zaman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
zaman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Temmuz 2018 Perşembe

FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ

 
Diliniz, yüreğinizdeki şeyi söylemiyor....
 
Kitaptan alıntı ile başlamalıyım dedim yazıma. Beni etkileyen diyaloglardan bir tanesi idi çünkü. Yanlış batılılaşma, aşk, mirasyedi ve en önemlisi çalışmak bu dört ana unsur çevresinde geçen klasik kitabın; özetini ezberlemiş ve karakterlerin belirgin özelliklerini en azından bilmekteydim. Lise döneminde edebiyat derslerimiz özetleri yorumlamak ile geçerdi. Aslında kızıyorum kendime, okumalıydım. Ne yapalım demek ki bu kitabın okunma zamanı bu zaman imiş.
Felatun Bey ile Rakım Efendi; Ahmet Mithat Efendi'nin eseri. Ahmet Mithat Efendi sanat toplum içindir anlayışında. Bu anlayışla oluşturmuş eserlerini. Anadolu üniversite yayınları tarafından yayıma hazırlanan bu kitapta sadeleştirme bugünkü Türkçemize uygun gibi düşünmeyin. Çok fazla bilmediğimiz kelimeler ve kelimelerin açıklamaları sayfanın alt bölümünde oldukça fazla. Kelime konusunda kendimi bir nebze dahi olsa iyi bir hafızam var derken gördüm ki Teceddüd (yenilik)kelimesi dışında aşina olduğum kelime sayısı oldukça az. Ancak vermek istediği mesaj oldukça belirgin ve anlamlı.
Mustafa Meraki Bey'in oğlu Felatun Bey tanıtımı ile başlayan yazar; bu aileyi bir bölüm ayırmış. İki çocuğu olan Mustafa Meraki Bey ki "Meraki" kendisine bir yerde sonradan eklenen sıfat. Kendisi oldukça Meraklı bir şahıs. İki çocuğu bulunmakta; Felatun bey ile kızı. Kızı kendisine oldukça güvenen hatta şımarıklığını normal bir davranış gibi göstererek kendisini görmeye gelen insanlara kusurlarını ki kendince yüzlerine söyleyip kahkahalar atan bir kız. Felatun Bey ise tüm miskinliğiyle tam bir mirasyedi. Mirasın da etkisiyle giyime oldukça düşkün. Kendisi kalemde yanı devlet dairesinde bir memur. Ancak bugün yarın derken bir türlü işe uğramaya vakit bulamaz. Nadiren uğradığında ise ruhu sıkılan bir beyefendi!!!! Alafranga adetlerin hayranı adeta taklitçisi. Geleneksel adetleri pek bir alaturka bulurken gözleri daima israftadır.
Rakım Efendi ise babasını çok küçük bir yaşta kaybetmiş. Annesi ve dadısı ile büyümüş ancak annesini de kaybedince dadısı ile bir yaşam sürdürmüş. Kendisini geliştirmiş. Kendi kendine Fransızca öğrenmiş. Öyle ki tercümeler yapmakta, özel dersler vermekte. Çalışmakta zorlanmayan eline geçen parasını oldukça idareli kullanan kutu gibi bir evde yaşarken bu evi kazandıkça daha düzgün hale getirmiştir. Yer yer bahçesine de vurgu yapılan bu evi görmeden zihnimde çok güzel bir ev olarak canlandırdım. Bir emek sonucu oluşan bu ev dünyanın en değerli evi; bence.
Rakım Efendi bir İngiliz ailesinin iki kızına lisan dersi vermek için gidip gelirken zaman zaman Felatun Bey ile karşılaşır. Felatun Bey aşağılamak için Rakım Efendi'nin bilgisinin az olduğunu ima edercesine sınavlara tabi tutmaya aslında o ailede ilgi çekmeye çalışırken ağırbaşlılıkla üstesinden gelir Rakım Efendi.
Felatun:"Canına yandığım! Ben ne yapsam bu kadın milletine yaranamayacağım, vesselam!"
Rakım:" Ben kadınlara asla yaranmak hevesinde bulanmadığım için beni seviyorlar. Eğer siz de bu halde olsanız daha başarılı olacak, kadınlardan daha fazla yakınlık göreceksiniz. "
İngiliz ailesine gidip gelmeler sırasındaki diyalog... İki kızın Rakım Efendi'ye olan hayranlığı Felatun Bey'i rahatsız etmektedir. Hatta kıskanmaktadır. Bu arada Rakım Efendi kendisine bir cariye satın almıştır. Adını da Canan koymuştur. Canan'ı öylesine güzel yetiştirmektedir ki Canan piyano çalabilen, Fransızca bilen biri olmuştur.
Rakım Efendi İngiliz ailesiyle kötü bir şekilde ayrılmak zorunda kalırken bu duruma hayret eden Rakım Efendi emek vermekten vazgeçmez. Görevini hakkıyla yerine getirmeye çalışırken bir yandan da hayatını sürdürmeye çalışmaktadır. Canan'a kalpten itiraf edemediği bir bağı gelişmiş; Canan ise Rakım Efendi'ye olan hayranlığı çoktan aşka dönüşmüştür. Ancak bu sırada Rakım Efendi'ye aşık olan İngiliz kızlarından büyüğü derin bir hastalığa düşer. Günden güne önce kimsenin anlamadığı sonrasında ise doktora hayran kaldım. Doktorun sayesinde anlaşılan bu gizli aşkın tedavisi ailenin de bulduğu yöntem ile Rakım efendi ile evlendirmektir. İngiliz kızın gururlu ve saf aşkını takdir ederken Rakım Efendinin olumsuz olduğunu söylemekten çekinmemesi hatta Canan'ı sevdiğini söylemesi ne olursa olsun dürüstlük önemlidir mesajı veren yazarı tebrik etmemi sağladı. Bu olaylar gelişirken Felatun Bey Polini adlı bir kadınla mirasyedi olmanın hakkını vermekte. Sonuç olarak düştüğü kötü durum neticesinde uzak bir yere memuriyete giderken aslında Rakım Efendi'nin sözlerinin doğruluğunu anlamış olarak gitmektedir.
Dönemin özelliklerini anlayacağımız bu kitapta da ölümler yer alsa da çalışan emek veren ve dürüst olan kahramanın kazanması mutlu sonla bitirilmesi açısından benim için güzel bir kitaptı.
 
"Öyle ki, mutluluk insan içindir. İyi huylu insan içindir."
 alıntısı ile yazımı bitirirken çekilişimi hatırlatmak isterim. ayın 28 inde bitireceğim için herkesi beklerim. :)

2 Temmuz 2018 Pazartesi

DAİMA

Daima sizi mutlu eden insanlarla aynı ortamda bulunun... Bu yıl hayatımda edindiğim motto bu idi. Yorucu insanlardan uzak durun. Fiziki yorgunluktan bahsetmiyorum ruhen yoran insanlardan... Doğrulardan çok sürekli yanlışlardan bahseden mutlu olduğunuz anları bile anlamsız eleştirileri ile kötü hale getiren insanlardan. Zor bilmiyorum ama insan kendisi olmaktan vazgeçmemeli. Birileri mutlu olacak diye çaba harcadıkça hayalini kurduğumuz mutluluklarımız kayboluyor yavaş yavaş. Bencillik yapalım demiyorum ama mutlu olma adımlarını kaçırmayalım. 
    
