisinden vazgeçmememin aslında bu. Ağır bir koku değil ancak kalıcılığı desteklemelerle iyi. Antonia Bandares serisi (Kalıcılığı çok iyi)ve Yves Rocher Tendere Jasmin alışkanlığımın en güzel köşesinde.  Yasemin kokusu bana yazı hatırlattığı için kullanmayı seviyorum. Ancak günlük kullanımda Beyonce Heat ürünü sevdim. Genel olarak fiyatı 25 ile 35 arasında ama ben 20 liraya almıştım. Gratis'te satılmakta bu ürün. Etkili, tatlı ve güzel bir kokusu var. Cecile diva ile karıştırarak kalıcılığını artırdığım için kış süresince sevdiğim ikililer arasında yerini aldı. 
      Beklerim yorumlarınızı... İlkbahar hayatımıza güzel sürprizleri ile gelsin inşAllah...

27 Ağustos 2018 Pazartesi

YVES ROCHER DETOKS ETKİLİ YÜZ KREMİ

 
          Uzun bir bayram haftası biterken zorunluluklarımıza geri dönüşler başlar. Aslında bir hafta kalmıştır sonbahara. Sonbahar ise hüznün mevsimi olmanın ağırlığını taşırken pek bir resmiyet getirir havaya.
          Biraz şiirsel bir giriş oldu sanırım :) Bu hafta değil belki ama gelecek hafta benim de iş başvuruları ile geçeceğinden bu hafta yazmak istiyorum. Her gün olmasa dahi elimden geldiğince. Bayram öncesi %30 Yves Rocher indirimi vardı. Benim de güneş kremim bitmek üzere olduğu için indirimi değerlendireyim dedim. Uzun zamandır düzenli olarak  Yves Rocher güneş kremini kullanıyorum. Arada nadiren de olsa başka markalar denesem de memnun kaldığım güneş kremi Yves Rocher oldu. Geçen yıla kadar tamamen beyaz olan güneş kremi artık yeşil kapaklı ve 30, 50 faktörlük olmak üzere iki çeşit. Ben her zaman en yüksek faktörlü olanı alıyorum malum Adana. Güneş nadiren uzaklara kaçıyor :) Bu güneş kremi diğer çeşidine göre biraz daha yoğunluğu az. Kullanıp memnun kaldığım bir ürün ve sizlere de tavsiye ederim. 
Detoks etkili 50 KF yaşlanma karşıtı koruyucu yüz kremi bitkisel içeriğinde mineral yağ ve paraben bulundurmuyor.  Belirtilen özellikler;

* Doğal cilt yaşlanmasına etki eden faktörlerle ve cildin yaşlanmasını hızlandıran ve artıran dış etkenlere(hava kirliliği, UV, stres gibi) karşı savaşır.
*50 güneş koruma faktörü olan yaşlanma karşıtı yüz kremi ile cildiniz anında canlılık kazanır ve ışıldar. (Kullanan kadınların %95'inin kırışıklıklarında azalma görülmüştür.)
*Hafif akışkan dokusu ile mükemmel bir makyaj bazı görevine sahiptir.

      Benim için sıcak yaz günlerinde cildimde herhangi bir ağırlık hissetmeden, güneşin zararlı etkilerinden cildimi koruyabileceğim bir krem. Yaş itibari ile kırışıklık konusunda etkisini gördüm diyemem ancak akışkan yapısı ile makyaj bazı görevine katılıyorum. Ciltte çabuk emilim sağlayarak canlılık kazandırıyor. Severek kullanıyorum.
Fakat ne yazık ki yüzde otuz indirim olsa da onunda fiyatı artmış. En son indirim ile 63 TL ye almıştım. Şimdi ise 70 TL ye aldım.  Hediye olarak konsantre duş jeli verildi.

     Konsantre Duş Jeli- Zeytin- Turunç 100 ml
Bitkisel içerik: Zeytin, Turunç. Organik Aloe Vera. Patentli ultra konsantre formüle sahip 100 ml konsantre duş jelinin etkisi 400 ml klasik duş jeline eşittir. 100ml duş jeli ile 40 kez banyo yapabilirsiniz. %50 daha az plastik kullanımı ve %50 daha az hava kirliliği. Geri dönüştürülmüş plastikten elde edilen geri dönüşümlü ekolojik ambalajlara sahiptir. Ekonomik bir tüketim sağlayan doz ayarlı şişe başlığına sahiptir. Formülü %97'den daha fazla doğal içeriğe sahiptir. Cildinizin ph değeriyle tam uyumludur. Koruyucu ve paraben içermez.
        Yves Rocher ürünlerini tercih etmemdeki en önemli sebep; koruyucu ve paraben içermemesi. Bazı ürünleri özellikle alışkanlık halini aldılar.(Güneş kremi ve transparan pudrası gibi) Hediye olarak verilen duş jeli ilk elime aldığımda gerçekten küçük geldi ama uzun uzun arka ambalaj kısmındaki yazıları okuyunca ne kadar dayanacak merak ettim. Kokusu oldukça güzel biraz hijyenik  esintili :) Kapağı dozajın ayarlanmasında etkili. İstenilen ölçüden fazlasını kapağı engelliyor. Şimdilik yorumlarım bu kadar...
 
 Umarım güzel bir hafta olur:)  

20 Ağustos 2018 Pazartesi

AREFE GÜNÜ ADANA

       Adana... Bildiğiniz gibi sıcak bir şehir. Bu yüzden dondurma yaz-kış demeden yenilirken yazları güzelleştiren bir şey daha vardır daha doğrusu iki şey: bicibici ve Karsambaç. Fotoğrafı koyduğum bici bici... Bu yıl karsambaç yeme fırsatım olmadı. Söylenmesi biraz zor gibi gelse de mutluluk veriyor . Çocukken dört gözle yaz gelsin bici bici yiyelim diye beklerdim büyüyünce hep baharda kalalım isteğine inat... Basit ama soğuk olan bici bici burada biraz sade şimdilerde meyvelerle daha süsleniyor. Temelde Palıza denilen beyaz bir pelte üzerine kar (orjinalinde ama buz genellikle rendeneliyor ) ve kırmızı gıda boyası şeker olarak pudra şekeri. Adana'ya yaz vakti yolunuz düşerse yemeden gitmeyin 😄😄
Arefe günü sizlerinde temizlik ile geçiyor mu bilmem ama sabah yoğunluğundan sonra yazmaya fırsat bulur bulmaz sevgili Zeynep' in güzel mim ve davetini de cevaplamak istedim kendisinin çok içten sıcak bir bloğu var.

