Adana etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Adana etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ekim 2018 Çarşamba

KÜÇÜK NOTLAR


Ekim ayı hoş geldi.
 Sonbaharın en sevdiğim ayı olan Ekim... Sonbahar buralara gündüz uğramasa da sıcaklıklar 30 dereceden düşmedi çünkü yine de güzel bir mevsim diyorum. Ani sürprizleri olan bir anda bulutlar ile yağmurları getiren bir anda güneş açan ve ertesi gün kış mevsimine kaldıracak olan.
 Yazın devamı kışın misafiri...Bu hafta enerji dolu bir hafta. O yüzden yarım yazılarımı tamamlamak için en güzel fırsat dedikten sonra küçük notlarımla başlıyorum.



Fraternıkus Ayak Jeli 

 Uzun süreli ayakta kalmak bacaklarımızı yorar. Özellikle yaz döneminde bacaklar ağırlaşır ve sıcaklar. Ayak jeli ile masaj yapmak kan dolaşımını hızlandırmaya yardımcı olur, ayakları ve bacakları serinletir. Serinlik vermek için şakaklara, alın ve enseye de uygulanabilir.
Kullanımı: Az miktarda jeli masaj yaparak yedirin.

Bu ürünü Gratis' ten yaz mevsimi 
başında almıştım. Güzel bir kokusu olsa da vaat ettiklerinin çok azını gerçekleştiren bir ürün öyle ki nane yağına takma sebebim oldu kendileri. Kendi nane yağımı elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum. Yaylada merdiven çok sık kullandığım için ayaklarımın yorgunluğuna pek etki etmedi ne yazık ki.



                Herbatürk Saç Bakım Yağı
 Organik Argan Yağı ve Organik Jojoba gibi pek çok değerli besleyici yağ ihtiva eden saç bakım yağı saçlarınıza derinlemesine nüfus ederek ekstra parlaklık ve yumuşaklık kazandırmak için geliştirilmiştir. Bu ürün saçlarınızı ağırlaştırmadan besler ve saç tellerinizi pürüzsüz bir görünüme kavuşturmak için destek olur.

      İşte göz bebeğim olan saç bakım yağı. Ne yazık ki bütçemi aştığı için sıklıkla alamasam da ablam sağ olsun bu üründen kendisi de çok memnun kaldığı için tatillerde Adana'ya geldiğinde mutlaka bana da getirir. Kokusu, saçlarımı yumuşatması ve etkisinin uzun sürmesi mükemmel. çok yağlı bir his olmuyor. Etkili bir ürün. Parlak görünüm ve canlılık etkisi özellikle çok iyi.



Blistex sonrası memnun kaldığım dudak balsamı bu ürün oldu. Watsons'da tesadüfen almıştım. İçeriğinden çok çıkan görüntüsü ile vazelin gibi düşünsem de çok memnun kaldım. Beni şaşırttı. Dokusu daha ince ve etkili. Yayladaki hava değişimi etkili bir ara dudaklarım mahvolmuştu. Etki edeceğini hiç düşünmemiştim ama düzenli kullanımda memnun kaldığım ürünler arasında yerini aldı. Pembe rengi de ayrı bir hoşuma gitti.

Hafta ortası bitmek üzere... Umarım güzel bir hafta geçirmektesinizdir. Beklerim yorumlarınızı...

19 Haziran 2018 Salı

İÇİNDEN GELDİĞİ GİBİ

 
Güzel şeyler umulmadık zamanlarda oluyormuş gerçekten... Arkadaşım seni bir yere götüreceğim çok seveceksin, dediğinde kabul etmeliyim ki çok seveceğimi düşünmemiştim. Onun tavsiyeleri benim için çok ama çok önemlidir. Çocukluktan kalan bir alışkanlık belki de... On beş yıldır gördüğümüz güzel yerleri, yiyecekleri, olayları birbirimize anlatmadan duramazdık. Bu arada kendisinin iç mimar olduğunu söylemiş miydim? Biz böyle iki işsiz zaman değerlendirme derdinde farklı yerler keşfetmeye çalışırken Instagram'a da yüklediğim aslında et ve et ürünleri sunumu yapan kafeye gittiğimizde çok şaşırdım. Alanı ikiye bölen kısım bir kitaplık şeklindeydi. Günümüz kitapları, eski radyolar, kasetler, daktilo ve en tatlısı dikiş makinesi gözümü alamadım desem haksız sayılmam.
Bol fotoğrafla ayrıldık. Haklıymış umulmadık zamanlarda güzel yerler insanı istemsizce mutlu ediyormuş. Böyle yerlerin Adana'da daha fazla açılması dileğiyle...
Bu ara simply three rain sürekli dinlediğim şarkılar arasında yer edindi. Ani yağmur baskınları bir anda değişen hava etkili oldu mu bilmem; sözsüz hatta kelimelerinizi size bırakan eserler oldukça değerli. O eserlerin ayrı bir dili var. Rain; çok uzun bir yolculuğu dile getirircesine yağmuru hissettiriyor. Yavaş yavaş yağmur damlalarını ellerinizde hissederken birden hızlanıyor...Yağmuru yakalamak isterken eser sonlanıyor. Şimdilerde yağmuru hissetmek yerine izliyoruz. Pencereyi açıp avuçlarımızda yağmur damlalarını tutmaya çalışmak da geride kaldı. Kimi zaman düşünüyorum büyümek çocukluktaki mutlu olduğumuz anıları geride bırak mı? Buğulanan cama gülen yüzler çizmek, en sevdiğin çizgi film için saati anneye sürekli sormak, masal kitaplarını kapattıktan sonra bir zaman makinesi olduğunu hayal etmek... Hayaller hayatın reel yüzüyle birleşince kırılgan olmaya başlarmış, insan büyüyünce anlıyor. Büyümek hayal kurmaktan vazgeçmek olmuş meğer.
"Akıl ile kalp ayrı işlemez aslında akıl bir şans verir kalp ise doğruyu dolaylı yönden anlatmaktansa dosdoğru anlatır ego ise gerçekliği kendi istediğimiz gibi görmemizi sağlar. " notunu düşmüştüm geçenlerde Twitter'da, kendime hatırlatmak istercesine.
Ne olursa olsun o küçük notlar zaman dilimine sıkıştırılan duyguları anımsatmakta yararlı oluyorlar. Anılar olayları, karakterleri hatırlatırken hatırlamak için unutmak sözünü akla getiriyor. Öyleyse unutmadan hatırlamalı insan…
İçinizden geldiği gibi sizin de yorumlarınızı beklerim.