       Bugün yıllar sonra ÖSS'ye giren biri olarak biraz şok biraz aman Allah'ım bu nasıl matematik soruları derken kendime şunu söyledim; sonuçlar gelmeden sürekli sonuçların stresini yaşatma kendine. Hele ki böyle arkadaşların varsa 😃 yorucu bir gün iken unutturdu gün bitimi... Ama akşam arkadaşımın yemek daveti küçük bir doğum günü kutlaması derken gün güzel bitti.
     Pazartesi başladı bile... Pazartesi benim için değişik bir haftanın başlangıcı olacak. AÖF kompozisyon yarışmasında dereceye girdigimi öğrendiğim andan itibaren bu arada ödül töreni Çarşamba günü. Gitsem mi gitmesem mi derken kendimi Ankara bileti alırken buldum. Eskişehir hayatımda ilk kez gideceğim şehirlerden... Ödül töreni bahanesi ile aslında en çok buna seviniyorum. Alışkanlık çemberimde değişik yerleri görmeyi nasip eden Rabbime şükürler olsun . Sanırım sürekli kararsız kalmaktansa adım atmalıyım diyorum.      
      Belki küçük bir adım ama yeni kelimesinin güzelliğini sevmeye başladım bu ara. Ödül töreni bir sebep ama insAllah güzel fotoğraflar çeker ve yazılarımı paylaşırım . Eskişehir hakkında tavsiyelerinizi beklerim 😊 benim gün sonu notlar bu şekilde ... Hafta sonu sınavla geçerken güzel bir masa ve çevresinde birbirinden değerli insanlarla kahkahalar hayat her anı ile yaşamaya değer olduğunu kanıtlıyor . Beklerim yorumlarınızı....


14 Haziran 2018 Perşembe

İYİ BAYRAMLAR



        İyi bayramlar... Nerde eski o bayramlar diyecek yaşta değilim ama bende diyorum. Eski bayramların neşesi farklı idi. Daha kalabalık, daha gürültülü ve daha çok kahkahalı... Büyüdükçe çocukluğa dair  mutluluklar azalsa da güzel insanlarla karşılaştıkça mutluluklar büyüyor. Klasik değişmeyenler ise bayram temizliği...
Büyüdükçe harçlık verenler azalıyor o da ayrı bir dip not olsun. Ama çok şükür diyorum. Evin kızlarına da sabır diliyorum en yakın arkadaşımız bulaşık makineleri ve kahve makinelerimiz olacak çünkü. Hızlı geçen günlere inat tüm güzellikler hayatımızda yer edinsin inşAllah. Gülmek hatta kahkaha atmak sevdiklerimizle; geriye dönüp baktığımızda hatırladığımız en güzel anılar, notlarım. Fotoğrafta saatlerce oturduğumuz Adana'ya da yeni açılmış bir kahveci. Ev rahatlığında her şey bu kadar özenli olunca zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştık. O anları değerli kılan kahkahalarımıza karışan umutlarımızı dile getirmekti. Sizler için değerli olan insanları daima hatırlayın ancak bayramda bir mesajla bırakmayın arayın konuşun... Mesafeler sadece sayısal değerler, telefondaki o ses ise gönlün, ince düşüncenin dile gelmesi... Hele ki kısa bir ziyaret dahi olsa ziyaret etmek en güzeli... Bu bayram güzel anılarla geçsin inşAllah... 
Bol bol tebessüm etmeniz dileğiyle.

11 Haziran 2018 Pazartesi

AY SONU ALIŞVERİŞLERİM


Kalabalık... İndirim zamanı alışveriş merkezlerinin inanılmaz kalabalığı sizleri de yoruyor mu? O kalabalıkta ne aradığımı dahi unutabiliyorum. Bu yüzden sabah saatleri veya akşam saatleri gitmeyi istiyorum. Sakin zamanlarda insan daha kolay alışveriş yapıyor. Böyle diyorum da işte bir anda gidelim ve bir bakınalım kararları olmuyor değil; hani.  İşte bu ani bakınalım kararıyla hafta sonu dışarı çıkmıştım. İndirim ve o kırmızı etiket yazıları insanı görür görmez yöneltse de aslında şu an için bence indirim zamanına biraz daha zaman var. Ancak yine de bir şeyler almadan sonlanmadı alışveriş. Özellikle HM indirimlerine bir bakmanızı tavsiye ediyorum.


Yüksek bel etek veya pantolan etekle kombinlemek için rahat uzun kollu yazlık t-shirtler arıyordum. Bulduğuma  da çok sevindim. Günlük kullanımlık yormayan fazla detaya gerek kalmadan rahat kıyafetler tercihim oluyor bu ara. Ön tarafta büzgülü gibi ufak detayı var. Güzel bir hava katıyor. Normalde enine çizgili kıyafetleri tercih etmezdim ama bu ara zayıfladım madem neden olmaz dedim. (Fiyatı 20 TL )


                 Üniforma tarzı ceketvari gömleklerinde yeri bende ayri. Üstüme oturmayan rahat bir tarzı var bu renge bayılıyorum 😊 fiyatı 40 TL olduğunu görünce hemen denedim ve aldım. Yan çapraz ip detayları da fena değil ... Ayakkabı ya gelince kışlık. Kışa hazırlık çok uygun bir ayakkabı 30 TL ye aldım onu da. Ön tarafındaki detay çok fazla yerden olmaması tabanın aslında biliyor musun uzun yürüyüşler için kesinlikle ideal degil ama bazen ayaktaki görünüşü güzel diye o acıya katlanıyoruz 😃  Güzel bir hafta geçirmeniz , uygun fiyatlı güzel detayları olan kıyafetler bulmak dileğiyle 😊😊😊 beklerim yorumlarınızı... Bayram alışverişleriniz uygun fiyatlarla istediğiniz şekilde güzel geçsin insAllah...

4 Haziran 2018 Pazartesi

KONU KİTAP İSE

 
Mayıs geçti haziran ilk haftasının bitime doğru ilerlemekte. Zamanı tutmak imkansızlığında kitaplara gömüldüm bu ara. Tez uygulamamı yapmıştım. Onun yazımı var ancak şu sıra danışmanım şehir dışında diyerek boşladım. KPSS bakayım derken de kendimi kitap okurken buluyorum. Artık öğrencilik ruhum mu kalmadı nedir! Neyse... Haziran hepimiz için daha az sıcak ama güzel anılarla dolu olarak geçer inşallah.
Bir hafta öncesi sevgili Deep'in bloğunda kitaplar kalbimden vurur mimi görmüştüm. Dedim daha fazla geç kalmadan ben de yapayım.(http://sadevederin.blogspot.com.tr)
Kendisi güzel bir açıklama yapmış mim den öncesi. (Bende instagramda daha sonra gördüm). Özden Ak(Hayat Kitapla Güzel) instagram hesabında kitapla kalbinden vurulan ki gülümsemesine bayıldığım bir foto ile mim sorularını alarak paylaşmış. Linki ben de bırakıyorum, hemen yanına.(https://hayatkitaplaguzel.blogspot.com.tr/2018/05/kitaplar-kalbimden-vurur.html)
 
*Okumayı size sevdiren ne oldu?
Çok çabuk okumayı öğrendim. İlkokul birinci sınıfta iken Kasım ayında kutlama yapılmıştı okulda. Sanırım o kutlama çok hoşuma gitmişti. Ama işin özü anne ve babamın çok geniş kapsamlı oluşturdukları bir kütüphanemiz var. Özellikle okumayı öğrendikten sonra babam okuduğumuz kitap üzerinde yarışmalar yapardı. Sanırım benim sevgi biraz ödülsel :) gelişti; biraz da okuma alışkanlığımın artık yaşam parçam olması ile alakalı.
 
