3 Aralık 2017 Pazar

DUR VE DÜŞÜN


                Bazen başlamak için  aranılan o ilk kelime öylesine vakit alır ki şaşırırsınız. Bu yüzden uzun cümleler kurar sonunu göremediğiniz yüklemlerde anlamsızca dolanırsınız. Kırgınlıklarınız birbirine girer hayalleriniz bir rüyaya dönüşür. Uyandığınızda unutmaktan korktuğunuz düşlerin yerini tutarlar. İşte öyle zamanlarda bir süre de olsa yalnız kalmak istersiniz. Bu süre bir an olur ay olur ya da yıl olur. Yorgunum cümlesinin ağırlığı altında ezilmemek için çabaladıkça zaman; tutulamaz olur. Üzülürsünüz. Kayıp giden zamana değil çabaladıkça elinizde kalan düş kırıklıklarının oluşturduğu izlere... İzler derindir. İzler üstünkörü olmamıştır daha bir özenlidirler sanki. En alakasız durumlarda aklınıza birden bire gelen anılarınız gibi. Eski fotoğraflara bakarken bu fotoğrafta durmuş kalmışım. Yeşillikler içerisinde bir ağaç. Önü sıra akşamın habercisi yansımakta; yalnız ancak dirençli dallarını uzatmak istediği yerler için heyecanlı... Tek kelime ile "canlı". Yaşayan... Hakkını vermekte. O an fark edemiyor insan ancak daha sonra dönüp de ince ayrıntıları fark ettiğinde hayran kalmanın o tebessümünde takılıp kalıyor. Zamanı durdurmak değil de zamanın güzel kısmını anmanın kanıtı gibi öylesine hayat dolu anlarla karşılaşmak şaşkınlığın hemen yanı başında duraksıyor.
           Anlam ararken kayboluyoruz kalbimizin ve aklımızın sokaklarında. Bilemem ancak; anlam detaylar; detaylarında filtrelere ihtiyacı olmayan doğallığında saklı sanki ... Güzellik kalplerde özellikle kırk kilit altında tuttuğumuz samimiyette... Samimiyetimizi kaybetmeyelim. Onu muhafaza edelim derken de unutmayalım; sakladığımız yerde...

27 Kasım 2017 Pazartesi

KARALAMALAR

   
      Hep söylemişimdir;
 şehirlerin de insanlar gibi ruhları ve karakterleri var. Bugün not defterimdeki en sıradan en çalışkan hatta en uykulu günlerimden bir gündü... Ama güneş tüm canlılığını cömertçe sunarken boş durmak olmazdı değil mi! 
Adana'da kış güzel geçer. Yağmur bile geleceği zamanı usul usul hissettirir hazırlıksız yakalamaz; kış mevsimi rengi diye bir renk olmaz. 
Renkler solmaz renkler canlıdır. Yaşayan bir şehirdir. Bu yüzden midir sevgim bilemem ama benim için hikayesi olan özel bir şehir. Kalabalıklarda yalnızlık 
yerine fazlasıyla yaşamın içinden olduğunuzu hissedersiniz. Tüm ulaşım vasıtalarında insanlar susmaz konuşurlar; kimileri biraz yüksek sesle hayatlarından kesitler sunarken kimileri ise yorgunluklarını çevreyi izleyerek geçiştirmeyi denerler. Benim gibi... 
Otobüs yolculuklarını sevmemin de en güzel kısmı; gerçekten görmek. Resimdeki yer 
Adana Tren Garı. Yolcukların hiç bitmeyeceğini gösteren bir zaman makinesi sanki. Gidenler ve kalanların en hisli tanığı. Bilmiyorum görme fırsatınız oldu mu; Adana'ya uğrarsanız eğer buraya da bakmadan gitmeyin. 
Tüm yolların kesim kavşağında bulunan eğer ki işiniz varsa çarşıda mutlaka önünden geçtiğiniz bir durak. Bazen bir zaman makinesi giriş kapısı gibi geliyor. İçeri adım attığınızda gürültülü kalabalık bambaşka bir dünyaya yerini bırakıyor.

