4 Nisan 2016 Pazartesi

NEFES DURAKLARI


 Nefes aldığın yer mutlu olacağın yerdir. Aklımda nereden kaldığı belli olmayan sözler yumağı. Fakat şimdi anliyorum. Nefes almak sadece soluklanmak değil. Nefes almak huzuru dinlemek,mutluluğu anlamak,nefes almak...Benim için yeniden başlama cesareti bulmakmis. Büyüdükçe anlıyor insan. Büyüdükçe küçülen hayal dünyamız da nefes anlamadığımız için mutsuzlastikca anlıyor... Üç noktalarda dinleniyorum bu ara. Devamını bilmediğim zamanlara saklıyorum hayallerimi. Nefes alacağım yeri  bekliyorumdur belki kimbilir. Karşımda bugün böyle bir manzara vardı. Düşünce antrenmani yapmak isteyenler yada bir ressamın derdini anlatması için gerekli manzara. Ben ne bir ressam nede düşünce diyarının yorumlayıcısiyim. Bazen sığınaklarini arayan küçük bir kız çocuğundan farksız olduğumu düşünüyorum. Böyle bir manzara da bugün benim sığınağımdı. Yanımdaki herkes kalabalığın akışına kapılmış ken dinlemek istedim. Duymak istedim kendimi. Bugünkü dileğim buydu...

2 Nisan 2016 Cumartesi

Kaç dil, Kaç sayfa, Kaç kelime?

İlk kelime yorgunluğu... İlk tanışma, ilk cesaret ve ilk kırgınlık hatırası. Milyonlarca kez kalbimiz kırıldı. Fakat bir kez kırıldı o bir kez kırılma tüm kırılmalara bedeldi. Neydi o kırılma? Bir sevgi kaybı mı yoksa hayal düşkünlüğü mü... Belki de tüm yalnızlıklarımızı hatırlatan bir kırgınlık olduğu için tüm kırgınlıklarımıza denkti. Zaman ilerlerken oysa bize öğretmişti. Büyürken daha az kırılacaktık. Bir kitabın sonuna yaklaşırken daha da mutlu olacaktık. İnanmak istediğimiz bu değil miydi? Aslında cevapları beklerken ömrümüz sorularla geçiyor ve cevapları aldığımız her an soruların dünyasında yaşamın çekiciliğini kaybediyoruz. Tıpkı kendi hikayemizde büyürken kaybettiğimiz giriş, gelişme ve sonuçta; sonuca umutla yaklaşırken ardımıza bakma alışkanlığı edinmemiz gibi. Kızmamalıyız. Büyüklerimizin geçmişe özlem duymaları birer alışkanlıktan da fazlasıdır. Zamana uyum sağlamamaktan fazlasıdır. Zaman bu dünya var olduğundan beri aynı değil miydi? Bir an bile akmaktan vaz mı geçmişti? Hayır... İnsanoğlu değişimin ta kendisi olarak suçu zamana yüklemeyi kendisine adeta bir borç bildi. Şimdi düşünüyorum da günlük tutmak benim için bana ait olmayan bir alışkanlıktı. Ve ben büyüdüm. Büyüdükçe geçen süreçte günlük tutmak alışkanlıktan fazlası oldu benim için. Günlüğümü diğerlerinden farklı tutuyorum. Kelimelerin yaşamsallığına inanarak, yazıya gerek kalmadan. Günlük tutmak için kaleme ihtiyacım yok biliyorum. Fakat ellerim kalemden kopamıyor. Öğrenciliği öğrenen benim ellerimden kalem düşmüyor. Bu yüzden yazıyorum. Düşüncelerimin, duygularımın yığın oluşturmasını engellemek için. Acılarımı, kırgınlıklarımı biriktirmemek için... Ne tuhaftır elime aldığım kalem sevinçlerimi yazamıyor... Kalemin de ruhu var. Tıpkı bizler gibi... Bize dönüşen ruhlarının dili  ne zaman konuşmaya karar verirse o zaman konuşacaklar. Hatrımızdan çıkmayıncaya kadar...

