not etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
not etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Şubat 2018 Cuma

KIRK YIL HATIR


Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır derler...Bence çok daha fazlası... Kahvenin o güzel kokusu bana güzel anılarımı hatırlatır güzel anları ve güzel sohbetleri. Kırk yılla sınırlı olmayan zamanın bir boşluğu gibi. Durdurulmak yerine yavaş akan o sevimli yuz. Evet zamanın da binbir yüzü ve binbir ruhu var o da bizim gibi üzerine yüklenen sorumluluk sebebiyle yorgun değil mi? 
Ah şu değişen havalar... Bu ara iyileşmeye çalışsam da sıcak bir şeyler elimde evdeydim sürekli. Evde olmaktan gerçekten sıkıldığım anda gelen bir telefon ile çıkmak ile çıkmamak arası kararsızlık yerine evet çık kararına bıraktı. İyi ki de çıkmışım böyle güzel bir kahve sunumunu kaçıracaktım yoksa 😊 Şaka bir yana insan hayatın içinde o akışa kapılmak istiyor ki  en iyisi. Basit bir grip dahi olunsa bir süre sonra zamanın akışında dik durmayı gerektiriyor. 
Kelimeler aslında belirli durumlarda çok sınırlı kalmakta. Telefon eden arkadaşım ile neredeyse bir çocukluk devirdik. On beş yıl 😊 insan büyüyünce anlarmış beraber büyüdüğünüz insanlar gerçek dostlarınız. Ortaokul çocukluk halleri lise genç olma telaşı üniversite uzak şehirlerden gelip tatil günlerinin o kısa zaman diliminde dahi olunsa mutlaka görüşmeye çalışılması. Akla takılan en alakasız konu hakkında saatlerce konuşmak öyle ki sizin de başınıza geldi mı bilmem telefon bir saati geçince kendiliğinden kapatılmakta 😊 
Bir fincan kahvenin çok fazla hatırı var bu arada arkadaşım oldukça hamarattir sizler için çok güzel bir kurabiye tarifi aldım artık bir dahaki yazıya ...Yorumlarınızı beklerim😊😊😊

11 Şubat 2018 Pazar

BEN DE MİMLENDİM :)


ADANA MERKEZ CAMİSİ

         Bugün bir türlü bilgisayar başına geçemedim. Pazar yoğunluğu sarmaladı sanırım beni de. Görünce ben de çok sevindim mimlenmişim :) Teşekkür ederim. https://pastelden.blogspot.com.tr/

1.Dünyayı değiştirecek sizce 3 küçük adım nedir?
Sevgi, empati ve saygı. Bu üç duyguyu pekiştirirsek inanıyorum ki iletişim problemleri hallolur ve bu durum bir çok problemi yok eder.

2.Dünyanın daha fazlasına ihtiyacı olduğu şey nedir?
Yine sevgi derim... Sevgi her şeye çare olmayabilir fakat birçok küçük problemi halletmeye onları problem olarak dahi görmemizi sağlayabilir.

3.Okuduğunuz son kitap?
1984 George Orwell. Etkileyici bir kitaptı.

4.İzlediğiniz son film?
Aile Arasında filmine gitmiştim. Bir Adanalı olarak filmin Adana ile ilgili olan kısımları beni çok güldürse de sonunun daha güzel olabileceği kanaatindeydim.

5.Sizin değişmenizi sağlayan bir hatanız?
Yakın çevremdeki insanlara güven duygum çok fazla. Hata olarak demeyelim ama güven konusunda insanlara fazla güvenmemem gerektiğini öğrendim.

6.Sözcükleriniz eylemlerinizle eşit midir?
Bu durum benim için oldukça önemlidir. Söylediği ile yaptıkları aynı olmayan insanlar bana sempatik gelmez. O yüzden sözcüklerimi dikkatli seçmeye çalışırım daima.

7.Gurur duyduğunuz bir başarınız?
Üniversite 2.sınıf üniversiteler arası hikaye yarışmasında 2. olmuştum. Mutlu olduğum güzel de bir yıl olduğu için başarı ile mutluluk birleşince güzel bir anı olmakta :)

8.Hayattaki öncelikleriniz nelerdir?
Ailem, kurallarım ve kitaplarım.

9.Kendinizde beğendiğiniz 5 özelliğiniz nelerdir?
Bu kısmı düşünmedim. Beş özellik sayamam da ancak fazla empati duygusu olan bir insanım. Kimi zaman bu durum çok yorsa da acaba bana gerçekten öyle mi demek istedi aslında öyle  birisi değil iyi bir insan düşünceleri yorgun bırakabiliyor. Bir özellik daha sayabilirim; A planım B planım ve C planım mutlaka vardır. Bu durum sanırım kendimi üzmemek için koruma kalkanım.

10.Geçen haftanın en güzel olayı nedir?
Google Adsens hesabım onaylandı :)

Bu yazımı okuyan herkes mimlensin... Tanımak güzel bir duygu.



8 Ocak 2018 Pazartesi

BİTEN ÜRÜNLER

 
  
    
 Alışkanlıklarınıza bağlı mısınız? Sanırım ben biraz fazla bağlıyım. Anısı olan eşyalarım; atmaya kıyamadıklarım ve unutkanlıklarım. Atmak için ayırdıklarımı da unutuyorum:) Ancak bugün atmak istediklerimi gerçekten atmak için kararlıydım. Belki de 2018 kararlarıdır ! Bitenler bölümü yapmak istiyordum. Öncelikle Sleek kapatıcı ile başlamak istiyorum. Kirli görünmesi benden kaynaklı bir durum değil jelatini açtıktan sonra siyahlığında anlayamadığım bir renk sabitlenmesi oldu. Ufacık bir kapatıcı parçası elinizde kalmışsa bu şekilde lekelenme yaptı dış kısmında. Bunlar fiziki problemler. İndirimden bir anda karar verip almıştım. Pişman olduğum ancak bana iyi bir tecrübe oldu dediğim ürün oldu. Neyse ki çabuk bitti. Yorumlarımı eksiksiz yapabilmek için sonuna kadar kullanacağım kararı ile kullandım.
  