*Hiç bir kitabı sayfalarını çevirerek biriyle okudunuz mu?
Ne yazık ki olmadı. Çevremdeki ailem, arkadaşlarıma göre biraz daha farklı kitapları okumayı seviyorum.  
 
*Asla okumam dediğiniz kategori nedir?
 Aslında bu yaşıma kadar kişisel gelişim kitapları okumam kimse de okutturamaz derdim. Ama insan büyüdükçe herhangi bir seçimden ziyade o ilk sayfa işte oradaki duygu sizi içine aldığında hangi tür olursa olsun bırakılmıyor sanki.
 
*Kitapları renklerine göre mi, alfabeye göre mi sıralarsınız?
İkisi de değil. Boyutlarına sıralarım. İnce kitaplar mutlaka incelerle veya kalınlar kalınlarla.
 
*Okurken size eşlik edecek bir hayvan ister miydiniz?
Hiç düşünmedim. Okurken dünyadan soyutlama kısmı oluyor diyemem. Ancak sese karşı duyarlı olanlardanım. Tek başıma okumalı ve o kitabı önce kendi iç dünyamda sindirmeliyim. Bu yüzden otobüs, araba gibi uzun yolculuklarda da okuyamam. O dünyada sadece kitabım ve ben olmalı dercesine tek olmalıyım. Yolculukların varış noktası okumak için yolculuklar ise izlemek, değişimi görmek açısından başka bir deneyimdir.
 
*Bookstagram olarak kendi stilinizi oluşturduğunuzu düşünüyor musunuz?
     Daha yolum var bence kendi stilim için. Çünkü instagram hesabım notlarımdan oluşmakta.. Bu notlarda manzaralar kimi zaman fırın konusunda denemelerim ve kitaplarım var. Kitaplarım gerçekten okuduktan sonra paylaşımlar yapmalıyım dediğim; altını çizdiğim paragrafları anlatmalıyım kitaplar... Biraz ruh halime göre  de değişiyor. İnsan insandır dercesine. İnsanı konu olan insan ve onun duygularını derinlemesine anlatırken sizleri de teğet geçmeyen kitapları paylaşıyorum.

     Benim mim şimdilik bu kadar... Bence siz de yapın. Mimler bazen kendinize sormayı unuttuğunuz soruları sordururken bazen de yazılarınıza gülücükler katmakta :)

29 Mayıs 2018 Salı

İFTAR NOTLARIM


      Geç kalıyorum... Bu ara her yere koştur koştur olmak nefes nefese kapıdan geçerken yordu dedim kendi kendime. Yoruldum. Bugünde iftara az kalsın yetişemeyecektim. Adana trafigi İstanbul'a neredeyse yetişecek çünkü. Ama koştur koştur gelip de bu manzarayı görünce geç kalacağım telaşı arkadaşlarım bekliyor acaba onların masasını hemen bulabilecek miyim derken Adana hatırlattı kendini. Seyhan sularına bakıp giderken zamanın endişe değil birlikte aynı yemeği paylaşmanın yılların getirdiği o tanımışlık duygusunun huzurunu ... Bu arada duyguları hemen belli olan birisi olarak restorandaki görevlilerin merak etmeyin hemen üst kattalar diye yol göstermesi ile anladım ki üzülsem de mutlu olsam hayat yolunda akıp gidecek. Ramazan'ı yarıladık sayılır. Yılda bir kez konuğumuz olan bu ay gelip geçiyor neredeyse. Mevsimlerin tüm kararsızlığına hayatın tüm trafiğine rağmen çocukluk alışkanlığı gibi anılarımızı doldurarak geçiyor. İftar sırasında istemsizce düşündüm lise arkadaşlarının ne kadar özel olduğunu ... 
       Her yıl düzenli olarak bu ayda beraber aynı sofrayı paylaşmaktan mutluluk duyduğumuzu... Aynadaki sima değişse de huzurun dili bir demet tebessüme sığıyor işte... Yedi numara dizisini sevenlerden misiniz bilmem lakin benim için çok ayrı yeri vardır bu dizinin. Oradaki bir alıntı ile bitirip hayırlı ramazanlar dilerim... Beklerim yorumlarınızı ...
"Güzel anılar güzel filmlere benzer. Konuyu unutsan da başrolleri oynayanları unutamazsın"





25 Mayıs 2018 Cuma

DANGAL


       Uzun zamandır yazmak istediğim konuların biriktiğini görünce bir yerden başlamalı insan diyerek başladım ben de. Hint filmlerini ben üniversite döneminde izlemeye başladım. Hatta ilk izlediğim film 3idiot filmi idi. Benimkisi baştan veyahut sonda değil direkt ortasından başlamak gibi yolun. Sonra sırasıyla tarihsel olarak eskiler yeniler derken kimi filmleri beğendim kimi filmleri ise aman 
Yarabbim bunca emek var ama nedir bu senaryo dedim. Ancak o yılda bu yana Aamir Khan filmlerinin yeri hep ayrı olmuştur. Çünkü her filminin anlamı var. 
Öyle ki Dhoom3 filmi aksiyon filmi olmasına rağmen onun da güzel, duygusal bir yanı vardı. Gelelim Dangal filmine. Bu arada Hint filmlerini izledikçe ortak kelimeleri fark edip a bu kelimeyi onlarda mı kullanıyormuş diyerek şaşıracaksınız.
     (Dost, düşman, pehlivan sadece birkaçı)             
       Dangal hakkındaki notlarım;
2016 yılı yapımı spor-dram türünde gerçek bir hikayeden alıntılanarak yapılmış film. (2 saat 49 dakika) Ülkemizde de geçen yıl vizyona girmişti. 8.5 gibi de oldukça iyi bir puanı var. Aamir Khan değişimi denilen o değişimi görmek inanılmaz. 
Bu rolü için gerçekten kilo alıp sonrasında zayıflamak ki 3 idiot filmi için de üniversite öğrencisi rolüne fiziken de hazır olabilmek için kaslarından feragat edip rolünün hakkını verebilen bir oyuncu olması hayranlık uyandırıcı. Dangal filmi de gerçek bir hikayeden 
alıntılandığı için hikayenin gerçek kahramanlarının görüntülerine de filmin sonunda ufak da olsa yer verilmiş.
       Bir baba ve iki kızının hikayesi olan bu filmi mutlaka izlemelisiniz. 

Aamir Khan(Mahiver Singh yani baba) oldukça yetenekli bir güreşçisidir. İdealisttir. Hayattaki tek ideali ise Hindistan'a Dünya güreş şampiyonluğunu getirmektir. 
Ancak imkansızlıklar sonucu bu hayali gerçekleştiremez. Bu hayalinden de vazgeçmez. Benim hayalimi erkek evladım gerçekleştirsin öyleyse dese de doğan her kız çocuğu onun için hayalinden adım adım uzaklaşmak olur. 

Birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü çocuğu da kız olunca her şeyi bir rafa kaldırır.
 Hayalini unutmaya çalışır. Ta ki kızları Babita ve Geeta kendilerini kızdıran oğlan çocuklarını dövene kadar. Bu sahne çok komikti. 
Oğlanların annesi şikayete eve geldiğinde şaşkınlıkla babanın onlara bakışı ve kızların cesurca yaptıklarını anlatması güldürdü bayağı. Baba bakar ki kızları oldukça güçlüdür,
 onları güreşçi yapmak için elinden geleni yapmaya çalışır. Kızların yaşının küçüklüğü onlara yaptırdığı ağır antremanlarla onları çok fazla zorlaması biraz üzse de ki kızlar bu durumdan oldukça şikayetçi olduklarını şarkılarla belirtip filmlerdeki kötü adamların bile babalarından daha merhametli olduğunu belirttiler. 

