25 Mayıs 2018 Cuma

DANGAL


       Uzun zamandır yazmak istediğim konuların biriktiğini görünce bir yerden başlamalı insan diyerek başladım ben de. Hint filmlerini ben üniversite döneminde izlemeye başladım. Hatta ilk izlediğim film 3idiot filmi idi. Benimkisi baştan veyahut sonda değil direkt ortasından başlamak gibi yolun. Sonra sırasıyla tarihsel olarak eskiler yeniler derken kimi filmleri beğendim kimi filmleri ise aman 
Yarabbim bunca emek var ama nedir bu senaryo dedim. Ancak o yılda bu yana Aamir Khan filmlerinin yeri hep ayrı olmuştur. Çünkü her filminin anlamı var. 
Öyle ki Dhoom3 filmi aksiyon filmi olmasına rağmen onun da güzel, duygusal bir yanı vardı. Gelelim Dangal filmine. Bu arada Hint filmlerini izledikçe ortak kelimeleri fark edip a bu kelimeyi onlarda mı kullanıyormuş diyerek şaşıracaksınız.
     (Dost, düşman, pehlivan sadece birkaçı)             
       Dangal hakkındaki notlarım;
2016 yılı yapımı spor-dram türünde gerçek bir hikayeden alıntılanarak yapılmış film. (2 saat 49 dakika) Ülkemizde de geçen yıl vizyona girmişti. 8.5 gibi de oldukça iyi bir puanı var. Aamir Khan değişimi denilen o değişimi görmek inanılmaz. 
Bu rolü için gerçekten kilo alıp sonrasında zayıflamak ki 3 idiot filmi için de üniversite öğrencisi rolüne fiziken de hazır olabilmek için kaslarından feragat edip rolünün hakkını verebilen bir oyuncu olması hayranlık uyandırıcı. Dangal filmi de gerçek bir hikayeden 
alıntılandığı için hikayenin gerçek kahramanlarının görüntülerine de filmin sonunda ufak da olsa yer verilmiş.
       Bir baba ve iki kızının hikayesi olan bu filmi mutlaka izlemelisiniz. 

Aamir Khan(Mahiver Singh yani baba) oldukça yetenekli bir güreşçisidir. İdealisttir. Hayattaki tek ideali ise Hindistan'a Dünya güreş şampiyonluğunu getirmektir. 
Ancak imkansızlıklar sonucu bu hayali gerçekleştiremez. Bu hayalinden de vazgeçmez. Benim hayalimi erkek evladım gerçekleştirsin öyleyse dese de doğan her kız çocuğu onun için hayalinden adım adım uzaklaşmak olur. 

Birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü çocuğu da kız olunca her şeyi bir rafa kaldırır.
 Hayalini unutmaya çalışır. Ta ki kızları Babita ve Geeta kendilerini kızdıran oğlan çocuklarını dövene kadar. Bu sahne çok komikti. 
Oğlanların annesi şikayete eve geldiğinde şaşkınlıkla babanın onlara bakışı ve kızların cesurca yaptıklarını anlatması güldürdü bayağı. Baba bakar ki kızları oldukça güçlüdür,
 onları güreşçi yapmak için elinden geleni yapmaya çalışır. Kızların yaşının küçüklüğü onlara yaptırdığı ağır antremanlarla onları çok fazla zorlaması biraz üzse de ki kızlar bu durumdan oldukça şikayetçi olduklarını şarkılarla belirtip filmlerdeki kötü adamların bile babalarından daha merhametli olduğunu belirttiler. 