 
 
 
Göz çevreniz kuru ise kesinlikle kullanmamız gereken bir ürün ki kullanmadan önce göz çevremi nemlendiren birisi olan bu ürüne hiç anlam veremedim. Kullanım sırasında neredeyse kendi kabında kuruyan bir ürün desem yeridir. Göz altı kullanım sonrası bir parça sürüp yaymak istediğinizde yapamıyorsunuz. Kendisini yaymama izin vermedi. Bu yüzden kat kat devam etmek zorunda kaldım. Bir daha kullanır mıyım? Almayacaklarım arasında çoktan yerini aldı.

 

 
 
Neutrogena visibly clear sivilce temizleyici  istikrarlı bir şekilde kullandığım ürünler arasında artı ve eksi yönleri ile dengeyi kurmak istesem sanırım kendisini nötrlerdi. Yeniden alabilir miyim? Belki... Etkisini bariz bir şekilde hissedemediğim yorumsuz kalan ürünlerden...

 
Yves Rocher ürünleri paraben olmaması nedeni ile kullanmayı tercih ettiğim ürünler arasında. Kimi ürünleri çok sevsem de kimi ürünleri Neden sorusu cevapsızlığında eziliyor. Yoğun nemlendirici parlak kalem ruj da bu cevapsızlık altında... Dudakta fazlalık hissi bir yana renk tercihi sebebi ile ki bu benim yine anlık verdiğim bir karar sonucu evet pembe olsun. Karıştırma yaparım alalım hızlı kararı ile hata yaptığım kanaatine kısa sürede vardım. Kalıcılığı hemen kaybolması bir yana dudaktaki fazlalık hissi rahatsız edici. Denemeden ayrıntılı bakmadan alınmamalı!!!
 

 
BeeBeauty Micellar makyaj temizleme mendili kasa arkası indiriminde oldukça uygun bir fiyata aldığım üründü. Kokusunun rahatsız etmemesi; makyaj temizleme mendilleri arasında bir tık daha yükseltiyor kendisini. Bu ara çok sık kullandım ki ikincisini de yine indirimden yedeklemiştim. Kullanım sonra yıkama jeli ile hemen yüzümü yıkadığımda çok ağır ürünler kullanmamışsam mutlu eden bir ürün oldu. Öncesinde Komili makyaj temizleme mendilini kullanmıştım. Ona kıyasla hafif olmasına rağmen temizleme oranı daha fazlaydı. Başka ürünlere tabi ki bakacağım ancak indirimden alınacaklar arasında bu ürün kendisine yer edinmeyi bildi.
Bitenler bölümünü devam ettireceğim şimdilik iki olumsuz bir olumlu bir nötr ürünle yazımı sonlandırayım :) Sizlerin de yorumlarınızı bekliyorum. Umarım güzel bir gün geçirmişsinizdir.

 
 

11 Aralık 2017 Pazartesi

TURİST OLMAK

 
"Hoşlandığımız eserleri mutlaka tekrar okumalıyız. Çünkü ikinci, hatta üçüncü okuyuşumuzda evvelce dikkat etmediğimiz güzellikler buluruz. Kitap bir şehir gibidir. Onu anlamak için turistler gibi içinden otomobille geçmek, hatta sokaklarından bir defa ağır ağır yürüyerek geçmek elvermez... Dikkate layık yerlerde tekrar tekrar dolaşmak, şehrin içinde bir müddet yaşamak lazımdır."(Peyami Safa)

      Peyami Safa alıntısı ile başlamak istedim yazıma. Adana'da kış zorlayıcı geçmez. Birkaç gün soğuk olsa güneş yeterli dercesine sıcaklığını gösterir. Kışı biraz uzaktan tanıyanlar olarak hep söylüyorum tüm sıcaklığına rağmen yaz mevsiminin çocuklarıyız. Umutlu, heyecanlı ve anılarına düşkün...  Kimi zaman hayatınızı fazlasıyla rutinleşmiş gibi hissedenlerden misiniz bilmiyorum lakin ara ara bu duyguyu hissettiğim doğrudur. Farklılaştırmak için bu durumu ; gidilmemiş yerlere gitmek şimdilik hayal olarak kalsa da kendi şehrimde gidemediğim veyahut yakınından geçip ve durup bakma fırsatım olmayan yerleri görmek istedim. Hafta sonu için alışveriş merkezlerinden ziyade açık hava gezmesi insana gerçekten yaşadığını hissettiriyor. Fotoğrafı abim çekse de ki bence inanılmaz yakalamış havayı Adana'ya gelme fırsatınız olursa mutlaka Seyhan ve Ceyhan'ı görmeye çalışın. Deniz mesafemiz bir Karataş mesafesinde olsa da su hep şehrin içinde ince ince ruhumuza da işlemiş sanki. Asma köprüde durup izlemek;hayatı durdurup yeniden başlatmak gibi. Lefkoşa'da zaman burada bir kum saatine sıkıştırılmış derdim ince, farkında olmadığımız çoğu zaman akmadığını düşündüğümüz bir hızla akıyor.... Yavaş... Adana'da ise zaman sizin önünüzde koşarcasına da gitmiyor hemen yanı başınızda tıpkı bir yol arkadaşı gibi. Çocukken daha sık geldiğiniz yerlere şimdilerde gidince değişikler de size benziyor. Onlarda sizinle beraber büyümüş sizinle nefes almış gibi. 
Turist olmanın güzelliğine de alışıyor insan her şeye alıştığı gibi... Fırsatınız olduğunda kapalı alanlara değil de doğayı hissedebileceğiniz yerlere gidin nacizane bir tavsiye.  Bazen şanslı olsak da geçen yıllarla gördüğümüz , o alıştığımız yerler yerini beton binalara bırakabiliyor....

