19 Ekim 2018 Cuma

AGE OF YOUTH

 
 Hafta sonuna ne ara geldik böyle? Çok hızlı geçti bu hafta. Sizler için de öyle oldu bilmem ama sanırım kış günleri geliyor, Gündüzler hızlı geçerken bir anda karanlık oldu diyeceğimiz günler... Bu ara dizi, film çok fazla izleyemiyorum. Beklediğim güzel filmler var ama inşallah arkadaşlarımı ikna edebilirsem gitmeyi istediğim.
Yaz zamanlarında taslak halinde bıraktığım yazılarımı tamamlayarak hafta sonuna giriş yapayım o zaman. Age of Youth dizisi ilk sezonu ve ikinci sezonu olmak üzere izlediğim "Vay be sonunda Kore dizilerinde de farklı konular işleniyormuş" dediğim ve notlarıma aldığım  bir dizi oldu. Beş karakterin birbirinden farklı ve sıra dışı dünyaları ile oldukça kısa süren bir diziydi.
12 bölümcük… İkinci sezonu olduğunda çok sevinmiş ancak beklediğim gibi gelmemişti. O yüzden ilk sezon ile kısa bir anlatımda bulunmak istedim.
 
 
AGE OF YOUTH


             Dizimizin konusu; dört üniversite öğrencisi ve bir üniversite öğrencisi olmayan beş kişi aynı evi paylaşmaktadır. Evin sahibi oldukça farklı bir karakter, daha fazla yer verilebilirdi sanki ; Yoon Jin-Myung(Han Ye-Ri) maddi açıdan üniversiteye ara vermek zorunda kaldığından diğerlerinden yaşı büyüktür ve okumak çalışmak dışında bir şeylerle ilgisi yoktur. Hayatı sürekli part-time işlerle geçmekte mecburen, Jung Ye-Eun( Han Seung-Yeon) sevgilisine sadık ancak onun da sıkıntıları var , Song Ji-Won(Park Eun-Bin) aşırı sosyal karakterimiz, çok canlı ve atılgan(ikinci sezonda çok sık yer verildi bu karaktere), Joo Eun-Jae(Park Hye-Soo) ürkek, sakin ve bence komiklikte diğerlerinden geri kalmayan psikoloji öğrencimiz evin en küçüğü ve Kang Yi-Na(Hwa Young) harika görünümü ile erkekler arasında popüler, sevgilileri sayesinde rahat bir yaşamı var gibi gözükmekte.



AGE OF YOUTH

         Jung Ye-Eun( Han Seung-Yeon) karakterin pembe takıntısı ve kıyafet tarzı dizinin sevimlilerinden

AGE OF YOUTH

Joo Eun-Jae(Park Hye-Soo) Psikoloji birinci sınıf öğrencisi. Sessizliği yüzünden bazı yanlış anlaşılmalarla karşılaşsa da sanırım ben karakterden çok Park Hye Soo'yu sevdim. Şarkı yarışması programından bir yer ile başlamış ki bence sesi çok güzel. Minyon tipli, aşırıya kaçmadan hal ve hareketleri ile ilk dizisi olduğunu aklıma bile getirmedim.
 
Beş karakterin birbirinden farklı yaşamları olsa da bir şekilde birbirlerine bağlanıp güzel bir arkadaşlık kurdular. Hatta birbirlerinden çok şey öğrendiklerini düşünüyorum. Eun-Jae ve Ye-Eun yeri biraz benim için farklı olduğu için onların resimlerini koymak istedim. KARA grubu benim ilk kez K-pop ile tanıştıran gruplardandı. Han Seun-Yeon yaşını hiç göstermemesi ve küçük sevimli yüzüyle sempatik bulduğum bir oyuncu ki bence artık oyunculuk yolunda güzel ilerledi. Park Hye Soo ikinci sezonda keşke yer alsaydı desem de onun farklı bir dizisi oldu. Güzel diziydi.
Dizinin güzel tarafları; bazen ayrı dünyalar önyargılar ile dolsa da insaniyet baki olan inancını yer yer vurgulaması ve dizi başlamadan önce yer verilen paragrafsal konuşmalar ve alıntıların not alınması gerekmesiydi. Farklı sözler ile başlarken değişik bir açılış ile başlıyor dizi. Psikolojik unsurlar çok güzel temellendirilmiş. Beş karakterin de hayatlarında pişmanlık olması o pişmanlıklarını sır perdesinde saklamaya çalışırken hikayeye bambaşka yön vermesi değerli kılıyor. Kang Yi-Na önyargı duyulan bir karakter olsa da arkadaşlarını sahiplendiğini yer yer gösterdi. Empatiye gelince; şu sıra unuttuğumuz bu duyguyu her bir karakterin yaşamları anlatıldıkça daha çok empati kurma ihtiyacı hissedeceksiniz. Herkes yaşadıkları yüzünden doğru ve yanlışı ararken yine yaşadıkları yüzünden doğru ve yanlışların alt üst olma durumu üzerine olan bu dizi bence izlenmeli
Yorumlarınızı bekliyorum. mutlu hafta sonları olsun...
 

