7 Mart 2018 Çarşamba

AMELIE


      İzlemeniz gereken filmler listesi yaptınız mı? Ben işsizlikten olsa gerek diğer planladığım her şeyi yapmalıyım diyorum bu ara. İzlemek istediğim filmleri izlemeli okumak istediğim kitapları okumalıyım kararları altında ertelediğim her şeyi yani tamam bir kısmını dahi olsa gerçekleştirmeye çalışıyorum . Amelie filmi gibi. Uzun zamandır izlemek istediğim bu klasik filmi geçenlerde izledim. 2001 yılı yapımı bu film 10 üzerinden 8.6 puan ile bence iyi filmler arasında çoktan yerini almış . 2 saat 9 dakika olan bu film benim izlediğim ilk Fransız yapımı film.Audrey Tautou’nun başrolünde olduğu, Montmartre’de geçen film, modern Paris hayatının karışık düzenini Ameli'nin gözünden farklı bir şekilde anlatmakta. Aslında filmin müziklerine oldukça aşinayız. Benim okul zil müziğimdi mesala filmin müziklerinden bir tanesi. Bazen bir şarkının kime ait olduğunu kimin söylediğini bilmeden alışır gönlümüzü açarız ya benimkisi öyle bir anı hatırlaması.

      Özellikle La Noyee... Nasıl söylenildiğinden dahi emin değilim ama oldukça kalabalık bir cadde ortasında gözlerinizi kapatıp rüzgarı dinlerken sadece benliğinizi hissedebiliyorsunuz. Ara ara dinlememdeki belki en önemli sebep... Aklımdaki düşüncelerin sesini duymaktansa kalbimin sesini dinlendirmeye ihtiyacım olduğunu hatırlatan bu sözsüz müzik hissettiriyor yaşama dair her şeyi. Müziklerle anlıyorsunuz bu filmde minicik detaylar dahi anlamlı. Oldukça anlamlı hem de. Yalnız bir çocukluk geçiren Amelie'nin insanları mutlu etmek için verdiği çaba ile sessiz, sakin bir hayatın enerjik mutluluğun aslında çok zor bir şey olmadığının hikayesi. Sıkıldığını söyleyen arkadaşlarımda var. Bence anlamlı bir film. Güzel bir alıntı ile yazımı sonlandırayım.
"Hayat çok tuhaf. Çocukken zaman çok yavaş geçer. Sonra bir de bakmışsın 50 yaşına gelmişsin ve çocukluğundan ne kaldıysa geriye bir kutuya sığmıştır, Tozlu bir kutuya."
 Yorumlarınızı bekliyorum...

5 Mart 2018 Pazartesi

BAŞLANGIÇ DÖNEMEÇLERİ


(ADANA GÖL KENARI)
          
              BAŞLANGIÇ DÖNEMEÇLERİ
 Pazartesi… Adı çıkmış bu günün. Herkesin karar vermek için, cesaret bulmak için beklediği gün. Diyetlere başlamak için… Yeni bir iş günü stresi yaşamak için. Ya da yeni bir stres yaşamak için seçilen gün. Pazartesinin bir suçunun olmadığını öğrenmemiz gerek aslında. O da haftanın yedi güne ayrılmış parçasından biri sadece. İşin aslı başlangıçlarda değil mi? Pazartesi yedi günün ilki ve haftayı başlatan gün. Bu sorumluluğu üzerine almayı ister miydi bilmiyorum. Fakat razı olmaktan başka kaderi yok gibi…

               İnsanlar içinde geçerli değil mi? Hayatımızın yapboz parçaları gibi. Ömrümüzü, parçalarımızı bulmaya adıyoruz. Ne yaparsak yapalım hep bir eksik parçası kalsa da. Gerçek kaderimiz; aramak. Mutluluğu, huzuru, aşkı, dostluğu. Kimilerimiz bu arayışlara giden kısa yolun elle dokunulabilir olduğunu düşünüyor...Arayışımız zorlu çok zorlu yollardan geçtiğinde en başa dönüp yeniden var olmayı öğrenmek, yorucu. Defalarca kaybettikten sonra yeniden başlamayı öğrenmek cesaretten çok daha fazlası. Umutla ilgili olmalı, inanmakla olmalı.

            Acıdan sonrası alışmakla ilgili olmalı. İnsan çok güçlü bir varlık. Öylesine güçlü ki her zorluktan kan gözyaşlarıyla çıktığı halde yenilenmiş olarak çıkan! İzlemeli hayatı. Hayatın bir adım gerisine dahi düşüldüğünde sonsuza dek böyle olmayacağını bilmeli. İnanmalı. Herkes bu güçle doğar. İnanç duygusu.

