31 Ekim 2018 Çarşamba

MÜSLÜM FİLMİ

        Hafta ortası... Çarşamba en sevdiğim günler sıralamasında ilk sırayı alırken ertesi günü düşünmeden de edemiyorum tabi ki... Yeterli sayıda kursiyer bulamadığım için acaba bu dönem de mi işsiz olacağım derken ablam sinemaya gidelim dedi. Hemen hemen hiç olumsuz yoruma rastlamadığım Müslüm filmine onunda bugün boş günü olması ile birlikte öğle seansına gittik. Ki bence iyi ki 12.30 seansına gitmişiz; Ayla ve Aile Arasında filmlerinden hatırlıyorum acayip bir kalabalık ve bilet sıkıntısı yaşanıyor, popüler Türk filmlerinde. Hafta ortası ve öğle olunca biraz rahat bilet aldık. Sıcağı sıcağına yorum yazmak istememin sebebi; Timuçin Esen... Çok sevdiğim bir oyuncu olması bir yana bu filmde oynamamış resmen Müslüm olmuş. Reklam kısmı biraz fazla olsa da arayı kısa tutmaları ile 132 dakikanın nasıl geçtiğini anlamadık. Film hakkında notlarım;

Oyuncular: Timuçin Esen, Ayça Bingöl, Zerrin Tekindor,  Erkan Can, Güven Kıraç ve birçok tanıdığımız yüzlerine aşina olduğumuz oyuncular.
Konusu: Çocuk yaşta girdiği Adana Halkevi'nde bağlama ustası Limoncu Ali ile tanışan Müslüm ondan hem hayat hem de müzik bilgisi konusunda dersler alır. Limoncu Ali hayatına yön vermiştir Müslüm'ün hayatındaki tüm acıya rağmen ayakta kalmak konusunda bir dalı vardır... Sesi ve müziği...
              Müslüm Gürses çok az dinlediğim aslında Paramparça(Teoman) şarkısını yorumlaması ile sempatimin olduğu bir sanatçıydı. Belki yaşımdan dolayı belki de müzik türü sevgimin farklılığından dolayı... Ama bu film ile sanatçıyı anlamak aslında ufak da olsa bir önyargıyı kırmak adına güzel bir başlangıç oldu. Çocukluğundan delikanlılığına oradan da yetişkinliğine bunca acıya rağmen bir şekilde ayakta durabilmek ve müziğine sarılmak bir kat daha artırdı saygımı. Eski Adana'yı görmek ki izlerken çekim yaptıkları yerleri düşündüm. Özenle çalışıldığının belli olan kaliteli bir filmdi. Filmin ilk yarım saati mükemmel bir tempo ve hikaye akışı ile geçerken ortalarındaki durağanlığın beni biraz sıktığını kabul etmeliyim. Ancak sonunu doğru ve etkileyici şekilde bağlamışlar. Kapanış sahnesi, kalabalık inanılmazdı. Sinemada ağlayanlar oldu; hatta kimi yerlerinde babasına(Müslüm Gürses'in babasına) duyulan öfkeyi sesli bir şekilde dile getirenler de oldu. Muhterem Nur ile olan ilk sohbetindeki samimi konuşmalar beni de güldürdü. Yaşanmış bir hayat hikayesi sonunu bildiğin bir kitabı okumaya benzer derler. Ancak filmler konusunda böyle düşünmüyorum. Farklı bir bakış açısı edindiriyor filmin ana kahramanı adına. Muhterem Nur'da Müslüm Gürses de hayatlarındaki yaraları anlayıp aslında birbirlerine derman olabilmek için çabalamışlar. Limoncu Ali'nin hayat ve müzik hakkındaki öğrettikleri aslında öğretmeye çalıştıkları Müslüm Gürses'in en vahim zamanlarında dahi aklından çıkmaması ve kardeşini okutmaya çalışması filmin güzel detaylarıydı. Kardeşinin ona hediye ettiği Yunus Emre'nin şiirlerinin bulunduğu kitap ise belki de en anlamlı detayıydı. Zerrin Tekindor(Muhterem Nur rolünde) tüm zerafeti ve güzelliği ile rolünün hakkını vermiş. Ama film boyunca Müslüm Gürses'in kardeşine ev annesine çok üzüldüğümü söylemeliyim.Notlarıma eklemiştim; 

