Bugün garip bir Ağustos günüydü...
Sıcaklığın yerini inanılmaz bir rüzgara
bıraktığı güneşin yüzünü utanarak gösterdiği
bir gün. İnsanlar gibi mevsimlerin de ruh
halleri karışıyor ara sıra. Sanırım sonbaharı
yavaş yavaş benimsemeye başladı
Ağustos ayı. Eylül yalnız bir ay.
Yalnız ve sakinliğin ardında koşuşturmalı
bir ay. Evde sıkıntıdan ne yapmalıyım
derken;yıllar önce izlediğim Notting Hill filminden bir görüntü aklıma takılıyor. Hugh Grant'in mevsimleri yaşayan o yalnız yürüyüşü... Bilinçaltım sonbahar sevgisini
acaba o sahneden mi aldı bilemem
fakat filmden çok o sahneye hayran
kalmıştım. Aşk Engel Tanımaz...
İzlemiş olanınız mutlaka vardır. Müthiş bir
klasik olan bu film benim için sonbahar güzelliğinde olan bir filmdi. Yazın canlılığının uğurlandığı fakat sonbaharın ruhundaki kışın capcanlı yaşadığı bahar tadında bir aşkın filmiydi. Aşk hikayesi bir yana
Hugh Grant'in kitapçı dükkanında
kaybolmak istediğimi hatırlıyorum.
Neden bulunduğum şehirde öyle bir kitapçı dükkanı yok diye üzülmüştüm. Sanırım
saatlerce ellerim kitap raflarında aradığım
kitabı bulmak bahanesiyle durabileceğimi düşünmüştüm. Filmlerdeki ayrıntılar
izleyenlerin zihninde bir başka dünyanın
kapısını açıyor sahiden de.
Filmdeki kitapçı dükkanı, mevsimler ve
Hugh Grant karakterinin yani Will Thacker'ı bakışlarıyla, çekingenliğiyle en çok da
gülüşüyle belki de karakterin kendisinin ile inanamadığı zamanlarda ortaya çıkan
cesareti ve Anna'nin(Julia Roberts)
"I'm also just a girl, standing in front of a boy, asking him to love her."
cümlesi filmi akıllara kazıyan ayrıntılar
değil mi? Anna'nın bu cümlesinin
saflığı insanın kalbini yakalıyor.
Eski ve yeniye dair. Tıpkı bir kar küresi gibi tepetaklak olduğunda dünyamız; yanımızda sevdiklerimiz olsun isteriz değil mi...
Bu yüzdendir arayışımız sonlanmaz.
Bizi gerçekten sevecek insanlar bekleriz.
Anna'nın kalbini açmasından sonra kendimi
onun gibi değil de sevgisini beklediği
insan gibi hissetmiştim. İnanmak isteyen fakat sonradan anlayacak olan fark ettiğinde de beklenilmeyeni yapan.
Aşk hakkında sayılamayacak kadar hikaye,
film ve şarkı yapılmadı mı? Yapılmaya da devam edecek. Aşkın hikayesine klişe demenin
yanlış olduğunu düşünüyorum. ü
Klişe olan biziz. Zamanı kendimize suç ortağı yaparak düşüncelerimizin saflığını kaybetmekle kendimizi bir rutine kaptırdık.
Herhangi bir koşuşturmada mutlu
olduğumuza inandık. Kalabalıkların
yalnızlığımızı örteceğini sandık. Oysa Anna ünlüydü fakat sıradan bir kız olduğunu itiraf edecek kadar özeldi.
Bu ikilinin uyumu hangi kelimelerle
ifade edilirse edilsin bence mükemmel
kelimesi en uygun olan. Bazı sahnelerde
soğuk gelen o tavrı bu inanılmaz gülüşle
kapatan Julia Roberts'a hayran olmamak
elde değil. Hugh Grant'in bu film dışında izlediklerim arasında bu kadar
sevdiğim filmi bir daha olmadı.
İnsan sormadan edemiyor karakteri yaşatan onları oynayanlarsa zihinlerde kalanları
canlı tutan bizler için daha kaliteli filmler yapılamaz mı... Son zamanlarda
sinemaya gittiğimi unutacak kadar
uzak kaldım sinemadan.
Bu yüzdendir ki eski filmleri izliyorum.
Benim için özel olanları da sizlere
paylaşmaya çalışacağım.
Duyguları ve hikayeleri özel kılan
filmler olduğu sürece hayat daha güzel
olacaktır....