3 Aralık 2017 Pazar

DUR VE DÜŞÜN


                Bazen başlamak için  aranılan o ilk kelime öylesine vakit alır ki şaşırırsınız. Bu yüzden uzun cümleler kurar sonunu göremediğiniz yüklemlerde anlamsızca dolanırsınız. Kırgınlıklarınız birbirine girer hayalleriniz bir rüyaya dönüşür. Uyandığınızda unutmaktan korktuğunuz düşlerin yerini tutarlar. İşte öyle zamanlarda bir süre de olsa yalnız kalmak istersiniz. Bu süre bir an olur ay olur ya da yıl olur. Yorgunum cümlesinin ağırlığı altında ezilmemek için çabaladıkça zaman; tutulamaz olur. Üzülürsünüz. Kayıp giden zamana değil çabaladıkça elinizde kalan düş kırıklıklarının oluşturduğu izlere... İzler derindir. İzler üstünkörü olmamıştır daha bir özenlidirler sanki. En alakasız durumlarda aklınıza birden bire gelen anılarınız gibi. Eski fotoğraflara bakarken bu fotoğrafta durmuş kalmışım. Yeşillikler içerisinde bir ağaç. Önü sıra akşamın habercisi yansımakta; yalnız ancak dirençli dallarını uzatmak istediği yerler için heyecanlı... Tek kelime ile "canlı". Yaşayan... Hakkını vermekte. O an fark edemiyor insan ancak daha sonra dönüp de ince ayrıntıları fark ettiğinde hayran kalmanın o tebessümünde takılıp kalıyor. Zamanı durdurmak değil de zamanın güzel kısmını anmanın kanıtı gibi öylesine hayat dolu anlarla karşılaşmak şaşkınlığın hemen yanı başında duraksıyor.
           Anlam ararken kayboluyoruz kalbimizin ve aklımızın sokaklarında. Bilemem ancak; anlam detaylar; detaylarında filtrelere ihtiyacı olmayan doğallığında saklı sanki ... Güzellik kalplerde özellikle kırk kilit altında tuttuğumuz samimiyette... Samimiyetimizi kaybetmeyelim. Onu muhafaza edelim derken de unutmayalım; sakladığımız yerde...

8 Şubat 2017 Çarşamba

Kararsız Karalamalar

Zamanı durduralım sonrası için
 uygun bir yerde inelim ve geçmekte olan hayatımızı seyredelim. Kaç mevsim sonrasına söz verdiğimizi unutmadan...Şubat ayı çok hızlı geldi ve çok hızlı da gidiyor. Yapacak yığınla işim, düzenlenecek bir dolu kitaplar var. Kitap hediye etmeyi seviyorum. Sanırım bu duygunun da zamanı var ve geldi. Bazı kitaplarım öylesine kıymetli ki kimsenin dokunmasını dahi istemeden bir rüya gibi izlerim onları ve onların içerisindeki dünyayı. Çocukluk alışkanlığı işte. Kitapların dünyasının günümüz dünyasından daha anlamlı olduğunu savunma alışkanlığım sabitler her daim kendini. Benden kaynaklı bir durum mu emin değilim lakin yaşadıkça daha çok anlıyor insan. Pembe bir fanusla çevrili olduğunu ... Ellerini uzattıkça, korktuğun hayallerinle yüz yüze geldikçe ve bir oda dolusu hüzünlerle karşılaştıktan sonra kitaplarım ve ben diyorsun. Bu ara Adana oldukça rüzgarlı. Kışı unutturmaya çalışırcasına bir güneş sevdalısı. Güneş ısıtmasa da bir sonbahar sanki tüm çevre. Böyle de olunca insanın pek dışarı çıkmaya gönlü olmuyor. Bazen de tam tersi bir yığın kalabalık ortasında durup zamanın senden önce geçmesini izlemek istiyor insan. Bugün de o günlerden biri işte. Sadece durmak istediği günlerden biri. Aslında güne kitaplarımı düzenleme isteğiyle uyanıp bana tamamen uzak sohbetlerin ortasında buldum kendimi. Çok sıkıldım. En kötüsü de alışkanlıklarımdan da sıkıldığımı fark ettim. Zamanın tik taklarının çabucak geçmesi için dua ettim. Eve adım atar atmaz yarım kalan kararıma yöneldim. Dağınıklığı düzenlemeye . Fakat sonra nedense vazgeçtim. Bir arkadaşım söylemişti . Beni en iyi masam yansıtıyor eğer o gün gerçekten kararsızsam masama dokunmam dağınıklığı görmem bile ne zamanki kafamdaki raflar düzenli bir şekilde dolmayı bekler o zaman masamdaki bütün kitapları düzenler yeni yeniden okumak için ayıracaklarımı ayırım... 
Sanırım her şeyin zamanı var. Dağınıklık yerini benle beraber düzene bırakacak biliyorum.(annem kızana kadar tabi ki 😊😊😊😊) şimdilik sadece hediye edeceğim kitaplarımı ayırıp kararlarımın düzenini beklemem gerekecek. Olsun bakalım Şubat ayının güzelliği adına umarım sizlerden de yeni kararlar alma aşamasında olanlar zamanı geldiğinde en güzel sonuçlarla karşılaşırlar ...


