Mevsimler de insanlar gibi huzur bulacakları yere doğru yol almak istiyorlar. Onlarda nefes alıyor ve nefes veriyorlar. Hatta ölüyorlar bizlerden farkı daha umutlular. Umuda çiçek açmaları ne kadar uzun sürerse dursun daha sabırlılar ayrıca. Adana'ya döndüğüm de sıcaklığın yerini muntazam bir derinliğe bıraktığını anladım. Takvim yaprakları hayatımızda eskisi gibi olmasa da bugün uzun zamanda sonra bir yaprak kopardım gördüm ki 1 Eylül...Sonbahar gelmiş. Kışı pek de sert olmayan bir memleketiz sıcağında ise yaylalarımız kurtarıcı olur çoğu zaman. O yüzden bahar kısa süren bir tebessüm gibi gelir. Yaz ayında esen hafif bir rüzgar yada mutluluk...Ardınca gelen kışı umursamadan. Bugün öylesine yürüdüm. Anlamını koymadan kendimi bir parka attım. İzledim her yeri, her bir noktayı en çok da insanları... Kalabalıklarda kaybolmaya öylesine alışmısız ki en çok kendi yalnızlığımızı duyduğumuzu düşünürken başka yalnızlıklara kulak verdim. Belki de sadece duymayı dinledim. Biliyorum hayat büyüdükçe kalabalıklaşan bir paragraf yığını başladığım kelimeyi unuttuğun izin verildiği kadar hikayende yol almak zorunda olduğun... Fakat başka yalnızlıklara kulak vermeyi unutursak o zaman gerçekten yalnız hissetmez miyiz? Sonbahar tüm kırılganlığı ile bana da uğradı sanırım. Olsun biliyorum ki her mevsim hayati dillendiren bir sırdaş gibi...Bu yüzden Hoş geldin sonbahar!
1 Eylül 2016 Perşembe
21 Ağustos 2016 Pazar
Düşünce Günlüğü
Eveeeet....Gece paylaşımı yapılmaz böyle derseniz anlarım fakat yarına yaylaya yolculuk varsa efendim gitmeden güzel şeyler yapmak istersiniz😊 ilk defa yaptığım bu tarifi herkesler çok beğendi.
Biliyorum çok güzel pastanelerimiz var şehirlerimizde, fakat kendi elimizle yaptığımız hamur işleri bir başka oluyor sanki. Seviyorum hamur işleriyle uğraşmayı her ne kadar yaptığım kadar yemesem de (iyi ki yiyemiyorum çünkü çok çabuk kilo alan birisiyim) yapmak bir çeşit terapi gibi. Düşüncelerim benim fazlasıyla yorduğunda kendimi mutfakta bulurum, farkına dahi varmadan. Çok fazla yemek çeşidi bilmem belki ama uğraşı ve öğrenmek isteği çocukluktan yadigar hele ki bir Adanalı olarak adana yemeklerini yapmayı bilmemem büyüklerin tabiriyle yeni nesil olduğumun göstergesi olsa da öğreneceğim eninde sonunda. İsraf etmeden düşüncelerimi yaptığım yemeklerle yorgunluk atacağım. Yazarak yorgunluğumu anlatacağım yemeklerle de yorgunluklarımı azaltacağım. Hayat insanın karşısına neler çıkacağının toplamı olan bir kitabın adı gibi. Bu ara sıklıkla düşünüyorum. Bir kitabın sayfasını açmadan önce kapağına bakarız değil mi ben kitabın arkasına bakarım hatta son sayfayı okurum kimi zamanda. En çok bu huyuma kızıyorum. Güvenli adımlar atmaya çalışırken kaçırdığım anların pişmanlığına kızıyorum. Öğreniyorum. Bazı duygular öğrenilir bazıları ise bin bir zorlukla zaten senin ruhuna kazınmıştır, biliyorum. Yolculuklara alıştım seviyorum da. Fakat yaş aldıkça alışkanlıklarıma daha çok bağlandığımı fark ediyorum. Yol ayrımlarında kendi cesaretsizliğime kızsam da alışıyorum.
Alışkanlıkların hayalleri yavaş yavaş tükettiğini öğreniyor insan. Ve ne kadar güçlü olduğunu anlıyor insan tüm bu alışkanlık ve düş kırıklıklarına rağmen yeniden hayal kurmaya başladığında... Asla kararlarınızda arada kalmayın. En kötü karar, kararsızlıklar dan iyidir diye boşuna söylememişler. Yavaş yavaş da olsa anlıyor insan yeniden hayal kurmaya başladığında. Hayaller yaşamın gülen yüzü değil mi...