19 Nisan 2018 Perşembe

MAVİ TONLARINDA; HUZURUN ZAMANI


 Güneşin ve suyun şehri ADANA...
 Bu cümleye katılmamak elde değil. Benim için peki Adana? Efsanelerin şehri... Hikaye anlatmayı çok severiz. Hikaye dinlemeyi de... Maniler, şiirler ve sözler farkında dahi olmadan kullanırız. Edebiyat ruhumuza işlemiş derler ya öyle :) Orhan Kemal; Hanımın çiftliği , Yaşar Kemal ; Binboğalar Efsanesi, Şahmeran (Yılanların padişahı), Lokman Hekim; ölümsüzlük otunu kaybettiği yer... Anlatacak çok fazla yer ve hikaye var. Yazmak için güzel nedenler... Seyhan ve Ceyhan'ın gölgesinde Torosların düş kısmına bir selam verip anı fotoğraflamak istedim.


 İstanbul gibi Boğaz kenarı olmasa da Adana'da da su; huzur ve mutluluk kaynağı... Şehrin su kanalları; kimi zaman bırakılmaz kimi zaman da bırakılır... Bakıldığında ne kadar güzel su fazlasıyla mavinin tüm tonlarında denilir. Hafta sonu benim sınavlar olunca sınava gireceğim yol güzergahı suyun güzergahı gibi... Yaz her ne kadar sıcaklığı ile gelse de bu güzelliği görmek; istemsizce tebessüm ettiriyor.

Sınav çıkışı notlarım; bu göl kenarı kafeye kahvaltı yapmaya geldim.  Sınav psikolojisi denilen durum sizde de oluyor mu bilmiyorum ama ben de sınav öncesi uyku problemleri başlıyor. Uyuyamıyorum. Aslında kendi kendime tekrar ediyorum bunca yıldır sınavlara giriyorsun hala mı stres oluyorsun. Evet... İnsan alıştım dese de vücut alışmıyor demek ki. Bu arada kahvaltı yapmak için asla vakit geçmiş değildir. Çok severim kahvaltıları; kahvaltı menülerini... Sınav çıkışı biraz kafamı boşaltmak biraz da güzellikleri seyretmek için bu kafeye geldim. Kafenin sahibi inanılmaz tatlı bir bayan. Her bir detayla titizlikle ilgilendiği o kadar belli ki... Ördekleri, kalabalık ortasındaki sessizliği ile lezzetli menüsü ile ikinci kez de uğrayalım dediğimiz yerlerden oldu.
Ördekleri bol bol çeksem ki kendi çektiklerimi de bir ara yayınlarım ancak kafenin görsellerini daha doğrusu manzarasını instagram sayfasından alarak paylaşayım dedim. Adana hafta sonu kahvaltı piyasası diyorum oldukça pahalılaştı bunu bir şikayet olarak değil de biraz üzüntüyle söylüyorum. Arkadaşlarımızla yıllardır gittiğimiz yerlerin ütopik fiyat artışları hayret içinde bırakıyor. Bu yüzden yeni keşifler; alışkanlıkların dışında yeni yerler keşfetmek hayatın güzelliğinden olsa gerek fiyatı ve kalitesi ile çok memnun eden bir yer oldu.  Bundan sonra sık sık uğrayacağım diyerek ayrıldım. Şehrin kalabalığı ki son zamanlarda merkeze indiğimde cidden nedir bu kalabalık diyorum sakin; huzurlu manzarası bir çeşit ruh yansıması olan yerlere gitme hedefi koydurdu bu yer :) İnstagram sayfasına bir uğrayın derim.
Hafta sonuna yaklaşırken zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığım bir hafta olduğunu fark ettim. Mayıs ayı gelmeden mayıs ayının yolunu gözler oldum sanki. Şehirlerin özel ruhundan olsa gerek burada bahar çiçeklerden anlaşılır hava sıcaklığı ile doğru orantılı olsa gerek serin yerler aranılır. Serin; sıcaklığın yakmayacağı saatler neşe dolu kahkahaların karıştığı uzun sofralar yaz başlangıcıdır. Nisan bahar ayı... Mayıs bahar gölgesinde bir yaz başlangıcı. Adana gezi rehberinde eğer ki bu şehre uğrarsanız bu konularda yazacak inanılmaz güzel yerler ve efsaneler var... Yorumlarınızı beklerim...