Ama filmin öyle can alıcı noktaları vardı ki;çocuk yaşta evlilik gibi sosyal problemlere de vurgu yapılması, babanın aslında o eski alışkanlıklarını adet olarak benimsemiş dalga geçerken bile aslında ne yaptıklarını bilmeyen köy sakinlerinin arasında modern düşünmenin; kızların geleceğinin bu kadar önemli olduğunu anlaması takdir ettirdi. Kızlar büyüdüğünde özellikle Geeta bir kendini beğenmişlik hasıl olup babasının eski yöntemleri olduğunu söylemesi (spor okuluna gitmekte kendisi) söylememeliydin bu sözleri Geeta dedirtti. Bir ara şampiyonluk için Türkiye adı da geçti :) 
Babita daha anlayışlı ve babasının ne yapmak istediğinin oldukça farkında olan bir kız. O da sonra spor okuluna geliyor. Hırslar, belki bir anda amacın ne olduğunu unutup takdiksel savaşlara yenilmek, kızların geleceğini ve önemini bu kadar vurgulamak derken film geçti gitti. Bence güzel de bitti. Bayan oyunculara hiç aşina değildim. 
Her filmde mutlaka müzik videolarından; filmlerini izlemesem dahi görmüştüm dediğim oyuncular olmuştu. 
Ancak Geeta'nın çocukluk rolündeki kızla daha sonra Aamir Khan yeni bir film çekti. 
Bu kız gerçekten çok tatlı ve iyi bir oyuncu olacak bence de. Filmin sonu aslında söylemeye gerek başarı öyküsü. Babanın evlatlarıyla gurur duyması... Hindistan'a altın madalya getiren Geeta Phogat ve gümüş madalyayı getiren Babita Kumari'nin başarı öyküsünü izleyin derim.
    Başarı elbette ki kolay değil. Başarının yolu hayal kurmaktan korkmadan ve inanmaktan geçiyor. Kaç kez yenildiğinin önemi yok.

 Eğer hayatınızda sizi önemseyen ve bu yolda sadece tebessümleri ile bile destekleyen insanlar varsa şanslıyız demektir.

23 Mayıs 2018 Çarşamba

MAYIS YAZA BİR KÖPRÜ OLURKEN


...Yine de yürüdüm, her adım bana yeni bir şey öğretti. Eksilsem de yaralansam da yeni bir şey...(Sevinç Çokum) Notlarım; anlamlı bir alıntı...
           Zamanın kumlarını hakim olmak isterken anlıyoruz imkansızlığını; avuçlarımızdaki kum taneleri birer birer kayıp giderken. Özlemlerimiz artıyor. Pişmanlıklarımız ve geri dönülmez sandığımız hayat kavşaklarında el sallarken ilerliyoruz. Güneş sıcaklığını daha bir haşmetli göstermek istercesine ben de varım demesine aldırmadan yağmuru umut ediyoruz. Yaz demek böyle bir şey sanki. Kışın soğuktan üşüdüğümüz o yollarda gölgeler ararken usulca saklanıyoruz, akşam serinliğine. Akşam serinliği gecenin koyu lacivert rengine uzanırken; çocukluktan kalan bir alışkanlıkla yıldızlara uzattığımız ellerimiz büyümenin verdiği o inanılmaz gerçeklikle geri çekildiğinde anlıyoruz. Yakın görünmesi bir aldatıcılık. Sayamayacağımız zaman dilimine sıkıştırılmış izleyiciler onlarda. Tüm düşmelerimizi görmüş ayağa kalkmak için var gücümüzle mücadele ettiğimizin habersiz izleyicileri.

         Mevsimlerin dili olsa yaz ; tüm neşelerin ardındaki o derin hüzünüm ben derdi herhalde. Görünenin ardındaki o ince anlam. Mayıs ayı hızlıca akarken düşünüyorum. Haziran, Temmuz ve Ağustos derken avuçlarımızda tutamadığımız zaman akacak ve gidecek; rüyanın sonundaki gerçeklikler hafif bir tebessümle çıkıverecek karşımıza. Bir yaz rüyasıydı ile başlayan cümlelerimiz yarım kaldı diyeceğiz. Ben de o rüyanın içinde yaş alanlardan olacağım. Büyümek ve yaş almak arasında o ince çizgide sevdiğim ve sevmediğim şeylerden bir tanesini daha anlayacağım.

        Sahur zamanı insan şehri izlerken ne çok düşünüyormuş. Şehrin kalabalığına bir mola verdiren, aydınlığa kavuşacağı zamanı sabırla beklerken gecenin dili ayakta. Gerçekten dinleyenlerle konuşmakta. Aniden gelen rüzgar yasemin kokusunu hatırlatıyor. Bahçelerde bir köşeye sıkıştığını düşündüğümüz o güzel kokulu efsanevi çiçek duvarlara ulaşarak kendisini hatırlatırken sabah oluyor. Kahve fotoğrafı bana kahve eşliğindeki sohbetlerimi özletti. Bu yıl çok güzel sunumlar ile Türk kahvesi hazırlayan arkadaşlarıma not: kahve içmek sizlerle ayrı bir güzel...