         1. Elinde hangi sihirli güç olsun isterdin?

Zaman gücü olmasını isterdim. Tarihle ilgili konular, kahramanlar ilgimi çekiyor. Onların dilinden hikayelerini duymak isterdim.

        2. En çok şaşırdığın tarihi eser neydi?
Tarihi eserleri görmeyi çok isterim. Nerede ne var eğer farklı bir şehir ise gitmek ve görmek isterim mutlaka. Ama bu soru ile düşününce ortaokulda iken Kayseri Gevher Nesibe Hatun şifahanesine gitmiştik. Oradaki şifa odaları su sesi ile insanları tedavi etmeleri ayrıca müzik odaları çok ilgimi çekmişti ve hala da hatırlıyorum.

       3. En sevmediğin insan tipi?
Klasik bir cevap olacak sanırım ama kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışan insanları gerçekten sevmiyorum.

      4. Obsesiflik derecesinde takıntın var mı?
Çok fazla takıntısı olan bir insan değilim ama evin herhangi bir odasında tabak veya bardak var ise o bardaklar ya yerinde olmalı ya da bulaşık makinesinde olmalı. Düzenli olmalı.

   5. Başkalarının kötü ama senin iyi saydığın, sana ait bir özellik söyle.
Kötü demeyelim de sevdiğim bir kitap, film veya şehir hakkında saatlerce konuşabilirim. Bıkmam, karşımdakinin dinleyip dinlemediğini umursamadan. Bazen kendime kızsam da.

6. En çok hangi özelliğin kıskanılır?
Sıradan bir insanım. Bugüne kadar şu özelliğim kıskanılır diye düşünmedim hiç.

7. Kız arkadaşların seni sevgililerinden kıskanır mı?
Asla... Gerçi kız arkadaş grubumun yüzde yetmişi evliler şu an. :) Kalabalık yerine az insan çok mutluluk felsefesini benimseyen bir insan olarak arkadaş çevremdeki insanlar en az 12 yıldır arkadaşım zaten. Çocukluğumuzu bilen insanlar olarak böyle bir şey olmaz. Hepsi birbirinden değerli insanlar.

8. Yeniden doğduğum dediğin an?
Aslında her doğan güneş ile insan yeniden doğar sözü şu sıralar çok doğru geliyor. Ama birkaç sene önce bir rahatsızlık geçirmiştim. Şimdi çok şükür geride kalsa da o rahatsızlık geçtiğinde için kendimi mutlu hissetmiştim.

9. Şu dünyada en çok sıkıldığın ortam?
 Konuşulacak konunun sınırlı olduğu ortamlar. Değişiyor. Yaylada yaş grubu 60 yaş ve üzeri olduğu için insanlar sürekli çocuklarından ve torunlarından bahsediyor. Bunaltıyor. Bu yıl sanırım böyle ortamlardan çok sıkıldım. Nezaket icabı sıkılsam da mutlaka bir yerde ortamı yakalarım.

10. En son okuduğun kitap?
Sait Faik Abasıyanık/ Mahkeme Kapısı

11. Yanından ayıramadığın 5 şey;
Çantamda olmazsa olmaz diyebileceğim beşi geçen yanımdan ayırmadığım çok fazla şey var ama belirgin olanlar; Islak mendil, naneli şeker(polo bir ara piyasadan kalkmıştı ne çok üzülmüştüm), telefon, cüzdan, midem hassastır bu yüzden mide bulantısı hapım.

12. Son zamanlarda en çok dinlediğin müzik tarzı?
Ruh halime göre fazlasıyla değişken bir müzik listem var. Ancak şu sıra Mark Eliyahu Journey, Evgeny Grinko valse tarzı müzikler dinliyorum. Amr Diab şarkıları daima listemdedir.

13. Asla bitmesini istemediğin ama final yapmış bir dizi?
Elveda Rumeli dizisi... Birkaç tane dizi sayabilirim ama baskın olan Elveda Rumeli dizisi çok samimi ve özel bir diziydi. Ramiz Amca karakteri ve terzi Hasan daha sonra da velespitli postacı :) Keşke devam etseydi. Balkanlar; Makedonya gitmek istediğim ülkeler arasında olmasının sebebi olan dizi.

14. Çocukluğunu hatırlatan bir koku?
Yasemin kokusu... Yasemin benim daima özel bir çiçek olacak. Çevrede çok fazla apartman olmadan önce iki katlı bahçeli evler vardı. O bahçeli evlerin duvarlarında sessiz ama heyecanlı bir çiçek olurdu; ince uzun yol alan. Bahar ayları yaz mevsimini beklerken gecenin kokusu daima yasemin olurdu.

15. Diyelim ki reenkarnasyon var ve sen bu dünyada ikinci hayatını yaşıyorsun. İlk hayatında neydin?
Demirci olabilirim. Uzun zaman önce okuduğum bir kitaptan aklımda kalmış; Onun öfkesi demir gibi... Ateşi görünce yumuşar şekle girerdi.
Bende böyleyim. Öfkem zorluklar karşısında mantığa bırakır yerini. En zor anlarda en doğru kararı vermek için duygularımı bir kenara bırakır öyle düşünürüm. Bir de yasemin çiçeği olabilir...Yaseminin bazı özelliklerini taşıyorum.
 Şimdiden Kurban Bayramı mübarek olsun 😊 Sevdinlerimizle kalabalık sofralarda güzel anılarımız biriksin insAllah. 


