27 Nisan 2018 Cuma

EDEBİYAT


Edebiyat yapma!!! Açıklamaya çalıştığında eğer ki karşı tarafın söyleyecek kelimesi yok ise argo bir tabirle edebiyat yapma denildiginde daima üzülmüşümdür. Ne acı ... Herkes keşke edebiyat ile haşır neşir olsa. Kitap okusa, dergileri en azından karıştırsa... Tartışmalar hakaretten uzak kelimeler ise daha anlamlı olsa. Nacizane bir istek benimkisi. Aslında bir umut. Kafkaokur dergisi bu ara çok sevdiğim dergilerden . İçerisinde yer alan hikayeler, kitap ayraçları ki koleksiyon yaptım diyebilirim seçtikleri aylık tema ile farklı geliyor. Güzel farklılık ... Kapak nisan ayı kapağı . Bilmiyorum siz de mi Harry Potter hayranı olanlardan mıydınız? Kitapları heyecanla bekleyen ben filmlerini çok sonra izlemistim. Kafamdaki hikaye bozulmasın diye kimbilir... Nisan ayı kapağında Harry Potter yer alması ayrıca hoşuma gitti anlayacağınız. Ancak yorumlananlar  olsa da diğer yazılar da ilginizi çekecektir . Bir alıntı dergiden;
"Bazı kelimeleri çıkar hayatından . Bazı küfürleri mesala, kalp kıran sözcükleri ya da sık kullandığın yanlış kelimeleri... Ben keşke ve asla demekten vazgeçtim once. Ne çok kullaniyormusum. Sen de mesala, keşke demek yerine bir dahaki sefere demeyi dene. Anı bölme. Üzülecek o kadar çok şey var ki..."
 Kendime hatırlatmayım not aldığım alıntıyı, dün bloğum Google hesabı ile bir an da kapandı telefon resimlerim kısmen gitti sabah boynum tutulmuş bir şekilde uyandım elimi çarptım 😔 herşey olumsuz derken bloguma yeniden erişim sağladım ....


25 Nisan 2018 Çarşamba

ÇARŞAMBA SEVGİSİ



Hafta ortasını; Çarşamba gününü sever misiniz? Ben bu günü bir başka seviyorum. Lisede iken de böyleydi. Cuma günü ders çıkışı arkadaşlarım mutlulukla hafta sonu diye konuşurken o mutluluk ben de çarşamba günü olurdu. Hafta ortası... Sanırım yolu yarılamışlık ile ilgili. Bundan sonrası daha kolay geçecek. Dersler bitecek; hafta sonu gelecek ve yeniden başlamak için inatçı pazartesi kapımızı çalacak... Günlere de bir haksızlık yapılıyor belki de. Onlar zamanın kumları arasında kendilerine yer edinmeye çalışırken farkında olmadan azalıyorlar. Azaldıkça yerine yeni umutlarını koymak için çabalıyorlar. Zamanın kısır döngüsü ya; bir harf iken hikayeye dönüşüyorlar.
Bugün benim için sabah altı buçukta başlasa da uyku tutmayınca yazmalıyım dedim. Hayat notlarım belki sayfalarca sürebilecek ancak şunu biliyorum ki; yolculukların yorgunluğuna inat ardınca kelimeler bırakmalı insan. Unutulmamak için değil hatırlanmak için.
Çarşamba sevgim baki kalsın diyerek... Hüzün rüzgarı altında kaybolmasın cesaretler. Bir kitap okumalıyım. Zihnimi dinlendirmek ruhuma umut vermek için. Mayıs yaklaşırken bugün hava Adana'da çoktan 30 derecenin üzerinde idi. Kış bir an gibi gelip geçerken yazın kalıcılığına aldanmamalı diyor kalbim. Fotoğraf çekmek; anı dondurmak kimi zaman da o an anlamını hatırlamak için derler... Haklılar... Doğa umudu hatırlatmakta... Her gün tekrar edilen hayat mottosu gibi gün başlarken cümleler tamamlanmış yeni bir paragraf başı yapılmışçasına cesur olunmalı!
Yorumlarınızı beklerim. :)


24 Nisan 2018 Salı

KALP AĞRISI

 
 