15 Ekim 2018 Pazartesi

ESKİCİ VE OĞULLARI

 
Özlemişim okuduğum kitaplar hakkında yorum yapmayı... Geçen hafta bir iş görüşmesi daha olumsuz olunca moral depolamak için yazmalıyım diyorum. Yazdıkça dağılıyor hüzün bulutları. Hafta sonu Adana'da lezzet festivali vardı. Oradan sizlere fotoğraf ekleyip anlatmak isterdim ama gitme fırsatım olmadı ne yazık ki... Ama bence Nisan ayında portakal çiçeği festivalini kaçırmayın. Nisan ayı Adana'nın en güzel ayı... Portakal çiçeklerinin kokusunun hakim olduğu sokaklar yaza bir merhaba dedikten sonra birkaç hafta da baharda kalındığı için hava da hem çok sıcak olmuyor. Adana'dan konu açıldı madem; Çukurova'yı anlatan yazarları unutmak olur mu... 
Orhan Kemal; Eskici ve Oğulları...
Orhan Kemal Çukurova'yı kelimeleri ile betimlerken kendisinde oluşan etkileri de kahramanlara yer vererek harika bir anlatım sunmakta. Elbette ki sanatsal anlamda kusurları vardır ama durum ve o durumun karakterler üzerindeki etkisini güzel işlediği için okumayı sevdiğim kitapları vardır. Hanımın Çiftliği; yaşanmış bir hikayenin aslında esintisidir. Bir ara ondan da bahsetmek isterim. Çukurova filmlerde de görüldüğü gibi tarım özelliği fazlasıyla ön planda olan bir yer. Tarım işçileri, toprak sahipleri, hasatlar romanlarda işlenirken aslında sarı sıcak yazların gölgesinde insanların hikayesi anlatılıyor.
Eskici ve oğulları harp sonrası Topal Eskici ile iki oğlunun ayakta kalabilmek için verdikleri mücadeleyi anlatmakta. Hayat zordur, 1960'lı yıllarda tarımda sanayileşme başlarken ırgatlığın zorluğuna sıklıkla yer verilir. Eskici ile oğullarının özlemleri, hayalleri vardır. Ancak en aşağıdan hayata başlarken yukarı çıkabilmek ve en önemlisi aileyi bir arada tutabilmek zordur. Savaş gazisi Topal Eskici köyden Adana'ya göçmüş bir eskici dükkanı açıp orada oğullarıyla çalışmaya başlamıştır. Geçim zordur ve eldeki para üç aileye yetmemektedir. En büyük oğul işsiz kalıp baba yanına gelince daha da zor günler gelmiştir. Eskici çocuklarına söz hakkı tanımaz, gelir yetmedikçe saldırgan ve sinirli davranır. Oğulları ise bu baskıdan kurtulmak için pamuk toplama işine başlar. Ancak işler yine ters gider dönüş Eskicinin dükkanı olur.
Kahramanlar; eskici, karısı ve onların oğulları(büyük oğul Mehmet, küçük oğul Ali), Mehmet'in karısı, Zeliha(evin küçük kızı), sonradan Zeliha'nın eşi olacak Ünal, Zeynep, Ayşe ve Cavit...
 
Altını çizdiğim notlarım,
 
"Büyüklük taslamak kendini bilmeyene yakışır."
 
  "Az sonra doğacak güneş hayattı, odunsuz kömürsüzlerin sahibiydi."
 
            "Ekmekten, sudan aziz olan uyku, sabah uykusu..."
 
Beklerim yorumlarını... Mutlu haftalar!!!

9 Ekim 2018 Salı

BULUTLARA DOKUN

 
Bir fotoğraf hikayesi;
 
"Zamanı durdurma oyunu oynayalım mı? "
"Nasıl?"
"Gözlerini kapat ve olmak istediğin yerde olduğunu düşün. Kalbinin en derinlerinden gelen bir istekle... Sadece hayal etme, gerçekliğine inan. Bekle! Gözlerini açmadan ilerle. Duymak istediğin sen, senin yol göstericin olsun. Adım adım ilerle. Koşma... O zaman şüpheye düşersin. Yaşamak için çabala!"
"Nasıl?"
"Gülümse. Tebessümündeki hüznü dağıt bir çeşit kandırmaca oyan demiyorum sana. Gerçekten gülümse! Fark et çevreni. Hisset yaşamı. Gökyüzüne bak. Çocukken oynadığın oyunlar gibi; en son ne zaman bulutları sevdiğin yüzlere benzettin?"
"Hatırlamıyorum..."
"Hatırlamak için unutmak gerek; sen
 unuttun mu ki?"
"Belki de unutmuşumdur. Koyu lacivertin yasemin kokusunda çocukluğum bir köşe de beni izlerken düş görüyorum. Ellerimi uzattığım gökyüzündeki bulutlara bir bir dokunuyorum."
"Düş ile yaşam arasındaki o ince çizgi kimi zaman gerçekleri dile getirirken kimi zaman ise ruhunun dilini duymanı sağlar. 
Şimdi derin bir nefes al ve gözlerini aç; bakmak için gerçekten görmek için... Gördüğün her bir detayı aklına yer edindir en güzel anıların olmasa dahi en değerli anıların olması için... Ellerini uzat, hayal etmekten korkma!!!"