4 Mayıs 2020 Pazartesi

THE SAND PRINCESS DRAMA


          Mart geçmek bilmedi, Nisan göz açıp kapayana kadar bitti ve geldi Mayıs ayı... Nisan ayında yağmayan yağmurlar üç gündür gök gürültüsü eşliğinde kendini gösterdiğinden hala bahar olması mutlu ediyor. Çünkü Haziran ayında bunaltıcı sıcaklar başlarken bugünleri hatırlayıp serinliği özleyeceğiz. Sağlıklı ve sıhhatli olalım da inşAllah sıcak da geçer, başlangıçlar daha kolay olur. Son zamanlarda Kore dizisi izlemiyordum. The King Monarch Eternal ile başlangıç yaptım ama. Farklı konuları özlemişim onu anladım. Güzel de gidiyor. 
Kore dizileri de bir süre sonra kendini tekrarlıyor ne yazık ki. Ara ara başka dizilere bakmaya çalışsam da sonunu izlemeyip bıraktığım çok dizi oldu. Fakat The Sand Princess (Kum prensesi) iftar saatine kadar oturup izlediğim ve izlerken keyif aldığım bir dizi oldu. Karakterlerden bir kısmına aşina olduğumu da fark ettim izlerken. U-Prince serisindeki prenslerdendi. 14 bölümden oluşan bu diziyi yorucu olmayan, kafam dağılsın ancak güzel de vakit geçsin diyerek izleyebilirsiniz.
Kum prensesimiz Kotnipa, hayatı oldukça zor geçen ve kendisine bakmak için çocukluğundan itibaren çalışmış anne ve babası olmayan bir kızdır. Üniversite okumak için şehre geldiğinde üniversitede oldukça zengin bir ailenin varisi olan Jirapat ile arkadaş olur. Jirapat ile arkadaşlıkları para üzerine kuruludur. Jirapat ona ayak işlerini yaptırır üniversite boyunca ve karşılığında para verir. Günün birinde Jirapat, Kotnipa'nın tanıdığı bir kızdan çocuk sahibi olur. Ancak Jirapat bu durumu kızın, bebeği onun kapısına bırakıp gitmesiyle öğrenir. Baba olduğunu kabul etmez ama bakması için Kotnipa'ya para teklif eder. Kotnipa sıcak bakmasa da bebeği yetimhaneye bırakırım cümlesine çok üzülür. Vicdanı izin vermez bebeğe bakmaya başlar. Zamanla bebeği benimser ve onu çok sever Kotnipa...Kotnipa'nın hayatına Jirapat'ın abisinin girmesiyle herşey daha da karmaşık hale gelirken, aslında görünen hiçbir şeyin öyle olmadığını, hassasiyetlerin ve anlayışların, geç kalmanın biraz da sadakati hissedebileceğimiz olan bu diziyi izlemenizi tavsiye ederim.
Kotnipa vicdanlı, sorumluluk sahibi bir karakter. Acı bir hikayesi var. O yüzden hayatını kumsaldaki kum tanelerinden bile değersiz olduğuna inanırken Jirapat ile arkadaşlığına çok değer veriyor. Jirapat'ın yakın arkadaşı da U-Prince serisindeki karakterlerden. Karizmatik bir ses tonu var. Jirapat'ı hassas, düşünceli tarafını sadece o biliyor. Abi(Ki) ise biraz daha farklı bir oyuncu olsa mıydı dedim; saf bir kalbi var izlerken emin olsanız da göster ilk derecedeki varissin herkese de inanma yahu derken buluyorsunuz kendinizi... Klasik karakterler elbette ki var. 

Üniversite formaları fikri çok ilginç gelse de izlediğim Tayvan dizilerinde anladığım kadarıyla aynı üniversite üzerinde çekiyorlar. Üniversite kısımlarında üniversiteyi Ugly Duckling serisinden hatırladım. Bu arada dizide Kore dizilerine de gönderme var. 
Çok bir beklenti içinde olmadan kısa da olduğu için sıkılmadan izleyebileceğiniz bir dizi...
Şimdilik bu kadar. Beklerim yorumlarınızı...

29 Nisan 2020 Çarşamba

DÜŞLER BAHÇESİ


Sanırım yaşanmış hikayeler ve kitaptan uyarlanan filmler oldukça ilgimi çekiyor.  Evdeyim ama son günlerde zaman daha da hızlı geçmeye başladı gibi hissediyorum. İki arada hemen bir film izleyeyim diyorum çünkü akşam hemen oluyor. Çok fazla blog yazısı yazmak istiyorum ama online sınavlarım var hala da çalışmış gibi hissetmediğim için biraz üzülüyorum.

 Çalışmak için de düzgün bir konsantrasyon gerekiyor. Kafamı toparlayamadığımda çalışmak yerine yeni tarifler deniyorum. Bu süreçte iyi yemek yapan birisi olmaya doğru gidiyorum :) We bought a zoo/Düşler Bahçesi filmi de izler izlemez hemen yorumlamak istedim. Güzel bir aile filmi. Aslında yeni başlangıçlar için sıfıra inme cesareti göstermenin hikayesi...

