6 Haziran 2018 Çarşamba

ÖRNEK


Kavruluyoruz... Evet bugün ve yarın için hava durumuna baktığımda 37 dereceyi görünce oy oyy demekten kendimi alamadım. Özellikle sıcağın yoğun olduğu saatlerde dışarı çıkmamaya dikkat etsem de illaki bir dışarı çıkmak için sebep oluyor. Aklıma yıllar önce İspanya'ya giden bir arkadaşımın dedikleri geliyor. Bu sıcakta ancak ya deliler ya da turistler dışarı çıkar demiş rehberleri. İnsanların öğle sonrası uykuya daldıkları saatte biz gezmeye çalışıyorduk işte demişti. :) Haklı haklı olmasına da elden ne gelir. Adana için yaz vakti demek en az beş ay sıcağı yaşamak demek.
Gün notu: ağaç gölgelerini iyi gözlemle :D

Ortaokul zamanında tel takıyordum. Bu tel tedavi süresi tellerin çıkarılması ile bitmiyor ne yazık ki. Tellerin çıkarılması iki buçuk yıl sürse de şeffaf damaklık süresi, yıllık kontroller, yirmilik diş çıkımı kontrolü derken o süreç alışılmazsa oldukça yorucu olabiliyor. Diş doktorumun güler yüzü; motive edici konuşmaları olmasa daha bir meşakkatli geçerdi. (Allah razı olsun diyorum.) 
 En son doktorum diş fırçamı değiştirdi. Diş fırçası ile birlikte küçük macunlardan da verdi. (Zaman zaman diş eti kanamaları yaşasam da bir dönem stres kaynaklı uyurken dişlerimi sıkıyordum. Sabah uyandığımda çenem inanılmaz ağrıyordu. Stres ah bu stres...)



Küçük boyuna bakmayın benim gibi sürekli diş fırçalayan birisine bile bayağı dayandı. Ferah bir nefes ve fırçalama sonrası mide bulandırıcı bir etki yapmıyor, sevdim bu özelliğini. Anında ve uzun süreli koruma için çözüm diş macunu olarak nitelendirmiş kendisi bu macun. 3 etki beyazlatıcı, onarım ve önleme.  Günlük kullanım için ideal bir macun. Çok fazla sorunu olmayan dişler için daha uygun olduğunu düşünüyorum.


Bu ince, küçük Colgate sensitive pro-relief... Bir önceki Colgate macuna kıyasla; hassas dişler için olduğu özellikle belirtilmiş. Bu macun diğerine göre daha az nane ferahlığı mı desem o etki  az. Bu diş macununu diş eti kanaması ve sıcak-soğuk hassasiyeti üzerine kullanmıştım.  Sıcak-soğuk hassasiyetine karşı gösterdiği etki benden on üzerinden on aldı. İyi bir diş fırçası ile özellikle yumuşak kılları olan diş fırçasıyla kullanıldığında dişlerim daha bir rahatladı sanki.
Bu örneklerden ikişer tane vermişti doktorum. Biter bitmez büyükleri var mı diye araştıracağım. Diş sağlığı cidden çok fazla önem arz ediyor. Bazen aman geçer; dönemliktir denilip geçiştirilebiliyor ki bence asıl yanlış burada; ilerleyen yaşlarımız için diş kaybından tutun kemiklerin erimesi gibi bir sürü problem meydana gelebiliyor. 
Stressiz bir hayat olmaz ama dişlerimiz için dahi düzenli bir uyku, iyi beslenme ve mutlaka kontroller gerekli. Diş ağrısı ya da başka türlü şikayetler olmasa dahi düzenli diş kontrolleri ile önlemler alınabilir.
Şimdilik yorumlarım bu kadar. Güzel bir gün olsun hepimiz için... :)

4 Haziran 2018 Pazartesi

KONU KİTAP İSE

 
Mayıs geçti haziran ilk haftasının bitime doğru ilerlemekte. Zamanı tutmak imkansızlığında kitaplara gömüldüm bu ara. Tez uygulamamı yapmıştım. Onun yazımı var ancak şu sıra danışmanım şehir dışında diyerek boşladım. KPSS bakayım derken de kendimi kitap okurken buluyorum. Artık öğrencilik ruhum mu kalmadı nedir! Neyse... Haziran hepimiz için daha az sıcak ama güzel anılarla dolu olarak geçer inşallah.
Bir hafta öncesi sevgili Deep'in bloğunda kitaplar kalbimden vurur mimi görmüştüm. Dedim daha fazla geç kalmadan ben de yapayım.(http://sadevederin.blogspot.com.tr)
Kendisi güzel bir açıklama yapmış mim den öncesi. (Bende instagramda daha sonra gördüm). Özden Ak(Hayat Kitapla Güzel) instagram hesabında kitapla kalbinden vurulan ki gülümsemesine bayıldığım bir foto ile mim sorularını alarak paylaşmış. Linki ben de bırakıyorum, hemen yanına.(https://hayatkitaplaguzel.blogspot.com.tr/2018/05/kitaplar-kalbimden-vurur.html)
 