Ama filmin öyle can alıcı noktaları vardı ki;çocuk yaşta evlilik gibi sosyal problemlere de vurgu yapılması, babanın aslında o eski alışkanlıklarını adet olarak benimsemiş dalga geçerken bile aslında ne yaptıklarını bilmeyen köy sakinlerinin arasında modern düşünmenin; kızların geleceğinin bu kadar önemli olduğunu anlaması takdir ettirdi. Kızlar büyüdüğünde özellikle Geeta bir kendini beğenmişlik hasıl olup babasının eski yöntemleri olduğunu söylemesi (spor okuluna gitmekte kendisi) söylememeliydin bu sözleri Geeta dedirtti. Bir ara şampiyonluk için Türkiye adı da geçti :) 
Babita daha anlayışlı ve babasının ne yapmak istediğinin oldukça farkında olan bir kız. O da sonra spor okuluna geliyor. Hırslar, belki bir anda amacın ne olduğunu unutup takdiksel savaşlara yenilmek, kızların geleceğini ve önemini bu kadar vurgulamak derken film geçti gitti. Bence güzel de bitti. Bayan oyunculara hiç aşina değildim. 
Her filmde mutlaka müzik videolarından; filmlerini izlemesem dahi görmüştüm dediğim oyuncular olmuştu. 
Ancak Geeta'nın çocukluk rolündeki kızla daha sonra Aamir Khan yeni bir film çekti. 
Bu kız gerçekten çok tatlı ve iyi bir oyuncu olacak bence de. Filmin sonu aslında söylemeye gerek başarı öyküsü. Babanın evlatlarıyla gurur duyması... Hindistan'a altın madalya getiren Geeta Phogat ve gümüş madalyayı getiren Babita Kumari'nin başarı öyküsünü izleyin derim.
    Başarı elbette ki kolay değil. Başarının yolu hayal kurmaktan korkmadan ve inanmaktan geçiyor. Kaç kez yenildiğinin önemi yok.

 Eğer hayatınızda sizi önemseyen ve bu yolda sadece tebessümleri ile bile destekleyen insanlar varsa şanslıyız demektir.

10 Mayıs 2018 Perşembe

MİM ZAMANI


(Şeker pınarından güzel bir kare geçen yazdan kalan 😊)

    Blogcu sultan bu güzel blog muhasebesi mim etkinliğine beni de davet ettiği teşekkür ederim 😊😊

Blog alemine nasıl girdin? 

Blog alemine şehir dışında hatta kaplıcaya gittiğimiz zaman o kadar çok sıkılmıştım ki dağ başında ne işim vardı yahu derken notlar almıştım kendimce. Dedim ki bu notları neden yayınlamayayım😊

Hangi blog sana ilham oldu?

Herhangi bir blog ilham oldu diyemem. Benim için önemli olan yazmaktı. Yazmak nefes almak yazmak bir yaşamı solumak gibi bir yazı okumuştum. Hatta aklımda kalan bir paragraf dan kalan bu cümle idi 😊 önceleri de kendimce denemeler ve hikayeler yazardım. Blog benim için farklı bir yazma deneyimi olacaktı sanırım cesaretim ilhamım oldu. 

Bloğa yazdığın ilk yazınla son yazın arasında fark var mı?

O kadar çok fark var ki😊  sıkıldığım anda yazdığım notlar, paragraflar küçük bir dünya oldu sanki...Bu dünyada tüm kafa karışıklıklarım, tavsiyelerim, mutluluklarım ve kitaplarım var...

Yakın çevrendeki insanlar bloğunu biliyor mu?

Çok yakın arkadaşlarım ve ailem biliyor. 

Blog yazmak yaşantına ne kattı? Yada çıkardı?

Yazmak benim için bir çok farklı bir duygu. Kafamdaki küçük notların birer yazı olduğunu görmek mutlu ediyor. Blog benim için farklı bir alandı. Okunur mu okunmaz mı diye düşünmeden paylaşmak istedim yazılarımı. Her yazı sonrası eklenen yorumları görünce düşünce paylaşımı arttıkça daha fazla yazma isteği geldi. Bu güzel isteği sevdim. 

Şuanda bu mim yayını ile birlikte bloğunda kaç yazı ve kaç sayfa görüntülenmen var? 

Bu mim yazısı ile birlikte 155 yazım var. Mim bitirirken bloğuma baktım en son tıklanma sayısı 67.845 idi. 

Hangi blogun muhasebesini öğrenmek istiyorsun?

http://ikurabiye.blogspot.com.tr 😊 ama şunu da belirtmek isterim ki bu mimi goren herkes yapabilir... 

7 Nisan 2018 Cumartesi

MİNİSO ADANA'YA AÇILDI

 
 
 Buralarda hava 30 derecenin üzerine çıktı. Sizin oralarda havalar nasıl? Bir anda yaz mevsimine girme düşüncesi ürkütüyormuş onu anladım. Hele ki bugün Adana portakal çiçeği festivaline gitmiş ve o sıcak hava saatlerini sonuna kadar yaşamışken Temmuz nasıl olacak acaba sorusunu beynimde dönüp durdu. Yaz çocuğum yaz mevsimi gerçekten seviyorum ancak Adana çok sıcak oluyor. Bu arada duymayan kalmasın portakal çiçeğinin öylesine güzel bir kokusu vardır ki tarif edilemez. Beyaz çiçekler bambaşkadır. Doğaldır. Mütevazi bir şekilde kendini saklarken anlarsınız. Bahar bizim burada böyledir. Çiçeklerle baharı anlarız. 20 li dereceler bahar demektir. O derecelerde gölgelere kaçmadan doğayı izlemek inanılmazdır. Yaz ise gölge arar durulur gerçi onunda ayrı bir güzelliği var ya neyse. Sahi ne anlatacaktım ben :) Geçen hafta sonu Miniso sonunda Adana'ya açıldı. Ben de hafta içi Miniso'ya gitme fırsatı buldum. Aslında başka bir şey ararken aa evet Miniso açılacaktı cümlesiyle mağazaya girmem ancak daha uzun durmalıyım bol vakitte dememle çıkmam bir oldu. Çok tatlı, sade ve aslında sadelikteki şirinlikte olan ürünleri çok sevdiğimi anladım. Minik çantalar, göz bantları, boyun yastıkları bakmam gereken çok ürün vardı ancak başka zamana artık. Yine de elim boş çıkmadım. Tamamen instagram da gördüğüm bir üründü. Ne olduğu hakkında en ufak bir bilgim yokken denemek için aldım.  
   
 
Bu yüz temizleme fırçası 16. 25 veya 16.75 TL idi. Net fiyatını hatırlamıyorum. Miniso'daki tüm ürünlerin ambalajları o kadar sevimli ki. Hatta kaliteli çünkü açmak için bayağı bir efor sarf ettim. Açılmadı bir türlü en son makasla kesmek zorunda kaldım.
  

