22 Temmuz 2020 Çarşamba

TEMMUZ NOTLARI

                                             
"Ah insan istediği an değişiverse, bir kelebek oluverse, bir karınca...ne iyi olurdu."(Sevinç Çokum/Ağustos Başağı)
                                    
   Hayatımdaki en özel yeri olan kitaptan bir alıntı ile başlamak istedim yazıma ki bu kitabı gerçekten çok seviyorum. Ağustos'un bir hikayesini anlat deseler bu kitabı anlatırdım sanırım. Bir önceki yazımda sınavlardan bahsetmişim ama sonucunu söylememiştim. Çok şükür ikinci üniversite bitti. Yüksek lisans tez dönemini saymazsak aslında mutlu olduğum dersleri almak bir kenara işim olmasını dilemiştim. Mezuniyet sonrası iş bulma süreci uzadıkça işin özü atanamadıkça farklı alternatifler aradım istemsizce. Düzenli bir gelir ve belirli bir güvence olmadıktan sonra hayallerde sandıklara doğru yol alıyor. Eskimiş hayaller hayat sandığında mutluluğu bekliyor. Kimi zaman unutulduğunu düşünüyor oysa ki o sandığı açmanın cesareti gelsin diye zamana dualar ediliyordur. 
   Temmuz ayı; yaz mevsimin ruhu olan bir ay. Hayat canlılığında; gecesi düşsel gündüzü ise yorgun bir ay. Göz açıp kapayana çok hızlı geçti sanki Temmuz ayının günleri. İlk iki hafta da sınav ve açıklanması sonraki ay ise ağustos ayındaki DGS için çalışmaya başlamak derken geçti gerçekten de. Bazen bazı aylar bir ömür gibi gelse de bazı aylar da bir anımsama gibi hızlı geçmekte. Bu ayın sonunda doğan birisi olarak  doğum günüm gelmeden yeni yaşıma neler ekledim neler öğrendim düşünceleri küçük bir not defterini çoktan doldurmuş meğer... Öyleyse yazmaya başlayayım :)
                    
      *Mart ayında uğraşarak ektiğim, saksı bulmakta çok zorlansam da bir bebek gibi adeta baktığım domateslerim kahvaltıda bu ay yerini aldı...

          *Hayatımda gerçekten çok ama çok istediğim polaraid makine artık benim oldu. Rengine baktıkça ayrı bir mutlu oluyorum.
  
        *Yüksek lisans sonrası olan o büyük hüsranı atlatabilmeyi başarsam da garip bir sirkülasyonda olduğumu düşünmeye başlamıştım. Başladığım her şey bitmeyecek sürünceme de kalacak diye düşünüyordum. Adalet bölümünü bitirmek motivasyon açısından beni yükseltti bu açıdan. 
                 
*Zamanı ertelememeyi öğrendim sonunda. Ertesi güne bırakma huyum olmadı ama yaz gelsinler, sonbaharda gelirimler aslında mesafelerin anlamsızlığında kaybolup gidermiş.
                
 *Kitap listemdeki okumak istediğim tüm kitapları bitirdim. Okumaya Kemalettin Tuğcu romanlarıyla başlamadım ama sırasıyla sayabildiğim romanları olan bir yazardan uzun bir yolculuğa çıktı zihnim. Bu yolculuktaki her bir durakta çok özel yazarların hikayeleri ve romanları kütüphanemde yer edindi. Aile kütüphanesinden ayrı benim de bir kütüphanem var artık.

*Yemek ve pasta konusunda kendimi hiç düşünemeyeceğim kadar ilerlettim :)
Liste uzun ancak şimdilik yazımı burada sonlandırırken sizlerden hayatınızda yer edinmiş belki bir değil on kez yine okumalıyım dediğini kitapları yorumlarınızla bekliyorum ... Güzel bir ay hepimizle olsun :)

11 Temmuz 2020 Cumartesi

BİNBOĞALAR EFSANESİ YAŞAR KEMAL

                                            
    Çukurova... Efsaneleri yaşatan aslında efsanelerle yaşayan ova. Sıcağı dillere destan,baharı daima sevilen toprağa tutkun bereketli toprakların değerini bilen şehir; Adana. Bu şehirde doğmuş bu şehrin havasını solumuş belki de bu şehrin durağında hayatı izlemiş ve anılarında yer vermiş edebiyatçıların eserlerini okuduğumda çok mutlu oluyorum. Orhan Kemal; kitaplarının hemen hemen hepsini okumuş birisi olarak Yaşar Kemal kitaplarını bu yaz okuyup bitirmek istiyordum. Adalet bölümü sınavları bitip açıklanınca hemen okumaya başladım. Binboğalar Efsanesi eserini...

  "Yüzyıllarca yerleşik düzene geçmemek için direnen Türkmenlerin romanı Binboğalar Efsanesi Hıdırellez şenliklerinde, göçerlerin kış için sığınacak topraklar bulma dilekleriyle başlar. Ancak kış onlar için bir yok oluş öyküsüne dönüşecektir.
Yörüklerin yok oluşuna yakılmış bir ağıt..."(Kitap tanıtım rehberinden)
      
 "Ağlar bu mezarlıkta yörükler her gece
     Bıkıp iri  yıldızları davar sanmaktan
    Düşünür eski günleri...iskandan önce
      Geride kalmanın hüznü yamanmış yaman"
                    MELİH CEVDET ANDAY

Osmanlı döneminde konar- göçer Türkmenlerin iskan politikası çerçevesinde zorunlu olarak yerleşik yaşama geçirilmesi ve bu politikaya direnen "Ferman padişahınsa dağlar bizimdir diyen Dadaloğlu gibi Türkmenlerin mücadelesine uzanıyor; kitabın ana konusu. 
Osmanlı Devleti sonrası Kurtuluş Savaşı ve derken Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte İsmet İnönü dönemine kadar yerleşik yaşama geçemeyen Yörüklerin bir kışlak bulma arayışında kayboluşlarını okurken tek bir satır bile atlamak istemeyeceksiniz. 