24 Mart 2016 Perşembe

YOLCULUKLAR


Noktasız zaman...Saatin tik taklari birbirini kovalarcasına ilerlerken gün geceye gece güne kavuşuyor. Sanki hayat bir virgülle ayrılmış gibi devam ediyor. Nokta konuluncaya kadar. Bugün elim kütüphanemin bir sırasına takıldı kaldı ve orada bir kitaba uzandı. Nazan Bekiroğlu... Yol hâli... Altını üstünü çizip notlar almışım. Oysa bir kitabın üzerine başka bir kalemin dokunmasıyla o kitaba hakaret ediyormuşum gibi bir düşünürdüm, dune kadar. Saygı duymalı ve aklımda kalanlara sonuna kadar guvenmeliydim. Ne değişmişti sahi... Belki kitaplar aynıydı değişen bendim. Düşünce dehlizine kapıldığım yolculuklarda öğrendiğim bir dolu şey olur. Bu yüzden otobüs yolculuklarını severim.İzlerken kendimle de tanışırım yeni yeniden. Yol hali de böyle bir kitap gündüz vakti cektigim bir fotoğrafla ellerimin uzandığı kelimelerle bütün bir günü tek bir manaya sığdırıyor. Yolculuklar biziz. Giden veya kalanlarin dusunceleri...Her halimiz...Eksik kalan yarimizi ya tamamlayan yada daha da yarım bırakan....Bu yüzden yolculuklar oyle yada böyle buruktur. Alışkanlıklar bırakılır kavusmalara koşul sa dahi arda bakılır usulca. Yolların da acı yanı bu değil midir?

15 Mart 2016 Salı

BAHAR RENKLERİ

Uzun yürüyüşler her zaman ruhu dinlendirmiştir.En azından benim için böyle. Yürümek saatlerce bilmediğim bir yerde turist olmak nefes aldırdı sanki. Aslında bir yerlerde bildiği şehirlerde de insan turist olmali. Görmediğini görebilmek duymadığını duyabilmek ve hissetmediğini hissedebilmek için. Şimdi bahar son sözü söylemekte...Soğuğa kafa tutmakta açan bu güzel çiçekleriyle. Dünyanın en güzel manzarası bu olmalı. Tüm yorgunlukları alacak bir düş manzarası. Baharın rengi yeşil olmaz yalnızca. Bahar hissedilen her renktedir. Masallar en çok bunu öğretti bana. Bir yaz çocuğu olsam da baharın güzelliğine her zaman saygı duymuşumdur. Bu yüzdendir az fotoğraf çekmelerim. Her fotoğrafin bir hikayesi olmali inancım. Bu fotoğrafında var bir himayesi. Ya sizin hikayesi olan fotoğraflarınız var mı?

6 Mart 2016 Pazar

Hafta Sonu Karmaşasında bir Soluk....

Başlamak zordur. Özellikle de ilk kelimeyi yazmak... Günlerdir binlerce tez arasından kendimi ayıklamaya çalışırken yazmam gereken makaleleri düşünmekle meşguldüm. Aslında boş bir meşguliyetin tanımıydı sanki yaptıklarım. Kitap okumaktan uzak hayatı bir pencere kenarından izleyen bitmesini bekleyen birisi... Zamanın benim için beklemesini dileyen birisiyim. Biliyorum. Hayalperestlikle çevrelenen dünyam gerçeklerle bu kadar içli dışlı iken ayakta kalmak zor. Fakat başarıyorum sanırım. Belki de başardığımı düşünmek bana güç veriyor. Zorunluluklarımın ardındaki o güneşi görmek için beklentisizliğim durmalarım. Kış bu yıl fazlasıyla hızlı geçti. Bir rüya gibi önce bahar gelecek sonrasında ise güneşin sıcaklığında ellerim gölge oyununa çevrilecek. Kim bilir belki o zaman kalbimdeki kış da gitmiş olur....

5 Mart 2016 Cumartesi

BİR CAM KENARI


Yağmur çoğu zaman hüzün verir bana. Fakat izlemekten de kendimi alıkoyamam. Tüm gün siyah bulutların etkisinde üzerimdeki hüzün örtüsünü aralamaya çalıştım. Fark ettim ki evimde olmayı seviyorum. İzlemeyi seviyorum. Dahil olduğumun fark edilmeyen hayatları izlemeye alıştım belki de kim bilir... İzlerken gördüklerimi anlamaya çalışmak zor da olsa alıştım. Binbir çeşit hayata tebessüm etmeye çalışırken bir oyunun içinde olduğumu düşünmek yoruyor bazen. Zamanın getirdikleri benden aldıklarından fazla olsun diye dualar ederken öğreniyorum, İnsanların kargaşasının içinde dahi bir düzenin varlığını... Notlarım; Eski bir alışkanlıkla ellerim cam buğuna şekiller çiziyor. Üşüdüğümü hissedemeden uzatıyorum yağmura. Yorulmasın diye kendime telkinler verirken bir süreliğine de olsa kendi kalabalığımdan uzaklaşıyorum. Ellerimde tutamadığım yağmur damlaları sanki bana beni hatırlatıyor. Sanki tebessüm etmem gerektiğini söylercesine içeri girmemi sağlıyorlar. Vakit hangi zaman ve zaman ne ara bu kadar yavaşladı soruları ile beni baş başa bırakıyor!