19 Mart 2018 Pazartesi

UMUT KIRIKLIKLARI

              
              (Zamanı durdur fotoğraflarımdan bu ara fotoğraf çekmek bir alışkanlık gibi oldu )
               UMUT KIRIKLIKLARI
        Doğamızda var olduğu söylenir. Umut etmek… Keşke umut edebileceğimiz olayları, kişileri de seçebilsek. Elimizde olsa. Elimizde olsa da değişebilir miydi ki? Yola çıktığımızda umut ederek başlamaz mıyız?
       Başlamanın önemi üzerinde dururlar ancak yalnızca sonuca bakarlar. Çıktığımız yolda neler yaşadığımız önemsizdir. Oysa hayata tutunduran ve kimi zaman da pes ettiren neler yaşadıklarımızdır. Herkes başlamak için çabalar, kimileri bıraktım dese de. Hiç başlamadan...Sonuçların önemsendiği dünyada yer edinmeye çalışırken hatırlarız elimizde varsa. Yolculuk boyunca umut kırıklıklarımızı ve ulaştım dediğimiz anda kaybettiğimiz rüyalarımızı. Söyleriz. İçimizden gelen o sese kulak vererek. Bırakmak için çok geç ulaşmak içinde erken. Bu ikilem nasıl bir bütün eder diye düşünürüz. Haklı olduğumuzu izledikçe anlarız. Yolculuk boyunca yanlış yolların kapılarını açanlardan, ihaneti sonuna kadar öğretenlerden ve en çokta kaybetmişlerden. Hepsiyle mücadele edebileceğimizi düşünebiliriz. Ta ki kaybetmişleri ayrı tutana dek. Onları inanılmaz bir şekilde içimize alırız. Kaybetmiş biri… Ona acılarını unutturmak istercesine çabalarız. Kalbimizi sadece ona gösteririz. Kendimizin dahi bilmediğimiz kapıları açarız. Umutla yaralarını sarmayı dileriz. Hata yaptığımızı yolun sonuna bir adım kala anlarız. Tek başımıza bir gölgeye el sallarken. Gölge olmayı dileyen birine yardım edemeyeceğimizi anladığımızda. Çok geç olur mu diye sayıklarız. Çok mu geç... Ardımıza baktığımızda geldiğimiz o zahmetli yolu görürüz. İki seçenekle yüz yüze geliriz. Aslında iki seçeneğin çıktığı tek bir kapı ile yüz yüze geliriz. Kaybeden birinin güvenilmezliği. Kaybeden birinin bıkkınlığı kaybeden birinin bıraktığı doldurulması zor olan yarasıyla.  Pes etmişlik bir tokat gibi çarparken yüzlere; dayanmaya çalışacağımıza dair efsaneleri hatırlarız. Tıpkı bu anı daha önce yaşamışçasına, daha öncesinden provasını yapmışçasına ayağa kalkmaya çalışırız. Çalışmalıyız. Gölge olmadan karanlıkta kaybolmadan ilerleyeceğimize dair yeminler etmişizdir. İşin gerçeği güçlü olmanın bu şekilde olduğunu öğrenmemizin de bir sebebi olmasıdır.

(Üniversitede iken denemeler, hikayeler yazmayı çok severdim. Şimdi eski bir alışkanlığı anımsar gibi arşivimde bu yazımı görünce paylaşmak istedim...) Yorumlarınızı beklerim...

16 Mart 2018 Cuma

MİM(BLOG TANIMA)


Mimleri çok seviyorum.


1)Nerelisiniz?
Adanalıyım. Üniversite için şehir dışına gitsem de Adana'dan üniversite dışında ayrılmadım.
2)Burcunuz?
Aslan burcuyum. Aslan burcunun hemen hemen tüm özelliklerini taşıyorum.
3)Bloglarda en çok ilginizi çeken şeyler?
Okumadığım veyahut ertelediğim kitaplar olduğunda o kitaplar hakkındaki yazıları daha bir dikkatli okuyorum sanırım. Sonunu söyleyince okuma isteği kaçanlardan değilim tam tersine okumalıyım bakalım ben nasıl bulacağım bu kitabı derim :)
4)En sevdiğiniz mevsim?
Yaz çocuğu olarak daima YAZ mevsimi en sevdiğim mevsim...
5)Yabancı diliniz?
Bir ara sürekli İngilizce yabancı dizi izlemekten hatta notlar almaktan İngilizcem bayağı gelişmişti. Öğretmenlerimin dediği gibi İngilizce nankör bir dil pratik yapmaz ve onu bir köşeye bırakırsan o da seni bırakır bu dönem o bırakma aşamasındayım. İngilizce notlarımla dolu kitaplarım bana öylece bakıyorlar :)
6)Boş zamanlarınızı nasıl değerlendirirsiniz?
Film izlemek... Her boş vaktimde izlemek istediğim film listemdeki filmleri izlemek için elimden geleni yaparım. Ancak kimi zaman bu boş vakitler anne için hazırlanan keklerle doluyor :)
7)En son okuduğunuz kitap?
Okuduğum bir kitabı yeniden okudum. Rozalya Ana/ Sevin Çokum bu yazarın her bir kitabı benim için çok değerli...
8)Hayatınızda pişman olduğunuz bir şey?
Üniversite tercih döneminde kendi isteklerimi baz almalıydım. En büyük pişmanlığım bu. Bazen sevdiğim insanların mutluluğunu benim mutluluğumdan önde tutuyorum :(
9)Tuttuğunuz takım?
Galatasaray... Küçüklükten kalan bir alışkanlık gibi. İlkokul döneminde Galatasaray maçları, futbolcuları takip ederdim. Şimdi Muslera dışında hiçbir oyuncusunu tanımasam da çocukken Hagi çok severdim :)
10)Çantanızdan eksik etmediğiniz şeylerden bazıları?
Islak mendil... Kesinlikle eksik etmem. Ayrıca güneş gözlüğü. Adana'da güneş oldukça iddialı olduğundan unutmak demek o gün gözler kısık bir şekilde çevreye bakmayı zorunlu kılmak demek.
11) En sevdiğiniz içecek?
Bir Adanalı olarak tabi ki şalgam. Ancak hazır şalgamlar gibi düşünmeyin. Burada şalgam simit inanılmaz bir ikilidir. Şalgamlar taneli olur istediğiniz düzeyde acı koydurabilirsiniz.
12) Ve son olarak bloğunuzdan hiç para kazandınız mı?
Ne yazık ki kazanmadım. Eğer kazanmaya başlarsam ayrı bir mutluluk olur herhalde.