"Herkes cennette doğar bazıları cehennemde büyür"
   Bu cümle filmin en can alıcı cümlesiydi bence. Cehennemde büyüyen Müslüm Gürses kendine has yorumlaması ve hayran kitlesi ile bence unutulmazlar arasında yer aldı...

28 Ekim 2018 Pazar

DÜNÜN HİKAYESİ(MİM YAZISI)

 
Mimlenmek; hatırlanmak gibi oldukça mutlu ediyor. Bu mimi
http://buummansessiz.blogspot.com/ başlattı linki ile bırakıyorum. Güzel mim yazısını okumak isterseniz bloğuna uğrayabilirsiniz.
                   
      Dünyanın en güzel lekesi kalem lekesi... Çocukken güzel yazı derslerimiz olurdu diye iç geçirmişti. Elinin mürekkebin rengini alması uzun sürmezdi; oysa tüm yaramazlıkları geride bıraktığı yaşlardaydı. Notlarım biraz düşünceli biraz yorgun, sabah saatlerinde dolma kalemin bittiğini elindeki izde anlarken anımsamıştı güzel yazı derslerindeki mutluluğunu. Ne ara çocukluğunu özleyecek yaşlara gelmişti sahi? Soru sorduğuna şaşkın ellerini temizlemek için uzun uğraş vermişti. Yetişmesi gereken bir otobüs ve ulaşması gereken bir görüşme vardı. Hayal kuracak zaman yok derken az kalsın çantasını unutuyordu. Yürümek de beklemek gibi kader miydi? Yürüdükçe yolların azaldığını görmeyi dilemeyi bırakmıştı. Azalan belki de yalnızca hayallerdi. Otobüsteki kalabalıkta nefes almaya çalışırken oturacak zor da olsa bir yer bulmuştu. Bir pencere kenarında kafası cama yaslanmış şekilde hayattaki tüm yorgunlukları için iç geçirirken teker teker geçtikleri duraklar birer tablo halini almıştı. Sonbaharın kısacık bir zaman diliminde yaşandığı kış mevsiminin habersiz geldiği bu şehirde dört mevsim aynı gün içinde yaşanabilirdi de. Otobüsten indiğinde ceketini almadığına pişman hızlı adımlarla kabalıkta ilerlemeye başladı. Son zamanlarda merdiven çıkmak nefes nefese kalmasına neden olduğundan kendince dinlenme durakları seçmişti. Birinci kata geldiğinde nefes al biraz bekle; ikinci katta az kaldığını düşün. Üçüncü katta ise... Gördüğü inanılmaz kalabalık karşısında diyecek tek kelime bulamazken sıraya girmesi gerektiğini anlamıştı. Kalabalık sıra ayrı bir dünya idi. Herkes kendi arasında sıranın uzunluğunu ve görevlendirilme belgesini alıp almayacağını gün içerisinde yetişip yetişmeyeceğini merak etmekteydi. Umut; alışkanlığa dönüşürken bezginliğe de bırakmıştı kendini. Sıra bir türlü ilerlemiyor saatlerse zamanın görevini yetirirken insanın aleyhine işliyordu. Sonrası; sonrasında sonrasında düşünülmeliydi derken konuşmalara kulak verdi. Hatta verirken çoktan sırada bekleyenlerle arkadaş olmuştu. Beklerken konuşulanlar kaderdaşlık gibi aynı problemlerdi. İki buçuk saatin sonunda ise beşerli gruplar halinde görevlendirme kağıdını almışlardı. Onaylatmak için yine bir koşuşturma içinde mesai saatinin bitmemesi dilenerek bir sonraki hedefe varılmıştı. Akşam bunca koşuşturma içinde olmuş; karanlık ilk dilimini göstermeye başlamıştı bile. Metro kalabalığındaki bezgin yüzleri görünce hayat koşuşturmasının içinde kaybolduğunu anlamıştı. Bitmeyen bir koşuşturma herkesin eve ulaşmaktaki isteği... Ev huzur demekti çünkü. alınan tüm nefeslerin toplamındaki sıcaklıktı. Bezginlikler için kısa bir mola; yarın için ayaklar üzerinde durabilme cesareti verendi. Evinin yakınındaki parktan geçerken adımlarını hızlandırmıştı. Elleri telefonda geliyorum az kaldı derken konuşmasını bitirip anı yakalamak istedi. Anı yakalamak ve zamanı durdurmak isteği... Bu küçük istekten fotoğraf ile...