 Bu minik duran aslında tam elimize göre olan yüz fırçası oldukça yumuşak. Beyaz renkte. Bir de yeşil olan vardı. Onun fırça ucu biraz daha değişik. Cildinize maske uygulaması yapıp cildinizi temizledikten sonra kullanım ya da makyaj sonrası makyajınızı sildiğinizde kalan kısımları temizlemek için bu fırçayı kullanabileceğiniz belirtilmiş. Genellikle yüze fırça gibi ürünleri kullanmada çekinirim ancak o kadar yumuşak ki sempatik geldi bana. Makyaj sonrası cildimi temizledikten sonra kullanmaya başladım. Deseniz ki çok fazla bir fark gördün mü; hayır. Gereksiz ancak sempatik bulduğum ürünler arasında yerini aldı. Belki fikrimi değiştirecek bir etkisi olursa yazarım.

 
 
Miniso pembe makyaj bazı notlarım ise  ürün  fiyatı 20 TL idi. BB Cream ile yan yana durunca önce BB Cream baksam da ki onu sevmedim. Hatta tester şeklinde uygulamasını yaptım. Ciltte ağırlık yapan yapış yapış anlam veremediğim şekilde rahatsızlık yapan bir üründü. Umarım benim denediğim dışında başka çeşitleri vardır çünkü yeniden bakmak istiyorum. Memnun kalmayınca makyaj bazı hemen yanında gördüm. İlk deneme için hoşuma gitti. Özelliklerinde yumuşak uzun sürecek bir makyaj vaat etmekte. 

Mağaza denemesi hariç bugün ilk kez tam olarak uyguladım. İlk kullanım için memnun kaldım. Gelecek olan hafta için sıklıkla kullanıp tam kararımı o şekilde vermek istiyorum. Aydınlık bir görünümü ve ciltle hemen özleşen bir duruşu var öyle ki BB Cream den daha çok cilt tonunu aydınlattığını söyleyebilirim.
   Şimdilik yazacaklarım bu kadar ama mağazayı özellikle çalışanları çok ilgili bulduğumu söyleyebilirim. Masaj konusunda ilgimi çok fazla çeken ürün oldu. Akapuntur bölgeleri için çeşitli fırçalar gördüm. Fiyatlar hiç abartılı değil. İyi ki açıldın Miniso diyorum. Portakal çiçeği festivali İnstagram da takip ediyor musunuz bilmiyorum ama bence bir bakın oldukça hareketli bir festival. Yorumlarınızı bekliyorum. Güzel bir hafta sonu geçirmeniz dileği ile...

3 Nisan 2018 Salı

RUTİN



Kimi zaman insan rutinden korkar... Rutinleşmiş duygulardan, zamanlardan, saatlerden ve en çok da alışkanlıklardan. Ben mi? Ben rutinlikteki güzel olan tarafı görmekle ilgileniyorum sanırım. Küçücük bir zaman dilimi dahi olsa farklı açılardan görmeyi deniyorum. Bazı alışkanlıkları seviyorum ama. Özellikle cilt temizliği konusunda kullanmayı sevdiğim iki ürünü paylaşacağım. Himalaya ürünleri Gratis indirim zamanı aldığım hatta stokladığım  sevdiğim ürünler. 



Himalaya neem özlü arındırıcı yüz temizleme köpüğü normal ve yağlı ciltler için; Nivea yüz temizleme köpüğüne kıyasla oldukça iyi. Kokusunu sevdim.  İçerğinde paraben olmaması satın almamdaki önemli sebeplerdendi. Benim cildim karmadan yağlıya dönük bir cilt. Bu köpüğü makyaj sonrası temizledikten sonra en son adım olarak kullanıyorum. Gerginleştiriyor cildi ferahlık veriyor. Ancak kullanım sonrası cildinizin biraz kuruduğunu hissedebilirsiniz. Kalıcı olmasa kullanım sonra kurutma hissi vermesi dışında bence güzel bir ürün.


    Aleo vera maskeler  yeşil çaylı maskeleri de unutmayayım tabi; kullanıyorum ve seviyorum. İlk bahsettiğim ürünü makyaj sonrası en son adım olarak kullansam da Aleo vera özlü nemlendirici yüz temizleyicini günlük temizlik için kullanıyorum. İçerisinde paraben yok cilde yumuşak bir etkisi var. Ferahlık hissi oldukça güzel. Diğer ürün gibi kurutmuyor ya da gerginleştirmiyor. Yalnız fazla akışkan kapak aşağı da tutmanızı tavsiye etmem. Kapı açtığınızda öyle fazla geliyor ki bu yüzden yan yatırıyorum kullanım sonrası.
        İşimiz gücümüz alışkanlıklarımız hatta zorunluluklarımız bir yana gün içerisinde 10 dakika bile olsa kendinize zaman ayırmayı ihmal etmeyin... Yorumlarınızı bekliyorum :)

29 Mart 2018 Perşembe

MUTLULUK ANLAR TOPLAMI

Mutluluk bir zaman dilimi... Küçük anların oluşturduğu değerli notlar dünyası ... Zaten mutluluk için de büyük şeylere gerek yok. İnsan yaşadığı her gün bunu anlıyor. Mutluluk sevdiğin sevdiğin insanların kahkahalarına karışmışsa  o anlar fotoğraflanmalı değil mi? Bu arada lokmalik kurabiye tarifini de şuraya yazayım bence guzeldi deneyenler olursa beklerim yorumlarınızı 😊
 Ben bu tarifi Instagram'da masmavimutfakta sayfasından almıştım. İlk yaptığımda misafir gelecekti ve yoğun bir arayış içindeyken tesadüf eseri rastladım. Ölçü olarak tarifi veren sayfa bir çay bardağı kullanmış. 
1 yumurta 
125 gram tereyağı (yumuşak)
1 çay bardağı sıvıyag
1 paket vanilya 
1  çay kaşığı kabartma tozu 
4.5/5 çay bardağı un ( dikkatli ekleyin uyarısı var)

Üzerine serpmek için tarçın ve pudra şekeri ancak fırından çıkınca sıcak sıcak eklenecek. Önce şeker eklenmemi sonradan eklenmesi kafamı karıştırsa da gerçekten sıcak sıcak olunca içine pudra şekeri çekmişti güzel oldu bir tarçın bir pudra şekeri şeklinde sonuç masadakiler 😊😊😊
Ayrıca belirtilmiş kavanoz da olduğu sürece bayatlamadan iki haftaya kadar kaldığı belirtilmisti hakliymis bir hafta boyunca çıkarıp kahvenin yanında çok güzel oldu. Az ürünle bu lezzeti takdir etmemek elde değil. 40 yıllık hatırı vardır derler ya haklilar. Son zamanlarda Türk kahvesi beraber içtiğim insanlar hayatımdaki en çok değer verdiğim insanlar... Beraber mutlu olduğum hüzünlerini paylaştığım. 
Mutluluk anlar toplamıdır sahiden de😊

27 Şubat 2018 Salı

TATLISEVER

   
    Bir Adanalı olarak acı, tatlı , ekşi aşina olduğum tatlar olsa tatlıların yeri inkar edilemez bir şekilde hayatımda yer kaplıyor. 
Ağır tatlılardan hoşlanmıyorum ancak sütlü tatlılarda özellikle sütlaç; annemin eline kimse su dökemez. Annesinin kızı tabiri biraz bende kek, poğaça ve kurabiye dalında gösteriyor kendini. Özellikle annem çok sevdiği için kek yaptığım günler var. İtiraf etmeliyim ki kurabiye kısmında biraz daha pratiğe ihtiyacım var. Hazır işsizken...:) 
       Kek ve çay uyumu denilen bir uyum var ki, tarif edemem. Kurabiye süt; kısır nar ekşisi gibi. Acıktım mı nedir! dedim yazarken. Çay yani dememek gerek. 
Çay özeldir. Günde bardak bardak içenlerdenim diyemem fakat güzel bir çayın tadını fark etmediğim anlamına gelmez.  Az olsun ancak öz olsun boşuna mı demişler. Nazan Bekiroğlu Nar Ağacı paylaşmaktan sıkılmadığım kitaplardan. Çay ile ilgili yazarken aklıma geldi; alıntısını paylaşayım;
     
Kısmetin bol, çayın demli, kahven okkalı olsun. Bahtın, yolun, kalbin açık olsun...
Haksız mı.. Bana öyle geliyor ki çay kalabalıkların kahve daha sakin ortamların temeli. Kahve ikili konuşmaların sessiz ancak etkili dinleyicisi çay ise o bardak sesinin bir bardak daha içer misiniz soruları temelinde mutludur.Laf aramızda Türk kahvesi Kıbrıs'ta alıştım. Eskiden biraz soğuk bakıyordum. Demek ki alışkanlıklarda zamana ayak uyduruyor. Umarım gününüz güzel geçmiştir. Yorumlarınızı bekliyorum...