16 Ağustos 2016 Salı
NOTHING HILL
Bugün garip bir Ağustos günüydü...
Sıcaklığın yerini inanılmaz bir rüzgara
bıraktığı güneşin yüzünü utanarak gösterdiği
bir gün. İnsanlar gibi mevsimlerin de ruh
halleri karışıyor ara sıra. Sanırım sonbaharı
yavaş yavaş benimsemeye başladı
Ağustos ayı. Eylül yalnız bir ay.
Yalnız ve sakinliğin ardında koşuşturmalı
bir ay. Evde sıkıntıdan ne yapmalıyım
derken;yıllar önce izlediğim Notting Hill filminden bir görüntü aklıma takılıyor. Hugh Grant'in mevsimleri yaşayan o yalnız yürüyüşü... Bilinçaltım sonbahar sevgisini
acaba o sahneden mi aldı bilemem
fakat filmden çok o sahneye hayran
kalmıştım. Aşk Engel Tanımaz...
İzlemiş olanınız mutlaka vardır. Müthiş bir
klasik olan bu film benim için sonbahar güzelliğinde olan bir filmdi. Yazın canlılığının uğurlandığı fakat sonbaharın ruhundaki kışın capcanlı yaşadığı bahar tadında bir aşkın filmiydi. Aşk hikayesi bir yana
Hugh Grant'in kitapçı dükkanında
kaybolmak istediğimi hatırlıyorum.
Neden bulunduğum şehirde öyle bir kitapçı dükkanı yok diye üzülmüştüm. Sanırım
saatlerce ellerim kitap raflarında aradığım
kitabı bulmak bahanesiyle durabileceğimi düşünmüştüm. Filmlerdeki ayrıntılar
izleyenlerin zihninde bir başka dünyanın
kapısını açıyor sahiden de.
Filmdeki kitapçı dükkanı, mevsimler ve
Hugh Grant karakterinin yani Will Thacker'ı bakışlarıyla, çekingenliğiyle en çok da
gülüşüyle belki de karakterin kendisinin ile inanamadığı zamanlarda ortaya çıkan
cesareti ve Anna'nin(Julia Roberts)
"I'm also just a girl, standing in front of a boy, asking him to love her."
cümlesi filmi akıllara kazıyan ayrıntılar
değil mi? Anna'nın bu cümlesinin
saflığı insanın kalbini yakalıyor.
Eski ve yeniye dair. Tıpkı bir kar küresi gibi tepetaklak olduğunda dünyamız; yanımızda sevdiklerimiz olsun isteriz değil mi...
Bu yüzdendir arayışımız sonlanmaz.
Bizi gerçekten sevecek insanlar bekleriz.
Anna'nın kalbini açmasından sonra kendimi
onun gibi değil de sevgisini beklediği
insan gibi hissetmiştim. İnanmak isteyen fakat sonradan anlayacak olan fark ettiğinde de beklenilmeyeni yapan.
Aşk hakkında sayılamayacak kadar hikaye,
film ve şarkı yapılmadı mı? Yapılmaya da devam edecek. Aşkın hikayesine klişe demenin
yanlış olduğunu düşünüyorum. ü
Klişe olan biziz. Zamanı kendimize suç ortağı yaparak düşüncelerimizin saflığını kaybetmekle kendimizi bir rutine kaptırdık.
Herhangi bir koşuşturmada mutlu
olduğumuza inandık. Kalabalıkların
yalnızlığımızı örteceğini sandık. Oysa Anna ünlüydü fakat sıradan bir kız olduğunu itiraf edecek kadar özeldi.
Bu ikilinin uyumu hangi kelimelerle
ifade edilirse edilsin bence mükemmel
kelimesi en uygun olan. Bazı sahnelerde
soğuk gelen o tavrı bu inanılmaz gülüşle
kapatan Julia Roberts'a hayran olmamak
elde değil. Hugh Grant'in bu film dışında izlediklerim arasında bu kadar
sevdiğim filmi bir daha olmadı.
İnsan sormadan edemiyor karakteri yaşatan onları oynayanlarsa zihinlerde kalanları
canlı tutan bizler için daha kaliteli filmler yapılamaz mı... Son zamanlarda
sinemaya gittiğimi unutacak kadar
uzak kaldım sinemadan.
Bu yüzdendir ki eski filmleri izliyorum.
Benim için özel olanları da sizlere
paylaşmaya çalışacağım.
Duyguları ve hikayeleri özel kılan
filmler olduğu sürece hayat daha güzel
olacaktır....
Etiketler:
aşk engel tanımaz,
bookstore,
cesaret,
film,
gülmek,
Hugh Grant,
Julia Roberts,
kitapçı,
nothing Hill,
tavsiye
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)