6 Aralık 2016 Salı

HAYAT ÇEMBERIMIZI KIRMAK HAKKINDA


Bir rüyadan uyanmak ne kadar zor olabilir ki...Beş yıl önce bu soruyu bana sorsalardı eğer bambaşka cevaplar verirdim. Şimdi ise daha bir başka. Aynı rüyayı defalarca görmüşseniz ne cevap verirsiniz? Bugün bilgisayarımı kırmayı dilerim. Hakikaten gözlerim kör oluncaya kadar yapmak zorunda olduklarımı yapmak zorunda mıydım? Unuttuğum bilgisayar programlarını hatırlamak, düzenlemek ne kadar zor olabilirdi öyle değil mi! İnsanların gözlerinde gördüğüm artık bitsin. Bitmesini ben herkesten çok istiyorum. Sınavlara girmemeyi iyi bir işim olmasını bende istiyorum. Siz siz olun yüksek lisans yapacağınız bölüm ve okulu iyi seçin. Aslında ne olmak istediğinize dair kararınızı sadece kendiniz için verin. Yoksa hayat çemberimizi kırmak pek de kolay olmuyor. Cesaretinizi topladığınız anda her daim bir şeyler çıkıyor çünkü. İyi insanlarla karşılaşmayı özledim. Boş değil dolu insanlarla karşılaşmayı özledim. Malum işsizlik zamanları hayat öylesine rutine biniyor ki...
 Geçen hafta bir diyalog sırasında aklıma gelen sözler bugün yankılanıyor. Hayatta seçme şansın varsa fark etmez diyemezsin. Bu haksızlığı kendine yapamazsın. Eğer ki sana o şansı veren sunmuşsa elbette ki vardır bildiği. Bu yüzden seçeneklerini değerlendirmelisin. Diyalog başlangıcı oysa ne içersin çay mı kahve mi sıcak çikolata mı sorusuydu. 
Tercih etmiştim. Kahve içmeyi tercih etmiştim. Keşke hayatta diğer kararlarımda da hatta tercihlerimde de istediğim şekilde karar verebilsem. Kalbimin sesini dinleyebilsem. İnsan büyüdükçe kalbinin sesinden daha bir uzakta kalıyor sanki...

1 Eylül 2016 Perşembe

ADANA'DA SONBAHAR


Mevsimler de insanlar gibi huzur bulacakları yere doğru yol almak istiyorlar. Onlarda nefes alıyor ve nefes veriyorlar. Hatta ölüyorlar bizlerden farkı daha umutlular. Umuda çiçek açmaları ne kadar uzun sürerse dursun daha sabırlılar ayrıca. Adana'ya döndüğüm de sıcaklığın yerini muntazam bir derinliğe bıraktığını anladım. Takvim yaprakları hayatımızda eskisi gibi olmasa da bugün uzun zamanda sonra bir yaprak kopardım gördüm ki 1 Eylül...Sonbahar gelmiş. Kışı pek de sert olmayan bir memleketiz sıcağında ise yaylalarımız kurtarıcı olur çoğu zaman. O yüzden bahar kısa süren bir tebessüm gibi gelir. Yaz ayında esen hafif bir rüzgar yada mutluluk...Ardınca gelen kışı umursamadan. Bugün öylesine yürüdüm. Anlamını koymadan kendimi bir parka attım. İzledim her yeri, her bir noktayı en çok da insanları... Kalabalıklarda kaybolmaya öylesine alışmısız ki en çok kendi yalnızlığımızı duyduğumuzu düşünürken başka yalnızlıklara kulak verdim. Belki de sadece duymayı dinledim. Biliyorum hayat büyüdükçe kalabalıklaşan bir paragraf yığını başladığım kelimeyi unuttuğun izin verildiği kadar hikayende yol almak zorunda olduğun... Fakat başka yalnızlıklara kulak vermeyi unutursak o zaman gerçekten yalnız hissetmez miyiz? Sonbahar tüm kırılganlığı ile bana da uğradı sanırım. Olsun biliyorum ki her mevsim hayati dillendiren bir sırdaş gibi...Bu yüzden Hoş geldin sonbahar!

21 Ağustos 2016 Pazar

Düşünce Günlüğü


Eveeeet....Gece paylaşımı yapılmaz böyle derseniz anlarım fakat yarına yaylaya yolculuk varsa efendim gitmeden güzel şeyler yapmak istersiniz😊 ilk defa yaptığım bu tarifi herkesler çok beğendi. 
Biliyorum çok güzel pastanelerimiz var şehirlerimizde, fakat kendi elimizle yaptığımız hamur işleri bir başka oluyor sanki. Seviyorum hamur işleriyle uğraşmayı her ne kadar yaptığım kadar yemesem de (iyi ki yiyemiyorum çünkü çok çabuk kilo alan birisiyim) yapmak bir çeşit terapi gibi. Düşüncelerim benim fazlasıyla yorduğunda kendimi mutfakta bulurum, farkına dahi varmadan. Çok fazla yemek çeşidi bilmem belki ama uğraşı ve öğrenmek isteği çocukluktan yadigar hele ki bir Adanalı olarak adana yemeklerini yapmayı bilmemem büyüklerin tabiriyle yeni nesil olduğumun göstergesi olsa da öğreneceğim eninde sonunda. İsraf etmeden düşüncelerimi yaptığım yemeklerle yorgunluk atacağım. Yazarak yorgunluğumu anlatacağım yemeklerle de yorgunluklarımı azaltacağım. Hayat insanın karşısına neler çıkacağının toplamı olan bir kitabın adı gibi. Bu ara sıklıkla düşünüyorum. Bir kitabın sayfasını açmadan önce kapağına bakarız değil mi ben kitabın arkasına bakarım hatta son sayfayı okurum kimi zamanda. En çok bu huyuma kızıyorum. Güvenli adımlar atmaya çalışırken kaçırdığım anların pişmanlığına kızıyorum. Öğreniyorum. Bazı duygular öğrenilir bazıları ise bin bir zorlukla zaten senin ruhuna kazınmıştır,  biliyorum. Yolculuklara alıştım seviyorum da. Fakat yaş aldıkça alışkanlıklarıma daha çok bağlandığımı fark ediyorum. Yol ayrımlarında kendi cesaretsizliğime kızsam da alışıyorum.
    Alışkanlıkların hayalleri yavaş yavaş tükettiğini öğreniyor insan. Ve ne kadar güçlü olduğunu anlıyor insan tüm bu alışkanlık ve düş kırıklıklarına rağmen yeniden hayal kurmaya başladığında... Asla kararlarınızda arada kalmayın. En kötü karar, kararsızlıklar dan iyidir diye boşuna söylememişler. Yavaş yavaş da olsa anlıyor insan yeniden hayal kurmaya başladığında. Hayaller yaşamın gülen yüzü değil mi...

