22 Nisan 2018 Pazar

DİYETLERİ UNUTMAK


Kilo çok çabuk alıp verenlerden misiniz? Ben böyleyim. Aldığım bir kilo bile çok fazla fark edebilir veyahut verdiğim bir kilo; sen kilo vermişsin sözleriyle karşılanıyor. Kilomu korumak benim için en dengeli durum diye düşünüyorum. Gözü çok çabuk doyan ki göz doyunca az yiyenlerdenim. Aslında kızıyorum eskisi gibi yürüyüş yapmıyorum. Bir ara bu yürüyüşler beni motive ediyordu. Yaşla birlikte dikkat etmem gereken kısma geldim sanırım. Hele ki sağlıklı beslenme konusunda oldukça dikkatli arkadaşlarınız varsa :)

        Ancak bazı günler kaçamak günleri gibi... Özellikle günler... Seviyorum ama ben. Günler uzun zamandır görüşmeyen akrabaların, tanıdıkların veya arkadaşların görüşme imkanı bulduğu periyotların en eğlencelisi. Benim yaş grubum biraz uzak olsa da bu eğlenceye(genelleme yapmak istemem tabi) bence gençler de enerjileri eklemeliler. Bu fotoğraf arkadaşımın evinden... Düğün sonrası mevlüt kısmını biraz ertelemişti. Onca kalabalık arasında biraz da utanarak anı anına çekmek istedim masayı. Teyzelerimiz biraz kızıyorlar :) Güzel geçen güzel anların anısı olarak oysa fotoğraflar en güzel hatırlatıcı. Masadaki acılı ekmek ya da biberli ekmek dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Bu civarda çok fazla yapılır. Okul zamanlarımı bana hatırlatıyor. Şalgam eşliğinde biraz daha büyük versiyonu ile yerdik. Acı üstüne acı olur mu demeyin güzel oluyor. Aklıma Aile Arasında filmindeki replik geldi. Burada her şey acı çok acı... Acı, ekşi, tatlı; baharat kısmını eklemeden yapamıyoruz. Masada benim de el emeğim var ancak biraz gerilerde kalmış. Ama olsun tarif vermeden olmaz diyerek arkadaşımdan aldığım biberli ekmek tarifini şuraya bırakıyorum...Sizler için notlarım;
                Biberli ekmek tarifi
4 su bardağı un
1/2 yaş maya
1 su bardağı ılık süt
1/2 su bardağı sıvı yağ
2 tatlı kaşığı tuz
1 yemek kaşığı şeker
üzeri için;
1su bardağı taze çökelek
1 soğan
1/4 demet maydanoz
1 yemek kaşığı biber salçası
1 yemek kaşığı domates salçası
1/2 yemek kaşığı susam
1 tatlı kaşığı karabiber
yapılışı;
 Unu bir kaba alındıktan sonra ortasını açarak yaş maya ve ılık sütü ilave ederek mayayı eritin. Daha sonra şeker, sıvı yağ, tuz ekleyip yoğurmaya başlayın. Hamur ele yapışmayacak kıvama gelene kadar yoğurun ara ara su ilave ederek kıvamı tayin edin. Mayalanması i.in yarım saat bekletin. Bir yandan da bir kapta iç malzemeleri karıştırın. Soğan ince kıyılmış olmalı. Mandalina büyüklüğünden hamurdan parçalar kopararak tepsiye tepsi mayalanması için dinlenmeye bırakın.(15 dakika gibi bir süreç verilmiş) Sonrasında elinizle hamurların üzerine bastırın ve hafifçe açın. her bezenin 1yemek kaşığı kadar harç koyup elinizle yayın. Önceden ısıtılmış 200 derecelik fırında 15-20 dk kadar altı kızarana kadar pişirin
 Hepimiz mevlüt için bir şeyler getirmiştik. Biberli ekmek ise arkadaşımın elinden. Onedio tarifi sanırım. Ama benim de anneannem biberli ekmeği yapardı. Üzeri için iç malzemelerini ayrıca tam pişmese de bir çeşit ön  pişirme gibi pişirip öyle koyup, fırına verirdi. Arkadaşımın tarifi de fena olmamıştı :) Hamur kısmı tarifte yazılan olsa da son zamanlarda ben de farklı tarifler deniyorum sizin kararınıza kalmış oluyor. Hamurun bulunduğu evreye göre artırıp azaltabiliyorsunuz. Bazen yaş maya olmadığında kuru maya kullanıyorum.


