1 Temmuz 2019 Pazartesi

JANE AUSTEN




JANE AUSTEN



Temmuz ayının ilk günü ve ayın ilk yazısı film yorumlaması ile gelsin... Bulutlu biraz gri ve biraz esintili bir film ile. Yaz mevsiminde kış esintili kısa bir mola diyelim. Becoming Jane... Aşkın Kitabı... Aşk hakkında bildiğimiz veya bilmediğimiz kitaplar yazılmamış mıdır! Peki o sevdiğimiz, hayran olduğumuz ve karakterlerle kendimizi konuşurken bulduğumuz kitapların yazılma süreci? Herkesin sonuca baktığı dünyada sonuca giden süreç sanırım pek ilgi çekmiyor.   





Aşk ve Gurur kitabını okurken istemsizce şu soruyu soruyordum; yazar yaşadıklarının ne kadarını eserlerine yansıtmış olabilir? Bu arada Aşk ve Gurur filmi lisede oldukça popülerdi. İzleyenler izlemeyenlere tavsiye ederek mutlaka izletirlerdi ki ben yine filminden önce kitabını okuyanlardan birisi olarak film mi kitap sorusuna üçüncü bir yanıt vereceğim... Dizisi... Hatırlayanlar var mıdır bilmiyorum ama TRT'de bir zamanlar yayınlanırdı. Kıyafetler; o puslu hava diyaloglar filmini de izledikten sonra Keira Knightly en sevdiğim oyuncu ve bay Darcy en sevdiğim karakter olmuştu ki... Darcy hakkında yazdıkça yazmak istesem de biz Jane'e dönelim. 2007 yılı yapımı Becoming Jane filminin başrol oyuncusu Anne Hataway... Bu kadının gülümsemesine hayranım dönem film kıyafetleri çok yakışmış. Sade ve etkili renklerin; zarafeti ön plana çıkarması bence dönem kıyafetlerini özel kılan.



Konusu: Zengin bir erkek ile evlilik yapmasını istenilen Jane fakir bir ailede yetişmiştir. Yazarlık konusunda oldukça yeteneklidir. (Zaman zaman kızgınlıklarını yazarken gördüğünüzde yazma aşkına şaşıracaksınız. ) Ancak bu yeteneklerin önemsiz olduğu ve iyi bir evlilik yaparak rahat bir hayat sürmesi gerekliliği sık sık vurgulanır hem olaylarla hem de şahıslarla. Zengin damat adayı Wisley ise biraz utangaç biraz da Jane'nin kendine has özelliklerine ki bence zekasına hayran olan birisidir. (Aslında bu karakteri sevmiştim) Jane ise kadın olarak toplumdaki yerinin zengin bir erkekle evlenerek değer kazanma düşüncesine karşı çıkmaktadır. Onun için önemli olan yazma tutkusunu ailesinin tüm baskılarına rağmen korumaktır. Fakat bir gün genç avukat Tom Lefroy(James McAvoy) ile tanışınca düşüncelerini sorgularken,  yeni bir hayat isteği ona cesaret verecektir. 

Filmden küçük alıntılar;

"Bazen sevgi zamanla açan utangaç bir çiçektir."(Mr.Wigley)

"Umarım aşk yeniden gözünüze girer"(Tom Lefroy)