21 Mayıs 2018 Pazartesi

UYGUN FİYATLI



Ay sonuna doğru bütçesi azalanlardan mısınız? Evet ben onlardanım. Özellikle bu ay KPSS gibi bir sürü sınava para gidince bu ay sonu nasıl gelecek dedim. Almak istediklerimi Ramazan'dan sonraya erteledim bu yüzden. Maybelline far paleti hakkında önceki yazılarımda yorumlamalar yapmıştım. O far paletinin sadece iki rengini kullandım. Diğer renkleri kullanmaya fırsatım da olmadı ek olarak da kullanımını sevmedim. Hayatımda bu kadar toz toz dağılan bir far paleti görmedim. Pigmentasyonu da beni memnun etmedi. Kullandığım iki rengi de sanırım göz altı kapatıcısının yağ bezelenmesi yapmaması için önceden böyle bir sonuç olunca sonraki göz altı kapatıcımı dikkatli kullanmaya başladım. Bu yüzden göz kapağıma kapatıcı kullanmak yerine Maybelline göz kapağı rengine çok uygun hiçbir şey sürmemiş izlenimi veren nude renklerini kullanmaya başladım. Bitti bitecek derken bu ara bitti. Ben de Watsons indirimleri için bakınırken daha öncesinee kullandığım hem uygun fiyatlı hem de oldukça ilginç bir ürün olan NYC far paletini aldım. Aklımda olan Balm paletini almak olsa da ertelemiş oldum. Benim kullandığım ilk far paletidir kendisi efendim.




Oldukça küçük ebatlı olmasına aldanmayın içerisinde 4 adet far, aydınlatıcı, far bazı ve jel eyeliner ek olarak çift taraflı aplikatör bulunuyor.  Eyeliner kısmını hiç kullanmadım. Muhtemelen de bu kez de kullanmam.




Çok sık far süren birisi değilim. O yüzden çok dikkat çekici renklerdense koyu renkleri biraz da sabit duran renkleri seviyorum. Ancak lila gibi renklerin yeri de bir ayrı.  NYC makyaja başlayacaklar için de dört rengi kullanım yerlerini yazarak işleri kolaylaştırmış. Bu aplikatör kullanmayabilirsiniz ancak aydınlatıcı kısmında göz pınarlarında kullanımında güzel bir kullanım sağlamakta. Far bazının yeri bende ayrı onu belirteyim. Parmaklarınızda dahi sürüp yaydığınızda üzerine far kullandığında kalıcılık kısmı daha çok artıyor.


 Harika dört dörtlük bir ürün diyemem. Ancak far bazının yeri bende ayrı. Renkler birbirine uyum sağlarken güzel bir duruş sağlıyor. Aydınlatıcı kısmını nadiren kullanan birisi olarak fena bulmadım. Jel eyeliner konusu ise normal eyelinerları zorlanarak kullanan birisi olarak denemedim. Fiyatı ile çantaya hemen at dursun dercesine yer kaplamamasıyla alın bir köşede dursun ürünlerinden.
Umarım güzel bir geçirmektesinizdir... Beklerim yorumlarınızı :)



18 Mayıs 2018 Cuma

PANTENE ARGAN BAKIM YAĞI


Hayırlı ramazanlar olsun. Sizde benim gibi sahura kadar uyuyamayanlardan mısınız? Enerji bende öğle vakti gibi gitse de çok şükür, ben de yarım bıraktığım taslaklarımı bitireyim dedim. 

Şu sıra memnun kalıp ikinci ürüne devam ettiğim kozmetik ürünler arasında pantene saç bakım yağları favorim. Argan yağlı yağ terapisi bakım yağı bitti. Saçlarım; şampuan konusunda şu an kullanmakta olduğum kutusu biter bitmez yorum yapacağım daha dinginleşti. Çok sık şampuan değiştirme süreci geçirdiğim için memnun kalıp ya da tam tersi beğenmediğim şampuan listem var. Ek olarak saç bakım yağları ama o konuda biraz daha istikrarlıyım. 6 aydır memnun kalıp kullandığım hem kokusunu hem de besleyici yönünü fark ettiğim Pantene saç bakım yağlarından sadece çeşitlendiriyorum. Onarıcı ve koruyucu bakım keratin onarıcı e vitaminli yağ durulanmayan  saç bakım yağı, keratin etkili olması almamdaki önemli bir etkendi. Özellikle e vitami olduğunu görür görmez aldım. Argan yağlı biraz daha hafif bir kokusu vardı onarıcı ve koruyucu bakım ise sevimli bir kokusu var. Saçlarımdaki duruşunu sevdim. 