Güzel bir hafta sonu geçirmişsinizdir umarım. Pazartesi hafta başlangıcından çok hayatımızdaki mutlukların dolup taştığı bir zaman dilimini de başlatır umarım. Yorumlarınızı beklerim...

19 Nisan 2018 Perşembe

MAVİ TONLARINDA; HUZURUN ZAMANI


 Güneşin ve suyun şehri ADANA...
 Bu cümleye katılmamak elde değil. Benim için peki Adana? Efsanelerin şehri... Hikaye anlatmayı çok severiz. Hikaye dinlemeyi de... Maniler, şiirler ve sözler farkında dahi olmadan kullanırız. Edebiyat ruhumuza işlemiş derler ya öyle :) Orhan Kemal; Hanımın çiftliği , Yaşar Kemal ; Binboğalar Efsanesi, Şahmeran (Yılanların padişahı), Lokman Hekim; ölümsüzlük otunu kaybettiği yer... Anlatacak çok fazla yer ve hikaye var. Yazmak için güzel nedenler... Seyhan ve Ceyhan'ın gölgesinde Torosların düş kısmına bir selam verip anı fotoğraflamak istedim.


 İstanbul gibi Boğaz kenarı olmasa da Adana'da da su; huzur ve mutluluk kaynağı... Şehrin su kanalları; kimi zaman bırakılmaz kimi zaman da bırakılır... Bakıldığında ne kadar güzel su fazlasıyla mavinin tüm tonlarında denilir. Hafta sonu benim sınavlar olunca sınava gireceğim yol güzergahı suyun güzergahı gibi... Yaz her ne kadar sıcaklığı ile gelse de bu güzelliği görmek; istemsizce tebessüm ettiriyor.

Sınav çıkışı notlarım; bu göl kenarı kafeye kahvaltı yapmaya geldim.  Sınav psikolojisi denilen durum sizde de oluyor mu bilmiyorum ama ben de sınav öncesi uyku problemleri başlıyor. Uyuyamıyorum. Aslında kendi kendime tekrar ediyorum bunca yıldır sınavlara giriyorsun hala mı stres oluyorsun. Evet... İnsan alıştım dese de vücut alışmıyor demek ki. Bu arada kahvaltı yapmak için asla vakit geçmiş değildir. Çok severim kahvaltıları; kahvaltı menülerini... Sınav çıkışı biraz kafamı boşaltmak biraz da güzellikleri seyretmek için bu kafeye geldim. Kafenin sahibi inanılmaz tatlı bir bayan. Her bir detayla titizlikle ilgilendiği o kadar belli ki... Ördekleri, kalabalık ortasındaki sessizliği ile lezzetli menüsü ile ikinci kez de uğrayalım dediğimiz yerlerden oldu.
Ördekleri bol bol çeksem ki kendi çektiklerimi de bir ara yayınlarım ancak kafenin görsellerini daha doğrusu manzarasını instagram sayfasından alarak paylaşayım dedim. Adana hafta sonu kahvaltı piyasası diyorum oldukça pahalılaştı bunu bir şikayet olarak değil de biraz üzüntüyle söylüyorum. Arkadaşlarımızla yıllardır gittiğimiz yerlerin ütopik fiyat artışları hayret içinde bırakıyor. Bu yüzden yeni keşifler; alışkanlıkların dışında yeni yerler keşfetmek hayatın güzelliğinden olsa gerek fiyatı ve kalitesi ile çok memnun eden bir yer oldu.  Bundan sonra sık sık uğrayacağım diyerek ayrıldım. Şehrin kalabalığı ki son zamanlarda merkeze indiğimde cidden nedir bu kalabalık diyorum sakin; huzurlu manzarası bir çeşit ruh yansıması olan yerlere gitme hedefi koydurdu bu yer :) İnstagram sayfasına bir uğrayın derim.
Hafta sonuna yaklaşırken zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığım bir hafta olduğunu fark ettim. Mayıs ayı gelmeden mayıs ayının yolunu gözler oldum sanki. Şehirlerin özel ruhundan olsa gerek burada bahar çiçeklerden anlaşılır hava sıcaklığı ile doğru orantılı olsa gerek serin yerler aranılır. Serin; sıcaklığın yakmayacağı saatler neşe dolu kahkahaların karıştığı uzun sofralar yaz başlangıcıdır. Nisan bahar ayı... Mayıs bahar gölgesinde bir yaz başlangıcı. Adana gezi rehberinde eğer ki bu şehre uğrarsanız bu konularda yazacak inanılmaz güzel yerler ve efsaneler var... Yorumlarınızı beklerim...