Kalp... Dört harfe sığamayan kocaman bir dünya sanki. O dünyada hüzünler, mutluluklar, üzüntüler ve kırgınlıklar var. Milyon tane kelime sıralanabilinir hatta şikayetlerin sonu gelmeyebilir kalp hakkında. Kalbin güzelliğini de yorgunluğunu da dile getirmek çok zor değil. Önceliği ona verip akıl ile olan arkadaşlığını engellemediğimiz sürece.
Geçen haftalarda Zeynep arkadaşımız bir kitap bir kart etkinliği başlatmıştı. Bloğunu buraya tıklayarak ziyaret edebilirsiniz. Çok mutlu olduğum bir etkinlik oldu. Kitaplar özel hediyelerdir çünkü. Kalp yolunda aradan yıllar geçse de o kitabın hikayesini sana hediye edenle birlikte hatırlarsın. O hikaye anı kutusunun kıymetlisidir.
Düş tasarımcısı bloğunun sahibi onunda bloğunun adresini buraya bırakıyorum, harika notlarla birlikte Kalp Ağrısı kitabını bana gönderdi. Notlar için ayrıca teşekkür ediyorum. Gelir gelmez hemen kitabı okumak istedim. Halide Edip; Sinekli Bakkal, Mor Salkımlı Ev, Handan  kitaplarını okusam da Kalp Ağrısı kitabını okumamıştım. Demek ki bu kitabın okunma zamanı bu zaman dilimiymiş.
Halide Edip benim için biraz kafası karışık yazarlardan. Konuyu bir türlü toparlayamasa da hatta A noktasından başlayarak Z noktasına vurgu yapsa da seçtiği konular ile karakterlerin duygu dünyasını yansıtması ile bir şekilde evet okumalıyım dedirtiyor. Genel yorumum bu şekilde idi. Ancak Kalp Ağrısı kitabı ile genel kanımı kırdı. Konu bütünlüğünü sağlamış doldurulması gereken boşlukları okuyucuya hissettirmiş ve evet devamı gelecek demişti sanki.
 
 
 İlk kez 1924 yılında yayımlanmış bir aşk romanı imiş. Yılını gördüğümde zaman devir daim yapıyor dedim. Belki de aşk problemleri daima dönen bir çember gibi olacak. Aşkın zaman dilimi yok. Devir problemleri olsa da temel de aynı. Korkular, güvensizlikler ve fedakarlıklar. Kitabın ana kahramanı Zeyno eğitimli oldukça akıllı 25 yaşında bir genç. Hikaye de babası ile konuşmaları ile başlıyor. Geriye dönüşten ziyade babası ile sohbeti sırasında anlatım başlıyor. Zeyno, Saffet adlı bir doktorla nişanlıdır. Saffet onun için güvenilir bir sığınak belki de anlayış kelimesinin vücut bulmuş hali. Zeyno'nun en yakın arkadaşı Azize ise Zeyno'nun deyimiyle güzelliğiyle bir bebek gibidir. Oldukça kıskanç bir kişiliği olsa da. Hasan ise Anadolu'dan gelmiş bir asker Azize'nin kuzenidir. Hikaye bu dörtlü arasında olsa da karakterler ilerleyen bölümlerde artacaktır.  

 
Zeyno'nun diğer kızlara kıyasla güzelliğini vurgulamaktan çok sadeliği ve çekiciliğiyle dikkat çekmesi Hasan ile yakınlaşmaları ile devam eden hikaye; tatsız olaylar neticesinde yarım kalacaktır. Hasan karakterini tanıdıkça da yarım kalması iyi olmuş dedirtiyor. Özellikle Azize'nin Hasan'a olan tavırları aşktan çok saplantıyı akıllara getirmekte. Zeyno'nun güçlü ve dirayetli olması daha kötü olayları meydana getirmeden onu kurtarıyor. Azize'nin tüm şımarıklığı ile Zeyno'ya attığı mektuplar bana biraz Handan kitabını hatırlattı. Yarayı bilmiyormuşçasına kanatmak başka sorunlardan bahsederken bile aslında can acıtmak Azize için üzülmemi sağladı. Bir rüyanın gerçekliğine değil de rüya kısmında kalmak onu da illa ki yormuştur.
Karakterleri anlamak için karakterlerin tuttuğu günlükleri daima sevmişimdir. Zeyno'nun tuttuğu günlükler de olaylara değişik bakış açılarıyla bakmayı sağlamakta. Saffet... Bir uzman görüşü gibi yer yer güven duyulacak iyi bir insan olduğu vurgulansa da çoğu kısımda diğer karakterlere olan itinası ile kaybeden o oldu. Zeyno ise bambaşka bir yol seçerek okuyucuyu şaşırtmakta.
İyi okudum dediğim kitaplardan oldu bu kitap. Sevmeyi şu cümleyle alıntılayarak yazarın gözünden aktarmak istedim:
"Siz hiç kimseyi sevmeyeceksiniz, fazla ve karışık düşünüyorsunuz. Sevmek kafa ile, düşünme ile değildir. Sevmek... Sevmektir işte !"
Güvensizliğin, tek taraflı aşkın sadakatin ruh halleri üzerine okunması gerekilen kitaplardan...
Yorumlarınızı beklerim. :)