*Okumayı size sevdiren ne oldu?
Çok çabuk okumayı öğrendim. İlkokul birinci sınıfta iken Kasım ayında kutlama yapılmıştı okulda. Sanırım o kutlama çok hoşuma gitmişti. Ama işin özü anne ve babamın çok geniş kapsamlı oluşturdukları bir kütüphanemiz var. Özellikle okumayı öğrendikten sonra babam okuduğumuz kitap üzerinde yarışmalar yapardı. Sanırım benim sevgi biraz ödülsel :) gelişti; biraz da okuma alışkanlığımın artık yaşam parçam olması ile alakalı.
 
*Hiç bir kitabı sayfalarını çevirerek biriyle okudunuz mu?
Ne yazık ki olmadı. Çevremdeki ailem, arkadaşlarıma göre biraz daha farklı kitapları okumayı seviyorum.  
 
*Asla okumam dediğiniz kategori nedir?
 Aslında bu yaşıma kadar kişisel gelişim kitapları okumam kimse de okutturamaz derdim. Ama insan büyüdükçe herhangi bir seçimden ziyade o ilk sayfa işte oradaki duygu sizi içine aldığında hangi tür olursa olsun bırakılmıyor sanki.
 
*Kitapları renklerine göre mi, alfabeye göre mi sıralarsınız?
İkisi de değil. Boyutlarına sıralarım. İnce kitaplar mutlaka incelerle veya kalınlar kalınlarla.
 
*Okurken size eşlik edecek bir hayvan ister miydiniz?
Hiç düşünmedim. Okurken dünyadan soyutlama kısmı oluyor diyemem. Ancak sese karşı duyarlı olanlardanım. Tek başıma okumalı ve o kitabı önce kendi iç dünyamda sindirmeliyim. Bu yüzden otobüs, araba gibi uzun yolculuklarda da okuyamam. O dünyada sadece kitabım ve ben olmalı dercesine tek olmalıyım. Yolculukların varış noktası okumak için yolculuklar ise izlemek, değişimi görmek açısından başka bir deneyimdir.
 
*Bookstagram olarak kendi stilinizi oluşturduğunuzu düşünüyor musunuz?
     Daha yolum var bence kendi stilim için. Çünkü instagram hesabım notlarımdan oluşmakta.. Bu notlarda manzaralar kimi zaman fırın konusunda denemelerim ve kitaplarım var. Kitaplarım gerçekten okuduktan sonra paylaşımlar yapmalıyım dediğim; altını çizdiğim paragrafları anlatmalıyım kitaplar... Biraz ruh halime göre  de değişiyor. İnsan insandır dercesine. İnsanı konu olan insan ve onun duygularını derinlemesine anlatırken sizleri de teğet geçmeyen kitapları paylaşıyorum.

     Benim mim şimdilik bu kadar... Bence siz de yapın. Mimler bazen kendinize sormayı unuttuğunuz soruları sordururken bazen de yazılarınıza gülücükler katmakta :)

3 Haziran 2018 Pazar

EAU THERMALE D'URIAGE(URIAGE THERMAL SU)




Havalarında insanlar gibi kafası karışık? Umulmadık zamanda yağmur yağarken biraz mesafe alınca yağmur yerini güneşe bırakmakta. O boğucu etki anlaşılmıyor. Ama yine de şükürler olsun ki geceleri çok güzel. Yaz; yayla da belki biraz daha güzel geçse de inanılmaz bir nem ile birleşince uyku çok zor oluyor. Nem demişken normalde denemeliyim dediğim ürünleri bile biraz memnuniyet ve yakın insanların kullanım durumlarına göre alırım. Ancak bu yıl diyorum ya kendimde şaşkınım. Yeni şeyler denemekte daha cesurum. Mart ayında indirimlerde neler var neler yok derken Watsons'a girdim. Uriage Termal su incelerken yardımcı olmaya çalışan kızı kıramadım. İndirimdeyken alın lütfen diye :) Mart ayından itibaren kullandığım bu ürünün özelliklerine gelince;