22 Temmuz 2016 Cuma

ZAMAN VE BEN

Yürümek iyi gelmiyor kimi zaman...Geçmiyor kararsızlıklar. Ortasından başladım kelimelerime. Uzun zaman olmuş yazmayalı ve ben yazmayalı ne kadar çok şey oldu. Şimdi de bir kararsızlık aşamasındayım. 25 yaşıma girmeme az bir kala ilk defa kendim için cesur olmanın kararsızlığında. Üniversite sınavına girdiğimde beklentim aslında beklentisizlikti fakat içimdeki o sese hayır diyemedim. Klasik kelimeler vardır istediğin mesleği yapmazsan hayatın ızdırap olur. Sanırım kolay alışıyorum ben. Atanmamış bir öğretmen olarak mesleğimi sevdim fakat bana yakışan benim içinde iyi hissetmediğim fakat dolabımda birinci sırada duran elbise gibi olan bu meslekte yeterince mutlu olabilecek miyim sorusunu ben geç fark ettim. Şimdi ise gerçekten olmak istediğim yapmak istediğim meslek için elimde bir fırsat var lakin 18 yaşında değilim. Zaman birçok anıyı önüme seriyor cesaretimle dalga geçercesine. Keşkelerimin daha fazla olmaması için ilk adımı atmalıyım biliyorum fakat büyümek yaşlanmak mi olacak o zaman bilmiyorum. Ömür denilen kum saati hızla akarken her hayal her adım önemliyken neden tereddütteyim kendime kızıyorum. Yürümek bana bu sefer iyi gelmedi. Toroslar sadece iç sesimi dinlediler suskunluğun bilgeliğiyle...

17 Haziran 2016 Cuma

KENDİME YOLCULUK

 
İzliyorum. Kaçıp giden yol kıvrımlarını, ardı arkası kesilmeyen arabaların biraz önünde biraz gerisinde kaçırdıklarımı düşünüyorum. Çoğu zaman yolculuklarda sessiz olurum. Sessizlik benim için bir alışkanlıktan da öte bir görev gibi. Yolun ruhuna saygı duymanın bir başka yanı. Bu yüzden yolculuklarda tek başıma olmayı fazlasıyla seviyorum. Kendi sessizliğimde kendi kelimelerimi duyarak kırgınlıklarımı tamir etmeye çalışmak iyi geliyor sanırım. Mesafelerin kısalığı veya uzunluğu fark etmiyor sadece kelimelerim ve ben. Önceleri yürüme mesafesinde olan bir yolculuk sonrasında yerini çeşitli araçlara bıraktı yerini. Artık kader olduğunu düşünüyorum. Kelimelerimin oluşturduğu bir dünyayı anlamlandırmak hatta anlamak için koşmak yerine izleyerek yol alıyorum. Yorgunluklarımın bir kısmı insanları anlamaya çalışmaktan bir kısmı ise gerilerden geliyor. Keşkelerimden... Büyüdükçe karmaşıklaşan bir dünya da denklerim de üç bilinmeyene dönüşüyor. Kalp kırgınlıkları gözyaşlarını getiriyor. Biliyorum; herşey değişir... Öyle sanıyorum ya da ara ara böyle düşünmek iyi geliyor. Sadece... Güvenmek değişmese! Güven; kelime anlamının altını doldura doldura kalsa. Güven elle tutulabilinir olup görüldüğünde ise tüm sorunları dağıtan bir kelimeden fazlası olmasına gerek yok. İnsanlar zamana bağlıyorlar. Zamanın acımasızlığında kırılgan olmamalısın dercesine sözlerini sertleştiriyorlar. Oysa kılıfı zamana bağlayarak uydurmaya çalışanları gördükçe anlıyorum. Kullanmadığın duygular senide dondurur. Bu yüzden seviyorum; iç muhasebem için yolculuklar yapmayı...  36 derece... Çukurova fazlasıyla sıcak. Evlerden dışarı adım atacak bir sebebe gerek kalmadan vücut "Hayır" diyor. Biraz sıcak biraz oruç olmak... Belki dün ya da önceki gün yani zamanından ardında kalan düşüncelerle fonda Can Atilla; Gül Bahçesi... Dinlerken huzur bulacağınız hikayesi olduğunu hissettiğiniz kelimelerinizi yaşatan bir müzikle Gül Bahçesinde olduğunuzu düşünerek gülümsemek. Ne olursa olsun; kelimeleriniz ne kadar yorgun olursa olsun gülümseyin. Bir başka yolculuk bir başka düşünce kapısı her daim olacaktır. İnanmanın güzelliğinde.... Hayırlı Ramazanlar!
 

6 Haziran 2016 Pazartesi

HAYIRLI RAMAZANLAR


Merkez Camisinden bir fotoğraf ile Hoşgeldin Ramazan... Uzun zamandır yazmıyorum hissi ile dolup taşan zihnim şimdi duraksiyor. Yazacak o kadar çok şey görülecek o kadar yer ve gülümseyecek o kadar çok neden var ki! Hepsi için çok şükür Allah'im! Razaman ayinin en sevdigim yanı bereketi dışında bu sanırım. Unuttuklarimizi hatırlamak. 40 tane kendimize ait sıkıntı varsa 41. Sıkıntıyi tanımak fakat bir farkla bu sıkıntı başkasının sıkıntısı. Bencilliğimizi bir ayda olsa unutmak sanki. Olmayanı anlamak. Aç degilken aç olanın halinden nasıl anlayabiliriz öyle değil mi?Dünyadaki her türlü husrana rağmen bu ayda görüyoruz hala umut var. Sevgiye dair anlayışa dair en çok da insan olmaya dair. İnsan olmak merhameti sandıklara kilitlemek değil insan olmak ellerini uzattığın insanı gercekten onemsemek. Umutla doldugumuz bu ayin hayırla geçmesi dileğiyle...Herkese Hayırlı Razamanlar...