 Anılar size el sallarken Çukurova 
yolculuğunuza bir başka bakıyorsunuz.100 yıldan daha fazla bir yaşı olan bu istasyon zaman yorgunluğuna inat canlı capcanlı!!! İstemsizce saygı duyuluyor; bunca mevsimlere bunca kalabalıklara tüm yorgunluklarıyla bende varım ifadesine.
Ara ara Adana'daki sevdiğim tarihi yerleri paylaşacağım... Hikayesi olan insanlar gibi onlarda her birinin güzel hikayeleri var. Dinlenilmeye okunmaya değer hikayeleri...

19 Kasım 2017 Pazar

YOL HALİ




Kulaklığınızda Can Atilla... En son Leyla ile Mecnun kısmında takılıp kalmıştım. Klibin bir film gibi olmasını bir yana akılda sahici bir yer edinmekte. "Bu yalan dünyada mekanım makber; gönlümün bahar solmuş aşkımda hançer..."
Otobüs yolculuklarının en güzel yanı bu sanırım. Düşünmek... Onca kalabalığın ortasında nefes almak en çok da düşünmek için iyi bir ortam mı bilmem ama seviyorum. Çeşit çeşit insanlar büyük bir telaşın ortasında var olmaya çalışmaktalar; tek bir dünyanın olmadığını kanıtlarcasına. Her insan bir dünyadır. Haklı bu sözü söyleyen. Böyle zamanlarda bir kitap bulundurmalı derim. Okumak için değil sadece düşünmek için en çok anlamak ve anlaşılmak için. YOL HALİ... Nazan Bekiroğlu... 


"Bu kitap bir ‘yol’culuk öyküsü… Bekiroğlu İran, Suriye, Mısır güzergahı üzerinde okuyucusuyla birlikte seyahat ediyor, anlatıyor, hissettiriyor."
Nazan Bekiroğlu'nun anlattıklarını en çok da anlatırken insanı dahil etmesini seviyorum. Özel bir yazar. Yol Hali de kütüphanenizde en çok da uzun yolculuklar sırasında bir dost bir arkadaş değil de gerçek bir yolcu gibi izleyen olmak isterseniz bulundurulması gerekilen bir kitap. Notlar alınması gereken sayfalarından aldığım küçük notları paylaşmak istiyorum.

"Evrenin özeti Kur'an'da, onun özeti başındaki Fatiha'da onun özeti başındaki Besmele' de, onu özeti başındaki Ba' da onun da özeti altındaki nokta'dadır. "
"İnsan iltifata susuzdur. Çünkü onaylanmak ister. Bütün o alkış iştiyakının arkasında şu gerçek yatar; Emin olmak. Kendinden emin olmak. Emin olmak için takdir bekler sanatçı. Yoksa kendinden razı olamaz ve boynunu dik tutamaz."
"Yorgun musunuz? Her şeye isim vermekten her şeyi kelimeye çevirmekten kendi içine bu kadar acımasız bir nazar atfetmekten, bunca akletmekten, bunca tefekkürden?"
"Nokta varlığın özeti. Noktasını bulamamış ya da yitirmiş her harf ol sebepten kusurlu. Ama eski alfabede sıfırı ifade eden şekil de bir noktadır."

Yolculukların noktasızlığı üzerine sanki; nokta konulmaz bir virgülle devam eder yollar, cümleler... Çocukluk alışkanlığımdan uzak sayfalar üzerinde benim yazdığım kısa bir not. Bu kitap çok sevilen beğenilen kitaplar arasında yer almayabilir belki. Ancak benim için özel kitaplarım diyebileceğim raf da çoktan yerini alan bir kitap. Yolculukları sever misiniz bilmem; kimi zaman yolculuk düşüncesi dahi insanı stresle doldururken kimi zamanda küçük bir umut çiçeği yerleştirir ruhumuza. Ben o umut çiçeğine tutunanlardanım. Görülen her değişik yüz ayrı bir dünyayı anımsatır...