8 Mart 2018 Perşembe

PRINCESS HOURS THAI

 

Adım atmaktan korkma!!! 
Alışkanlıklarına sığınma yeni şeyler denemekten vazgeçme. Tekrar etmeliyiz aslında. 
Yaşam denilen zaman süreci oldukça kısa. Bir ömür iki heceden oluşmakta. Bazen ben de kendimde bu konuda şikayetçi olabiliyorum. Alışkanlıklarıma
 sığınıyorum. Bir mevsim bir renge takılıp gidebiliyorum veyahut görmek istediğim yerleri sıralarken aman çok uzak olmasın nasıl gideceğim yoksa diyebiliyorum...

Kore dizileri üniversite
 hatta öncesi lise döneminde izlediğim tek dizilerdi. Asya dizileri derken aklıma gelen sadece Kore dizileri oluyordu. Ancak Planlamadan gelen güzel sürprizleri seviyorum sanırım. 
Ugly duckling dizi serisine rastladım. 
Üçlü seri şeklinde yayınlanan bu seriyi sevdim. (İlerleyen zamanlarda o seri hakkında da yorum yapmak isterim) Abartılı manada beğendiğimi
 söyleyemem ancak başlangıç olarak güzeldi. Sonrasında ise ilk izlediğim 
Kore dizisi olan Princess Hours yani Düşlerimin Prensi dizisinin versiyonu olan Princess Hours Thai dizisine rastladım. Oldukça neşeli bir versiyonuydu. 
İlk izlediğim dizi yeri çok farklı
 ama bence başarılı sayılabilecek bir şekilde yapmışlar. Ki izlemediyseniz eğer kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim.
Özellikle başrol kadın oyuncu çok sempatikti. İsimlerini söylemek çok zor. İzledikçe gördüm ki başrol erkek oyuncunun çok dizisi var. Prens Inn(Tao Sattaphong Phiangphor) Khaning rolünde ise olan başrol kızımızın adı Pattie Ungsumalin Sirapatsakmetha... Ayrınca Prens Nakhun rolünde Phan Pagniez...
 
PRINCESS HOURS TAI

PRINCESS HOURS TAI

 Düşlerimin prensi 
ile birebir olmasa da ilerlemeler aynı olan bu diziyi izlerken arka planda doğaya hayran kalabilirsiniz. 
Hayali bir ülke olsa da başlarken özellikle kızımız tarafından belirtiliyor ülkenin çiçekleri ticarette önemli bir yere sahip. Kraliyet ailesinde çiçek esintilerini 
fazlasıyla göreceksiniz. Çiçek bronşları 
ilgi çekici. Halktan bir kız olan Khaning ile veliaht Prens Inn... 
Bu iki karakterin hiçbir ortak noktası olmazken kaderleri bir şekilde kesişir. Bhutin'in veliaht prensi olan prens Inn'ın büyükbabası eski korumasına evlilik sözü vermiştir. 
Bu eski koruma Khaning'in 
dedesinden başkası değildir. Prens başka birini sevse de bu sözü tutmak zorundadır. Bir şekilde ikisi de bu evliliğe razı olur ve evlenirler.
 Birbirlerine benzemese de kalp özde farklı şeyleri istemez mi? Samimi bir aşka karşı gelinebilir mi ki? Diğer karakterlerden Nakhun daha hırslı yansıtılmış.
 Prens Inn ise sessizde olsa daha mücadeleci. Kayınvalide olan Kraliçe ve 
Ana Kraliçe eğlenceli hatta yönlendiriciler. Temelde Düşlerimin Prensi baz alınsa
 da bu dizide gelişen teknolojinin de etkilerini görmekteyiz. (Sosyal medya faktörü gibi)Bu arada Prensin ilk sevdiği
 kız ülkenin milli okçusu.
Her zaman orijinal dizi o şekilde 
kalmalıdır desem de özellikle biz çeviri 
işini abartıyoruz. Kalp Atışı dizisinden çok fazla umudum vardı ancak diziyi 
mutlaka uzatma alışkanlığımız olduğundan orijinalinden farklılaşması hüsrana uğratmıştı. Aslında bir dizi 20 bölümse aynı şekilde 20 bölümde bitirilmeli. Sözün kısası ben sevdim bu diziyi. Eğer boş bir zamanınız varsa büyük beklentiler olmadan izleyebilirsiniz. Diziyi izlettiren güzel mekanlar, kızımızın sempatikliği...
Yorumlarınızı beklerim...

7 Mart 2018 Çarşamba

AMELIE


      İzlemeniz gereken filmler listesi yaptınız mı? Ben işsizlikten olsa gerek diğer planladığım her şeyi yapmalıyım diyorum bu ara. İzlemek istediğim filmleri izlemeli okumak istediğim kitapları okumalıyım kararları altında ertelediğim her şeyi yani tamam bir kısmını dahi olsa gerçekleştirmeye çalışıyorum . Amelie filmi gibi. Uzun zamandır izlemek istediğim bu klasik filmi geçenlerde izledim. 2001 yılı yapımı bu film 10 üzerinden 8.6 puan ile bence iyi filmler arasında çoktan yerini almış . 2 saat 9 dakika olan bu film benim izlediğim ilk Fransız yapımı film.Audrey Tautou’nun başrolünde olduğu, Montmartre’de geçen film, modern Paris hayatının karışık düzenini Ameli'nin gözünden farklı bir şekilde anlatmakta. Aslında filmin müziklerine oldukça aşinayız. Benim okul zil müziğimdi mesala filmin müziklerinden bir tanesi. Bazen bir şarkının kime ait olduğunu kimin söylediğini bilmeden alışır gönlümüzü açarız ya benimkisi öyle bir anı hatırlaması.