23 Temmuz 2018 Pazartesi

EN SEVDİĞİNİZ AY?




  Fotoğraflar küçük bir anın
 devamındaki güzel bir melodi gibidir. Mutlulukla dilinize dolandığında anlarsınız bir süre sonra anılarınız arasında yer edinecektir. Paylaştığım fotoğraf bir yayla fotoğrafı! Geriye dönüp anı dondurmak için soluklandığım sırada çekilen.
         Adana için Temmuz ayı bir Mayıs gibi ayı geçmekte. Bence Adana'nın kendisi de bu duruma şaşırıyor olabilir. 
Evet sıcak özellikle öğle saatleri dayanılmaz ki en iyi örneğini pazar günü sınav da hissettim. Ama akşam serinliği kendini affettirircesine yasemin kokuları ile geceyi güzel anmakta. Bu aylarda gece uyumak nemden dolayı çok zor olur. Çok şükür ki bu yıl bu zamanlar daha iyi. Ağustos nasıl geçer bilmiyorum ama  zaman çok hızlı ilerliyor gibi sanki.
 Zaman notlarım koşarken ben onu yakalamak için hızlı adımlarla yürüyorum. Yetişmek ne mümkün ancak çabalıyorum.
       Çocukken bu zamanlarda ki her yıl yaz dönemi yaylada geçerdi. O zamanlar daha bir eğlenceli gelirdi. Apartman çocukları olarak özgürce dışarıda oynayabileceğimiz, ağaçlara tırmanabileceğimiz ve toprağa dokunabileceğimiz bir yer olduğu için mutluyduk belki de. Yaş aldıkça ki yaylanın hedef kitlesinin değiştiğini düşünüyorum. 
Benim yaş grubu için çok sıkıcı... Uzun yürüyüşler, serin hava hatta yer yer soğuk hava yaz mevsiminde olduğumuzu unuttursa da uzun süre için hayır diyorum. Sınavdan önceki hafta sonu ki keşke hafta sonları sadece gitsek bence daha iyi olur; gittiğimizde dönüş sırasında ardımda kalan manzara bir tablo gibiydi. 
Canlı, doğanın kendisinin son derece farkında olduğu şehirden uzakta ancak bir şehir kalabalığını çoktan yakalayan hem yakın hem de uzak olabilen bir manzara. Sevdiğim şeyleri hatırlatıyor. 
Ağustos ayını ne kadar sevdiğimi; yolculuklarda bir yere varmaktan çok yolda olmayı sevdiğimi yaz mevsiminde sıcak olmasına rağmen Adana'da olmayı sevdiğimi hatırlatıyor. Ağustos'u sevmemenin sebebi sarının her tonunu görmemdir. Sarı ve kahverenginin o uyumu ve uyumun aldatıcılığa inanıp ellerini gökyüzüne uzatmak: bulutlardan sevdiğim yüzler yapmak. Çocukluk alışkanlığı gibi. Düşündükçe kendimin bile benzer bulutlarını fark etmek.
       Zamanın tüm o koşu yarışında durup düşündünüz mü sizler en çok ayı seviyorsunuz?(çekilişimi hatırlatarak yazımı sonlandırayım)

23 Mayıs 2018 Çarşamba

MAYIS YAZA BİR KÖPRÜ OLURKEN


...Yine de yürüdüm, her adım bana yeni bir şey öğretti. Eksilsem de yaralansam da yeni bir şey...(Sevinç Çokum) Notlarım; anlamlı bir alıntı...
           Zamanın kumlarını hakim olmak isterken anlıyoruz imkansızlığını; avuçlarımızdaki kum taneleri birer birer kayıp giderken. Özlemlerimiz artıyor. Pişmanlıklarımız ve geri dönülmez sandığımız hayat kavşaklarında el sallarken ilerliyoruz. Güneş sıcaklığını daha bir haşmetli göstermek istercesine ben de varım demesine aldırmadan yağmuru umut ediyoruz. Yaz demek böyle bir şey sanki. Kışın soğuktan üşüdüğümüz o yollarda gölgeler ararken usulca saklanıyoruz, akşam serinliğine. Akşam serinliği gecenin koyu lacivert rengine uzanırken; çocukluktan kalan bir alışkanlıkla yıldızlara uzattığımız ellerimiz büyümenin verdiği o inanılmaz gerçeklikle geri çekildiğinde anlıyoruz. Yakın görünmesi bir aldatıcılık. Sayamayacağımız zaman dilimine sıkıştırılmış izleyiciler onlarda. Tüm düşmelerimizi görmüş ayağa kalkmak için var gücümüzle mücadele ettiğimizin habersiz izleyicileri.

         Mevsimlerin dili olsa yaz ; tüm neşelerin ardındaki o derin hüzünüm ben derdi herhalde. Görünenin ardındaki o ince anlam. Mayıs ayı hızlıca akarken düşünüyorum. Haziran, Temmuz ve Ağustos derken avuçlarımızda tutamadığımız zaman akacak ve gidecek; rüyanın sonundaki gerçeklikler hafif bir tebessümle çıkıverecek karşımıza. Bir yaz rüyasıydı ile başlayan cümlelerimiz yarım kaldı diyeceğiz. Ben de o rüyanın içinde yaş alanlardan olacağım. Büyümek ve yaş almak arasında o ince çizgide sevdiğim ve sevmediğim şeylerden bir tanesini daha anlayacağım.

        Sahur zamanı insan şehri izlerken ne çok düşünüyormuş. Şehrin kalabalığına bir mola verdiren, aydınlığa kavuşacağı zamanı sabırla beklerken gecenin dili ayakta. Gerçekten dinleyenlerle konuşmakta. Aniden gelen rüzgar yasemin kokusunu hatırlatıyor. Bahçelerde bir köşeye sıkıştığını düşündüğümüz o güzel kokulu efsanevi çiçek duvarlara ulaşarak kendisini hatırlatırken sabah oluyor. Kahve fotoğrafı bana kahve eşliğindeki sohbetlerimi özletti. Bu yıl çok güzel sunumlar ile Türk kahvesi hazırlayan arkadaşlarıma not: kahve içmek sizlerle ayrı bir güzel...