     Perşembe günümü hikayeleştirmek istedim :) Becerebildiğim kadar cuma günü de perşembenin devamı şeklinde görevlendirildiğim yere gittim(halk eğitim merkezine) pek güzel karşılandığım söylenemez ancak sınıf açmak için kişi bulmam gerektiği açık açık söylendi. Tanımadığım bir mahalledeki insanlara kendimi nasıl anlatabilirim diye düşünürken atanamadığım bir kez daha üzüldüm. Bilmiyorum hayat ne doğrultuda ilerleyecek bu dönem dualarınızı beklerim. Yüksek lisansım biter ve doktora için bir şansım olur. Bu mimi de herkesin yapmasını isterim. Günlük tutmak gibi kısa bir anımsama muhasebesi ama yorum yapan ilk iki kişiyi şimdiden mimledim. Güzel bir hafta başlangıcı olsun hepimiz için...                                  

25 Ekim 2018 Perşembe

ISPANAKLI BÖREK

ISPANAKLI BÖREK
 
         Sabahtan itibaren inanılmaz 
bir dolu yağışı ve yağmur yağmakta... Ara ara hava açsa da böyle havaları da özlemişim dedirtti. Böyle havalarda yazmak, kahve içmek ayrı bir güzel oluyor sanki. Yaz çocuğuyum derim her zaman ama sonbahar yağmurları da özletmişti kendini. Hava durumuna göre de tüm gün yağışlı... Böyle havalarda dinlenen sakin müzikler bir rüyayı anımsatıyor.
 Evgeny Grinko/Jane Maryam... Zamanda yolculuk yaparken puslu bir hava da güneşi aramak gibi; saçlarınız savrulurken rüzgarda; düşmemek için yön değiştirip yürümek hayatın sakinliğinde. Hayatın sakinliği ise rutine karışırken kalkayım börek yapayım dedim, ben de. Böyle zamanlarda sizlere de tavsiye ederim. Hem kafamdaki düşüncelerin dağılması hem de düşüncelerin ağırlığının azalması için. Ispanaklı börek sever misiniz bilmiyorum; evdekiler çok severler. 
Malzemeler

*Üç adet yufka
*Ispanak(sos kısmını gönlünüzce yapabilirsiniz. Baharat bizim evde sevildiği için salça;
kırmızı biber ve karabiber ile harmanlayıp hazırlıyorum)
*Lor peyniri(Babam bu ara çok istiyor peynirinde iç malzemesi olarak 
kullanılmasını/isteğe bağlı)
*Üzeri için yumurta sarısı
*Soda, süt ve yağ(harç sürülmeden önce yufkaya sürüyorum karıştırıp ölçü olarak çay bardağı ölçüsünde diyorum)
Yapılışı
*Bir yufkayı ortadan iki kesiyorum yarım ay şeklinde. Harçtan önce sodalı, sütlü ve yağlı sosu sürüp ıspanaklı harcı
 gelişigüzel koyuyorum. Sabit bir düzleme koyar gibi değil. Sarmaya başlıyorum. Sardıkça yuvarlak borcam tepsiye yerleştiriyorum.
 Bu şekilde yufkalar bitene kadar işlemleri tekrarladıktan sonra kalan sosu üzerine döküp bekliyorum biraz. Fırına yerleştirmeden önce de  yumurta sarısını sürüyorum. Önceden ısıtılmış 200 derece de 30-35 dakikada hazır...