Benim mim şimdilik bu kadar. Bu mim gören herkes yapabilir ancak bu mime bende bir kaç arkadaşı davet etmek istiyorum ... Hep tebessüm etmeniz dileğiyle bitirirken yazımı yorumlarınızı beklerim 😊 

https://sevimli-kitaplar.blogspot.com.tr 
http://sezerozsen.blogspot.com

5 Mart 2018 Pazartesi

BAŞLANGIÇ DÖNEMEÇLERİ


(ADANA GÖL KENARI)
          
              BAŞLANGIÇ DÖNEMEÇLERİ
 Pazartesi… Adı çıkmış bu günün. Herkesin karar vermek için, cesaret bulmak için beklediği gün. Diyetlere başlamak için… Yeni bir iş günü stresi yaşamak için. Ya da yeni bir stres yaşamak için seçilen gün. Pazartesinin bir suçunun olmadığını öğrenmemiz gerek aslında. O da haftanın yedi güne ayrılmış parçasından biri sadece. İşin aslı başlangıçlarda değil mi? Pazartesi yedi günün ilki ve haftayı başlatan gün. Bu sorumluluğu üzerine almayı ister miydi bilmiyorum. Fakat razı olmaktan başka kaderi yok gibi…

               İnsanlar içinde geçerli değil mi? Hayatımızın yapboz parçaları gibi. Ömrümüzü, parçalarımızı bulmaya adıyoruz. Ne yaparsak yapalım hep bir eksik parçası kalsa da. Gerçek kaderimiz; aramak. Mutluluğu, huzuru, aşkı, dostluğu. Kimilerimiz bu arayışlara giden kısa yolun elle dokunulabilir olduğunu düşünüyor...Arayışımız zorlu çok zorlu yollardan geçtiğinde en başa dönüp yeniden var olmayı öğrenmek, yorucu. Defalarca kaybettikten sonra yeniden başlamayı öğrenmek cesaretten çok daha fazlası. Umutla ilgili olmalı, inanmakla olmalı.

            Acıdan sonrası alışmakla ilgili olmalı. İnsan çok güçlü bir varlık. Öylesine güçlü ki her zorluktan kan gözyaşlarıyla çıktığı halde yenilenmiş olarak çıkan! İzlemeli hayatı. Hayatın bir adım gerisine dahi düşüldüğünde sonsuza dek böyle olmayacağını bilmeli. İnanmalı. Herkes bu güçle doğar. İnanç duygusu.

          Yapboz parçalarını birleştirmek bizim elimizde. Hayatımıza inanmak yol dönemeçlerinde karar vermek bizim elimizde. Eğer gerçekten çabaladıktan sonra olmadığına inanmak yerine kucaklayabiliriz. Evet bunu yapabiliriz. Olasılıkları düşünmeden korkmadan pişmanlıklarımızı doyasıya yaşadıktan sonra mücadelemizi ederek başlayabiliriz. Döneceğimiz noktada yalnız olmadığımızı bilerek. Kimse olmasa dahi benliğimiz bizimle beraber olacaktır. Asla bizi terk etmeyen destekçimiz. Olacak olanların en fazlasını düşünmemize bile gerek olmadan yanımızda olan benliğimiz. Onu kaybetmediğimiz sürece yaşadığımız her güçlükten sağ salim çıkabiliriz. Ve uyandığımız her güne bu cümleyi tekrarlayarak başladığımızda düşünebiliriz. Görmeyi dileyerek… Baharın geldiğini yeniden canlanmanın canlı tanığı olduğumuz her anın daha da güzele gideceğine inanarak. Hiçbir yol hiçbir hayal; yolunda gitmez. Bazen bizde bunu hatırlayıp yolumuz belirli düz dahi olsa farklı kavşaklara gelip karar vermekten korkmamalıyız. Yenilik güzeldir. Sonucunun güzel olacağına inanarak. Başlangıçlara olan korkumuzu pazartesiyi severek başlayabiliriz. Sevilmeye en değer gün çünkü. O başlamasaydı hafta bitebilir miydi?
Pazartesi not benden gelsin... Yorumlarınızı beklerim

1 Mart 2018 Perşembe

ADANA DURAKLARI



Adana Durakları... 2018 yılında belirlediğim bazı hedefler vardı. Başlangıçları biraz kaçırsam da yakaladığım yerden gerçekleştirmeye başlamalıyım, dedim. İnsan bazen turist olmalı kendi şehrinde sözü kulaklarımda çınlarken ilk gezimi Adana Arkeoloji Müzesine yaptım. 

Yolunuz eğer Adana'ya düşerse uğrayacağınız yerler listesine hemen alabilirsiniz görmenizi tavsiye ederim. Adana tarihi geçmişi çok gerilere dayanan bir şehir. Mitoloji de bahsedildiği gibi GÜNEŞİN VE SUYUN ŞEHRİ... Bu şehri gerçekten seviyorum. Durağan değil ancak kalabalığı hareketliliğinden yorulmuyorsunuz. Kayıp değilsiniz o kalabalıklarda ancak tanıdık da değil. Her bir köşesinde hikayesi olan bir şehir. Neyse uzatmayayım. Adana'da belirli bilindik aslında çok müze vardır. Atatürk'ün Evi, Yeşilçam müzesi bir başka arkeoloji müzesi ve etnografya müzeleri. Adana Arkeoloji müzesi kompleksi ise yeni açıldı sayılır. Eski bir fabrika olan bu müze dizayn edildikten sonra hizmete açıldı. Bunca zaman neden gidemedim ki sorusunu girer girmez size sordurmakta olan bu müzenin henüz açılmamış yerleri de var. Bir labirent gibi olan müzenin girişinde sizi 15 dakikalık Adana'nın tarihine dair M.Ö. sinden başlayarak günümüze kadar olan hikayesi anlatılmakta. Çıkışta da izleyebilirsiniz. (5 TL gibi bilet fiyatını atlamadan söyleyeyim.)