Filmden etkilendiğim iki küçük alıntı... Alıntıları aldığım sahneler ve filmin sonu dışında filmi oldukça vasat buldum. Bir kadının toplumdaki yerinin evlilik ile ölçülemeyeceği ve kadın olarak ayakta durabileceğini göstermesi, gururunu korurken ben bulduğum durum ile yaşarım yeter ki yazmaktan ayrı kalmayayım... Aslında mükemmel bir konu; mükemmel arka plan; yeşil ve grinin uyumu her zaman sevmiştim; ve dünyaca bilinen kitapların yazarının hayatının dikkat çekiciliği derken iyi bir film beklentisi içerisinde oluyorsunuz. Ancak olmamış; çoğu sahneyi sıkıntıdan atladım. Anne Hataway'in hatırına dayanmak istedim ama yorucu geldi. Kelimelerle doldurulan sahnelere razıyken; bazı konuların üstünkörü işlendiğini düşünüyorum. Aşkının peşinden gitmeyi denerken bir anda bir vazgeçiş evet bazı kararlılıklar var hadi ayrılalım olmamış. O duyguyu geçirmedi. Aslında İngiliz filmleri denildiğinde benim de aklımda soğuk, katı kuralcı ve etkili karakterler gelse de başrol karakterler yerine o duyguyu veren tek karakter Mr.Wigley oldu. Gözleri, hafif gülümsemesi ile yürüyen karizma olduğunu düşündürdü en azından benim için :) Son sahnede ise görmek istediğim hüzünlü mutluluk hop yüksek bir avizenin yeteri kadar ışık vermemesi gibi ortada kaldı. Gelenekselcilik, dönemin özellikleri ve kadının toplumdaki yerinin sorgulanması Jane Austen'ı benim için özel bir yazar haline getiriyor. Filmde karakterlerim evet zorlanacaklar ama sonunda mutlu olacaklar derken gülümsemiştim. Umudunu kendi yaşamı ile derinleştirip yeniden bir hayat oluşturmuş gerçekten de. Hiç evlenmemiş, yazmaktan vazgeçmemiş... 
Dönemler değişse de anlayışlar ve anlayışsızlıklar aynı kalabiliyor aslında... Zamanın değişimindense insanların iyi yönde değişmesi önemli olan...
Beklerim yorumlarınızı ve önereceğiniz film tavsiyelerinizi... Instagram:@camdanduslerblog

27 Haziran 2019 Perşembe

HAZİRAN BİTERKEN


Kapı... Tek bir kelimenin ne kadar çeşitlendirilebileceğini düşündünüz mü? Hayal kapısı; hayat kapısı; okul kapısı; yolculuk kapısı, ev kapısı, misafirlik kapısı... Aynı nesne ancak anlam katan bizler ve anılarımız.  Bu ara kitap okumak istesem de elim kitaplara gitmiyor. 

Hava sıcaklığı hissedilen belki 42 derece bu sıcaklığı toplu taşıma araçlarında düşündüğümüzde daha da artıyor sanki. Yaz mevsiminin en sevdiğim yanı güneşin yakıcılığına inat gecenin serinliği, balkonlardaki masalardaki tabak, çatal kaşık sesleri, ikindi sonrası sokağı izlemek hayatından içinden notlar yakalamak. Doğum günüm yaklaşıyor. 

Yaş alırken sağlık, dileklerimin birinci sırasında yer alırken diğer dileklerim için biraz umutlu biraz da hayatı yakalama eğilimli olmalıyım biliyorum. Bir şekilde hayallerin kapısını gerçeklik kapısı ile bağdaştırmalı o ince köprü de yanımda olanlara müteşekkir olmalıyım. 
Haziran biterken bu ayın bende bıraktığı notları yazmadan edemedim...
Müzik listesi
*Alaaddin filmi müziklerinden Naomi Scott Disney Channel Lemonade Mouth filminden hatırlıyorum. Kendine has bir sesi olan şarkıcı, oyuncu... Speechless şarkısını seslendirmiş. Bu ara herkes cover olarak seslendiriyor ve sözlerine hayran olmamak elde değil. Sevdim bıkana kadar dinlemeye devam...
*Ed Sharen-Justin Bieber I don't care klibi bana oldukça ilginç gelse de dinledikçe akıla yerleşip dilinize dolanacak şarkılardan...

*Ayu Ting Ting- Keremcem Apalah Cinta güzel olmuş dediğim bir düet Endonezya izlenmesi 11 milyonu geçmiş ama bence kış şarkısı gibi gelmedi değil hani...

*Shreya Goshal-Dhadak filmi şarkısı bu Hindistan'ın en güzel seslerinden bence şarkının kendine ait özel bir ruhu var. 

*Amr Diab/ Wayah

*Nev/Kelebek
*Girl's Generation/Lil Touch bu grubun yeri bende ayrı... 

*Nancy Ajram/ W Maak Instagram da da paylaşmaktan bıkmadığım şarkılardan...

