23 Eylül 2024 Pazartesi

VİRAL DUBAİ ÇİKOLATASI

 

VİRAL DUBAİ ÇİKOLATASI

Aylardır Instagram keşfetinizden ya da Tiktok keşfetinizden düşmeyen yiyecekler var mı? Ya da bu yiyecekleri denediniz mi? Aşırı çikolata seven birisi değilim ama artık o kadar çok benim de zihnimde yer edindi ki; viral dubai çikolatasını denemek istedim. Hatta bir ara kendim de yapabilir miyim diye düşündüm. İstanbul'da bir arkadaşım 6 kare dubai çikolatasının 400 lira olduğunu söylemişti. Bana oldukça pahalı gelmişti o zaman. 

VİRAL DUBAİ ÇİKOLATASI

Adana Yeşil Fırın sevdiğim bir yer. Aslında birçok insan hem uygun fiyatlı hem de ürün çeşitliliği olduğu için seviyor. Ki ilk açıldığında harika bir satış pazarlaması vardı. Yakındaki apartmanlara yeni çıkarttıkları ürünleri örnek olarak ücretsiz yolluyorlardı ki şu anda arabaların oluşturduğu kuyruk ve insan kalabalığı ile seçtiğiniz ürünün ödemesini yaparak dışarı çıkabilirseniz oh diye iç çekersiniz. Buranın Dubai çikolatası yaptıklarını duymuştum. Ama öğleye kadar bittiğini arkadaşım söyleyince dedim kısmet değil yani demek ki. Ama geçen gün abim alıp bize getirdi ki o gün de aklımdan geçiyordu. Sabahtan gitsem acaba bulabilir miyim diye! Kalbim temizmiş :) Toplam tablet çikolata 250 lira; tabletler ise 8 kareydi. Bu arada abim ve babam inanılmaz fıstıklı dondurma, fıstık sevenler ailesinden. Benim ise sevgim nötr ki dondurma da fıstık ağır bir lezzet olarak da gelir.

VİRAL DUBAİ ÇİKOLATASI

Öncelikle viral dubai çikolatası benim için 7/10 puana sahip. Özellikle çikolatanın dış bölümüne bayıldım. Uzun zamandır kaliteli sütlü çikolataya hasret kalmışım dedirtircesine kalitesi. Beni şaşırtan ise dolaptan çıkardıktan sonra dahi sert kalmaması, elinizde dahi bölebilirsiniz. İç dolgusu ise belirgin fıstık tadı ve çok geriden bir kadayıf geliyor. Kadayıf çıtır çıtır buna diyebilecek bir sözüm yok ama annem pişmiş şeker zannetti ki ben de öyle zannettim. Kadayıf sanırım az olduğu için çikolata iç dolgusunda pek bir baskınlık oluşturmamış. Sade bir Türk kahvesi ile bu çikolata tüketilirse daha az şekerli gelecektir. Koyu bir kahve ile daha iyi bir uyum sağlayacağını düşünüyorum. Çünkü oldukça ağır bir lezzet. Fıstıkseverler için kesinlikle tavsiye edebilirim.

Sizler denediniz mi, denediyseniz ne düşünüyorsunuz? Fıstık çok kolay bulunabilen ya da her sofrada bunulabilecek uygun fiyatlı bir ürün değil ne yazık ki. Babam iş dolayısıyla Gaziantep'e gittiğinde bize getirir annem de sağolsun misafirlerimize ikram ederdi. Büyüdükçe o fıstığı aramadım değil, daha çok aromatik kullanıldığını düşünüyorum. Ya da her bayramda haberlerde gerçek baklava nasıl anlaşılır diye görürüz ya fıstık yerine bezelye kullanımı da ne yazık ki olabiliyor. Yani bu çikolatanın da pahalı olmasını anlıyorum ama bu sürekli yenilip, satın alınacak bir ürün değil ne yazık ki. 

Şimdilik yorumlarım bu kadar, sizlerin de yorumlarınızı beklerim.