25 Nisan 2018 Çarşamba

ÇARŞAMBA SEVGİSİ



Hafta ortasını; Çarşamba gününü sever misiniz? Ben bu günü bir başka seviyorum. Lisede iken de böyleydi. Cuma günü ders çıkışı arkadaşlarım mutlulukla hafta sonu diye konuşurken o mutluluk ben de çarşamba günü olurdu. Hafta ortası... Sanırım yolu yarılamışlık ile ilgili. Bundan sonrası daha kolay geçecek. Dersler bitecek; hafta sonu gelecek ve yeniden başlamak için inatçı pazartesi kapımızı çalacak... Günlere de bir haksızlık yapılıyor belki de. Onlar zamanın kumları arasında kendilerine yer edinmeye çalışırken farkında olmadan azalıyorlar. Azaldıkça yerine yeni umutlarını koymak için çabalıyorlar. Zamanın kısır döngüsü ya; bir harf iken hikayeye dönüşüyorlar.
Bugün benim için sabah altı buçukta başlasa da uyku tutmayınca yazmalıyım dedim. Yolculukların yorgunluğuna inat ardınca kelimeler bırakmalı insan. Unutulmamak için değil hatırlanmak için.
Çarşamba sevgim baki kalsın diyerek... Hüzün rüzgarı altında kaybolmasın cesaretler. Bir kitap okumalıyım. Zihnimi dinlendirmek ruhuma umut vermek için. Mayıs yaklaşırken bugün hava Adana'da çoktan 30 derecenin üzerinde idi. Kış bir an gibi gelip geçerken yazın kalıcılığına aldanmamalı diyor kalbim. Fotoğraf çekmek; anı dondurmak kimi zaman da o an anlamını hatırlamak için derler... Haklılar... Doğa umudu hatırlatmakta... Her gün tekrar edilen hayat mottosu gibi gün başlarken cümleler tamamlanmış yeni bir paragraf başı yapılmışçasına cesur olunmalı!
Yorumlarınızı beklerim. :)


7 Nisan 2018 Cumartesi

MİNİSO ADANA'YA AÇILDI

 
 
 Buralarda hava 30 derecenin üzerine çıktı. Sizin oralarda havalar nasıl? Bir anda yaz mevsimine girme düşüncesi ürkütüyormuş onu anladım. Hele ki bugün Adana portakal çiçeği festivaline gitmiş ve o sıcak hava saatlerini sonuna kadar yaşamışken Temmuz nasıl olacak acaba sorusunu beynimde dönüp durdu. Yaz çocuğum yaz mevsimi gerçekten seviyorum ancak Adana çok sıcak oluyor. Bu arada duymayan kalmasın portakal çiçeğinin öylesine güzel bir kokusu vardır ki tarif edilemez. Beyaz çiçekler bambaşkadır. Doğaldır. Mütevazi bir şekilde kendini saklarken anlarsınız. Bahar bizim burada böyledir. Çiçeklerle baharı anlarız. 20 li dereceler bahar demektir. O derecelerde gölgelere kaçmadan doğayı izlemek inanılmazdır. Yaz ise gölge arar durulur gerçi onunda ayrı bir güzelliği var ya neyse. Sahi ne anlatacaktım ben :) Geçen hafta sonu Miniso sonunda Adana'ya açıldı. Ben de hafta içi Miniso'ya gitme fırsatı buldum. Aslında başka bir şey ararken aa evet Miniso açılacaktı cümlesiyle mağazaya girmem ancak daha uzun durmalıyım bol vakitte dememle çıkmam bir oldu. Çok tatlı, sade ve aslında sadelikteki şirinlikte olan ürünleri çok sevdiğimi anladım. Minik çantalar, göz bantları, boyun yastıkları bakmam gereken çok ürün vardı ancak başka zamana artık. Yine de elim boş çıkmadım. Tamamen instagram da gördüğüm bir üründü. Ne olduğu hakkında en ufak bir bilgim yokken denemek için aldım.  
   
 
Bu yüz temizleme fırçası 16. 25 veya 16.75 TL idi. Net fiyatını hatırlamıyorum. Miniso'daki tüm ürünlerin ambalajları o kadar sevimli ki. Hatta kaliteli çünkü açmak için bayağı bir efor sarf ettim. Açılmadı bir türlü en son makasla kesmek zorunda kaldım.
  

 Bu minik duran aslında tam elimize göre olan yüz fırçası oldukça yumuşak. Beyaz renkte. Bir de yeşil olan vardı. Onun fırça ucu biraz daha değişik. Cildinize maske uygulaması yapıp cildinizi temizledikten sonra kullanım ya da makyaj sonrası makyajınızı sildiğinizde kalan kısımları temizlemek için bu fırçayı kullanabileceğiniz belirtilmiş. Genellikle yüze fırça gibi ürünleri kullanmada çekinirim ancak o kadar yumuşak ki sempatik geldi bana. Makyaj sonrası cildimi temizledikten sonra kullanmaya başladım. Deseniz ki çok fazla bir fark gördün mü; hayır. Gereksiz ancak sempatik bulduğum ürünler arasında yerini aldı. Belki fikrimi değiştirecek bir etkisi olursa yazarım.

 
 
Miniso pembe makyaj bazı notlarım ise  ürün  fiyatı 20 TL idi. BB Cream ile yan yana durunca önce BB Cream baksam da ki onu sevmedim. Hatta tester şeklinde uygulamasını yaptım. Ciltte ağırlık yapan yapış yapış anlam veremediğim şekilde rahatsızlık yapan bir üründü. Umarım benim denediğim dışında başka çeşitleri vardır çünkü yeniden bakmak istiyorum. Memnun kalmayınca makyaj bazı hemen yanında gördüm. İlk deneme için hoşuma gitti. Özelliklerinde yumuşak uzun sürecek bir makyaj vaat etmekte. 