Sizin haftanız nasıl geçmekte? Beklerim yorumlarınızı...

21 Ekim 2018 Pazar

MİGROS İNDİRİMİ

 
Gratis indirimini yakaladınız mı? Benim gözüm cadde boyunca uzanan kalabalığı görünce bayağı korktu. Giremedim içeri. Alacağım ürünler de belli olunca dedim pazar gününü bekleyeyim. Migros pazar indirimi ile (salı ya kadar sanırım sürecek) benim için daha iyi oldu.  Sabah kahvaltı öncesi gitmiştim çok sakindi gönlümce her bir ürüne baktım. Ama instagram da görüyorum Adana dışındaki Migroslar daha çeşitli. Makyaj fırçaları ya da belli başlı bazı markalar yok, ne yazık ki.
 
 
 
                            Garnier Botanik Temizleyici(Üzüm Suyu) Ferahlatıcı Temizleme Jeli, normal ve karma ciltler için ilk kez aldığım bir ürün. Makyaj temizliği sonrası son adımda cildimi temizlemek için temizleme jelleri kullanan birisi olarak merak ediyorum, umarım memnun kalırım. Normal fiyatı 22.90 TL iken yüzde elli indirim ile 11.45 TL'ye aldım.  Yüzde doksan altı doğal kaynaklı olduğu belirtilmiş.


 
Garnier Nem Bombası Ferahlatıcı Kağıt Yüz Maskesi (Karma ve Yağlı Ciltler için)
Yoğun Nem, Ferahlık(Yeşil Çay özlü)
* Yoğun şekilde nemlendirir
* Ferahlatır
* Gözeneklerin görünümünü azaltır
 Normal fiyatı 10.90 TL iken yüzde elli indirim ile 5.45 TL' ye aldım. Bu maskeyi ilk kez kullanacağım daha öncesinde kullanmamıştım.

 Çantamda krem bulundurmak isterim ancak ne yazık ki hep unuturum. Yine unutacağım muhtemelen ama Arko kremleri çantaya atmalık diye aldım. Küçük olması, eski bir alışkanlık gibi bildiğimiz bir ürün. Onunda fiyatı 2TL iken 1 TL ye düşmüştü. İki tane aldım. Nivea Aleo Vera- Jojo kremin ise fiyatı 7.90 TL iken 3.95 TL'ye aldım. Çok güzel bir kokusu var.


 
İndirim öncesinde mutlaka indirimi bekleyin öyle alın hem de daha uygun fiyatla uyarısını dikkate almak bana kazandırdı sanırım. Garnier Micellar  Makyaj Temizleme Suyu 17.95 TL'den indirimle 8.98 TL'ye aldım. Üstelik hediyesi ile birlikte. Garnier makyaj temizleme suyunu yedeklemek için aldım aslında. Bu kadar uygun iken kaçırmak istemedim. Henüz bitmedi makyaj temizleme suyum. Kullandığım, memnun kaldığım bir ürün çünkü.
*Makyajı Temizler
*Cildi arındırır
*Cildi rahatlatır
 
 

 
Garnier Saf Kömür Matlaştırıcı Siyah Kağıt Maskesinin fiyatı 10.90 TL iken indirimde 5.45 TL'ye aldım. Tüm cilt tiplerinin nem ihtiyacı olduğunu unutmamak gerek. Eğer cildinizde parlama problemi
var ise güzel etkili bir ürün. Daha öncesinde kullanıp sevdiğim için tekrar aldığım ürünler arasında.  Yeni maske teknolojisi ile hem nemlendirme hem de kurutmadan arındırma özelliği ile çifte etki sunduğu belirtilmiş.
"Yüzyıllardır geleneksel olarak güzellik için kullanılan,emici özelliği ile bilinen kömür içeren Yüz Maskesi cildi nemlendiriyor ve arındırıyor"
Kanıtlanmış etki
15 dakika sonra:
*Cilt detoks etkisiyle arınır
*Cilt gözle görünür şekilde matlaşır
*Cilt nem ve canlı bir görünüm kazanır

 İndirim notları benim şimdilik bu kadar... Beklerim yorumlarınızı; güzel bir hafta bizimle olsun!!!