ADANA DURAKLARI

Çok ama çok fazla eser vardı. kesinlikle ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Ben en çok beğendiğim resimlerden birkaç tanesini eklemek istedim. Bu bayan yanındaki iki asker ile oldukça gerçekçi yapılmış.  Bir bayan olarak detaylara bayıldım sanırım. Bel kemeri, başlık ok tutuşundaki zarafet bence iyi yansıtılmış. Müze de yer yer bal mumu heykellerini göreceksiniz. Özellikle Roma dönemi için yapılan bal mumu heykelleri oldukça iyi.


Sanırım günün en anlamlı sözüydü. Görür görmez Haklısınız dedim...
"İLGİSİNİ SANATA YOĞUNLAŞTIRAN İNSAN FARKINDA OLMADAN FELAKATLERİN ÜSTESİNDEN GELİR..."
ADANA MÜZESİ

Müze giriş kısmı...
Osmanlı Dönemi Adana... Gözlüklerimi almayı unutunca bayağı yakından okumak zorunda kaldım. Annemin beni habersiz çekimi :)

Adana taş köprüsü dünyanın en eski köprüsü. Köprüden çıkartılan taş tabletler, MÖ dönemi yansıtan eserler ve şunu söylemeden geçemeyeceğim. Roma dönemi takılara hayran kalacaksınız. Ramazanoğlu Beyliği dönemi mezar taşları, kral iskeleti olan meşhur iskelet ... Altın tacı ve diğer altın takıları ile gömülen ve geriye kalan bir iskelet ...Anlamlı bir resim.Maddiyatin aslında önemsiz olduğu hakkında iyi bir ders.Kesinlikle ziyaret etmenizi öneririm.
Ara ara Adana gezilecek duraklar olarak paylaşımlar yapacağım . 
Yorumlarınızı bekliyorum 😊 

11 Şubat 2018 Pazar

BEN DE MİMLENDİM :)


ADANA MERKEZ CAMİSİ

         Bugün bir türlü bilgisayar başına geçemedim. Pazar yoğunluğu sarmaladı sanırım beni de. Görünce ben de çok sevindim mimlenmişim :) Teşekkür ederim. https://pastelden.blogspot.com.tr/

1.Dünyayı değiştirecek sizce 3 küçük adım nedir?
Sevgi, empati ve saygı. Bu üç duyguyu pekiştirirsek inanıyorum ki iletişim problemleri hallolur ve bu durum bir çok problemi yok eder.

2.Dünyanın daha fazlasına ihtiyacı olduğu şey nedir?
Yine sevgi derim... Sevgi her şeye çare olmayabilir fakat birçok küçük problemi halletmeye onları problem olarak dahi görmemizi sağlayabilir.

3.Okuduğunuz son kitap?
1984 George Orwell. Etkileyici bir kitaptı.

4.İzlediğiniz son film?
Aile Arasında filmine gitmiştim. Bir Adanalı olarak filmin Adana ile ilgili olan kısımları beni çok güldürse de sonunun daha güzel olabileceği kanaatindeydim.

5.Sizin değişmenizi sağlayan bir hatanız?
Yakın çevremdeki insanlara güven duygum çok fazla. Hata olarak demeyelim ama güven konusunda insanlara fazla güvenmemem gerektiğini öğrendim.

6.Sözcükleriniz eylemlerinizle eşit midir?
Bu durum benim için oldukça önemlidir. Söylediği ile yaptıkları aynı olmayan insanlar bana sempatik gelmez. O yüzden sözcüklerimi dikkatli seçmeye çalışırım daima.

7.Gurur duyduğunuz bir başarınız?
Üniversite 2.sınıf üniversiteler arası hikaye yarışmasında 2. olmuştum. Mutlu olduğum güzel de bir yıl olduğu için başarı ile mutluluk birleşince güzel bir anı olmakta :)

8.Hayattaki öncelikleriniz nelerdir?
Ailem, kurallarım ve kitaplarım.

9.Kendinizde beğendiğiniz 5 özelliğiniz nelerdir?
Bu kısmı düşünmedim. Beş özellik sayamam da ancak fazla empati duygusu olan bir insanım. Kimi zaman bu durum çok yorsa da acaba bana gerçekten öyle mi demek istedi aslında öyle  birisi değil iyi bir insan düşünceleri yorgun bırakabiliyor. Bir özellik daha sayabilirim; A planım B planım ve C planım mutlaka vardır. Bu durum sanırım kendimi üzmemek için koruma kalkanım.

10.Geçen haftanın en güzel olayı nedir?
Google Adsens hesabım onaylandı :)

Bu yazımı okuyan herkes mimlensin... Tanımak güzel bir duygu.