20 Şubat 2018 Salı

A WALK TO REMEMBER

       Hüzün ve pişmanlık... Oldukça önemli iki kelime. Hatta kırgınlık! Kırgınlığın çözümü var mı bilmem. Kırgınlık ne kadar sürer deseniz bir noktaya kadar ondan sonrası anılarda kalıyor. Kurallar, eskimeyen dertler ve tüm bunların arasında rutine sıkışmışlık hissi. Bilmiyorum yerini başka düşünceler alır mı? Kitap okumaktan sıkıldığım bir anda aklıma Dream High Suzy son bölümde Only Hope şarkısını söylemişti. Bilmiyorum izlediniz mi? Suzy ilk kez o dizide görüp sesini çok sevmiştim. Only Hope ne kadar dinledim kim bilir... Nedense Only Hope film kesitindeki o kısmı da izlememe rağmen filmin tamamını izlememiştim şimdiye kadar. Sonra... Sonralarım meşhurdur. Sonrasında daha güzel olacağını mı düşünürüm sonrasında o filmi daha çok seveceğimi mi çok sevdiğim kitapların sonunu okumayanlardan değilim. Çok sevdiğim kitabın sonunu okuyup aradaki mesafeyi kendim ayarlamayı sevenlerdenim. Bırakmadım yarıda kitap. Ancak yarıda bıraktığım yarına bıraktığım yığınla film var. Bir cesaret dedikten sonra ki aradaki zaman dilimi oldukça fazla idi. Dün izledim.


(Müzikal sahnesi filmin en güzel sahnelerindendi)

A Walk To Remember... Yani Uzaktaki Anılar filmini. İyi ki de bu filmi sonraya bırakmışım. 2018 için bana anlam veren filmlerden yerini aldı. Eski bir film. Mandy Moore nedense bu kadın benim aklımda bal köpüğü saç renginin en güzel yakıştığı ünlülerden olarak kalmış. Başrol oyuncularımızdan kendisi. Jamie rolünde. Kibar, akıllı, klasik Amerika lise popüler öğrenci tiplemelerinin yanında oldukça zeki ve ne istediğini bilen bir kız. Yanına yaklaşıldıkça parlayan bir güzellik; masumane. Shane West ise okulun popüler çocuğu; ailesi ile hatta daha çok babası ile problemleri olan yakışıklı Landon Carter... Bu ikilinin uyumu hala bir efsane. Bu filmi şu zamanda çekseler bende derdim ki bu klasik ikilemsellik bitmedi mi zıt kutuplar birbirini çekerken aslında ruhlarının aynı olduklarını anlar. Ancak zamanına göre gerçekten hakkını veriyor. Konunun işleniş tarzı aslında naifliği Only Hope şarkısının yer yer melodiler şeklinde film aralarına serpiştirilmiş olması oldukça başarılı. Zaten IMDB puanı : 7,4 bence hiç fena değil. 1 saat 42 dakika olan bu filmde sıkılmaya vaktiniz olmuyor. Konu hızlı sayılmasa da sürükleyici bir biçimde akıyor. Çok fazla detay vermek istemiyorum. Belki başlarken basit içerikli gelebilir ancak şu bir gerçek ki Jamie'nin iradesine hayran oluyorsunuz. Sonuçları kabullenmiş ve nedenleriyle bir çeşit mutlu olmay gerçeği oluştururken Landon karakterinin kendisini keşfetmesiyle yaptığı nazik hareketler (teleskop yapması, aynı anda iki yerde olmak isteyen kızımızın isteğini akıllıca gerçekleştirmesi ) çok tatlısın sen ya dedirtiyor izlerken. Sonu hüzünlü diye düşünürken başka bir pencere açılıyor bazen nedenler hayatın kendisi oluyor. Bence izlemelisiniz...
       Aşk hakkında milyonlarca söz söylenmiş binlerce kez film çekilmiş olsa da Aşk, Aşk işte. Nasıl ki her insan bir dünya ve milyonlarca duygu var ise Aşkın da dili her insan da farklı ki bu filmde bunu da anlıyorsunuz.
Yorumlarınızı bekliyorum..

16 Şubat 2018 Cuma

NUTELLALI KURABİYE



Devamı gelecek şekilde bırakmıştım yazımı. Çok geciktirmeden gelsin tarif... Paylaşacağım fotoğraftan sadece lezzetini anlatabilir miyim bilemem lakin deneyeceğim 😊 oldukça hamarat olan bu arkadaşımın elinden herşey gelir. MasAllah diyeyim nazar değmesin,kıza. Kurabiyeleri özellikle şimdi çok popüler olan özel gün kurabiyeleri olsun bu tarz ev kurabiyeleri olsun elinin lezzetinden kaynaklı olsa gerek özeldir. Sunumlarının düzeni hatta laf aramızda takıntısı mesleğinin de iç mimar olması sebebiyle eşsiz olabiliyor. Geçenlerde kendisinin bizzat hazırladığı baby shower masasını da paylaşmak isterim bir ara. Neyse tarifi kaptım bakalım öyleyse paylaşayım.


(Nutellalı ve marmelatlı kurabiyeler)


250 gr margarin
1 yumurta
1paket kabartmaz tozu
1paket vanilya
3 yemek kaşığı nişasta
1 çay bardağı sıvıyağ
1 çay bardağı pudra şekeri
Alabildiğine un
Hepsini karıştırıp hamuru yuvarlak parçalar haline getirip ortasına bastırıyoruz.Piştikten sonra pudra şekeri serpip marmelat veya nutella sürüyoruz 🤣🤣(çilek marmelatlı idi ancak nutellalı olana bir yıldız da benden )
Yorumlarınızı bekliyorum... Umarım güzel bir gün geçirmişsinizdir.