19 Ekim 2018 Cuma

AGE OF YOUTH

 
 Hafta sonuna ne ara geldik böyle? Çok hızlı geçti bu hafta. Sizler için de öyle oldu bilmem ama sanırım kış günleri geliyor, Gündüzler hızlı geçerken bir anda karanlık oldu diyeceğimiz günler... Bu ara dizi, film çok fazla izleyemiyorum. Beklediğim güzel filmler var ama inşallah arkadaşlarımı ikna edebilirsem gitmeyi istediğim.
Yaz zamanlarında taslak halinde bıraktığım yazılarımı tamamlayarak hafta sonuna giriş yapayım o zaman. Age of Youth dizisi ilk sezonu ve ikinci sezonu olmak üzere izlediğim "Vay be sonunda Kore dizilerinde de farklı konular işleniyormuş" dediğim ve notlarıma aldığım  bir dizi oldu. Beş karakterin birbirinden farklı ve sıra dışı dünyaları ile oldukça kısa süren bir diziydi.
12 bölümcük… İkinci sezonu olduğunda çok sevinmiş ancak beklediğim gibi gelmemişti. O yüzden ilk sezon ile kısa bir anlatımda bulunmak istedim.
 
 
AGE OF YOUTH


             Dizimizin konusu; dört üniversite öğrencisi ve bir üniversite öğrencisi olmayan beş kişi aynı evi paylaşmaktadır. Evin sahibi oldukça farklı bir karakter, daha fazla yer verilebilirdi sanki ; Yoon Jin-Myung(Han Ye-Ri) maddi açıdan üniversiteye ara vermek zorunda kaldığından diğerlerinden yaşı büyüktür ve okumak çalışmak dışında bir şeylerle ilgisi yoktur. Hayatı sürekli part-time işlerle geçmekte mecburen, Jung Ye-Eun( Han Seung-Yeon) sevgilisine sadık ancak onun da sıkıntıları var , Song Ji-Won(Park Eun-Bin) aşırı sosyal karakterimiz, çok canlı ve atılgan(ikinci sezonda çok sık yer verildi bu karaktere), Joo Eun-Jae(Park Hye-Soo) ürkek, sakin ve bence komiklikte diğerlerinden geri kalmayan psikoloji öğrencimiz evin en küçüğü ve Kang Yi-Na(Hwa Young) harika görünümü ile erkekler arasında popüler, sevgilileri sayesinde rahat bir yaşamı var gibi gözükmekte.



AGE OF YOUTH

         Jung Ye-Eun( Han Seung-Yeon) karakterin pembe takıntısı ve kıyafet tarzı dizinin sevimlilerinden

AGE OF YOUTH

Joo Eun-Jae(Park Hye-Soo) Psikoloji birinci sınıf öğrencisi. Sessizliği yüzünden bazı yanlış anlaşılmalarla karşılaşsa da sanırım ben karakterden çok Park Hye Soo'yu sevdim. Şarkı yarışması programından bir yer ile başlamış ki bence sesi çok güzel. Minyon tipli, aşırıya kaçmadan hal ve hareketleri ile ilk dizisi olduğunu aklıma bile getirmedim.
 