EAU THERMALE D'URIAGE(URIAGE THERMAL SU);  İçeriğindeki doğal eser element ve zengin minerallerle cildi nemlendirip sakinleştirerek, cildin korunmasına yardımcı olur. Günlük düzenli kullanımla cildin canlılığını ve parlaklığın korumaya destek olur. Tüm cilt tipleri ile uyumludur.
Kullanım şekli: Püskürtün ve anında etkiyi hissedin. Çocuk ve yetişkinlerin kullanımına uygundur. (Fransa'da ithal edilmiştir.)
Doğa tarafından zenginleştirip saf, olağanüstü su... Kaynağında doğrudan paketlenmiş, saf ve doğal olarak zengin mineral tuzlardan ve iz elementlerden toplanır. Bu bileşim tüm Termal suların en dengelisidir.
-Cilt bariyerini güçlendirir.
-Cildin doğal nemlendirici faktörleriyle benzer olan yüksek konsantrasyondaki mineral tuzlar sayesinde, eşsiz nemlendirici avantajlar sunuyor.
-Kalsiyum ve magnezyum tuzlarının yüksek düzeyde olması sayesinde hassas ciltleri yatıştırır.

Bu ürünü makyajımı temizledikten sonra kullandım. Bazı cilt temizleyiciler sonrası ciltte sabun kullanmış gibi bir kuruluk olabiliyor bazen. Bu durumu pek sevmiyorum. Gerginlik, kuruluk hissi devam etmese de aslında hiç olmasa diyorum. Mart ayında malum kış mevsimi nem ihtiyacı için kullansam da bu kuruluk hissini gerçekten azalttı Mayıs ayında ise ferahlık verdi sanki. Bu arada hala bitmedi bereketli çıktı anlayacağınız. Kullanım sonrası yapışkan bir his bırakmadığı için de ayrı bir sevdim. Yaz için de indirimde görür görmez alacağım. Normal fiyatı biraz pahalı gelse de sanırım 40 üzeri idi. Ben aldığımda 29 TL ye almıştım. Mükemmel bir değişim görmedim. Ama nem sağlayan ne kadar karmadan yağlıya dönük bir cildim olsa cilt temizliği sonrası kullanmakta cildimi oldukça rahatlattı. Şu sıra da ferahlık veriyor. Canlı bir görünüm sağlamakta.
Umarım güzel bir gün geçirmişsinizdir. Yorumlarınızı beklerim....:)


1 Haziran 2018 Cuma

TARİH DURAĞI


       Tarih yalnızca geçmiş değildir tarih yaşayan, nefes alan her bir hayat zerresinde kendisini hatırlatırken unutulmaz
 bir öğretmendir. Ben sayısal çıkışlı bir öğrenci olarak her zaman tarih derslerini çok seven hatta sınıfıma göre fazla seven bir öğrenci oldum. Ancak hep de bir soru işaretim oldu tarih kitaplardan öğrenilirken yan kaynaklardan neden desteklenmesin? Bir roman, bir müze belki de bir şehir... Hatta belgeseller sayamadığım 
bir sürü şey. Benim için de Osmancık, 
TRT 1 de yayınlanan sinema dizi tadında iken kitabını sonra okudum. Tarık Buğra Osmancık. Anlatım tarzı ile zihninizde adeta resim çizen ve o dünyaya kolaylıkla girmenizi sağlayan yazar Osmanlı devleti başlangıç rüyasını anlatmakta. Kitapların zamanı vardır derim hep. 

Elimize aldığımız an ve ilk sayfa sonrası işte o an farklı bir dünyaya adım atmak için en anlamlı zaman dilimidir. Bu kitabı farklı zaman dilimlerinde yani yaş aldığım hayat yolunda birden fazla kez okudum. 
Her yaştan okuyucularında o dünyaya kendini kaptırabileceği bir kitap çünkü. Sizlere okumanızı tavsiye ederim. 
       Geçmişi düşünmek, bilmek; anlamaya çalışmaktan geçer. Sayılar ayrıntı aslında bir belirtidir. Şu savaş şu tarihlerde 
yapılmıştır evet ancak eksik bir taraf 
vardır bu cümlede. Ezberlemek anlamak değildir. O atmosferi o dünyanın ruhunu idrak edememek ezberin altında nefessiz kalmaktadır.
     Tarık Buğra ezberin altında nefessiz kalan o ruhu bir resim gibi çizerken o resmin içinde adete okuyucularını da var etmekte. Büyük bir devletin başlangıcını neden Osmancık'ın Osmanlı Devleti olduğunu oldukça sade bir dille anlatırken Osmancığın Osman Gazi olmasını o yolculuğu en baştan anlıyoruz. Edebali'nin rehberliğinde; Osman Gazi'nin ruh dünyasını nasıl şekillendirdiğini büyük bir idealin Osman Gazi'nin alınyazısı olduğunu görmekteyiz. Yer yer altını çizdiğim satırlardan alıntıları da aktarmak istiyorum;