30 Aralık 2017 Cumartesi

2017 BİTMEDEN



       2017 bitmeden yılın son blog yazımı da yazmalıyım derken fark ettim bu yıl çok fazla şey biriktirmişim. Anılar, düş kırıklıkları, öfke ve sevgi en çok mutluluk. Mutluluk elle tutulan gözle görülen olmasa da kalbinde yer edinen en güzel duygulardan birisi. Ama şunu da belirtmeden geçmeyeyim tekli sayılardan çok çift sayıları seviyorum. Bu yüzden 2018 beklentilerim büyük. Hayat umut ettikçe güzel ve anlamlı... Özellikle de sizin gerçekten tanıyan sevdikleriniz var ise. Defterlere olan sevgim baki. Hep söylerim birine defter hediye etmek anlamlıdır. Ona yeni bir hayat hediye eder gibi inceden inceye bir mesaj verirsiniz. Sıfır bir defter hayatın neresinde olursan ol yeniden başlayabilir yeniden yazabilirsin bu defter senin... Bana cesaret veriyor sanırım. Güzel bir kitap anlamlı bir kalem ve boş sayfaları ile bu defterler; beni umuda sımsıkı bağlıyor. Yazdıkça anlıyorum;  büyüdüğümü aslında yaşlandığımı. Fikirlerin nasıl değişime uğradığını özde kalan sevginin baki olduğunu ve mutluluğu... Yazmanın güzelliği de bu bence. Yazdıkça öfkenizin azaldığını yazdıkça mutluluğunuzu ölümsüzleştirdiğinizi yazdıkça zamanı durdurduğunuzu anlıyorsunuz. Benim naçizane tavsiyem hafızanız yıllar geçtikçe unutmaya başlasa dahi okumanın güzelliğinde en azından duygularınızı hatırlarsınız. Hatırlamaktan korkmayın; hatırlayacak anılarınızın olmasından dolayı mutlu olun. Bu yılın herkese öğretileri olmuştur. Benim için güzel öğütleri, hüzünleri sevinçleri olan bir yıldı. İnşallah 2018 dualarımızın kabul olduğu kahkahalarımızın kalbimize işlediği bir yıl olur...
Yeni bir yıl yeni bir başlangıç....

8 Şubat 2017 Çarşamba

Kararsız Karalamalar

Zamanı durduralım sonrası için
 uygun bir yerde inelim ve geçmekte olan hayatımızı seyredelim. Kaç mevsim sonrasına söz verdiğimizi unutmadan...Şubat ayı çok hızlı geldi ve çok hızlı da gidiyor. Yapacak yığınla işim, düzenlenecek bir dolu kitaplar var. Kitap hediye etmeyi seviyorum. Sanırım bu duygunun da zamanı var ve geldi. Bazı kitaplarım öylesine kıymetli ki kimsenin dokunmasını dahi istemeden bir rüya gibi izlerim onları ve onların içerisindeki dünyayı. Çocukluk alışkanlığı işte. Kitapların dünyasının günümüz dünyasından daha anlamlı olduğunu savunma alışkanlığım sabitler her daim kendini. Benden kaynaklı bir durum mu emin değilim lakin yaşadıkça daha çok anlıyor insan. Pembe bir fanusla çevrili olduğunu ... Ellerini uzattıkça, korktuğun hayallerinle yüz yüze geldikçe ve bir oda dolusu hüzünlerle karşılaştıktan sonra kitaplarım ve ben diyorsun. Bu ara Adana oldukça rüzgarlı. Kışı unutturmaya çalışırcasına bir güneş sevdalısı. Güneş ısıtmasa da bir sonbahar sanki tüm çevre. Böyle de olunca insanın pek dışarı çıkmaya gönlü olmuyor. Bazen de tam tersi bir yığın kalabalık ortasında durup zamanın senden önce geçmesini izlemek istiyor insan. Bugün de o günlerden biri işte. Sadece durmak istediği günlerden biri. Aslında güne kitaplarımı düzenleme isteğiyle uyanıp bana tamamen uzak sohbetlerin ortasında buldum kendimi. Çok sıkıldım. En kötüsü de alışkanlıklarımdan da sıkıldığımı fark ettim. Zamanın tik taklarının çabucak geçmesi için dua ettim. Eve adım atar atmaz yarım kalan kararıma yöneldim. Dağınıklığı düzenlemeye . Fakat sonra nedense vazgeçtim. Bir arkadaşım söylemişti . Beni en iyi masam yansıtıyor eğer o gün gerçekten kararsızsam masama dokunmam dağınıklığı görmem bile ne zamanki kafamdaki raflar düzenli bir şekilde dolmayı bekler o zaman masamdaki bütün kitapları düzenler yeni yeniden okumak için ayıracaklarımı ayırım... 
Sanırım her şeyin zamanı var. Dağınıklık yerini benle beraber düzene bırakacak biliyorum.(annem kızana kadar tabi ki 😊😊😊😊) şimdilik sadece hediye edeceğim kitaplarımı ayırıp kararlarımın düzenini beklemem gerekecek. Olsun bakalım Şubat ayının güzelliği adına umarım sizlerden de yeni kararlar alma aşamasında olanlar zamanı geldiğinde en güzel sonuçlarla karşılaşırlar ...


18 Ocak 2017 Çarşamba

YANSIMALAR

 
 
Yalancı mevsimler... Zamana kızmamak elde değil; zaman en suçsuz olanımız olsa da daima ona kızarız. Hiç durmadan devam etmesini kimi zaman acımasızca bulurken kimi zaman da olduğumuz yerden kıpırdayamamış hissi edindirmesine kalpten gelen bir kırgınlıkla tanımlayamadığımız sözcükleri sıralarız. Düşünmeyiz aslında bulunduğumuz hayal dünyasında; düşünmek, kabullenmek istemeyiz. Onun en masumumuz olduğunu. Eninde sonunda geçip gideceğini. Yaralarımızı sarmak ne onun görevidir ne bizi dinlemek. O, sadece yorgun bir şekilde görevini yapacaktır izin verildiği sürece. Düşünüyorum da büyümenin güzel tarafı bu daha az suçluyor insan. Daha çok da anlıyor. Anladıkça artan insan yükü ağırlığı az da olsa hafifliyor. Kalp kırgınlıklarını birer cam gibi yansımadan ibaret olduğunu anlıyor. Sevmenin güzelliğinde kaybolmak istiyor. Yine de bir gerçek var ki yaşam varsa umut var umut varsa hüzün var. Yaşamak tüm zıtlıklarına rağmen var ve bunu kabul ettiğimiz anda gerçek pişmanlıklarımızla barışıyoruz. Geçenlerde bir müzik kutusuna rastladım. Eski alışkanlıkları seven ben hep bir müzik kutumun olmasını istediğimi hatırladım. Büyüdükçe insan istediklerini unutmuyor yalnızca onları zamanı geldiğinde yeniden hatırlıyor. Büyüdükçe bir pikap istemem gibi. Uzunca bir süre dinledim, dinledim ve dinledim. Lakin almak içimden gelmedi bir türlü. Sanki alırsam o büyü bozulacak gibi. İsteğim bir anda kaybolacak o anda değersizleşecek gibi. Bir şey daha fark ettim. Almaktan çok birinin bana hediye olarak almasını istediğimi. Tuhaf bir duygu, çocukluktan kalan. Eğer değer veriyorsam, değer verdiğim eşyaları ölümsüzleştirmek için sevdiğim insanların bana hediye etmesini isterim. Sarı sayfaları olan belki de yıprandığı için koptu kopacak kapağı olan bir kitap, ilk sayfasına not düşürülüp bir daha ellerin uzanamadığı bir defter gibi. Anlamları büyük olan üzerinde saatlerce düşünülmeye dokunmaya kıyılamayan eşyalar... Zamanın tüm etkileri üzerinde olan eşyalar.   
Adana sonbahar görünümlü kışını yaşamakta. Evimizdeki bu parkı seviyorum. Gelip geçtiğim yol üzerinde olan bu park insanı düşüncelere sevk ediyor. Birkaç dakikalığına dahi olsa zihnen dinlenmeyi sağlıyor. Şehrin sesli sessizliğinde gülümsemeni sağlıyor. Ağaçların; yapraklarının kendilerini terk ettiğini görmelerine rağmen nasıl da ayakta durduklarını ve kuşlara ev sahipliği yaptıklarını görmek yüzlerdeki tebessümün sebebi oluyor... Tıpkı bir sevgi yansıması gibi...