2 saat 4 dakikalık bu film 2011 yılı yapımı... Filmin ana hikayesi, Benjamin Mee(Matt Damon) ve onun ailesi üzerine. Karısını 6 ay önce kaybetmiş olan Benjamin oğlu Dylan(Colin Ford) ve kızı Rosie (Maggie Elizabeth Jonas) ile yaşamaktadır. 14 yaşındaki oğlu annesinin ölümünü atlatamamış, sorunlu bir okul hayatı döneminde babasını yorarken sevimli küçük kızı Rosie ise babası ile abisi arasında durumu anlamaya çalışmaktadır. Benjamin yeni başlangıçlar için ev ararken umulmadık bir evi gezerken bulur kendini. Rosie o eve hayran kalmıştır. Çünkü ev hayvanat bahçesinin içerisindedir.

                                   
        Scarlett Johansson(Kelly) çok güzel bir oyuncu. Bu filmde de hayvanat bahçesi sorumlusu olarak karşımıza çıktığında sadece gülümsese de olur dedim. Elle Fanning(Lily) o da hayvanat bahçesinde çalışmakta ve Kelly karakterinin kuzenidir. Evde eğitim gördüğü için Benjamin'in oğlu Dylan'in oraya taşınması ve arkadaş olmaya çalışması çok tatlı idi...

     Filmin ilk yarısı biraz durağan olsa da ikinci yarısında ki bence özellikle son yarım saat harika geçti. Umut ve umutsuzluk her daim yan yana yürüyen kardeş gibidir. Yıkıldığımız, sıfırı gördüm dediğiniz anda umut terazide ağırlığını koyar. Benjamin'in eşinin vefatı sonrası onun fotoğraflarına bakar duygulanması ve aslında uzun zaman bakamaması; oğlu ile sorunlarının üzerinden gelmesi, 
Dylan'ın sorunlarının ötesinde hassasiyeti ve Lily ile olan arkadaşlıkta verilen emek; Rosie'nin devekuşlarının büyümesini izleyip kalben bağlanması aslında hayvanat bahçesi çalışanları dahil gösterdikleri emek ve özen oldukça anlamlı bir filmdi. Filmin sonunda Benjamin ve ailesinin hayvanat bahçesinde yaşamlarını sürdürdüğünün de belirtilmesi güzeldi.

 Şimdilik yorumlarım bu kadar. Beklerim yorumlarınızı...

25 Nisan 2020 Cumartesi

GOOD OMENS

GOOD OMENS

Haberleri kimi zaman izlemek istemiyorsunuz değil mi? Çekirge istilası, virüs etkilerinin önümüzdeki senede görüleceği, okulların eylül ve ekimde açılması için çabalandığı ama telafi eğitimlerin belirsizliği derken bugün biraz daha dingindi düşüncelerim. 
Orucun ilk günü çok şükür güzel geçerken iftarımızı da yapınca elim bilgisayara gitti. Taslak halindeki yazılarımı bitirmeye karar verdim. Bu ara izlediğim diziler biraz fazla. Ama sezonluk dizilerde de kısa dizileri izlemeyi tercih ediyorum.

Kıyamet düşüncesine biraz farklı bakan fantastik GOOD OMENS hakkında notlarım,  6 bölümden oluşan mini bir dizi. David Tennat Doctor Who? dizisinde hayran olduğum büyük bir sempati beslediğim oyuncu ki bu dizi de bence oldukça iyiydi. Devamı gelmeli dedim dizi bittiğinde. Fantastik bir kitap uyarlaması olan dizinin konusu ise; şeytanlar ve melekler arasındaki büyük çekişme ve beklenilen hesaplaşmaya dayanıyor. 
Aralarındaki rekabet insanoğlunu da olumlu veya olumsuz etkileyerek dünya tarihini oluşturmuştur. 
Şeytan taraftarlarının büyük planı olan tarihte dünyanın sonunu getirmek ve bu durum için hazırlıklar gerçekleştirerek (dizide geri sayım bulunmaktadır) bir hafta sonra Cumartesi günü kıyameti getirmektir.
Bu plan doğrultusunda Crowley(David Tennat) a bir görev verilir. Bu görev on bir yıl önce doğan şeytanın oğlunu doğduktan hemen sonra bir aile yanına yerleştirilmesidir.
 Ancak büyük bir karışıklık olur şeytanın oğlu planlanan ailenin yanına verilmez. Crowley bu göreve talip olmasa da yapmak zorunda bırakıldığından istemeyerek de olsa karışıklıkta önemli bir rol almıştır. Cennet ile Cehennem arasındaki büyük hesaplaşma başlamak üzere geri sayım devam ederken bu savaşı önlemek için iki arkadaş çabalamaktadır. 
Şeytan Crowley ve Melek Aziraphale(Michael Sheen). Yanlış çocuğu izlediklerini fark etme yolculukları ve dünyanın sonunu getirecek olan şeytanın çocuğun peşine düşerler. Melek ve şeytan dostluğu pek alışılagelmiş bir durum olmadığından ikisi de hem arkadaşlıklarını hem de insanoğlunun sonunun gelmemesi için olan çabalarını gizli tutarlar. Ancak bilmedikleri şey ise çocuğun peşine başkaları da düşmüştür.
Bu dizide Gabriel karakterinin muntazam ses tonuna hayran kalmamak elde değil; başka karakterlerde var. 
Newton Pulsifer talihsizliği ama güzel gözleri, cadı kökenli Anathema'nın gözlükleri,kıyafetleri bence
izleyebileceğiniz diziler arasına girebilir. 
Beklerim yorumlarınızı...