Kitap içerisinde bizlere aktarılan karakterler öylesine canlı ki o acı ve sıkıntıyı anlamak için birkaç cümle yetiyor hatta artıyor bile. Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. Hıdırellez zamanı; beklenilen o mucizevi anı yakalamak ve hep birlikte kışlak dileyelim sözü her zamanki gibi insanoğlunun "ben" isteğinde kaybolup gidiyor. Çukur'a indiklerinde köylüler tarafından yapılan baskı, ağaların zulmü ve Çukurova'da yaşayacak alan onlara bırakılmaması öyle ki azalırken azalıp yok olalım artık dayanacak gücümüz kalmadı şeklindeki yakarışları karşısında üzülüyorsunuz.

 Yerleşik yaşama geçen yörüklerin ise geçmeyenlere yardım etmemesi hatta onların da o baskıya katılması beni insanlar hakkında düşüncelere sevketti, ne yazık ki... Kerem'in şahin sevdası dedesinin kalp kırıklığı ile vefatı aklımda yer edinen önemli olay. Vefatı üzerken bu durum alışagelmiş gibi umursanmaması ve Ceren... Ah Ceren kız vah Ceren kız dedim.
Kitaptan alıntılar;
"Herkes göremez yavrum. Yalnız günahsızlar, iyilikseverler görür onları. Kötü insanlara, kuşlara, arılara, insanlara zulüm yapanlara gözükmez onlar. Saba gözükür yavrum. Belki bana da..."
"Türkmenin kadınları bu dibeklerde kahve döverken, dibek seslerinden dünyanın en nazlı türkülerini yaparlardı..."

"Eski anılar insanın başına bir çağlayan gibi dökülür."

"İnsan soyu bu kadar yozlaşamaz, aşağılaşamaz, küçülemezdi"
Zamanın bir masalı olursa eğer bu kitap bu masalı anlatmış derdim. Uyum sağlarken bizi biz yapan değerleri ama en çok merhamet ve empatiyi unutmadan ilerlenmeli. En güzel kıyafetler, teknolojik aletler, zenginlik peki insanı insan yapan değerleri unutmaya değer mi?

Şimdilik yorumlarım bu kadar. Eğer listenizde yoksa bu kitabı okumanızı mutlaka tavsiye ederim. Beklerim yorumlarınızı...

3 Temmuz 2020 Cuma

INSTAX MİNİ 11 İNCELEMESİ



Çok sıcak bir Temmuz gününden herkese güzellikler dilerim. Yaz çocukları; kışın hüznünü ruhunda taşıyan baharın kıymetini bilendir diye söylerim daima. Bu ay içerisinde doğum günüm olduğundan Temmuz ayının yeri bende ayrıdır. Ama çok sıcak; yorumları okuyorum da gülümsemeden edemedim, Lütfen Allah'ım biraz bu sıcaklığı kıs diyen çok insan var.  Olsun; insan sıcakta da soğukta da anılarını muhafaza etmeli değil mi! Pandemi dolayısıyla gitmek istediğim birçok şehri görmeyi ertelesem de bulunduğum anın değerini anlamak en büyük öğreti oldu. Uzun zamandır almak istediğim İNSTAX MİNİ 11 bu anların değerini belki unutmamak belki de gülümseme nedenlerimi daha çok aklımda tutmak için sonunda satın aldım.



Online olarak satın aldığım İNSTAX MİNİ 11; 600 TL gibi bir fiyata satın aldım. Korunaklı ve hızlı bir şekilde teslim edildi. Paket içerisinden aynen bu şekilde çıktı. Leylak rengi çok tatlı değil mi?


Fotoğraf makinesinin arka tarafı bu şekilde; ürün ile birlikte 20 poz da gelmesi bizi çok mutlu etti. 10 poz koyup bitirdikten sonra diğer 10'luk yerleştiriliyor. Uyarılarda da okuduğum; 10'dan geriye doğru azalıp sıfırlandığında yeni pozları koymanız gerekiyor. Bu ürünü çok fazla araştırmıştım. Türkiye'de kapsamlı kutu şeklinde satılmıyor. İnstax Mini 9 biraz daha geniş kapsamlı; mandal, albüm ve fotoğraf makinesi kılıfı şeklinde satılıyor ama Mini 11 destekleyiciler henüz piyasaya sürülmemiş.


Ancak kutu içerisinde parlamayı önleyici iki tane düğme de var. Birisi beyaz birisi de leylak rengi. Tutmak için ayrıca ipi de bulunmakta. Ön tarafındaki düğmeye bastığınızda selfie modu açılmakta; odaklanma için ayarlamalar yapabiliyorsunuz. Selfie aynasından kendinizi görebilirsiniz de. Bu özelliği çok hoşuma gitti, tavsiye ediyorum. Denemek için akşam saatlerinde yeteri kadar ışık olmadan da nasıl çıktığını görmek için bir poz kullandık. Renkler beklentimin çok üzerinde canlı ve ayırt edici idi. 
Bu yıl bana ertelememeyi öğretti. Sevdiğim ve mutlu olduğum her anın değerini unutmadan şükrederek yarına umutla bakabilmek en büyük dileğim. Bu ara lisede dinlemekten vazgeçmediğim bu ara yeniden dinlemeye ve dinlerken mutlu olduğum
NEV-KELEBEK hızlı versiyonu da not olarak bırakayım.
Şimdilik yorumlamalarım bu kadar. Beklerim yorumlarınızı...