Mağaza denemesi hariç bugün ilk kez tam olarak uyguladım. İlk kullanım için memnun kaldım. Gelecek olan hafta için sıklıkla kullanıp tam kararımı o şekilde vermek istiyorum. Aydınlık bir görünümü ve ciltle hemen özleşen bir duruşu var öyle ki BB Cream den daha çok cilt tonunu aydınlattığını söyleyebilirim.
   Şimdilik yazacaklarım bu kadar ama mağazayı özellikle çalışanları çok ilgili bulduğumu söyleyebilirim. Masaj konusunda ilgimi çok fazla çeken ürün oldu. Akapuntur bölgeleri için çeşitli fırçalar gördüm. Fiyatlar hiç abartılı değil. İyi ki açıldın Miniso diyorum. Portakal çiçeği festivali İnstagram da takip ediyor musunuz bilmiyorum ama bence bir bakın oldukça hareketli bir festival. Yorumlarınızı bekliyorum. Güzel bir hafta sonu geçirmeniz dileği ile...

31 Ağustos 2017 Perşembe

YAZ ŞAMPUAN ÖNERİLERİ

 
 
 
Ne çabuk geçti yaz ve ne çabuk geçti hayatımızdan bu üç ay. Bu aralar sıklıkla bu cümle dilimde; hayatımın tüm rutinliğine inat koşturmadığım kadar koşturdum bir haftaya üç şehir sığdırdım ki otobüste uyumaktan nefret ederken gerçekten uyuyakaldım. Sizlerin yaz mevsimi nasıl geçti bilmiyorum ama umarım neşeli ve güzel geçmiştir. Gel gelelim ki uzun zamandır şampuanlar hakkında bir yazı yazmak istiyordum. Bu yüzden bir çok şampuan kullandım ve atmadım bekledim. Aslında işin özünde ablamın etkisi var ya şimdilik fotoğraflarını eklediklerim sadece yüzde yirmi beşi ara ara bu konuda yazacağım. Kansızlık gibi etkilerle olsun ve eğer ki benim gibi kapalı bir bayansanız da saçlarınızda ciddi dökülmeler başlayabiliyor. Bu yüzden güneşin etkilerinden çok daha başka problemlerle karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Sağlıklı uzayan ve canlı saçlar hepimizin hayali değil mi? Genetik olarak her zaman şanslı olduğumu düşünüyorum saç dökülmelerim olsa da çok şükür abartılı problemlerim olmadı. Ama yine de saçınıza uygun şampuanı seçmek zor iş!!!
 
Bu şampuanı ben değil ablam kullanmaya başladı. İlk iki kullanımda mutlu olduğunu söylüyor. Şimdilik bakalım diyoruz. Bu marka özellikle saç dökülmelerine karşı etkili olduğunu belirtiyor. Ek olarak organik yağ içerikli serum formülüyle saçın zamanla kaybettiği sağlıklı görünümün yeniden kazanılmasını sağlayarak ölmemiş saçların güçlenmesine yardımcı olacağını özellikle belirtmiş.

Sol taraftaki Otacı elma ve naneli şampuan benim kullandığım ikinci ürün çeşidi. Kokusu gerçekten güzel ve söyleyebilirim ki saç dökülmesine karşı oldukça etkili. Bu yönden sevdim. Şampuanın kendisi de cilde zarar vermeden saçları hassas olarak derinlemesine temizlediğini düzenli kullanımda yağlı saçların yağ dengesini dengelenmesine yardımcı olduğunu belirtmiş. Bende şunu belirtmek istiyorum kış aylarında her gün duş almadığınızda saçlarda etkili değil. Bir gün durup bir yıkadığınızda saçınızda bir değişiklik hissetmiyorsunuz. Evet şampuan kokusu kalıcılığı biraz fazla olsa saçların temizliği konusunda ortalama olduğunu düşünüyorum.
Resmin ortasında yer alan Hunca Care argan ve zeytinyağlı şampuan içerisindeki argan ve zeytin yağ  sayesinde saçları nemlendirerek daha parlak görünmesine yardımcı olduğunu düzenli kullanımda daha güçlü saçlara kavuşulmasına yardımcı olduğunu belirtiyor. Kış ayları boyunca düzenli kullandığım şampuanlardandı. Kesinlikle saça canlılık ve parlaklık verdiğini söyleyebilirim. Saç dökülmesini engellemek konusunda zayıf kaldığını belirtmeliyim.
Restorex ise indirimde görüp meraktan almıştım. Özellikle arkasında yer alan yazı almamda etkili olduğunu belirtmeliyim.
"Formülündeki bitkisel vitamin ve mineraller saç tellerini besleyerek sağlıkla uzayan saçları korur güçlendirir. Sarmaşık ekstresinden gelen beta-sitosterol ve qercetin ile saç dökülmesini önlemeye yardımcı olur"
Üzgünüm... Beklentilerimi karşılayamadı. Bahsettiğim şampuanlardan çok ama çok daha fazla dökülme yaşadım.

 
Son olarak Yves Rocher uğramadan olmazdı. Bu ay yüzde otuz indirim ve şampuan indirimimi duyunca ablama söylemiştim. Çünkü solda yer alan kremi yedeklemek istiyordu. Kırışık karşıtı sakinleştirici göz ve dudak kremi....
"Bitkisel içerik; Yaşam bitkisi, Akasya reçinesi. Kırışıklıklar için hem doğal hem de kalıcı bir çözüm sunan göz kremi aynı zamanda dudak kontürü işlevini de görür ve içeriğinde bulunan Akasya reçinesi kolojen sentezini hızlandırırken cildin dokusunu içeriden hızlandırır."(Vaad ettikleri)
30 yaş üzeri etkili olduğunu düşündüğüm bir krem. Ablam çok memnun olduğunu göz çevresi kırıklıklarında gerçekten etkili olduğunu düşünüyor. (Kendisinin cildi oldukça hassas) O da bir tavsiye üzerine almıştı. Bitmeden yedeklemek istedi. Sanırım yüzde otuz indirimden faydalanması ile 69 TL gibi bir fiyatı oldu. Şampuan ise kendime beklerken ona oldu :) Saç tipi kalın telli olduğu için ne yapalım bu seferlik onun görüşlerini alacağım. İnce telli saçlar için hacim veren Yves rocher şampuan hacim ve yumuşaklık vadediyor. Ayrıca gitmeliyim Yves rocher şampuanlarından almalıyım hiç demedim. Benim için beklenti ortalaması altında da üstünde de olmadı hiç. Saç dökülmesi yapmayan sakin tipli şampuanlardı sanki.
 