Beş karakterin birbirinden farklı yaşamları olsa da bir şekilde birbirlerine bağlanıp güzel bir arkadaşlık kurdular. Hatta birbirlerinden çok şey öğrendiklerini düşünüyorum. Eun-Jae ve Ye-Eun yeri biraz benim için farklı olduğu için onların resimlerini koymak istedim. KARA grubu benim ilk kez K-pop ile tanıştıran gruplardandı. Han Seun-Yeon yaşını hiç göstermemesi ve küçük sevimli yüzüyle sempatik bulduğum bir oyuncu ki bence artık oyunculuk yolunda güzel ilerledi. Park Hye Soo ikinci sezonda keşke yer alsaydı desem de onun farklı bir dizisi oldu. Güzel diziydi.
Dizinin güzel tarafları; bazen ayrı dünyalar önyargılar ile dolsa da insaniyet baki olan inancını yer yer vurgulaması ve dizi başlamadan önce yer verilen paragrafsal konuşmalar ve alıntıların not alınması gerekmesiydi. Farklı sözler ile başlarken değişik bir açılış ile başlıyor dizi. Psikolojik unsurlar çok güzel temellendirilmiş. Beş karakterin de hayatlarında pişmanlık olması o pişmanlıklarını sır perdesinde saklamaya çalışırken hikayeye bambaşka yön vermesi değerli kılıyor. Kang Yi-Na önyargı duyulan bir karakter olsa da arkadaşlarını sahiplendiğini yer yer gösterdi. Empatiye gelince; şu sıra unuttuğumuz bu duyguyu her bir karakterin yaşamları anlatıldıkça daha çok empati kurma ihtiyacı hissedeceksiniz. Herkes yaşadıkları yüzünden doğru ve yanlışı ararken yine yaşadıkları yüzünden doğru ve yanlışların alt üst olma durumu üzerine olan bu dizi bence izlenmeli
Yorumlarınızı bekliyorum. mutlu hafta sonları olsun...
 

15 Ekim 2018 Pazartesi

ESKİCİ VE OĞULLARI

 
Özlemişim okuduğum kitaplar hakkında yorum yapmayı... Geçen hafta bir iş görüşmesi daha olumsuz olunca moral depolamak için yazmalıyım diyorum. Yazdıkça dağılıyor hüzün bulutları. Hafta sonu Adana'da lezzet festivali vardı. Oradan sizlere fotoğraf ekleyip anlatmak isterdim ama gitme fırsatım olmadı ne yazık ki... Ama bence Nisan ayında portakal çiçeği festivalini kaçırmayın. Nisan ayı Adana'nın en güzel ayı... Portakal çiçeklerinin kokusunun hakim olduğu sokaklar yaza bir merhaba dedikten sonra birkaç hafta da baharda kalındığı için hava da hem çok sıcak olmuyor. Adana'dan konu açıldı madem; Çukurova'yı anlatan yazarları unutmak olur mu... 
Orhan Kemal; Eskici ve Oğulları...
Orhan Kemal Çukurova'yı kelimeleri ile betimlerken kendisinde oluşan etkileri de kahramanlara yer vererek harika bir anlatım sunmakta. Elbette ki sanatsal anlamda kusurları vardır ama durum ve o durumun karakterler üzerindeki etkisini güzel işlediği için okumayı sevdiğim kitapları vardır. Hanımın Çiftliği; yaşanmış bir hikayenin aslında esintisidir. Bir ara ondan da bahsetmek isterim. Çukurova filmlerde de görüldüğü gibi tarım özelliği fazlasıyla ön planda olan bir yer. Tarım işçileri, toprak sahipleri, hasatlar romanlarda işlenirken aslında sarı sıcak yazların gölgesinde insanların hikayesi anlatılıyor.
Eskici ve oğulları harp sonrası Topal Eskici ile iki oğlunun ayakta kalabilmek için verdikleri mücadeleyi anlatmakta. Hayat zordur, 1960'lı yıllarda tarımda sanayileşme başlarken ırgatlığın zorluğuna sıklıkla yer verilir. Eskici ile oğullarının özlemleri, hayalleri vardır. Ancak en aşağıdan hayata başlarken yukarı çıkabilmek ve en önemlisi aileyi bir arada tutabilmek zordur. Savaş gazisi Topal Eskici köyden Adana'ya göçmüş bir eskici dükkanı açıp orada oğullarıyla çalışmaya başlamıştır. Geçim zordur ve eldeki para üç aileye yetmemektedir. En büyük oğul işsiz kalıp baba yanına gelince daha da zor günler gelmiştir. Eskici çocuklarına söz hakkı tanımaz, gelir yetmedikçe saldırgan ve sinirli davranır. Oğulları ise bu baskıdan kurtulmak için pamuk toplama işine başlar. Ancak işler yine ters gider dönüş Eskicinin dükkanı olur.
Kahramanlar; eskici, karısı ve onların oğulları(büyük oğul Mehmet, küçük oğul Ali), Mehmet'in karısı, Zeliha(evin küçük kızı), sonradan Zeliha'nın eşi olacak Ünal, Zeynep, Ayşe ve Cavit...
 