(Not: ürün reklam değildir kendim satın aldım ürün hakkındakı yorumlarım kişisel görüşlerimdir. ) 


16 Eylül 2024 Pazartesi

ADANA ÜCRETSİZ KİTAP KAFE VE MÜZELER

ADANA TUZHAN 1881

Adana'da mutlaka uğramanız gereken kitap kafe ve ücretsiz müze önerilerini bu yazımda sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum. Kitap fiyatlarının inanılmaz artışına ve kimsenin artık şaşırmamasına sonra değineceğim. Uzun zaman sonra gezme fırsatı bulunca instagramdan sizlerle reelslerimi paylaşsam da yazımı da yazmalıyım dedim. Bilmiyorum; Instagram adresimi ziyaret ediyor musunuz bu ara daha sık ücretsiz öneriler ve Adana mekan, müze, kafelerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Yorumlarınızı orada da bekliyorum. 

ADANA TUZHAN 1881

Adana TUZHAN  1881... Burası bir kütüphane olmanın yanı sıra içerisinde bir kafe de bulundurmaktadır. Bir vakıf tarafından yenilen bu alana birçok kitap bağışı da yapılmış; bayıldığımı söylemeliyim. Kitaplar arasında gezinirken kendimi Murakami romanlarında gibi hissettim. Onun romanlarında kütüphane betimlemeleri fazlasıyla detaylar ile doludur. Sanki bir zaman tünelinde gizli bir kapıdan geçip zamanı dondurmuş gibi hissedebilirsiniz. Burası da aynen bu cümlem gibiydi. Yeşil renginin dinginliği ve renkli berjerler arasında satın almak istediğiniz kitabı seçebilir ve okumaya başlayabilirsiniz. Hemen birkaç adım atıp Türk kahvenizi ya da diğer kahve çeşitleri arasından favori kahvenizi seçebilir ve bir cam ilizyonuna kapılabilirsiniz. Bu arada Yaşar Kemal'in Ağrı Dağı Efsanesi kitabını satın aldım. Fiyatı internet fiyatına göre de uygun sayılabilirdi. 90 Lira aslında bu pahalılıkta uygun gelse de fiyat algımın da şaşırdığını söylemeliyim. Birkaç sene öncesine kadar satın aldığım kitapların fiyatları aklımda 16-20 lira arasında olarak kalmıştı.

KÜTÜPHANE

Adana TUZHAN 1881 eskiden kervanların Tuzlarını indirdikleri bir binaymış. Adana; ticaret yolları üzerinde bulunduğu için; kervanların da durak noktası olduğu söylenirdi. Bu kadar güzel bir şekilde restore edilip insanlara sunulması çok güzel. Adana'nın Turistik kebap yerlerinin hemen çok yakınında olan  bu yeri sizlere tavsiye kesinlikle ediyorum.

ADANA DİŞ HEKİMLİĞİ MÜZESİ

Bir diğer durağımız ise Adana İlter Uzel Tıp ve Diş Hekimliği Müzesi oldu ki; Tuzhan'dan hemen birkaç adım ileride gibiydi neredeyse. Ücretsiz olan bu müze Ulucami Ali Münif Caddesinde. Çukurova Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Kurucu Dekanı Prof.Dr.İlter Uzel'in 1972 yılından itibaren biriktirdiği eserlerin ziyaretçilere sergilendiği bu müzede Atatürk'e ait üst çene kalıbı gibi ilgi çekici eserler bulunmaktadır. Müzenin hemen karşısında ise Anadolu'nun Hititler'den de daha eski bir halkı olduğu düşünülen Luvian/Luvi müzesi bulunmaktadır. 