Yazacaklarımın devamı İnşallah gelecek. Yorum yapmayı unutmayın. Sizlerin de kullandığınız memnun kaldığınız parabensiz saç dökülmesine karşı etkili doğal olduğunu belirten şampuan tavsiyeleriniz varsa mutlaka tavsiyelerinizi beklerim. Şimdiden hayırlı bayramlar...

11 Temmuz 2017 Salı

Yaz Nasıl Geçiyor?

Zamanın geçmesi için mi yaşayanlardansınız yoksa zamanı anlamlı yaşamak isteyenlerdensiniz? Bu ara fark ettim ki zamanı anlamlı yaşama isteğim biraz körelmiş. Bir şeyler yapmak gerekiyor derken başlayabileceğim noktadan başlamak istedim. Kararlar aldım. İlk olarak okumam gereken kitapların listesini yeniden (biliyorum yarısını yapabildim listemin) düzenledim. Biten ürünlerimi yorumlamak için bekletiyordum. Yorumlamakla başlayıp atmam gerekenleri atabilirim dedim. İlk olarak Neutrogena Hydro Boost kreminden bahsetmek istiyorum. Belki kış mevsiminde kullansam yorumum farklı olabilir miydi emin değilim ama beklediğim performansı kesinlikle vermedi. Özellikle banyo sonrası kullandım yaz döneminde nem ihtiyacını cildimin kaybetmek istemediğinden her ne kadar karma cilt olsa da neme ihtiyacı olan bölgeleri için bu ürünü kullandım anlık bir dakikalık sağladığı ferahlık dışında etkisini göremedim. Yves Rocher güneş sonrası bakım ürünü ise atın kampanyası olarak hediye edilmişti . Bayıldım kelimesi ile özetlemek istesem de kokusu özellikle favorim oldu. Güneşle bire bir yaşayan bir şehirde iseniz kullanmak zorundalığını en iyi şekilde karşılayan bir ürün.

Missha siyah maskesini uzun zaman önce almıştım. Bir ara çok sık kullandım bir ara hiç kullanmadım. Ama çok şükür geçen aylarda bitirebildim inat etmiştim çünkü. Uzun soluklu olan bu ürün fazlaca etkisiz kaldığından bir daha alabileceğimi sanmıyorum .Nivea köpük ise Migros indiriminden çok uygun fiyatlı olarak almıştım. Bitmesi konusunda oldukça çabaladım. Yatıştırıcı köpük olmasına rağmen yağ dengesine bir etkisi olduğunu düşünmüyorum. Sıradan bir yüz güzellik sabunu gibi düşünüyorum.
Nivea (siyah beyaz özellikli)48 saat etkili olduğu belirtilen bu rollon zihnimde etkili bir ürün olarak yer edinmedi. Bir daha almayacağım ürünler arasına girdi. Koku konusunda fazlasıyla hassas birisi olarak bir rollon kokusuna uygun deodorant ve ona uygun parfüm üçlü serisini devam ettiririm. Hijyen kokusu gibi olan koku dışında 48 saat etkili vaadini ki gün içerisinde sürekli yenileme ihtiyacı hissedilmesinin gölgesinde kaldığını düşünüyorum.

 Umarım yaz mevsimi dolu dolu geçiyordur. Yeni kararlar yeni insanlar yeni kitaplar ve yeni ürünler ve belki de yeni şehirler... Hayat durağan halini yaz mevsiminin yaramaz çocuk ruhunda eritmekte sanki. Bugünlerde çok sevdiğim bir söz ezberlemekten kendimi alamadığım bir sözle yazımı sonlandırmak istiyorum...(Güzel anılarınızı mutlaka hatırlayın ... )
Tolstoy'dan anlamlı bir not; Mutluluk masal mutsuzluk ise öyküdür... 


10 Kasım 2016 Perşembe

GÜNLÜK

TOROSLAR

    Yeterince hatırlıyor muyuz? Ya da yeterince anımız var mı ... Çocukluk çok mu gerilerde kaldı sahi yada biz fazla mi büyüdük? Anılarımız düşlerimize karışırken mi unuttuk umutlarımızı ve gerçekleştirmek istediklerimizi. Bazen hayatımızı bir trene benzetiyorum. Geçtiği her durakta bir artarken bir azalmasına rağmen izin verildiği ölçüde devam edecek ve son durağına vardığında ise arkasındakileri unutmuş gibi yaparak usulca selam alacak bir tren. Geçenlerde arkadaşım bana sorduğunda bu soruya önce cevap verememiştim. "Sahi yorgunluk yaşla mi olur ...20'li yaşlarımızda bu yorgunluk örtüsü neden hiç kalmıyor ki?" Aslında soru değildi biliyordum. Bir çeşit yanılsama idi. Aynalarda bulduğu yüze gerçeği söylerken ki yanılsaması. Haklı mıydı emin değildim ama yoranın insanlar olduğuna şüphem yoktu. Hayat aynı hayat insansa yorandı.
      Geçmiş kelimesinin manasızlığı kafamda yankılanıyor geçen yıllar miydi yoksa unuttuklarımız, düş kırıklıklarımız mıydı emin olamadım. Lakin düş kırıklıklarının yorgunluklar üzerindeki etkisi hakkında saatlerce konuşabilirim biliyorum. Notlarım sayfalarca dolu... 
Aynaları bu yüzden seviyorum ne kadar çok kendimizi inandırmaya çalışsak da bir şekilde kendi gözlerimizden vererek görüntüyü anlamlandırıyor. Hatırlamak yorar diyorlar keşkeler insanı yıpratır diyorlar aslında nasılsın kelimesini sormaktan muzdarip olan insanlarımız cevaptan çok cevabın ağırlığından korkuyorlar. Biliyorlar ki cevaplar karşıdaki insanın samimiyetine göre olacak belki de asla doğru olmayacak. Bu yüzden sıkıntı anlatmakla başlıyorlar basit sıkıntılar. Otobüsün kalabalığı hayatın pahalılığı ya da maddesel her şey.... Derinlerdeki hüzünlerini göstermektense kaçınıyorlar.  
    