22 Temmuz 2016 Cuma

ZAMAN VE BEN

Yürümek iyi gelmiyor kimi zaman...Geçmiyor kararsızlıklar. Ortasından başladım kelimelerime. Uzun zaman olmuş yazmayalı ve ben yazmayalı ne kadar çok şey oldu. Şimdi de bir kararsızlık aşamasındayım. 25 yaşıma girmeme az bir kala ilk defa kendim için cesur olmanın kararsızlığında. Üniversite sınavına girdiğimde beklentim aslında beklentisizlikti fakat içimdeki o sese hayır diyemedim. Klasik kelimeler vardır istediğin mesleği yapmazsan hayatın ızdırap olur. Sanırım kolay alışıyorum ben. Atanmamış bir öğretmen olarak mesleğimi sevdim fakat bana yakışan benim içinde iyi hissetmediğim fakat dolabımda birinci sırada duran elbise gibi olan bu meslekte yeterince mutlu olabilecek miyim sorusunu ben geç fark ettim. Şimdi ise gerçekten olmak istediğim yapmak istediğim meslek için elimde bir fırsat var lakin 18 yaşında değilim. Zaman birçok anıyı önüme seriyor cesaretimle dalga geçercesine. Keşkelerimin daha fazla olmaması için ilk adımı atmalıyım biliyorum fakat büyümek yaşlanmak mi olacak o zaman bilmiyorum. Ömür denilen kum saati hızla akarken her hayal her adım önemliyken neden tereddütteyim kendime kızıyorum. Yürümek bana bu sefer iyi gelmedi. Toroslar sadece iç sesimi dinlediler suskunluğun bilgeliğiyle...

17 Haziran 2016 Cuma

KENDİME YOLCULUK

 
İzliyorum. Kaçıp giden yol kıvrımlarını, ardı arkası kesilmeyen arabaların biraz önünde biraz gerisinde kaçırdıklarımı düşünüyorum. Çoğu zaman yolculuklarda sessiz olurum. Sessizlik benim için bir alışkanlıktan da öte bir görev gibi. Yolun ruhuna saygı duymanın bir başka yanı. Bu yüzden yolculuklarda tek başıma olmayı fazlasıyla seviyorum. Kendi sessizliğimde kendi kelimelerimi duyarak kırgınlıklarımı tamir etmeye çalışmak iyi geliyor sanırım. Mesafelerin kısalığı veya uzunluğu fark etmiyor sadece kelimelerim ve ben. Önceleri yürüme mesafesinde olan bir yolculuk sonrasında yerini çeşitli araçlara bıraktı yerini. Artık kader olduğunu düşünüyorum. Kelimelerimin oluşturduğu bir dünyayı anlamlandırmak hatta anlamak için koşmak yerine izleyerek yol alıyorum. Yorgunluklarımın bir kısmı insanları anlamaya çalışmaktan bir kısmı ise gerilerden geliyor. Keşkelerimden... Büyüdükçe karmaşıklaşan bir dünya da denklerim de üç bilinmeyene dönüşüyor. Kalp kırgınlıkları gözyaşlarını getiriyor. Biliyorum; herşey değişir... Öyle sanıyorum ya da ara ara böyle düşünmek iyi geliyor. Sadece... Güvenmek değişmese! Güven; kelime anlamının altını doldura doldura kalsa. Güven elle tutulabilinir olup görüldüğünde ise tüm sorunları dağıtan bir kelimeden fazlası olmasına gerek yok. İnsanlar zamana bağlıyorlar. Zamanın acımasızlığında kırılgan olmamalısın dercesine sözlerini sertleştiriyorlar. Oysa kılıfı zamana bağlayarak uydurmaya çalışanları gördükçe anlıyorum. Kullanmadığın duygular senide dondurur. Bu yüzden seviyorum; iç muhasebem için yolculuklar yapmayı...  36 derece... Çukurova fazlasıyla sıcak. Evlerden dışarı adım atacak bir sebebe gerek kalmadan vücut "Hayır" diyor. Biraz sıcak biraz oruç olmak... Belki dün ya da önceki gün yani zamanından ardında kalan düşüncelerle fonda Can Atilla; Gül Bahçesi... Dinlerken huzur bulacağınız hikayesi olduğunu hissettiğiniz kelimelerinizi yaşatan bir müzikle Gül Bahçesinde olduğunuzu düşünerek gülümsemek. Ne olursa olsun; kelimeleriniz ne kadar yorgun olursa olsun gülümseyin. Bir başka yolculuk bir başka düşünce kapısı her daim olacaktır. İnanmanın güzelliğinde.... Hayırlı Ramazanlar!
 

2 Nisan 2016 Cumartesi

Kaç dil, Kaç sayfa, Kaç kelime?

İlk kelime yorgunluğu... İlk tanışma, ilk cesaret ve ilk kırgınlık hatırası. Milyonlarca kez kalbimiz kırıldı. Fakat bir kez kırıldı o bir kez kırılma tüm kırılmalara bedeldi. Neydi o kırılma? Bir sevgi kaybı mı yoksa hayal düşkünlüğü mü... Belki de tüm yalnızlıklarımızı hatırlatan bir kırgınlık olduğu için tüm kırgınlıklarımıza denkti. Zaman ilerlerken oysa bize öğretmişti. Büyürken daha az kırılacaktık. Bir kitabın sonuna yaklaşırken daha da mutlu olacaktık. İnanmak istediğimiz bu değil miydi? Aslında cevapları beklerken ömrümüz sorularla geçiyor ve cevapları aldığımız her an soruların dünyasında yaşamın çekiciliğini kaybediyoruz. Tıpkı kendi hikayemizde büyürken kaybettiğimiz giriş, gelişme ve sonuçta; sonuca umutla yaklaşırken ardımıza bakma alışkanlığı edinmemiz gibi. Kızmamalıyız. Büyüklerimizin geçmişe özlem duymaları birer alışkanlıktan da fazlasıdır. Zamana uyum sağlamamaktan fazlasıdır. Zaman bu dünya var olduğundan beri aynı değil miydi? Bir an bile akmaktan vaz mı geçmişti? Hayır... İnsanoğlu değişimin ta kendisi olarak suçu zamana yüklemeyi kendisine adeta bir borç bildi. Şimdi düşünüyorum da günlük tutmak benim için bana ait olmayan bir alışkanlıktı. Ve ben büyüdüm. Büyüdükçe geçen süreçte günlük tutmak alışkanlıktan fazlası oldu benim için. Günlüğümü diğerlerinden farklı tutuyorum. Kelimelerin yaşamsallığına inanarak, yazıya gerek kalmadan. Günlük tutmak için kaleme ihtiyacım yok biliyorum. Fakat ellerim kalemden kopamıyor. Öğrenciliği öğrenen benim ellerimden kalem düşmüyor. Bu yüzden yazıyorum. Düşüncelerimin, duygularımın yığın oluşturmasını engellemek için. Acılarımı, kırgınlıklarımı biriktirmemek için... Ne tuhaftır elime aldığım kalem sevinçlerimi yazamıyor... Kalemin de ruhu var. Tıpkı bizler gibi... Bize dönüşen ruhlarının dili  ne zaman konuşmaya karar verirse o zaman konuşacaklar. Hatrımızdan çıkmayıncaya kadar...