ATATÜRK ÜST ÇENE KALIBI

Burası eski Tepebağ evlerinin olduğu bir alan ve harika bir şekilde restore edilmiş ki edilmeye de devam eden bazı binalar da var. Muhtarlık binasını görünce hayranlığımı gizleyemedim. Düşünsenize eski bir konaktasınız ve masal gibi. Dünyanın en eski köprüsü Taş Köprü ise manzaranız. Tıp ve Diş Hekimliği Müzesinde hayran kalacağınız eserler var. Dünyada ilk organ nakli fikrinin ve çalışmalarının Çukurova Yöresinde gerçekleştiği düşünülüyor. Şunu belirtmek isterim ki kardiyoloji alanına ilişkin çalışmalar, kalp atım hızının kontrol edildiği aletleri görünce anlıyorum ki temeldeki teknolojik ürünler daha küçülmüş ve biraz daha geliştirilmiş. Atatürk'e ait üst çene kalıbı ve Enver Paşa'nın altın dişi de bu müzede sergileniyor. İlaçların sergilendiği o alana da girince ilaç kokusu ve bazı şifalı bitkiler ki kantaron kendisini hemen belli ediyor. Müzenin hemen karşısındaki Luvi Müzesi de ise görevli bir arkeolog tarafından gezdirildik. Rehber tarafından detaylı anlatılması çok hoştu. Ve müzesinin içerisinde hediye almayı düşüneceğiniz harika kolonyalar vardı. Müzesinin bahçesinde sembolik olarak bir keçi vardı. Günah keçisi deyimiyle ilgili birçok efsane anlatılsa da arkeolog tarafından anlatıldığına göre Luvi halkına ait bir adet. Kötü hissettiren nesneleri bir keçiye yükler onları ilerletirlermiş böylelikle o duygunun da gittiğini düşünürlermiş. Ziyaretçiler için; müzenin bahçesine sembolik bir keçi konulmuş ve kendinizi kötü hissettiren duygularınızı keçi heykelinin hemen altında yer alan taşlara ifade edilmesi için bir kalem verilmiş. O kadar çok yazı, sembol vardı ki ben yer bulamadım desem doğru olur. Bir taşa bende bir sembol çizdim. İster istemez gözünüz yazılara ve çizimlere de dikkat ediyor. Üzülmemek elde değil; o kadar çok KPSS, atama, üniversite sınavı ile ilgili ifadeler vardı ki. Bir sınav ülkesi olduğumuzu orada bir kez daha anladım.

ADANA LUVI MÜZESİ

Sıcak, o günde bize biraz merhamet edince harika bir gün oldu. Biliyorsunuz ki Adana'da öğleden sonra-gece karanlığına kadar sıcaktır. Sıcakta gezmek için ise ekstra efor gerekli. Eğer Adana'yı ziyaret etmek isterseniz; ilkbahar ve bir ay sonrası sonbahar başlangıcı olan Ekim ayında gelin tavsiyesinde bulunabilirim. Gezeceğiniz harika ve ruhu olan yerlerin olduğunu söyleyebilirim. Sizlerle paylaşacağım çok fazla yer var. Yorumlarınızı mutlaka beklerim.

6 Eylül 2024 Cuma

SHOGUN

 


     (Görsel Google'dan alınmıştır)

Sonbahar henüz o serin yüzünü bizlere göstermese de umut ediyorum ki umutlarını bizden esirgemez. Eylül bir başlangıç ayı aslında... Rutinlerimize, tüm hayal kırıklıklarımızı ve hüsranlarımızı geride bırakıp yeniden başlama zamanı. Ağustos ayında izlediğim Shogun dizisinin de sonbahar mevsimine yakıştığını düşünüyorum.

Uzun zamandır böylesine kaliteli bir dizi izlememiştim. Sinemada izlediğim ilk yabancı film Son Samuray filmiydi. Bu filmde Tom Cruise başrolde oynasa da Katsumoto (Ken Watanabe) karakteri hala aklımdadır. Güzeller güzeli Taka(Koyuki) karakterini de unutmayayım. Bu filmde Hiroyuki Sanada; Ujio rolündeydi. Yıllar sonra Shogun dizisinde ise Shogun olarak görmek beni mutlu etti. Son Samuray etkileyici bir yapımdı. İdealler uğruna; anlatılmak istenilen mesaj netti aslında. Son Samuray; Nathan Algren (Tom Cruise) ise ne diyebilirim ki harikaydı. Hatta o sene Oscar törenlerinde bu film yalnızca en iyi kostüm dalında aday olmuştu ki bence başka dallarda da keşke aday gösterilseydi. Bu filmden ve gerçek bir hikayeden yola çıkılarak yapım haline getirilen Shogun ise ikinci sezonu kesinlikle izleyeceğim bir dizi.