    Sanki yaralar gösterildikçe zayıflıklar ortaya çıkacakmış gibi bir his. Oysa insanı yoran bence yaraları değil. Eninde sonunda alışılıyor çünkü. Bence soruların cevapsızlığı yoran. Gerçek olmayan kelimelerin mutlulukla ilgili sözleri gibi. Samimi insanları severim. Çocukluk hayallerini hatırlayan insanları da. Alışkanlık insaniyim çünkü. Odamdaki eski saatin bile değişmesi 10 yılımı alırken hayallerini unutan ben umutlarının baki kalmasını diliyor. Kış mevsimi belki de bu düşüncelere yöneltiliyor. Sahiden de ben yaz insaniyim... Bir mevsim ve bir mevsim sonrası güneşin sıcaklığı alıştığım havayı da getirecek inanıyorum. O zaman öylesine iste kelimelerinin yerini başka kelimeler alacak. Samimi sorulan her soruya saatlerce kelimelerimi harcayacağım. İnanıyorum...

18 Ekim 2016 Salı

SONBAHAR KIŞ ARASI

      Sonbahar- Kış arası bir yerlerde...Bu ara herkes kış yorgunluğuna karşı hazırlıklı olmaya çalışıyor. Belki de ben öyle düşünüyorum. Alışkanlıklarımdan kolaylıkla vazgeçebilen birisi değilim. Bu yüzdendir midir bilmem yazda kalmayı isterim. Yaz mevsimi sanki benim mevsimim. Soğuk değil... Sıcak...Aklımda hangi kitaptan kaldığını anımsayamadığım bir cümle; soğuk sevmem... Soğuk hastalık demektir her türlü zorluk demektir. Lakin yaz böyle midir! İnsan sıcaktan bunalsa dahi serinlemenin yolunu bir şekilde mutlaka bulur. Bende böyleyim. Her mevsimin bir güzelliği var biliyorum. Her mevsimin kendine ait bir acısı, hüznü var. Sonbaharında, Kışın da, Baharında ve Yazında... Peki ya bu ayların?
       Ekim; Sonbahar-Kış ayı. İki mevsiminde sorumluluğunu yüklenen bu ayda her daim garip bir hüzne kaptırırım kendimi. Okul zamanları en çok da lise de; pencere kenarında oturduğum sıramdan dersten çok dışarıyı izlerdim. Sabahın rengini görebilmek için yada bilmeden bağlandığım alışkanlıklarıma sadakatimi sürdürebilmek için. Ne komik... Karşı apartmanda üçüncü kattaki ailenin perşembe günlerinin temizlik günü olduğunu hala hatırlarım ya da apartman bahçesinde beslenen tavukların bir gün sanki gürültüden şikayet edilmişçesine nasıl başka yerlere götürüldüğünü. Üniversite de ise çıkmaz sokağı aydınlatan tek sokak lambasının hemen yanı başındaki apartmandaki evime koşarcasına gittiğimde nasıl bilgisayar çantamı odama bırakıp ışık almayan salonda kışı hissettiğimi hatırlıyorum. Alışkanlık anısı işte. Bazen oluyor. Hatırlamak için unutmak gerekir diye söylerim hep fakat unutmadım ki...
           Fotoğraf günün kısa bir özeti değil. Uzun zaman öncesine ait. Adana'da Merkez Sabancı Camisi'ne doğru köprü üzerindeki kalabalığa rağmen bir nefeslik molanın fotoğrafı. Bazen keşke kalabalıklar bir süre ara verse ben de bu güzel manzarayı daha fazla izleyebilsem diyorum. Hüzünlerini suya bıraktıran mitolojiler gibi.... Mutlaka sizlerin de vardır seçtiğiniz mola yerleriniz. Hayata dair yorgunluklarınızı bir süreliğine dahi olsa unutacağınız yerler. Umarım sonbahar-kış mevsimi arası bu ayda tüm güzellikler için en azından başlangıçlarımızı yapmış oluruz. Umut her daim bizlerle olsun :)

3 Ağustos 2016 Çarşamba

DOĞUM GÜNÜ HEDİYEM


 Bana geceyi getirebilir misin? Sanırım böyle başlıyordu tanıdığım bildiğim bir hikayenin unutmamak için hafızamın derinlerine gömdüğüm sayfaları... Her insan bir dünyadır biliyorum fakat bu dünyanın hikayeleri kimi zaman yorarken kimi zaman heyecan uyandırıyor yada merak mı demeliyim. Kokuları bu yüzden seviyorum. Üniversitedeyken ev arkadaşımın sözleri hala kulağımda... 
İnsanları kokularıyla hatırlarım. Anılarımı geri getiren kokulardır. Haklıymış. Doğum günüm gecen aydı fakat nedense bu konu hakkında yazmamıştım. Belki de hala aradığım o kokuyu bulamadığımdandır. Yasemin kokusunu sever misiniz? Benim en sevdiğim çiçektir, yasemin. Geceyi anımsatır. 