27 Aralık 2017 Çarşamba

HAYAT YOLU

 
 
"Yürüdüğünüz yol huzur versin"... Yıl biterken yeni mottom :)
Mutluluk tek kelimeye sığmayan; anlamı ile nice cümleler aşıp gelen hafif bir esinti gibi. Korkuların gerisinde duran varlığı ile kalplerdeki sevgiyi hatırlatan mutluluk herkese ve her şeye göre değişebilir. İşin özü mutluluğu yakalamak zor olsa da çabalamalı insan. 2017 doğum günümde meşhur yapmak istediklerim listesini bende yapmıştım. Ancak birçoğunu gerçekleştiremedim. Hayat şartları izin vermedi cümlesini klişe bulsam da ne yazık ki hayat şartları önemli bir faktör. Ama yine de okumak istediğim kitap listemin hepsini gerçekleştirdim. İzlemek istediğim filmleri izledim küçük notlar dahi aldım. Adana'da turist oldum insanın doğduğu büyüdüğü yaşadığı şehre turist gözüyle bakması farklı bakış açıları da eklemedi değil. Kısacası büyüdüm. Hep söylerim yılların sayıca artması bir yana büyümek anılarla olur diye. Güzel anılarım oldu. Umutlarım ve çabaladığımla yığınla düşlerim oldu. Elimden geleni yaparsam gerçekleşecek sandığım düşlerim de bana öğretti; huzur kelimesinin anlamını. Huzur bir cümle içerisinde geçtiğinde hayat da çok daha güzel oluyor. Gelecek yıldan benimde beklentilerim gerçekleşmesi için umut etmekten vazgeçemediğim dileklerim var. (Yeni yerler görme isteği gibi.) 2018 umarım çok güzel bir yıl olur. İnşallah güzel anılarımızla bir yıl daha bitti cümlesini kurarız yıl biterken... Aralık çok çabuk geçtin bu arada :)

11 Aralık 2017 Pazartesi

TURİST OLMAK

 
"Hoşlandığımız eserleri mutlaka tekrar okumalıyız. Çünkü ikinci, hatta üçüncü okuyuşumuzda evvelce dikkat etmediğimiz güzellikler buluruz. Kitap bir şehir gibidir. Onu anlamak için turistler gibi içinden otomobille geçmek, hatta sokaklarından bir defa ağır ağır yürüyerek geçmek elvermez... Dikkate layık yerlerde tekrar tekrar dolaşmak, şehrin içinde bir müddet yaşamak lazımdır."(Peyami Safa)

      Peyami Safa alıntısı ile başlamak istedim yazıma. Adana'da kış zorlayıcı geçmez. Birkaç gün soğuk olsa güneş yeterli dercesine sıcaklığını gösterir. Kışı biraz uzaktan tanıyanlar olarak hep söylüyorum tüm sıcaklığına rağmen yaz mevsiminin çocuklarıyız. Umutlu, heyecanlı ve anılarına düşkün...  Kimi zaman hayatınızı fazlasıyla rutinleşmiş gibi hissedenlerden misiniz bilmiyorum lakin ara ara bu duyguyu hissettiğim doğrudur. Farklılaştırmak için bu durumu ; gidilmemiş yerlere gitmek şimdilik hayal olarak kalsa da kendi şehrimde gidemediğim veyahut yakınından geçip ve durup bakma fırsatım olmayan yerleri görmek istedim. Hafta sonu için alışveriş merkezlerinden ziyade açık hava gezmesi insana gerçekten yaşadığını hissettiriyor. Fotoğrafı abim çekse de ki bence inanılmaz yakalamış havayı Adana'ya gelme fırsatınız olursa mutlaka Seyhan ve Ceyhan'ı görmeye çalışın. Deniz mesafemiz bir Karataş mesafesinde olsa da su hep şehrin içinde ince ince ruhumuza da işlemiş sanki. Asma köprüde durup izlemek;hayatı durdurup yeniden başlatmak gibi. Lefkoşa'da zaman burada bir kum saatine sıkıştırılmış derdim ince, farkında olmadığımız çoğu zaman akmadığını düşündüğümüz bir hızla akıyor.... Yavaş... Adana'da ise zaman sizin önünüzde koşarcasına da gitmiyor hemen yanı başınızda tıpkı bir yol arkadaşı gibi. Çocukken daha sık geldiğiniz yerlere şimdilerde gidince değişikler de size benziyor. Onlarda sizinle beraber büyümüş sizinle nefes almış gibi. 
Turist olmanın güzelliğine de alışıyor insan her şeye alıştığı gibi... Fırsatınız olduğunda kapalı alanlara değil de doğayı hissedebileceğiniz yerlere gidin nacizane bir tavsiye.  Bazen şanslı olsak da geçen yıllarla gördüğümüz , o alıştığımız yerler yerini beton binalara bırakabiliyor....

3 Aralık 2017 Pazar

DUR VE DÜŞÜN


                Bazen başlamak için  aranılan o ilk kelime öylesine vakit alır ki şaşırırsınız. Bu yüzden uzun cümleler kurar sonunu göremediğiniz yüklemlerde anlamsızca dolanırsınız. Kırgınlıklarınız birbirine girer hayalleriniz bir rüyaya dönüşür. Uyandığınızda unutmaktan korktuğunuz düşlerin yerini tutarlar. İşte öyle zamanlarda bir süre de olsa yalnız kalmak istersiniz. Bu süre bir an olur ay olur ya da yıl olur. Yorgunum cümlesinin ağırlığı altında ezilmemek için çabaladıkça zaman; tutulamaz olur. Üzülürsünüz. Kayıp giden zamana değil çabaladıkça elinizde kalan düş kırıklıklarının oluşturduğu izlere... İzler derindir. İzler üstünkörü olmamıştır daha bir özenlidirler sanki. En alakasız durumlarda aklınıza birden bire gelen anılarınız gibi. Eski fotoğraflara bakarken bu fotoğrafta durmuş kalmışım. Yeşillikler içerisinde bir ağaç. Önü sıra akşamın habercisi yansımakta; yalnız ancak dirençli dallarını uzatmak istediği yerler için heyecanlı... Tek kelime ile "canlı". Yaşayan... Hakkını vermekte. O an fark edemiyor insan ancak daha sonra dönüp de ince ayrıntıları fark ettiğinde hayran kalmanın o tebessümünde takılıp kalıyor. Zamanı durdurmak değil de zamanın güzel kısmını anmanın kanıtı gibi öylesine hayat dolu anlarla karşılaşmak şaşkınlığın hemen yanı başında duraksıyor.
           Anlam ararken kayboluyoruz kalbimizin ve aklımızın sokaklarında. Bilemem ancak; anlam detaylar; detaylarında filtrelere ihtiyacı olmayan doğallığında saklı sanki ... Güzellik kalplerde özellikle kırk kilit altında tuttuğumuz samimiyette... Samimiyetimizi kaybetmeyelim. Onu muhafaza edelim derken de unutmayalım; sakladığımız yerde...