21 Mayıs 2016 Cumartesi

KEŞKE

 
Yarın sınav var! Bazen çok büyük haksızlık diye düşünüyorum. Sınavlarla yetişen bir nesiliz ve yine sinava giriyoruz. Bir haftadır aslında hasta yatıyorum. Bloğuma rastlarsaniz eğer beni tanimasanizda dualarınizi isterim tüm KPSS mağdurları adına. Bugün Berat Kandili... Fotoğraf haftalar öncesinden. Benim için çok özel bir camiden. Camilerin benim için her zaman bambaşka anlamları olmuştur. Şehrin bütün  gürültüsünu duduran ve kendinle basbasa bırakan özel yerler. Orada duyduğun ses pişmanlıkların, hüzünlerin,mutlulukların sesi. Bir çeşit terapi gibi. Fotoğraftaki  cami asırlar öncesinden bizlere yadigar değil. İcinde yasanmislari çok değil ama bizden sonrakilere varlığını hissettirecektir. Adana merkez Camisi... Artık Adana'nin o,  Adana da onun oldu sanki. Keske su an ayağa kalkip gidip nefes alabilen diyorum  o kadar ihtiyacım var ki... Mide bulantısı, baş dönmesi ayağa kalktığımda hangisi olacak acaba korkusundan uzak sadece dua ederdim. İnsan sınavlara alıştigini sansa da alışmıyormus yavaş yavaş da olsa öğrendim sanırım. 

13 Mayıs 2016 Cuma

EV HALİ

 
Muzlu pudingli kurabiyeler... Mesafelerin en güzel en sıcacık hâli... Bugün yaşadığım hava değişimlerinden mi kaynaklı yoksa zorunluluklarımdan mi bilinmez uyanmak istemedim. Gün içerisinde ise sürekli bir mide bulantısı. Çocukluktan kalan bir sevememe durumu. Midem bulandığında uyumak ve uyandığımda geçeceğini düşünmek beni rahatlatırdı. Tam bu haldeyken gelen bir telefon ne olursa olsun ayağa kalkacaksın ikazını yaparak kalktım. Kalabalıkların bir ruhu olduğuna inanan ben; sessizliğimde iyileşmeye çalışıyordum oysa. Toplu buluşmalardaki en büyük sıkıntı bu sanırım. Ortak hava durumu asla aynı olmaz. Kimi kasvetliyken kimi neşe saçar. Bende her şeye rağmen gülümsemeye çalışıyordum. Eve geldiğimde açısı fena çıktı ya neyse. Dusunuyorum. Berbat durumdayken bile kalkabiliyorsam hayatımda iyiki kalkmaya değecek insanlar var. Zamanı suçlamıyorum. Fakat öyle bir duruma geldik ki eski arkadaşlık tabirini 25 yaşıma daha basamadan söyler oldum. Yaşlanmak mı büyümek mi artık hangisi ise! Bir sure sonra fazla düşünce zarar diyen ben apar topar hazırlık yaptıktan sonra yola çıkmadan elim boş gitmemeli düşüncesinde muzlu pudingli kurabiye yapıyorken buldum kendimi. Davet eden arkadaşım pek bir hamarattır. Benim kurabiyelerim arada kaynayacaktır biliyorum diyerek yapmıştım. Fakat simdi düşünüyorum da iyi ki yapmışım. Evdeki o sıcacık koku her şeye bedeldi. Hamur işleri konusunda yeni yeni uzmanlaşıyorum lakin farkına vardığım kadarıyla kurabiyelerin özel bir yeri var. Süslü püslü ben varım demeseler de hayatta varlıklarını sonuna kadar belirtiyorlar. Sıcaklıklarında evini anımsıyorsun. Ev halini...Yatağından apar topar kalkışını arkadaşını kırmamak için hasta olmana rağmen ayağa kalkmak için çabalamanı en çok da çocukluğunu. Bugünün en güzel yanı buydu. O kalabalıkta bir kişinin dahi benimle aynı duyguyu hissetmesi ile ağzından çıkan o cümle...'Bu kurabiyeler beni çocukluğuma götürdü siz mi yaptınız?" Sahi sizleri de anılar durağında indiren ve size gülümseyen kaç çeşit kurabiye var :) 

27 Nisan 2016 Çarşamba

AKŞAM TATLISI


Mutluluğun tatlılarla bir ilgisi olmalı...Aslında KPSS, yüksek lisans derken hayatım dolu dolu diyebilir miyim? Sanmam. Fakat stresi alacak bir dolu şey fark ettim hayatımda. Kitap okumak çocukluğumdan bana yadigar, film arşivimim sanırım lise, peki tatlı tutkunluğu? Belki bir belki iki yıldır... İyi bir mutfak uzmanı miyim emin değilim lakin sevdiğim her şeyde uzman olabilmek için elimden geleni yaparım. Bugün paylaşmak istedim herkesle mutluluğumu. Bu yüzden de mutfaktaydım. Bir yanda güzel bahar havasının esintileri bana gülümserken bir alt fonda Can Atilla... Sözsüz müzik...Bu kadar kelime yorgunuyken müziklerin duyguların kelimeleri bizde kalsın değil mi...Bizi mutlu eden zamanları ne kadar yoğun olursak olalım oluşturalım ve hayatımızdaki güzellikleri paylaşalım. Profiterolumu evdekilerle nasıl paylaşacağım bir bilinmezlik olsa:) akşamlarımız güzel geçsin akşamlarımız ev sıcaklığının en güzel haliyle geçsin. Sığınağımız olan evlerimiz...Onları güzelleştirmek bizim elimizde...