Kokusu etkili durulamadan uç kısımlarına uyguluyorum. Oldukça da uzun dayanıyor .



Blistex ise çok duyduğum sırf meraktan aldığım aslında yorumların pozitifliği ile aldığım dudak koruyucusu ne yazık ki istediğim performansı vermedi. Bir kış boyunca düzenli olarak kullandım. Vazelin gibi kıvamı tatlı bir tadı olması şekerli 😄 ruj yiyenler gibi bende sürekli bir yesem mi hissi oluşturdu. Ben sevdim ama sevmeyenler de var çevremde . 




Benim dudaklar biraz fazla kuru ne yazıkki. Dudak balsamlari kullanmasam kanayabiliyordu. Şimdi çok şükür o tarz etkiler olmasa da kuruluk hala devam ediyor. Ben fiyatına göre biraz fazla mı beklenti içine girdim bilmiyorum. Ama bence alternatif daha uygun fiyatlı koruyuculardan bir farkı yok. Nemlendirme kısmı zayıf kaldı anlayacağınız . 
  Hayırlı Ramazanlar olsun... Nacizane beklerim yorumlarınızı ...

16 Mayıs 2018 Çarşamba

UGLYDUCKLING PERFECT MATCH

Ramazan başladı... 
Bugün ilk oruç ilk iftar derken aslında gün nasıl geçecek diyordum. Ama bugün elime aldığım bir kitap olduğu için dolu dolu geçti gitti.  Kitap yorumum insAllah diğer yazılara.
 Ugly Ducking serisi yazımı bir türlü yaşamadığını fark edip yazmak istedim. Kore, Japon dizileri derken geçen yaz Tayvan drama merakı başlamıştı bende. Bu merak da bu seri ile başladı. Ugly Duckling Perfect Match , Çirkin ördek üçlü serisinin ilk dizisi.  
UGLYDUCKLING PERFECT MATCH

2015 yapımı bu drama konusu; zengin ve çok güzel bir kız olan Junior kimyasal maddelere karşı alerjisi olduğunu estetik yaptırır ki niye karar verdi hiç anlamadım. Bu estetik sonucunda alerjik reaksiyon baş gösterip Junior'un yüzünü sivilceler kaplar. Bu sivilceler yüzünden arkadaşları hatta annesi bile uzaklaşır Junior'dan. Araştırmaları sonucu kırsal bir kesimde üniversite hastanesinde tedavi imkanı bulur .Yeni bir hayata adım atarken o üniversitede eğitimi de başlar Junior'un. Okulda ise P'sue adında çok yakışıklı bir çocukla karşılaşır mükemmel uyum başlar. Çirkin ördeğin güzel bir kuğuya dönüşmesini farklı bir şekilde yorumlayan bu üçlü seri çok fazla anlam yüklemeden, yormayan yer yer komik unsurları olan romantik komedi tadında. Nacizane yorumum izlerken eski bir Türk filmi konusunun günümüze işlenmiş farklı ülke insanları oynuyor gibi hissettim. 
Yine de izlemenizi tavsiye edebileceğim bir dizi. Ancak Junior'un yaşadığı talihsiz olaydan sonra en yakınındaki insanların bile yardımcı olmak yerine ortadan kaybolmalarına çok sinir oldum. Sevgi ve arkadaşlık bu kadar mı basit dedirtti. Kız yeni bir hayat için üniversiteye gittiğinde bir yandan da o üniversitenin hastanesinde tedavi olurken P'sue, önce arkadaşça yaklaşırken sonrasında ise  gerçekten sevdiğini anladığında saf Junior'un bir türlü anlamaması aslında bu halimle hoşlanmaz ki düşünceleri komik bir o kadar da üzücü idi. İkili çeşitli maceralar geçirirken P'sue Junior'un kalbinin güzelliğini görüp aşık olurken onunda başka bir hikayesi olduğunu Junior'un iyileşip evine döndüğünde annesinin verdiği partide annesi onu birisi ile tanıştırmak istediğinde anlar. Tanıştırılmak  istenen kişi kimdir ? Zengin ama yüzünü belirli bir süre kapatarak yaşamak zorunda kalan Junior'un fakir olduğunu söyleyen P'sue; bu ikili arasında güven sınaması zor olsa da sonuç mükemmel uyum olacaktır . Üçlü serinin tamamını izleyen birisi olarak diyebilirim ki serilerin ilki her zaman daha eğlenceli ve güzel . Bu arada başrol deki Push Puttichai anladığım kadarıyla bayağı ünlü bir oyuncu. Çok yakışıklı olduğu yorumlarda da vurgulansa da bence oyunculuk konusunda vasatın biraz üstü .Junior( Mook Worranit Thawornwong) bu kız çok tatlı . Sesi de oldukça güzel hatta kendince coverları var. Yaş aldıkça oyunculuğunun gelişeceğini düşünüyorum .
Şimdilik yorumlarım bu kadar... Hayırlı Ramazanlar olsun 😊😊😊