"En önemli gerçek ve yaşayan tek gerçek; geçen günlerdir..."
"Yüreksizliğinden değildir gidemeyişi.... Kendisini hazır hissedemeyişindendir."
"Doğru, dünya büyüktür... Çok, çok büyüktür; hatta Osman'ın kurabildiğinden de çok büyüktür. 
Fakat bir ömür için, tek bir insan içindir bu büyüklük. Bir soy için değil; bir soyun benimseyeceği, bir soya benimsetilecek bir amaç, bir ülkü için değil! Ve dünyanın böyle amaçlara, böyle ülkülere açık olduğu, böyle amaçlar ve ülküler için küçüldüğü dönemler vardır."
    Bir anda Osmancık, Osman Gazi olmamıştır. Öfkesi ile yarışan Osmancık, büyük bir amacın yükünün omuzlarına yerleşmesi ile Osman Gazi olmuştur. Osman Gazi olma yolunda o amacın ne kadar değerli olduğunu anlamış ve bu doğrultuda hareket etmiştir.
     Büyümeyi bu kitapta göreceksiniz. Önemli bir tarihsel karakterin iç dünyasını anlarken yer yer kendinizden parçalar bulacaksınız. 
Tarih durağında belki de yazarında aradığı sorulara ondan önce vakıf olmuş gibi hissedeceksiniz veyahut yazarın başladığı paragraf başından son noktalama işaretine kadar ahlak, merhamet dirayet hatta yer yer sevginin önemine selam verip bir 
sonraki durağa geçmeliyim derken bulacaksınız kendinizi. Bu kitaptan sonra Devlet Ana'yı okumuştum. Bir sonraki durak yerine bir önceki durağa gitmiştim sanki.
      Osmanlı Devleti dünya medeniyetine damga vurmuş üç kıtaya hükmetmiş ancak zulümle değil merhametle; adaletle... Devletin sırrı belki de bu idi.
 Ancak bu sır nesilden nesle geçerken sırrın başlangıcındaki Osman Gazi'yi tanımaktan mutlu olacaksınız...
Yorumlarınızı beklerim :)

29 Mayıs 2018 Salı

İFTAR NOTLARIM


      Geç kalıyorum... Bu ara her yere koştur koştur olmak nefes nefese kapıdan geçerken yordu dedim kendi kendime. Yoruldum. Bugünde iftara az kalsın yetişemeyecektim. Adana trafigi İstanbul'a neredeyse yetişecek çünkü. Ama koştur koştur gelip de bu manzarayı görünce geç kalacağım telaşı arkadaşlarım bekliyor acaba onların masasını hemen bulabilecek miyim derken Adana hatırlattı kendini. Seyhan sularına bakıp giderken zamanın endişe değil birlikte aynı yemeği paylaşmanın yılların getirdiği o tanımışlık duygusunun huzurunu ... Bu arada duyguları hemen belli olan birisi olarak restorandaki görevlilerin merak etmeyin hemen üst kattalar diye yol göstermesi ile anladım ki üzülsem de mutlu olsam hayat yolunda akıp gidecek. Ramazan'ı yarıladık sayılır. Yılda bir kez konuğumuz olan bu ay gelip geçiyor neredeyse. Mevsimlerin tüm kararsızlığına hayatın tüm trafiğine rağmen çocukluk alışkanlığı gibi anılarımızı doldurarak geçiyor. İftar sırasında istemsizce düşündüm lise arkadaşlarının ne kadar özel olduğunu ... 
       Her yıl düzenli olarak bu ayda beraber aynı sofrayı paylaşmaktan mutluluk duyduğumuzu... Aynadaki sima değişse de huzurun dili bir demet tebessüme sığıyor işte... Yedi numara dizisini sevenlerden misiniz bilmem lakin benim için çok ayrı yeri vardır bu dizinin. Oradaki bir alıntı ile bitirip hayırlı ramazanlar dilerim... Beklerim yorumlarınızı ...
"Güzel anılar güzel filmlere benzer. Konuyu unutsan da başrolleri oynayanları unutamazsın"