          Yapboz parçalarını birleştirmek bizim elimizde. Hayatımıza inanmak yol dönemeçlerinde karar vermek bizim elimizde. Eğer gerçekten çabaladıktan sonra olmadığına inanmak yerine kucaklayabiliriz. Evet bunu yapabiliriz. Olasılıkları düşünmeden korkmadan pişmanlıklarımızı doyasıya yaşadıktan sonra mücadelemizi ederek başlayabiliriz. Döneceğimiz noktada yalnız olmadığımızı bilerek. Kimse olmasa dahi benliğimiz bizimle beraber olacaktır. Asla bizi terk etmeyen destekçimiz. Olacak olanların en fazlasını düşünmemize bile gerek olmadan yanımızda olan benliğimiz. Onu kaybetmediğimiz sürece yaşadığımız her güçlükten sağ salim çıkabiliriz. Ve uyandığımız her güne bu cümleyi tekrarlayarak başladığımızda düşünebiliriz. Görmeyi dileyerek… Baharın geldiğini yeniden canlanmanın canlı tanığı olduğumuz her anın daha da güzele gideceğine inanarak. Hiçbir yol hiçbir hayal; yolunda gitmez. Bazen bizde bunu hatırlayıp yolumuz belirli düz dahi olsa farklı kavşaklara gelip karar vermekten korkmamalıyız. Yenilik güzeldir. Sonucunun güzel olacağına inanarak. Başlangıçlara olan korkumuzu pazartesiyi severek başlayabiliriz. Sevilmeye en değer gün çünkü. O başlamasaydı hafta bitebilir miydi?
Pazartesi not benden gelsin... Yorumlarınızı beklerim

PITCH PERFECT SERİSİ


     Hayata mola.
 Tüm koşuşturmalar, zorunluklar hatta kalabalıkların bile bir ara durgunlaştığı zamandır gece yarısı sonrası. Böyle vakitlerde yorucu olmayan mutlu eden filmler izlemeyi severim. Hep sevdim. Seri filmlerine nedense biraz soğuk baksam da güzel bir seri olan Pitch Perfect filmlerinden bahsetmek istiyorum. Youtube sağolsun bazen bir şarkıyı ararken insan bambaşka şarkılar dinlerken buluyor kendini. Bende böyle bir zamanda keşfettim. Filmin başrol oyuncularından Anna Kendrick görür görmez aklıma cups şarkısı değil Alacakaranlık rolü aklıma geldi. O zamanlar ilgi çekici bulmasam da kendine has bir çekiciliğini olduğunu belirtmeliyim. Sesi oldukça iyi. Pitch Perfect üç seriden oluşuyor. Serinin üçüncü filmi sanırım Aralık ayında vizyondaydı. Ben biraz başlangıç yapmak adına ilk filminden bahsedeceğim. 
Film hakkında notlarım; Pitch Perfect 7.2/10 IMDB puana sahip. 1 saat 52 dakika süren bu filmde aslında kısa sürdü hissini alacağınızdan eminim. 2012 yapımı olan Amerika yapımı müzikal komedi filmi olan bu filmde müzikleri oldukça seveceksiniz. İnsan en iyi enstrümandır sözünü haklılarmış onayını bu filmde vereceksiniz. Başrol kahramanlarımızdan Beca (Anna Kendrick) kendisini okulun acapella grubunun içinde güzel şarkı söylemek dışında ortak noktaları bulunmayan biraz tuhaf olsalar da oldukça eğlenceli kızların arasında bulur. Beca bu grubun sıradan düzenlemelerinin dışında çıkarınca acapella dünyasının en iyi olmak için bir mücadele içerisinde bulur kendisini. Beca'yı cesaretlendiren arkadaşları ve yetenekli oldukları alanda bıkmadan mücadele tutkuları grupta yer alan kişilerin karakter özellikleri ile birleşince güzel bir film olmuş. Bence bu film karakterlerin tanıma filmi ikinci filmde büyüdükçe orta yolu tutturamasalar da bir grup olmayı gerçekten anlamaya başlıyorlar. Üçüncü filmi izleme fırsatım olmadı ancak müzikleri özellikle Cheap Thrill coverı mükemmel.



         Riff Off sahnesinden. Belirlenen kelimeler veya cümlelerin yer aldığı değişik şarkılar söylenerek grupların atıştığı güzel bir yarışma. Örneğin aşk ile ilgili akla gelen şarkı ta ki bir diğerinin aklına gelmeyinceye kadar. Bu şekilde kazanan belli oluyor.

Beca sayesinde ortak bir ritm yakalıyorlar. 


Jesse(Skylar Astin) başrol kızımızın kendisini anlaması için verdiği çaba takdir edilesi. Aynı zamanda da karakteri çok hoş. Diğer başrol erkek karakterler gibi bencil değil.

Final sahnesinden. Jessie J (price tag), Pitbull(Give me everything) bu şarkıları birde bu acabella grubumuzdan dinleyin.
Çok fazla anlam aranmadan, yorucu olmayan zamanı eğlenceli değerlendirme isterseniz bu filmi izleme listesine alabilirsiniz.
Yorumlarınızı Bekliyorum...