Altını çizdiğim notlarım,
 
"Büyüklük taslamak kendini bilmeyene yakışır."
 
  "Az sonra doğacak güneş hayattı, odunsuz kömürsüzlerin sahibiydi."
 
            "Ekmekten, sudan aziz olan uyku, sabah uykusu..."
 
Beklerim yorumlarını... Mutlu haftalar!!!

9 Ekim 2018 Salı

BULUTLARA DOKUN

 
Bir fotoğraf hikayesi;
 
"Zamanı durdurma oyunu oynayalım mı? "
"Nasıl?"
"Gözlerini kapat ve olmak istediğin yerde olduğunu düşün. Kalbinin en derinlerinden gelen bir istekle... Sadece hayal etme, gerçekliğine inan. Bekle! Gözlerini açmadan ilerle. Duymak istediğin sen, senin yol göstericin olsun. Adım adım ilerle. Koşma... O zaman şüpheye düşersin. Yaşamak için çabala!"
"Nasıl?"
"Gülümse. Tebessümündeki hüznü dağıt bir çeşit kandırmaca oyan demiyorum sana. Gerçekten gülümse! Fark et çevreni. Hisset yaşamı. Gökyüzüne bak. Çocukken oynadığın oyunlar gibi; en son ne zaman bulutları sevdiğin yüzlere benzettin?"
"Hatırlamıyorum..."
"Hatırlamak için unutmak gerek; sen
 unuttun mu ki?"
"Belki de unutmuşumdur. Koyu lacivertin yasemin kokusunda çocukluğum bir köşe de beni izlerken düş görüyorum. Ellerimi uzattığım gökyüzündeki bulutlara bir bir dokunuyorum."
"Düş ile yaşam arasındaki o ince çizgi kimi zaman gerçekleri dile getirirken kimi zaman ise ruhunun dilini duymanı sağlar. 
Şimdi derin bir nefes al ve gözlerini aç; bakmak için gerçekten görmek için... Gördüğün her bir detayı aklına yer edindir en güzel anıların olmasa dahi en değerli anıların olması için... Ellerini uzat, hayal etmekten korkma!!!"
 


5 Ekim 2018 Cuma

TÜRK KAHVESİ MOLASI


          Bugün dünya gülümseme günü imiş... Güne gülümseyerek mi başladınız yoksa düşünceli mi? Ben gülümseyerek başladım ki normalde sabah insanı değilimdir daha çok ikindi vakti insanı 😊 böyle deyince de biraz alışılmış olmuyor ama okulum lise de üç buçukta biterdi belki oradan kalma bir mutluluk alışkanlığı! Seviyorum üçten sonrasını ve Cuma günlerini. 