14 Mayıs 2018 Pazartesi

ÇOCUKLUK ANIMSAMASI

ŞEKER PORTAKALI
 
Çocukluğunuza etki eden kitaplar var mı? Ara ara anımsadığınız, kelime kelime olmasa da tüm hikayeyi unutmayı bırakın hikayenin devam ettiğini düşündüğünüz hikayeler... Kemalettin Tuğcu romanlarıyla büyüyen birisi olarak anımsamakta zorlanmadığım hikayeler var. Üzerinden kaç zaman geçerse geçsin büyüme periyodunda okumak için sözler verdiğim hikayeler.
Şeker portakalı kitabını çok uzun zaman önce okumuştum. Öyle ki ilkokulda olduğumu (kütüphanecilik kolu sağ olsun  :) ) okuduktan sonra çok üzüldüğümü hatırlıyorum. Acıyı betimlerken kelimelerin gücünden ziyade duyguları tanımlayan yazarlara daima saygı duymuşumdur. Duygular sahicidir, akıl ışık tutar ama ilerlememizi kalp sağlarmış. Kalbim demek ki anılar durağında bir nefeslik mola vermiş. Öyleyse yorumlamalarıma geçeyim;
Önceden okuduğumu unuttum dedim; o anki üzüntümü kelimelerin gerçekliğe olan saf dokunuşunu ki öncesinden değil şimdisini kıstas almak için.
Şeker portakalı yazarının(Jose Mauro de Vasconcelos) deyimiyle günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü olan aslında Zeze'nin kendince olan dünyasına gözlemci olarak değil bizzat katılıp, yorum yapacağınız hatta ağlamaktan çekinmeyeceğiniz bu hikaye oldukça anlamlı bir kitap. Zeze küçük bir çocuktan çok daha fazlası. Çocuk masumiyetinin öğrenme açlığında vazgeçmeyen ve aslında dünyanın hikayesine inanan bir çocuk olan Zeze; oldukça fakir bir ailede büyümeye çalışan yalancı yaşı altı aslında beş yaşında olan vaftiz babası şeytan olduğu söylenildiğinde dahi alışmış. Farklı olmanın, hayatı hissetmenin, öğrenmenin öğrencisi olmayı benimsemekten çok ruhunda yaşattığı için ailesi tarafından sık sık cezalandırılan buna rağmen ayakta kalmayı başarması hayranlık uyandırıcıydı. Dedim ya çoğu yerde bir hikaye olduğunu unutup sıklıkla müdahale etmek Zeze'nin başını okşayıp tüm sıkıntılar geçecek demek istedim. Kemalettin Tuğcu romanlarındaki gibi, karakterler ne kadar acıyı yaşasalar da sonunda mutlu sona kavuşurlardı bunu hak ederlerdi. İşsiz bir baba neredeyse 7/24 çalışan bir anne sırasıyla bir sürü kardeş; merhameti anımsamayan öğretiler... Zeze'nin yolculuğunda onun küçük kardeşine oluşturduğu dünyayı okurken gülümseyecek ablası Gloria'ya aslında mantıklı düşünen sensin diyeceksiniz. Babanın işsiz olmasına değil de kağıt oynamaya gitmesini paragraflarda gördüğünüzde "yahu adamla" başlayan cümleler kuracaksınız. En azından benim için böyle idi. Şeker portakalına gelince her altı ayda bir ev değiştirmek zorunda kalan bu ailenin son olarak taşındığı evde çocukların bahçeyi görür görmez ağaç kapma yarışında Zeze'ye ark bahçedeki portakal ağacı fidesi kalır. Zeze üzülürken Gloria onu cesaretlendirir ve mucizesini okurken bağlanma hissini anlayışla karşılarken bulacaksınız kendinizi. Zeze sırasıyla bir sürü şey yaşarken kendimi notlar alırken buldum. 
 
