Mart ayının ilk yazısını bir kitap değerlendirmesi ile yapmak istedim. Uzun zamandır Kitap Hırsızı kitabını okumak istiyordum ancak şubat ayının ilk haftası sipariş verip elime ulaşır ulaşmaz okuyabildim. Son zamanlarda fark ettiğim kadarıyla kitap fiyatlarında ciddi bir artış var ne yazık ki... Eğitim kitapları da geçen hafta sipariş verdiğimde kargo dahil kampanyaları takip etmeye başladım gerçekten yoksa bütçem oldukça sarsılacak. Neyse... Kitap tanıtım yazısından;
"2.Dünya Savaşı Almanya'sında yaşayan küçük kız çocuğu Liseli Meminger'in uzun sure hafızalardan silinmeyecek ilginç hikayesini çarpıcı bir dille anlatan Kitap Hırsızı şimdiye kadar otuz dile çevrildi. Avustralya'da ve çeşitli ülkelerde pek çok ödül almasının yanı sıra The New York çok satanlar listesinde bir numaraya yükseldi. "
Benim için daima kitaptan filme uyarlanan filmler ki buna Alacakaranlık ve Harry Potter dahil olmak üzere filmlerden daha çok kitaplar özeldir:) Yönetmenin gözündense görmek istediğim dünyayı yazar tarafından bana tanınan serbestlik eğitim hayal gücümle görmek isterim. Ancak ilk kez önce film sonra kitabını okuduğum ilk hikaye Liesel'in hikayesi... Kitabı iyi ki okumuşum diyorum. 574 sayfanın nasıl bu kadar çabuk bittiğini anlamadım bile... Hikayeyi başlatan ve aslında dinleyicisi olarak ilginç bulacağınız anlatıcı Ölüm, biraz olsun hissettiklerini bizlere sunarken karakterleri ayrıntılı olarak tanımaya başlıyorsunuz. Filmde bazı karakterlerin hikayesi neredeyse yoktu. Liesel'in kelimelere sığınırken yaşam denilen ömür biçilen yolculuğunda kitaplara olan sevgisi, merakı ile yine başka bir dünyaya kendisini aktarabilmeyi başarabiliyor. 2.Dünya Savaşı ve Hitler etkilerini apaçık değil belki ama hissediyorsunuz. Liesel'in yerleştirildiği ailenin fakirliği, Heaven isminin ironisi gibi yaşamaya başladığı mahalleyi, akordeon çalan manevi baba karakterini ve çok fazla söylense de annenin mücadelesini ve Max... Boks yapan Max, Nazi dönemi Almanya'sında yahudi olduğu için geride bıraktıklarına bakamadan yaşayabilmek için Liesel ve manevi ailesinin yanına gelir. Evin bodrumu bir kaçağı saklarken Liesel'in arkadaşı olan Max savaşın şiddetlendiği süreçte sığındığı ailenin de yanından ayrılmak zorunda kalır. Baba ise savaşa gönderilir. Savaştan döndüğünde ise sevincin bir süre sonra hüzne dönüşeceğini hissediyorsunuz, istemsizce. Anlatıcı olarak Ölüm burada devreye giriyor, etkileyici bir biçimde her zaman düz bir yolda ilerlemediğini bazen de şaşırttığını okuyoruz. Dokuz yaşında küçük bir kız çocuğunun ekmek yerine kitap hırsızlığını yapması, hırsızlık yaptığı evin hanımının pencereyi açarak izin verdiğini anlamak ve anlaşılmak dahilinde olan süreç ile Liesel'in yazmaya başlaması... Filmden bir alıntı; kelimeler hayattır Liesel cümlesini o kadar iyi vurguluyor ki kitap, hayran olmamak elde değil... Bu kitabı okumanızı tavsiye ederim:) Kitaptan alıntılar;
"Caddenin her yerinde insanlar vardı ama boş olsa, yabancı bundan daha yalnız olamazdı."
"Kitapları tek tek parmaklarının altında hissetti. Sihir gibiydi. Bir avizeden yayılan parlak ışık huzmeleri gibi. Birkaç kez kitaplardan birini neredeyse yerinden çekecekti ama onları rahatsız etmeye cesareti yoktu. Çok mükemmellerdi."
Şimdilik yorumlarım bu kadar, beklerim yorumlarınızı...