           Pazartesi öncesi moral depolaması gibi. Pazartesi sil baştan alışkanlık deryasına dalma vakti çünkü. Ertelememek gerek, uygun zamanı beklemek gerek o ayrı da bu hafta bunu anladım. Ertelediğim yarına bıraktığım ne varsa yarın da öteye gittiler. Sonrası ise daha büyük meşakkat. Gülmeyi hatta kahkaha atmayı , ağlamak istiyorsak ağlamayı kısaca yaşamayı ertelemeden sevmek gerek. Sevgi kadar değerli sevgi kadar anlamlı bir duygu zamana yenik düşmemeli. Kahve fotoğrafı geçen haftadan beraber kahve icerken zamandan keyif aldığım yegane insanlardandir kendisi 😊sizlerde her anın değerini sevdiklerinizle onları unutmadan gülümseyerek hatırlayarak anılarımızı paylaşmak isterseniz beklerim yorumlarınızı... 
    
      Bir cuma molası olsun 😊

3 Ekim 2018 Çarşamba

KÜÇÜK NOTLAR


Ekim ayı hoş geldi.
 Sonbaharın en sevdiğim ayı olan Ekim... Sonbahar buralara gündüz uğramasa da sıcaklıklar 30 dereceden düşmedi çünkü yine de güzel bir mevsim diyorum. Ani sürprizleri olan bir anda bulutlar ile yağmurları getiren bir anda güneş açan ve ertesi gün kış mevsimine kaldıracak olan.
 Yazın devamı kışın misafiri...Bu hafta enerji dolu bir hafta. O yüzden yarım yazılarımı tamamlamak için en güzel fırsat dedikten sonra küçük notlarımla başlıyorum.



Fraternıkus Ayak Jeli 

 Uzun süreli ayakta kalmak bacaklarımızı yorar. Özellikle yaz döneminde bacaklar ağırlaşır ve sıcaklar. Ayak jeli ile masaj yapmak kan dolaşımını hızlandırmaya yardımcı olur, ayakları ve bacakları serinletir. Serinlik vermek için şakaklara, alın ve enseye de uygulanabilir.
Kullanımı: Az miktarda jeli masaj yaparak yedirin.

Bu ürünü Gratis' ten yaz mevsimi 
başında almıştım. Güzel bir kokusu olsa da vaat ettiklerinin çok azını gerçekleştiren bir ürün öyle ki nane yağına takma sebebim oldu kendileri. Kendi nane yağımı elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum. Yaylada merdiven çok sık kullandığım için ayaklarımın yorgunluğuna pek etki etmedi ne yazık ki.



                Herbatürk Saç Bakım Yağı
 Organik Argan Yağı ve Organik Jojoba gibi pek çok değerli besleyici yağ ihtiva eden saç bakım yağı saçlarınıza derinlemesine nüfus ederek ekstra parlaklık ve yumuşaklık kazandırmak için geliştirilmiştir. Bu ürün saçlarınızı ağırlaştırmadan besler ve saç tellerinizi pürüzsüz bir görünüme kavuşturmak için destek olur.

      İşte göz bebeğim olan saç bakım yağı. Ne yazık ki bütçemi aştığı için sıklıkla alamasam da ablam sağ olsun bu üründen kendisi de çok memnun kaldığı için tatillerde Adana'ya geldiğinde mutlaka bana da getirir. Kokusu, saçlarımı yumuşatması ve etkisinin uzun sürmesi mükemmel. çok yağlı bir his olmuyor. Etkili bir ürün. Parlak görünüm ve canlılık etkisi özellikle çok iyi.



Blistex sonrası memnun kaldığım dudak balsamı bu ürün oldu. Watsons'da tesadüfen almıştım. İçeriğinden çok çıkan görüntüsü ile vazelin gibi düşünsem de çok memnun kaldım. Beni şaşırttı. Dokusu daha ince ve etkili. Yayladaki hava değişimi etkili bir ara dudaklarım mahvolmuştu. Etki edeceğini hiç düşünmemiştim ama düzenli kullanımda memnun kaldığım ürünler arasında yerini aldı. Pembe rengi de ayrı bir hoşuma gitti.

Hafta ortası bitmek üzere... Umarım güzel bir hafta geçirmektesinizdir. Beklerim yorumlarınızı...