"Hepimiz büyüktük. Küçük küçük parçalarla, aynı üzüntüden payını alan büyük ve hüzünlü kişiler"
 
"Kimseden hiçbir şey bekliyorum. Böylece hayal kırıklığına da uğramamış oluyorum." Bu cümle günümüze uzanan bir hayal kırıklığı gibi. Beklentiler insanı yaralar demekten kendimizi alamasak da sevgi denilen o bağ istemsizce bir anlayış bekletiyor. Kelime sarf edecek gücümüz kalmadığında anlayan insanların çevremde olmasını ben de isterdim. Herkes ve her şey sanki uzun paragraflarla açıklama bekler gibi gözükse de önceliği kendi bencilliklerine ayırıyorlar.
Herkesi anlamaya çalışan Zeze... Ailesi tarafından anlaşılamayan o kadar küçük olmasına rağmen düşünceleri, hal ve hareketleriyle adeta büyüklere siz büyükseniz ben böyle kalayım büyümeden dedirten vicdanı tertemiz olan küçük çocuk... Herkes seni okumalı. Hayatında yer alan tüm figürler bir yana seni anlamaya çalışmalı. Elime aldığım ilk andan itibaren uyku yüzünden yarıda bırakıp ertesi sabah hemen okumaya kaldığım yerden devam ettiğim bittiğinde ise üzüldüğüm bu kitabı okumanızı tavsiye eder şuraya küçük bir alıntı bırakarak yorumlarınızı beklerim;
"Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. Ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. Acı, insanın yüreğini paralayan ve sırrını kimseye anlatmadan birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbürüne çevirme cesaretini bile yok eden şeydi"
 

12 Mayıs 2018 Cumartesi

İŞSİZLİĞİN YAN ETKİLERİ


        İşsizliğin yan etkileri... Olur mu demeyin oluyor. Yan etkilerinden ilki yemek yapabiliyorsunuz :) bu durumun yanı sıra pasta, börek çeşitli salata konusunda uzmanlaşıyorsunuz. Bugünün en anlamlı notu idi. Vay be ne hamaratmışım. Kendi kendime ettim takdirimi. E ne yapayım bugün beş dakika bile oturmayınca ki sürekli ayaktaydım mecburen bu süreçte bulaşık makinesi en yakın arkadaşınız olabiliyor ancak gün sonu inanılmaz bir yorgunluk sizinle baş başa kalıyor. Gittiğim yerlerin güzel masalarını çekince dedim bugün kendi hazırladığım masanın neden bir fotoğrafı olmasın. Sonuç olarak lahmacun ve çilekli pasta eksiği ile onlar varken çekemedim kalabalıktan. Aslan burçları için mayıs ayı koşuşturmalı geçecek diyen astrolojiye inandım bu ay. Ama çok şükür ki hafta bitimine az kaldı. Pazartesi korkuşum yok ancak cümle bitime doğru nokta koyup büyük harfle başlandığındaki o heyecan var pazartesi günlerinde. Yeni bir zaman dilimi ve bu zaman dilimi nasıl geçecek. Sorular sorup kendisi cevaplayanlardansanız bendensinizdir. Çok fazla düşünen, düzenli hazırlıklı olmak alışkanlık gibi oldu. Bu yüzden fazlasıyla yorulduğumun farkındayım. Bugün Ramazan gelmeden önce son gün bizde idi. Ev kızı modunda elimden geldiğince bir şeyler hazırlamaya çalıştım. Sanıldığının aksine Adanalı olarak çok fazla etli yemeklerle haşir neşir değiliz. Annem dolmayı etli yapayım dediğinde hayır hayır zeytinyağlı olsun derken işin özü sağlıklı beslenmeye çalışan bir aileyiz. Salata sevgimiz bakidir bu notu bir kenara düşeyim de. Herhangi bir tarif yazmadan bugün yorgunluk kısmının yarının güzelliğine gölge düşürmesine izin vermeden diyerek yazımı sonlandırayım. Ama tarif isteğiniz olursa mutlaka yazarım.
          Son iki gündür 2012 müzik listem beni çağırmakta. Cheb Khaled sever misiniz bilmem ancak Ana aachek çok sevdiğim bir şarkısıdır. Enerji dolu, hareketli insanı anlamsızca bir başka mutlu eden şarkı. Sanırım son üç gündür enerji ihtiyacı beni yeniden bu şarkıyı dinlemeye yöneltti. Dinlemek isterseniz tavsiye ederim güzel şarkıdır...