Çok övülen bir yapım ancak izlediğimde kusurları yoktu, mükemmeldi diyemem. Dizi 1600'lü yıllarda Japonya'da bir iç savaşın eşiğinde Vekiller Konseyi üyelerinden Lord Yoshi Toragana'nın mücadelesi ekseninde bir hikayeye sahip. Erasmus ile yola çıkan John BlackThorne'nun gemisi bir Japon köyünde karaya oturur. Zaten geçirilen yolculuk ile geminin mürettabatının çoğu ölmüştür. Ancak bu balıkçı köyünde esir alınan John Blackthorne için kader başka bir yol çizmiştir. Bu dizide tarihi gerçeklere yer verilmesini sevdim. John Blackthorne karakterine banyo yapması söylendiğinde ne düşünüyorsunuz ishal mi olayım gibi bir sözü vardı. Bende bir hikaye anlatayım. Osmanlı Devleti'ne Avrupa'dan bir elçi gönderilmiş. Elçi, padişahın huzuruna çıkarılmadan önce kokudan dolayı; hamama götürülmüş. Sonrasında ise elçinin vaftiz yani doğduğundan itibaren yıkanmadığı anlaşılmış. Elçi; ailesine gönderdiği bir mektupta yıkanmak çok güzel şey; insan en azından yılda birkaç kez tekrarlamalı demiş. 

Bu hikayenin gerçekliğini bilemem ancak; John Blackthorne; orada geçirdiği süre boyunca dönüşümü de en iyi şekilde ifade eden hareketi artık kendisini düzenli olarak yıkanmasıydı. Ama bu karakter ile ilgili beni sıkan unsur kendisine özel Japonca çevirmen verildiği halde hala tam anlamıyla olmasa bile Japonca'yı bir türlü öğrenememesi ve şaşkın ifadesi. Bölümler boyunca o ifade neredeyse hiç gitmedi; üzülüyor şaşkın ifade, birşeyler anlatılıyor aynı ifade; değiştir artık ifadeni demekten kendimi alamadım. Dizinin atmosferi; Tokyo'nun başkent olma yolculuğu aslında bir balıkçı köyü iken nasıl bu kadar gelişmiş bir merkez haline gelmesi harika. Ayrıca Cengiz Filmini izleyenler bilir oradaki başrol de burada Lord Toronaga'nın hemen yanında yer alan aslında derebey. Kadın başrol oyuncusu ise Lady Mariko rolünde Anna Sawai. Çok güzel bir kadın gerçekten de.  Karakterin ağırlığını harika bir şekilde taşımış. 

Bu dizide entrika, o soğuk savaş, aslında savaş çıkarmadan da kazanabilmek gibi unsurlar hem etkili hem de izleyiciyi ekrana bağlıyor.

Ama Son Samuray filmindeki gibi o ideale bağlılık, o anlayışa saygı duyma etkileyici değildi. İzleyici olarak anlamadım ve anlamda veremedim. Seppun yani kendini öldürme kültürü zaten inanamıyorum. Onur, bu kadar kolay harcanacak bir unsur mu diye sorgulamadan edemedim. Lord Toragana istediği için çok fazla insan ölüme gitti. Karakterin soğuk acımasızlığı; John Blackthorne iyi bir şekilde özetledi. Tek bir savaş çıkarmadan, hatta elini bile kıpırdatmadan zafer kazandı diye. Dizide Portekizliler de yer alıyor. Aslında o dönem denizlerdeki o kaos, sömürgeleştirme, derebeylik herşey yer almakta. 

İzlemenizi tavsiye edebileceğim bir dizi. Hikayenin akışı; zaten gerçek bir hikayeden esinlenen yapımları çok seviyorum. Çünkü hem kaliteli hem de özgün bir anlatıma sahipler. Shogun dizisinden unutulmaz bir replik;

"Sekiz katlı çit"hiç duydun mu? İçimizde inşa etmemizi öğrettikleri birşey.. İhtiyacımız olduğunda arkasına saklanabileceğimiz aşılmaz bir duvar. Duymadan dinlemek için kendini eğitmelisin. Örneğin; düşen bir çiçeğin sesine kulak verebilirsin, ya da kayaların büyümesine. Gerçekten kulak verirsen o anki durumun ortadan kaybolur. Kibarlığımıza, baş eğmemize ya da ritüellerimize aldanma. Hepsinin altında, çok uzaklarda olabiliriz. Güvenli ve yalnız."