25 Nisan 2016 Pazartesi

RÜYA KUTUSU


      Uyanmak istemediğiniz rüyalarınız var mı? Anlamsızca sürmesi için dualar ettiğiniz aslında bir parçanızın gerçek olmadığını bildiğiniz rüyalarınız...Yapılan araştırmalara göre rüyalarımız bir dakikayı bile bulmazken saatlerce hatta günlerce aynı rüyanın etkisinde nasıl kalabiliyorduk? Belki hüzünlerimizden belki de hislerimizin gerçekleşeceğinden duyduğumuz korkularımızdan... Mutluluklar diyemiyorum. Mutlulukların rüyası görülmez yaşanır. Bilmiyorum. Benim rüyalarım genellikle duyduğum özlemlerimin sonucu sanki. Zamanın üzerine bir örtü serdiğini düşündüğüm ve sanki o örtünün açılmayacağını bilerek tam tersi çıkan rüyalarım... Özlemlerimin bende önemi büyük, eminim. Fakat şimdi farklı. Bir manzara bir duygu ve bir şehir... Bir şarkıyı rüyanızda gerçekleştirdiniz mi veyahut bir kahraman olduğunuzu gördünüz mü? Rüyalarımız özeldir. Bu yüzden görülmeyen rüya kutularımız vardır. Vazgeçemediğimiz ve kimselere göstermediğimiz kutularımız zamanı geldiğinde bize kendilerini hatırlatmaz mı!!! Evet böyle bir gündeydim.
Sanki bir film sahnesinde alt fonda sevdiğim bir şarkı ile yürürken hatırlatmadı kendini rüya kutum. Rüya kutum yaz mevsimini vurgulayan bir parkta kendimi dinlerken hatırlattı kendisini. 25 yaşıma girmeme fazla bir zaman kalmadı.
   
     Ben bir yaz çocuğuyum. Sıcak günlerde şikayet etmemem gerektiğini söyleyenlere "lütfen" diyorum. Yazı sevmek şikayet etmeyeceğim anlamına neden gelsin. Fakat evet sıcak bir yaz gününde doğdum ben. Her rüyamda yazı hatırlatan bir çiçek mutlaka yer alır. Bugün uzun bir yürüyüşün sonunda parkta kendimi bulduğumda ne yapmak istediğimi düşünüp durdum. Hayat belirli sınavlara hazırlanmakla geçerken kaçırdıklarımı düşündüm. Elimin neden zorunluluklarıma gitmediğimi düşündüm. Yüksek lisans için haftalardır masamda bana bakan kağıtlara selam veremiyorum. Mayıs ayındaki o popüler sınavın stresi sarmışken rüyalarımın aklıma gelmesi. Bazı rüyalarımı unutmam. Hafızamın kuvvetli olduğunu söylerler. Ezber yapmaktan nefret eden zihnim; görmek, duymak ve yaşayarak öğrenmek ister. Bundan mıdır bilmem kolay unutmam... Çoğu zaman yorsa da. Bugün geçenlerde gördüğüm bir rüya gözümün önünde canlanıp durdu. Tüm lisans boyunca yürüdüğüm yılan misali kıvrım kıvrım uzayan yolumda yürürken otobüs durağını gördüğümde nasıl hızlıca koştuğumu gördüm. Gidişlerim ve gelişlerim sıradandı. Aradan bunca zaman geçmişken o duyguyu şimdi anlamak... Demek ki anılarımı önemseme yaşıma gelmişim. Elimde bilgisayar çantamla koşmanın zorluğu hatırlamak son beş dakikanın içinde kaç saniyenin yer aldığını düşünmek. Güneşin batışını görmek, öğle sıcağının yakıcılığını ruhunda hissetmek. Özledim. Belki de ilerleyen yılların getirdiği sorumlulukların altında eziliyorumdur. Kendime itirafımı bugün yapmışımdır. Kim bilir....

6 Nisan 2016 Çarşamba

GÜN YORUMLAMASI

Anlamsız mutluluklarla ruhunuz dolduğunda korkanlardan mısınız? Hemen sonrasında hakkınız yokmuşçasına düşündüğünüz hüzünlerin gelmesi mi korkularınızın sebebi... Uzun zamandır düşünüyorum. Uzun zamandır hayatımda beni mutlu eden yada hüzünlendiren olaylarla hayatı anlamlandırmaya çalışıyorum. Belki bir anda değil ama öğrendiklerimle yavaş yavaş büyüyorum. Eskisi gibi olmayan hafızama kızmıyorum. Anılarımı birer birer özenle sakladığım sandığımı ara sıra açmıyorum. Aslında sıklıkla açıyorum. Sonrasında fark ediyorum ki, unutmaktan korktuğum için açıyorum anı sandığımı. Unutmak en zoru. Bu yüzden fotoğraflar çekmeye başladım. Gülüyorum bu halime. Fotoğrafları sevmedim, sevememiştim bir türlü. İnsan hafızası en iyi fotoğraf makinesidir bu yüzden bir alete sığınmaya ne gerek vardır diyordum. Yanılmışım diyemem. Sadece artık unutmak eyleminin bana bu kadar sıklıkla uğrayacağını hissetmemiştim şimdiye kadar. Fotoğraflarla alıp veremediğim yok. Hatırlayamadığım bir anda böyle demiştim, arkadaşıma. Olmayan zoraki gülümsemeler bana göre değil yalnızca. Her fotoğrafta asık suratlı olmamın sebebi kim bilir belki de bu sebeptendi.

Nisan tüm güzelliğiyle bugün kendini hissettirirken yazıyordum bu satırları. Adımlarım kaldırımda izini bırakırken başımı havaya kaldırdığımda fark ettim, mutluluk aslında bir çeşit alışkanlık. Eğer bu alışkanlık küçük yaşlardan itibaren edinilmediyse zor... Çok zor... Yazı anımsatan bu hava tüm gün verdiği inanılmaz bir yaşama sevinci ile bu durumu dile getirip durdu. Mutlu olmak için nedene ihtiyaç yok, ne kadar zor olursa olsun çevrene bak. Haklıydı. Defalarca geçerek ezberlediğim sokaklarda; farkına varamadıklarımı görebilme imkanını bana hatırlatan nisan ayının tüm güzelliğini görebilmenin neşesiyle yürüdüm. Kulağımda bir piyano sesi ve kelimeleri baştan sonra insanın kendisinin yazabileceği bir müzik. Baştan sona yazıp sildim. Tekrar yazdım, kaç silme kaç yazma sonucunda ulaşmam gereken yere vardım bilmiyorum. Sonrasında içimdeki sese kulak verip zorunluluklarımdan vazgeçip ilerledim. Kendimi bulduğum ağaçların gölgelediği ufacık bir dünya idi. Pek bilinmeyen, bilenlerinse alışkanlık oldu bizimkisi artık dedikleri küçük bir kahve dükkanı. En kuytu köşe yerine en aydınlık yeri seçtim, bu kez. Gelip geçen insanların hayat karmaşasına kulak verdim. Tüm yorgunluklarımıza gülümsemeyi denedim. İyi geldi. Gülümsemek geçirmeyebilirdi yorgunluklarımızı lakin kısa süreliğine serdiği o örtü az da olsa iyi gelmişti.