25 Mayıs 2018 Cuma

DANGAL


       Uzun zamandır yazmak istediğim konuların biriktiğini görünce bir yerden başlamalı insan diyerek başladım ben de. Hint filmlerini ben üniversite döneminde izlemeye başladım. Hatta ilk izlediğim film 3idiot filmi idi. Benimkisi baştan veyahut sonda değil direkt ortasından başlamak gibi yolun. Sonra sırasıyla tarihsel olarak eskiler yeniler derken kimi filmleri beğendim kimi filmleri ise aman 
Yarabbim bunca emek var ama nedir bu senaryo dedim. Ancak o yılda bu yana Aamir Khan filmlerinin yeri hep ayrı olmuştur. Çünkü her filminin anlamı var. 
Öyle ki Dhoom3 filmi aksiyon filmi olmasına rağmen onun da güzel, duygusal bir yanı vardı. Gelelim Dangal filmine. Bu arada Hint filmlerini izledikçe ortak kelimeleri fark edip a bu kelimeyi onlarda mı kullanıyormuş diyerek şaşıracaksınız.
     (Dost, düşman, pehlivan sadece birkaçı)             
       Dangal hakkındaki notlarım;
2016 yılı yapımı spor-dram türünde gerçek bir hikayeden alıntılanarak yapılmış film. (2 saat 49 dakika) Ülkemizde de geçen yıl vizyona girmişti. 8.5 gibi de oldukça iyi bir puanı var. Aamir Khan değişimi denilen o değişimi görmek inanılmaz. 
Bu rolü için gerçekten kilo alıp sonrasında zayıflamak ki 3 idiot filmi için de üniversite öğrencisi rolüne fiziken de hazır olabilmek için kaslarından feragat edip rolünün hakkını verebilen bir oyuncu olması hayranlık uyandırıcı. Dangal filmi de gerçek bir hikayeden 
alıntılandığı için hikayenin gerçek kahramanlarının görüntülerine de filmin sonunda ufak da olsa yer verilmiş.
       Bir baba ve iki kızının hikayesi olan bu filmi mutlaka izlemelisiniz. 

Aamir Khan(Mahiver Singh yani baba) oldukça yetenekli bir güreşçisidir. İdealisttir. Hayattaki tek ideali ise Hindistan'a Dünya güreş şampiyonluğunu getirmektir. 
Ancak imkansızlıklar sonucu bu hayali gerçekleştiremez. Bu hayalinden de vazgeçmez. Benim hayalimi erkek evladım gerçekleştirsin öyleyse dese de doğan her kız çocuğu onun için hayalinden adım adım uzaklaşmak olur. 

Birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü çocuğu da kız olunca her şeyi bir rafa kaldırır.
 Hayalini unutmaya çalışır. Ta ki kızları Babita ve Geeta kendilerini kızdıran oğlan çocuklarını dövene kadar. Bu sahne çok komikti. 
Oğlanların annesi şikayete eve geldiğinde şaşkınlıkla babanın onlara bakışı ve kızların cesurca yaptıklarını anlatması güldürdü bayağı. Baba bakar ki kızları oldukça güçlüdür,
 onları güreşçi yapmak için elinden geleni yapmaya çalışır. Kızların yaşının küçüklüğü onlara yaptırdığı ağır antremanlarla onları çok fazla zorlaması biraz üzse de ki kızlar bu durumdan oldukça şikayetçi olduklarını şarkılarla belirtip filmlerdeki kötü adamların bile babalarından daha merhametli olduğunu belirttiler. 