 Klibi çıkmadan Nancy Ajram'ın bir animasyon gibi farklı tarzda yayınlanması olmuştu. Trende yolculuk yapar şeklinde... Son 10 yıldır her şarkısı değil belki ama mutlaka bir şarkısı müzik listemde vardır. Şarkı söylerken gülümsediğini hissediyorsunuz. Neşeli söylüyor Nancy Ajram, farklı ve duygusal şarkıları da elbette var ama hareketli şarkılarının yeri ayrı...
FİLM 
*Becoming Jane filmi ve Jane Austen rolünde Anne Hathaway yorumlanmak için taslakta diğer yazıyı bekliyor. Aşk ve Gurur ki lise de deli gibi okuyup hatta filmini defalarca izlemiştik. Yazarın hayatının filmi ve Aşk ve Gurur kitabına da ufak bir vurgu yapılmış filmde...
Kitap Notlarım
"Dünyaya gelmenin marifet olmadığını, insanlaşmaya doğru adım adım yol almak gerektiğini söylerdi babam." (Lacivert Taşı/Sevinç Çokum) 
"Yolculuk hayatın ve kaderin kendisiydi."(Lacivert Taşı/Sevinç Çokum)
Haziran ayı biterken yeni bir cümle başı ve büyük harf bekliyor. Yorumlamalarımı aktaracağım filmler, kitaplar belki de hayatım ile ilgili notlarım olacak. Zamanın kumları dört bir yana dağılırken bir rüya mesafesinde olan sevgilerin bizlerin daima yanımızda olması dileğiyle... Beklerim yorumlarınızı.... Instagram:@camdanduslerblog


23 Haziran 2019 Pazar

TREN YOLCULUĞU


              Bir dilek hakkınız olsa ne dilerdiniz?

Klişe gibi gelse de sanırım ben yolculuk yapmayı dilerdim. Başka bir dünya çünkü. Bir yere varmaktan ziyade  yolda olmak duygusu... Cesaretle ilgili ya da varış noktasına ulaşıldığında o heyecanın kaybolması ile ilgilidir kim bilir...Sessizce gözle yaparken bir anda başka dünyalarla karşı karşıya gelirken düşünmek... Düşünmek sahiden de yükü ağır olsa da güzeldir. Düşünen insan kendi varlığının bilincinde doğadaki en ufak bir detaya dahi saygı duyandır. Son zamanlarda saygı kelimesi üzerine saatlerce yazabilmeyi istesem de yolculuğun herhangi bir durağında geride kaldığını düşünmeye başladım. Ancak şu fotoğraf güzel bir tebessümü hak etmiyor mu? Güzel bir tebessüm; ayçiçeği veya günebakan çiçeğinin renginin güzelliğini, dağların sarı sıcağı hatırlatırcasına rengini evet yaz sevilmez mi dedirtiyor. Yaz mevsimlerin en yorgunu , güler yüzlüsü ve renklisi. Adana-Niğde arası tren yolculuğundan kalma olan bu fotoğraf bana tebessümden de fazlasını hatırlatıyor. Kalabalıkları, kulaklarında kulaklıkla düşünen insanları, çocuk seslerini ve tüm kargaşayı bastıran durakların uyarısı... 

     Hayatın duraklarını... Bu ara sıklıkla düşünüyorum; alışkanlıklara bu kadar bağlanmak iyi mi sorusu aklımda. Değişmek evrenin içerisinde kendini unutturmadan her an hatırlatacak bir kavram. İnsanlar değişirken bu değişimden çevrelerde pay alacak. Çocukken sokaklarında kahkahalar attığımız mahalle bir süre sonra anılarda kalacak; en sevdiğin kitap ve filmlerin yerine yenileri gelecek. Sadece arkadaşlıkların saf ve en doğal haliyle kalmasını dilerken bu durumun imkansız olduğunu anlamak biraz üzücü... Kalp kırgınlıkları; yabancılık mesafesinde olursa eğer hüzün gözlere hakim olurmuş derler. Haklılarmış... Zamanı suçlamak yerine biraz öz eleştiri yapmayı bilirsek eğer bence daha güzel olacak. 
   
      Yolculuk... Üç heceye sığamayacak kadar düşünce dehlizi... Ancak pencereden dışarıyı izlemeyi unutmayın. Gördüğünüz en güzel manzara seyrettiğiniz hayat durağındaki sizin yansımanızdaki tebessüm de gizli...

  Beklerim yorumlarınızı...