17 Nisan 2018 Salı

GÜN NOTLARI


         Mutluluk... Tek kelime ne kadar büyük anlamlar taşımakta öyle değil mi? Ucu bucağı olmayan duyguların tebessüm eden yüzü sanki. Zor değil... Sahiciliğine inanmakta zorlansak da zor değil. Bazen gökyüzünde kaybolmuş bir balon gibi; kim bilir kimin hayal kırıklığıydı demek yerine kim bilir nerelerde yolculuk yapacak demek gibi geliyor. Virgül koymakla alakalı sanırım bu durum. Ertelemeyi alışkanlık haline getirmekle ilgili. Sonuçlarından korkulduğu için değil de sonuçlarıyla yüz yüze kalındığında bir karar vermekle ilgili. Kararlar yeni kararları ve yeni olasılıkları meydana getirir. Olumsuzluktansa olma ihtimaline sarılmak gibi. O ihtimal için beklemeyi görev edinip nokta koymayı bir türlü beceremezken  mucize beklemek... Büyümek zor zanaat demişti bir arkadaşım. Haklı olduğunu düşünüyorum. Ancak şuna da inandım; gerçek dostların var ise şanstan öte olur mutluluk. Giriş biraz iç dökme gibi olsa ne diyorum hayata dair notlar tutmak. İçimden geldiği gibi yazmak dileğim.

       Zamansız zamanlarda sebepsiz bir hüzne düşerken birilerinin tebessümünde mutluluk bulur insan. Tıpkı bu çilek gibi. Sudaki uyumunu fotoğraflamasam olmazdı. Kahve özellikle Türk kahvesi bana samimiyetin simgesi gelir. Hazır kahveler biraz mesafe; çay ise aile ortamı... Sınıflandırma yapmak için söylemiyorum belki de bu şekilde anılarım fazla olduğu içindir. Temel hep aynı, bilmek gerekir. Hatırlamak...Türk kahvesi içtiğim insanlar özeldir benim için. Şimdi sunumlarda da farklılıklar oluştursalar da bu fotoğrafa baktığımda sadece gülümsemek geliyor içimden. Karşımdaki insan çocukluk arkadaşım sayılabilecek türden bir yıllanmışlığa sahip olunan arkadaşlarımdan. Saatlerce konuşsak dahi telefonu kapatmak aklımıza gelmediğinden telefonun kendisinin uyarı şeklinde kapandığı, zamanın yanında akmayı bir görev edinmekten çok mutluluğa dönüştüren insanlardan. Yani kalbinizi bilen... Son zamanlarda kalbimi tanıyan insanları ayrı bir yere koyuyorum. Özeller çünkü. Farkına varmadan dahi olsa kırmamak için dinleyen, yorgunluklarını anlatan ve empati kurabilen  insanlar... Kalbinizi hayat yolunda anılarınıza ortaklık etmiş insanlardan sakınmayın. Alışkanlık dehlizinde ışık görmek için çabaladığımızda sevdiğimiz insanlarla geçirdiğimiz o güzel anılar ışığımız hatta mutluluğumuz olacaklar. Kalbimizde ümidimizin çiçeğini büyütürken zihnimizinde yorgun düşmemesi gerekiyormuş anladım. Mutluluk detoksu yapmak büyük beklentilerle alakalı olmadan anlamsızca izlemekle başlayan ardı ardı arkası gelmeden saati unutmakla da ilgili değil. Mutluluk detoksu sizi yormayan insanlarla sohbet etmekten geçiyor. Son zamanlarda gittikçe empati duygumuzu kaybetmeye başladığımızı düşünüyorum. Kırmak, incitmek farkında olmadan değil bilerek üzmek istiyor sanki insanlar. Özür kelimesinin o derin anlamını düşünmeden boş bir anlamla dahi söylemekten kaçınıyorlar. Yaşam zor değil... Yaşamı zorlaştıran zorunluluklar dahi olsa kibar ve nazik olmak artı bir özellik olmaktan çok sahip olunması gerekilen bir özellik. Bencillik duygusundan uzaklaştıkça sevginin anlamını çözeceğiz... İnanıyorum...