9 Nisan 2017 Pazar

Haftasonu Notları


Mutluluk kelime anlamına sığmayacak kadar narin ve özel bir duygu... Portakal çiçeği festivaline gidemedim diye üzülürken saksıdaki çilekleri görünce çok mutlu oldum. Gerçekten emek vermek ve emek verdiğinde ortaya çıkan manzara insanları etkiliyor. Günümüzde her şeyin tadı değişti sanki. Çocukken yediğim domatesler bugün tadına bile bakmak istemediğim bir tat oldu yada meyveler... Yaylayı biraz da bu yüzden seviyorum. Ağaçlarımızdan kopardığımız kirazların, vişnelerin, eriklerin ve elmaların yerini şehirdeki meyveler alamıyor. Yayladaki her bir ağacımıza çocukken senin ağacın benim ağacım diye özen gösterir yarışırdık anlamsızca. Güzel zamanlardı. Gerçek bir duygunun hatta boşluğun bile güzel olduğu zamanlardı. Dünden kalma bir rüzgar var dışarıda güneşe rağmen. Zaman kumlarını savururken tüm üşümelere inat mevsimler kendini hatırlatıyor. Yapacaklarım birer birer birikirken Adana'ya şöyle bir bakıyorum. Bu şehri çok seviyorum. Birkaç ay sonra başlayacak olan güneşin yakıcılığına inat iyi ki bahar diyorum. Bahar özel bir mevsim, daima özlem duyulan daima sevilen...

18 Ekim 2016 Salı

SONBAHAR KIŞ ARASI

      Sonbahar- Kış arası bir yerlerde...Bu ara herkes kış yorgunluğuna karşı hazırlıklı olmaya çalışıyor. Belki de ben öyle düşünüyorum. Alışkanlıklarımdan kolaylıkla vazgeçebilen birisi değilim. Bu yüzdendir midir bilmem yazda kalmayı isterim. Yaz mevsimi sanki benim mevsimim. Soğuk değil... Sıcak...Aklımda hangi kitaptan kaldığını anımsayamadığım bir cümle; soğuk sevmem... Soğuk hastalık demektir her türlü zorluk demektir. Lakin yaz böyle midir! İnsan sıcaktan bunalsa dahi serinlemenin yolunu bir şekilde mutlaka bulur. Bende böyleyim. Her mevsimin bir güzelliği var biliyorum. Her mevsimin kendine ait bir acısı, hüznü var. Sonbaharında, Kışın da, Baharında ve Yazında... Peki ya bu ayların?
       Ekim; Sonbahar-Kış ayı. İki mevsiminde sorumluluğunu yüklenen bu ayda her daim garip bir hüzne kaptırırım kendimi. Okul zamanları en çok da lise de; pencere kenarında oturduğum sıramdan dersten çok dışarıyı izlerdim. Sabahın rengini görebilmek için yada bilmeden bağlandığım alışkanlıklarıma sadakatimi sürdürebilmek için. Ne komik... Karşı apartmanda üçüncü kattaki ailenin perşembe günlerinin temizlik günü olduğunu hala hatırlarım ya da apartman bahçesinde beslenen tavukların bir gün sanki gürültüden şikayet edilmişçesine nasıl başka yerlere götürüldüğünü. Üniversite de ise çıkmaz sokağı aydınlatan tek sokak lambasının hemen yanı başındaki apartmandaki evime koşarcasına gittiğimde nasıl bilgisayar çantamı odama bırakıp ışık almayan salonda kışı hissettiğimi hatırlıyorum. Alışkanlık anısı işte. Bazen oluyor. Hatırlamak için unutmak gerekir diye söylerim hep fakat unutmadım ki...
           Fotoğraf günün kısa bir özeti değil. Uzun zaman öncesine ait. Adana'da Merkez Sabancı Camisi'ne doğru köprü üzerindeki kalabalığa rağmen bir nefeslik molanın fotoğrafı. Bazen keşke kalabalıklar bir süre ara verse ben de bu güzel manzarayı daha fazla izleyebilsem diyorum. Hüzünlerini suya bıraktıran mitolojiler gibi.... Mutlaka sizlerin de vardır seçtiğiniz mola yerleriniz. Hayata dair yorgunluklarınızı bir süreliğine dahi olsa unutacağınız yerler. Umarım sonbahar-kış mevsimi arası bu ayda tüm güzellikler için en azından başlangıçlarımızı yapmış oluruz. Umut her daim bizlerle olsun :)