Yaz çocuğu olarak yazı yaşatır benim için gece kokusu hatta yaz kokusu yasemin olmuştur. Yves Rocher'da kendime doğum günü hediyesi baktığımda ki aklımda yoktu gerçekten almak, ellerim bu kokuya yöneldi. Yasemin... Kendime gecenin kokusunu yanı yazı hediye etmek istedim. Doğum günüm olduğu için kozmetik alışverişi yapmak için Yves Rocher mağazasına uğramıştım. Doğum günü kampanyası olan bir artı bir şeklinde ve birde şampuan hediyesiyle çıktım. 

Uzun uzun düşünmem gerekmedi almak için hafif bir koku çünkü. Ağır konulardan hoşlanmıyorum. Fakat bir haftadır şunu fark ettim. Gerçekten dünyada ne kadar insan yaşıyorsa her bir yaşayan canlı kendine özel ve etkili... Nerden mi bu kanıya vardım. Mutlulukla aldığım bu güzel parfüm bende beklediğim gibi durmadı.

 Hafif bir esinti şeklinde yazı anımsatmasını beklediğim koku bir başka geldi. Sanki ben değilmişim gibi. Bir artı bir şeklinde aldığım aynı parfümü de ablama hediye etmiştim. Oda bir ilkbahar kızı olarak benden daha fazla sevdi. İki kardeş biri ortalama bir memnuniyet diğeri ise gayet memnun anladım ki kişiye özel her şey. Beklentiler, sonuçlar hatta sonuçların etkileri. Ancak yasemin kokusunu gerçekten sevenlerin mutlaka denemeleri gereken bir parfüm. Bende istediğim gibi olmadı lakin almasan kesinlikle pişman olurdum. Hafif ve kalıcı olan bu kokunun bende sebepleri ve sonuçları farklı olsa da kullanmaya devam edeceğim. 
 Gerçekten sevdiğim kokuyu bulana kadar aramaya devam 😉

1 Temmuz 2016 Cuma

TOROSLARI İZLEMEK


Toroslara uzanmak... Çukurova'da yaşayanlar için bir çocukluk alışkanlığı, anısı bir yaz mutluluğu...  Çukurova'nın herkesin bildiği yüzünün aksine  rüzgarı anımsamak için ellerini uzatmak...Sıcak bir şehirde yaşıyorum oldukça sıcak. Kelimelerin sanki ağızdan çıkmadan buharlaştığı desem abartmış olur muyum!!!! Ama seviyorum bu sıcağın tonlarını görmeyi özelliklede yazı seviyorum. Şikayet ediyorum kimi zaman bende insanım. Fakat düşününce yaz mutluluklarına değer bu sıcaklar. Yolculuklarımız da zaten bu yüzden değil mi, yaşadığımız acılara rağmen değecek mutlulukları arama rüyamızın peşinden gitmek... Tamamlanmamış cümlelerimiz için bir durak aramak, sonrasına devam edebilmek için. Kısa bir yolculuk benimkisi güzel bir kafa tatili olacağına inanıyorum. Bayramı yaylada geçirmek sonrası gel gitlerle sürecek yolculuklara hazırlanma sureci derken biliyorum, temmuzda bitecek. Daha yeni gelmiş bir ay için bitmesine üzülmek bana özel sanırım. Haksız sayılmam. Temmuz benim için 12 ay içerisinde en özel aylardan ne getireceğini bilmiyorum. Merak etmeyecek kadar yorgun büyüklerden oldum sanırım. Büyümenin de en sıkıcı yanı bu. Merak duygusunun körelmesi. Bu yüzden yeni yerler hayatımda bir sonraki perde olacaksa eğer o bir sonraki perdeye geçene kadar çocukluk kahkahalarımın, mutluluklarımın ve alışkanlıklarımın kısacası yazlarımın geçtiği yerlerde vakit geçirmeliyim hissi kalbimde bir yerlerde...   Bu fotoğrafı çekerken fark ettim bu güzel yalnız Torosların hikayesini anlatmalıyım ya fotoğraflarla yada kelimelerle.

10 Mayıs 2016 Salı

KALBİNİZİN RİTMİ



Havalar da insanlar gibi bu ara. İki gündür olmadığı kadar soğuk ve kasvetli...Ben bir yaz çocuğuyum. Ne kadar şikayet etsem de bunaldığıma dair saatlerce konuşsam da kasvetli havalar beni yorar. Mevsimlerle alakalı bir durum değil benim şikayetlerim sadece kendimle alakalı sanırım. Neyse ki bugün hava berraktı. Bu berraklığı görebileceğim sevdiğim bir dost evindeydim. Kalabalık sessizliklerinden uzakta kendi kalbimin ritmini duyabilecek kadar baş başaydım kendimle. Kararlarımla ve hayal kırıklıklarımla...Misafirlikleri sever misiniz bilmem. Fakat ev oturmalarına alışmayı bende hiç beklemezdim. Bugün bu fotoğrafı çekerken aynı şeyi düşünüp durdum. Yaz iki ileri bir geri adımlarla geliyor. Kimselere aldırmadan gelecek ve gidecek. Bu üç ay benim için stresli olacak mı bilmem fakat oldukça düşünceli olacak eminim. Sınavlar, başvurmadığım seçenekler derken kalabalıklar ortasında kalacağım. Bir düşünce yankılanıyor zihnimdeki notlarım; Kalabalıklar da insan kendisi olur. Belki konuşmaları belki tavırları ile değil ama ruhuna yönelik konuşmaları ile o olamadığı insan var ya kısa bir süreliğine de olsa o insan olur. Nefret ettiği durumlardan kaçmayan mutluluğu kovalarken gerçekten korkmayan o insan olur. Kimse fark etmez belki ama o insan olurken fark edilmek de insan istemez. Bir fincan kahve ve inanılmaz Seyhan insana neler düşündürüyor. Gözlerimi kapatıyorum. Kısa bir süreliğine de olsa kalbimin ritmini dinliyorum. Arada sırada da olsa siz de yapın. Olmak zorunda olduğunuz ya da olmak istediğiniz değil olduğunuz insan olarak mutlu olmanın tadını çıkarın. Hayat böyle de anlamlı..