4 Nisan 2016 Pazartesi

NEFES DURAKLARI


 Nefes aldığın yer mutlu olacağın yerdir. Aklımda nereden kaldığı belli olmayan sözler yumağı. Fakat şimdi anliyorum. Nefes almak sadece soluklanmak değil. Nefes almak huzuru dinlemek,mutluluğu anlamak,nefes almak...Benim için yeniden başlama cesareti bulmakmis. Büyüdükçe anlıyor insan. Büyüdükçe küçülen hayal dünyamız da nefes anlamadığımız için mutsuzlastikca anlıyor... Üç noktalarda dinleniyorum bu ara. Devamını bilmediğim zamanlara saklıyorum hayallerimi. Nefes alacağım yeri  bekliyorumdur belki kimbilir. Karşımda bugün böyle bir manzara vardı. Düşünce antrenmani yapmak isteyenler yada bir ressamın derdini anlatması için gerekli manzara. Ben ne bir ressam nede düşünce diyarının yorumlayıcısiyim. Bazen sığınaklarini arayan küçük bir kız çocuğundan farksız olduğumu düşünüyorum. Böyle bir manzara da bugün benim sığınağımdı. Yanımdaki herkes kalabalığın akışına kapılmış ken dinlemek istedim. Duymak istedim kendimi. Bugünkü dileğim buydu...

2 Nisan 2016 Cumartesi

Kaç dil, Kaç sayfa, Kaç kelime?

İlk kelime yorgunluğu... İlk tanışma, ilk cesaret ve ilk kırgınlık hatırası. Milyonlarca kez kalbimiz kırıldı. Fakat bir kez kırıldı o bir kez kırılma tüm kırılmalara bedeldi. Neydi o kırılma? Bir sevgi kaybı mı yoksa hayal düşkünlüğü mü... Belki de tüm yalnızlıklarımızı hatırlatan bir kırgınlık olduğu için tüm kırgınlıklarımıza denkti. Zaman ilerlerken oysa bize öğretmişti. Büyürken daha az kırılacaktık. Bir kitabın sonuna yaklaşırken daha da mutlu olacaktık. İnanmak istediğimiz bu değil miydi? Aslında cevapları beklerken ömrümüz sorularla geçiyor ve cevapları aldığımız her an soruların dünyasında yaşamın çekiciliğini kaybediyoruz. Tıpkı kendi hikayemizde büyürken kaybettiğimiz giriş, gelişme ve sonuçta; sonuca umutla yaklaşırken ardımıza bakma alışkanlığı edinmemiz gibi. Kızmamalıyız. Büyüklerimizin geçmişe özlem duymaları birer alışkanlıktan da fazlasıdır. Zamana uyum sağlamamaktan fazlasıdır. Zaman bu dünya var olduğundan beri aynı değil miydi? Bir an bile akmaktan vaz mı geçmişti? Hayır... İnsanoğlu değişimin ta kendisi olarak suçu zamana yüklemeyi kendisine adeta bir borç bildi. Şimdi düşünüyorum da günlük tutmak benim için bana ait olmayan bir alışkanlıktı. Ve ben büyüdüm. Büyüdükçe geçen süreçte günlük tutmak alışkanlıktan fazlası oldu benim için. Günlüğümü diğerlerinden farklı tutuyorum. Kelimelerin yaşamsallığına inanarak, yazıya gerek kalmadan. Günlük tutmak için kaleme ihtiyacım yok biliyorum. Fakat ellerim kalemden kopamıyor. Öğrenciliği öğrenen benim ellerimden kalem düşmüyor. Bu yüzden yazıyorum. Düşüncelerimin, duygularımın yığın oluşturmasını engellemek için. Acılarımı, kırgınlıklarımı biriktirmemek için... Ne tuhaftır elime aldığım kalem sevinçlerimi yazamıyor... Kalemin de ruhu var. Tıpkı bizler gibi... Bize dönüşen ruhlarının dili  ne zaman konuşmaya karar verirse o zaman konuşacaklar. Hatrımızdan çıkmayıncaya kadar...

15 Mart 2016 Salı

BAHAR RENKLERİ

Uzun yürüyüşler her zaman ruhu dinlendirmiştir.En azından benim için böyle. Yürümek saatlerce bilmediğim bir yerde turist olmak nefes aldırdı sanki. Aslında bir yerlerde bildiği şehirlerde de insan turist olmali. Görmediğini görebilmek duymadığını duyabilmek ve hissetmediğini hissedebilmek için. Şimdi bahar son sözü söylemekte...Soğuğa kafa tutmakta açan bu güzel çiçekleriyle. Dünyanın en güzel manzarası bu olmalı. Tüm yorgunlukları alacak bir düş manzarası. Baharın rengi yeşil olmaz yalnızca. Bahar hissedilen her renktedir. Masallar en çok bunu öğretti bana. Bir yaz çocuğu olsam da baharın güzelliğine her zaman saygı duymuşumdur. Bu yüzdendir az fotoğraf çekmelerim. Her fotoğrafin bir hikayesi olmali inancım. Bu fotoğrafında var bir himayesi. Ya sizin hikayesi olan fotoğraflarınız var mı?