19 Eylül 2016 Pazartesi

BİR ADANA EFSANESİ


       Çukurova... Çoğu insan bilmez efsanelerini fakat burası efsanelerle yaşar efsaneleri yaşatır. Lokman Hekim bu civarda elinden kaçırmıştır ölümsüzlüğün o nadide otunu. Adanus evlatlarını burada kaybetmiştir... Çukurova özeldir. En azından benim için lisans hayatım boyunca uçakla geçerken Adana' ya takılırdı gözlerim. Tarlalar ve uzayıp giden yeşillik, kahverengiye yanaşırken. Çok bilinmez lakin sokaklarımızda hatta yolların geçtiği yerler de Turunç ağaçlarının olduğunu...Doyasıya alıp kimse bir şey demeden yenilebileceğini. Köyümüzü seviyorum. Bayramı bayram yapan bu görüntü geliyor bana gözlerimi kapattığımda hafiften esen o rüzgara kendimi yaptırmayı düşünmeyi seviyorum. Tur ve Unç'un hikâyesi aklıma geliyor bir süre sonra. Limanların güzel kızı Unç ile portakalların Tur'un güzel efsanesi. Uzaktan uzağa aynı bahçede birbirlerine sevdalanıp solmaya yapraklarını dökmeye başladıklarında bahçıvanın onların sevdasını anlayıp Unç'tan bir parça alıp Tur 'a aşılmasını... Sonunda ne mi olmuş ne acı ne tatlı Turunç... Düşünmek güzel eğer ağırlık yapmıyorsa sahiden de güzel.
    Bayram da bol bol düşünme fırsatım oldu çünkü büyük bir griple geçmişti. Sesim çıkmadığından gezmek bile istemedim. Fakat yine de bayramda hareket etmek zorunluluğu...:) Köye ziyarete gittiğimizde şehirde bulamayacağım bir fırsatı değerlendirmek istedim. Damda oturdum izledim Çukurova'yı.... Gerçi eve döndüğümde acısı fena çıktı ama...(Öksürükler giderek arttı)Sanırım her özel günlerde hasta olmak alışkanlığım oldu. Aşamalı bir grip yaşarken telefonumdaki bu fotoğrafı görünce paylaşmak istedim. Aşamalı grip; önce sıfır ses sonrasında az çıkan bir ses geçmeyen öksürük ve halsizlik. Pazartesi sendromunu yaşayacak bir işim de yok gerçi ama... Alıştım... Belki de alışmaya başladım. Bir defteri kapatmadan diğer bir defteri açamayacağımı mezun olduktan sonra öğrendim. Gönül isterdi ki hemen bir işim olsun ve ben hayat yolumda ilerleyeyim. Olmuyor. İşte olmadığını hissettiğim zamanlarda bu manzaraya kaçmak istiyorum. Efsanelerin nefes aldığı yere. Belki zaman atlaması değil niyetim ama şimdiden öteye nefes almak istiyorum. Umarım artık özgeçmişime atanamayan öğretmen yazmam. Tezimi bitirebilir YDS istediğim puanı alırım. Sınav kelimesi bile bende baş dönmesi yapıyor. Stres denilen faktör hayatı fazlasıyla yönlendirirken yapabilecekler zorlukların ardında birikiyor sanki. Böyle zamanlarda iyi ki bayramlar var diyorum. Gülen samimi yüzler mutlu çocuklar görmek her şeye bedel. Bayram çoktan geçti lakin bayramın huzuru hala yüreğimde. Dileğim hepimize güzel bir başlangıç olsun geçirdiğimiz pazartesi...

1 Eylül 2016 Perşembe

ADANA'DA SONBAHAR


Mevsimler de insanlar gibi huzur bulacakları yere doğru yol almak istiyorlar. Onlarda nefes alıyor ve nefes veriyorlar. Hatta ölüyorlar bizlerden farkı daha umutlular. Umuda çiçek açmaları ne kadar uzun sürerse dursun daha sabırlılar ayrıca. Adana'ya döndüğüm de sıcaklığın yerini muntazam bir derinliğe bıraktığını anladım. Takvim yaprakları hayatımızda eskisi gibi olmasa da bugün uzun zamanda sonra bir yaprak kopardım gördüm ki 1 Eylül...Sonbahar gelmiş. Kışı pek de sert olmayan bir memleketiz sıcağında ise yaylalarımız kurtarıcı olur çoğu zaman. O yüzden bahar kısa süren bir tebessüm gibi gelir. Yaz ayında esen hafif bir rüzgar yada mutluluk...Ardınca gelen kışı umursamadan. Bugün öylesine yürüdüm. Anlamını koymadan kendimi bir parka attım. İzledim her yeri, her bir noktayı en çok da insanları... Kalabalıklarda kaybolmaya öylesine alışmısız ki en çok kendi yalnızlığımızı duyduğumuzu düşünürken başka yalnızlıklara kulak verdim. Belki de sadece duymayı dinledim. Biliyorum hayat büyüdükçe kalabalıklaşan bir paragraf yığını başladığım kelimeyi unuttuğun izin verildiği kadar hikayende yol almak zorunda olduğun... Fakat başka yalnızlıklara kulak vermeyi unutursak o zaman gerçekten yalnız hissetmez miyiz? Sonbahar tüm kırılganlığı ile bana da uğradı sanırım. Olsun biliyorum ki her mevsim hayati dillendiren bir sırdaş gibi...Bu yüzden Hoş geldin sonbahar!

6 Haziran 2016 Pazartesi

HAYIRLI RAMAZANLAR


Merkez Camisinden bir fotoğraf ile Hoşgeldin Ramazan... Uzun zamandır yazmıyorum hissi ile dolup taşan zihnim şimdi duraksiyor. Yazacak o kadar çok şey görülecek o kadar yer ve gülümseyecek o kadar çok neden var ki! Hepsi için çok şükür Allah'im! Razaman ayinin en sevdigim yanı bereketi dışında bu sanırım. Unuttuklarimizi hatırlamak. 40 tane kendimize ait sıkıntı varsa 41. Sıkıntıyi tanımak fakat bir farkla bu sıkıntı başkasının sıkıntısı. Bencilliğimizi bir ayda olsa unutmak sanki. Olmayanı anlamak. Aç degilken aç olanın halinden nasıl anlayabiliriz öyle değil mi?Dünyadaki her türlü husrana rağmen bu ayda görüyoruz hala umut var. Sevgiye dair anlayışa dair en çok da insan olmaya dair. İnsan olmak merhameti sandıklara kilitlemek değil insan olmak ellerini uzattığın insanı gercekten onemsemek. Umutla doldugumuz bu ayin hayırla geçmesi dileğiyle...Herkese Hayırlı Razamanlar...