      Özellikle La Noyee... Nasıl söylenildiğinden dahi emin değilim ama oldukça kalabalık bir cadde ortasında gözlerinizi kapatıp rüzgarı dinlerken sadece benliğinizi hissedebiliyorsunuz. Ara ara dinlememdeki belki en önemli sebep... Aklımdaki düşüncelerin sesini duymaktansa kalbimin sesini dinlendirmeye ihtiyacım olduğunu hatırlatan bu sözsüz müzik hissettiriyor yaşama dair her şeyi. Müziklerle anlıyorsunuz bu filmde minicik detaylar dahi anlamlı. Oldukça anlamlı hem de. Yalnız bir çocukluk geçiren Amelie'nin insanları mutlu etmek için verdiği çaba ile sessiz, sakin bir hayatın enerjik mutluluğun aslında çok zor bir şey olmadığının hikayesi. Sıkıldığını söyleyen arkadaşlarımda var. Bence anlamlı bir film. Güzel bir alıntı ile yazımı sonlandırayım.
"Hayat çok tuhaf. Çocukken zaman çok yavaş geçer. Sonra bir de bakmışsın 50 yaşına gelmişsin ve çocukluğundan ne kaldıysa geriye bir kutuya sığmıştır, Tozlu bir kutuya."
 Yorumlarınızı bekliyorum...

5 Mart 2018 Pazartesi

BAŞLANGIÇ DÖNEMEÇLERİ


(ADANA GÖL KENARI)
          
              BAŞLANGIÇ DÖNEMEÇLERİ
 Pazartesi… Adı çıkmış bu günün. Herkesin karar vermek için, cesaret bulmak için beklediği gün. Diyetlere başlamak için… Yeni bir iş günü stresi yaşamak için. Ya da yeni bir stres yaşamak için seçilen gün. Pazartesinin bir suçunun olmadığını öğrenmemiz gerek aslında. O da haftanın yedi güne ayrılmış parçasından biri sadece. İşin aslı başlangıçlarda değil mi? Pazartesi yedi günün ilki ve haftayı başlatan gün. Bu sorumluluğu üzerine almayı ister miydi bilmiyorum. Fakat razı olmaktan başka kaderi yok gibi…

               İnsanlar içinde geçerli değil mi? Hayatımızın yapboz parçaları gibi. Ömrümüzü, parçalarımızı bulmaya adıyoruz. Ne yaparsak yapalım hep bir eksik parçası kalsa da. Gerçek kaderimiz; aramak. Mutluluğu, huzuru, aşkı, dostluğu. Kimilerimiz bu arayışlara giden kısa yolun elle dokunulabilir olduğunu düşünüyor...Arayışımız zorlu çok zorlu yollardan geçtiğinde en başa dönüp yeniden var olmayı öğrenmek, yorucu. Defalarca kaybettikten sonra yeniden başlamayı öğrenmek cesaretten çok daha fazlası. Umutla ilgili olmalı, inanmakla olmalı.

            Acıdan sonrası alışmakla ilgili olmalı. İnsan çok güçlü bir varlık. Öylesine güçlü ki her zorluktan kan gözyaşlarıyla çıktığı halde yenilenmiş olarak çıkan! İzlemeli hayatı. Hayatın bir adım gerisine dahi düşüldüğünde sonsuza dek böyle olmayacağını bilmeli. İnanmalı. Herkes bu güçle doğar. İnanç duygusu.

          Yapboz parçalarını birleştirmek bizim elimizde. Hayatımıza inanmak yol dönemeçlerinde karar vermek bizim elimizde. Eğer gerçekten çabaladıktan sonra olmadığına inanmak yerine kucaklayabiliriz. Evet bunu yapabiliriz. Olasılıkları düşünmeden korkmadan pişmanlıklarımızı doyasıya yaşadıktan sonra mücadelemizi ederek başlayabiliriz. Döneceğimiz noktada yalnız olmadığımızı bilerek. Kimse olmasa dahi benliğimiz bizimle beraber olacaktır. Asla bizi terk etmeyen destekçimiz. Olacak olanların en fazlasını düşünmemize bile gerek olmadan yanımızda olan benliğimiz. Onu kaybetmediğimiz sürece yaşadığımız her güçlükten sağ salim çıkabiliriz. Ve uyandığımız her güne bu cümleyi tekrarlayarak başladığımızda düşünebiliriz. Görmeyi dileyerek… Baharın geldiğini yeniden canlanmanın canlı tanığı olduğumuz her anın daha da güzele gideceğine inanarak. Hiçbir yol hiçbir hayal; yolunda gitmez. Bazen bizde bunu hatırlayıp yolumuz belirli düz dahi olsa farklı kavşaklara gelip karar vermekten korkmamalıyız. Yenilik güzeldir. Sonucunun güzel olacağına inanarak. Başlangıçlara olan korkumuzu pazartesiyi severek başlayabiliriz. Sevilmeye en değer gün çünkü. O başlamasaydı hafta bitebilir miydi?
Pazartesi not benden gelsin... Yorumlarınızı beklerim