Ama filmin öyle can alıcı noktaları vardı ki;çocuk yaşta evlilik gibi sosyal problemlere de vurgu yapılması, babanın aslında o eski alışkanlıklarını adet olarak benimsemiş dalga geçerken bile aslında ne yaptıklarını bilmeyen köy sakinlerinin arasında modern düşünmenin; kızların geleceğinin bu kadar önemli olduğunu anlaması takdir ettirdi. Kızlar büyüdüğünde özellikle Geeta bir kendini beğenmişlik hasıl olup babasının eski yöntemleri olduğunu söylemesi (spor okuluna gitmekte kendisi) söylememeliydin bu sözleri Geeta dedirtti. Bir ara şampiyonluk için Türkiye adı da geçti :) 
Babita daha anlayışlı ve babasının ne yapmak istediğinin oldukça farkında olan bir kız. O da sonra spor okuluna geliyor. Hırslar, belki bir anda amacın ne olduğunu unutup takdiksel savaşlara yenilmek, kızların geleceğini ve önemini bu kadar vurgulamak derken film geçti gitti. Bence güzel de bitti. Bayan oyunculara hiç aşina değildim. 
Her filmde mutlaka müzik videolarından; filmlerini izlemesem dahi görmüştüm dediğim oyuncular olmuştu. 
Ancak Geeta'nın çocukluk rolündeki kızla daha sonra Aamir Khan yeni bir film çekti. 
Bu kız gerçekten çok tatlı ve iyi bir oyuncu olacak bence de. Filmin sonu aslında söylemeye gerek başarı öyküsü. Babanın evlatlarıyla gurur duyması... Hindistan'a altın madalya getiren Geeta Phogat ve gümüş madalyayı getiren Babita Kumari'nin başarı öyküsünü izleyin derim.
    Başarı elbette ki kolay değil. Başarının yolu hayal kurmaktan korkmadan ve inanmaktan geçiyor. Kaç kez yenildiğinin önemi yok.

 Eğer hayatınızda sizi önemseyen ve bu yolda sadece tebessümleri ile bile destekleyen insanlar varsa şanslıyız demektir.

23 Mayıs 2018 Çarşamba

MAYIS YAZA BİR KÖPRÜ OLURKEN


...Yine de yürüdüm, her adım bana yeni bir şey öğretti. Eksilsem de yaralansam da yeni bir şey...(Sevinç Çokum) Notlarım; anlamlı bir alıntı...
           Zamanın kumlarını hakim olmak isterken anlıyoruz imkansızlığını; avuçlarımızdaki kum taneleri birer birer kayıp giderken. Özlemlerimiz artıyor. Pişmanlıklarımız ve geri dönülmez sandığımız hayat kavşaklarında el sallarken ilerliyoruz. Güneş sıcaklığını daha bir haşmetli göstermek istercesine ben de varım demesine aldırmadan yağmuru umut ediyoruz. Yaz demek böyle bir şey sanki. Kışın soğuktan üşüdüğümüz o yollarda gölgeler ararken usulca saklanıyoruz, akşam serinliğine. Akşam serinliği gecenin koyu lacivert rengine uzanırken; çocukluktan kalan bir alışkanlıkla yıldızlara uzattığımız ellerimiz büyümenin verdiği o inanılmaz gerçeklikle geri çekildiğinde anlıyoruz. Yakın görünmesi bir aldatıcılık. Sayamayacağımız zaman dilimine sıkıştırılmış izleyiciler onlarda. Tüm düşmelerimizi görmüş ayağa kalkmak için var gücümüzle mücadele ettiğimizin habersiz izleyicileri.

         Mevsimlerin dili olsa yaz ; tüm neşelerin ardındaki o derin hüzünüm ben derdi herhalde. Görünenin ardındaki o ince anlam. Mayıs ayı hızlıca akarken düşünüyorum. Haziran, Temmuz ve Ağustos derken avuçlarımızda tutamadığımız zaman akacak ve gidecek; rüyanın sonundaki gerçeklikler hafif bir tebessümle çıkıverecek karşımıza. Bir yaz rüyasıydı ile başlayan cümlelerimiz yarım kaldı diyeceğiz. Ben de o rüyanın içinde yaş alanlardan olacağım. Büyümek ve yaş almak arasında o ince çizgide sevdiğim ve sevmediğim şeylerden bir tanesini daha anlayacağım.

        Sahur zamanı insan şehri izlerken ne çok düşünüyormuş. Şehrin kalabalığına bir mola verdiren, aydınlığa kavuşacağı zamanı sabırla beklerken gecenin dili ayakta. Gerçekten dinleyenlerle konuşmakta. Aniden gelen rüzgar yasemin kokusunu hatırlatıyor. Bahçelerde bir köşeye sıkıştığını düşündüğümüz o güzel kokulu efsanevi çiçek duvarlara ulaşarak kendisini hatırlatırken sabah oluyor. Kahve fotoğrafı bana kahve eşliğindeki sohbetlerimi özletti. Bu yıl çok güzel sunumlar ile Türk kahvesi hazırlayan arkadaşlarıma not: kahve içmek sizlerle ayrı bir güzel...