22 Nisan 2018 Pazar

DİYETLERİ UNUTMAK


Kilo çok çabuk alıp verenlerden misiniz? Ben böyleyim. Aldığım bir kilo bile çok fazla fark edebilir veyahut verdiğim bir kilo; sen kilo vermişsin sözleriyle karşılanıyor. Kilomu korumak benim için en dengeli durum diye düşünüyorum. Gözü çok çabuk doyan ki göz doyunca az yiyenlerdenim. Aslında kızıyorum eskisi gibi yürüyüş yapmıyorum. Bir ara bu yürüyüşler beni motive ediyordu. Yaşla birlikte dikkat etmem gereken kısma geldim sanırım. Hele ki sağlıklı beslenme konusunda oldukça dikkatli arkadaşlarınız varsa :)

        Ancak bazı günler kaçamak günleri gibi... Özellikle günler... Seviyorum ama ben. Günler uzun zamandır görüşmeyen akrabaların, tanıdıkların veya arkadaşların görüşme imkanı bulduğu periyotların en eğlencelisi. Benim yaş grubum biraz uzak olsa da bu eğlenceye(genelleme yapmak istemem tabi) bence gençler de enerjileri eklemeliler. Bu fotoğraf arkadaşımın evinden... Düğün sonrası mevlüt kısmını biraz ertelemişti. Onca kalabalık arasında biraz da utanarak anı anına çekmek istedim masayı. Teyzelerimiz biraz kızıyorlar :) Güzel geçen güzel anların anısı olarak oysa fotoğraflar en güzel hatırlatıcı. Masadaki acılı ekmek ya da biberli ekmek dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Bu civarda çok fazla yapılır. Okul zamanlarımı bana hatırlatıyor. Şalgam eşliğinde biraz daha büyük versiyonu ile yerdik. Acı üstüne acı olur mu demeyin güzel oluyor. Aklıma Aile Arasında filmindeki replik geldi. Burada her şey acı çok acı... Acı, ekşi, tatlı; baharat kısmını eklemeden yapamıyoruz. Masada benim de el emeğim var ancak biraz gerilerde kalmış. Ama olsun tarif vermeden olmaz diyerek arkadaşımdan aldığım biberli ekmek tarifini şuraya bırakıyorum...Sizler için notlarım;
                Biberli ekmek tarifi
4 su bardağı un
1/2 yaş maya
1 su bardağı ılık süt
1/2 su bardağı sıvı yağ
2 tatlı kaşığı tuz
1 yemek kaşığı şeker
üzeri için;
1su bardağı taze çökelek
1 soğan
1/4 demet maydanoz
1 yemek kaşığı biber salçası
1 yemek kaşığı domates salçası
1/2 yemek kaşığı susam
1 tatlı kaşığı karabiber
yapılışı;
 Unu bir kaba alındıktan sonra ortasını açarak yaş maya ve ılık sütü ilave ederek mayayı eritin. Daha sonra şeker, sıvı yağ, tuz ekleyip yoğurmaya başlayın. Hamur ele yapışmayacak kıvama gelene kadar yoğurun ara ara su ilave ederek kıvamı tayin edin. Mayalanması i.in yarım saat bekletin. Bir yandan da bir kapta iç malzemeleri karıştırın. Soğan ince kıyılmış olmalı. Mandalina büyüklüğünden hamurdan parçalar kopararak tepsiye tepsi mayalanması için dinlenmeye bırakın.(15 dakika gibi bir süreç verilmiş) Sonrasında elinizle hamurların üzerine bastırın ve hafifçe açın. her bezenin 1yemek kaşığı kadar harç koyup elinizle yayın. Önceden ısıtılmış 200 derecelik fırında 15-20 dk kadar altı kızarana kadar pişirin
 Hepimiz mevlüt için bir şeyler getirmiştik. Biberli ekmek ise arkadaşımın elinden. Onedio tarifi sanırım. Ama benim de anneannem biberli ekmeği yapardı. Üzeri için iç malzemelerini ayrıca tam pişmese de bir çeşit ön  pişirme gibi pişirip öyle koyup, fırına verirdi. Arkadaşımın tarifi de fena olmamıştı :) Hamur kısmı tarifte yazılan olsa da son zamanlarda ben de farklı tarifler deniyorum sizin kararınıza kalmış oluyor. Hamurun bulunduğu evreye göre artırıp azaltabiliyorsunuz. Bazen yaş maya olmadığında kuru maya kullanıyorum.


Güzel bir hafta sonu geçirmişsinizdir umarım. Pazartesi hafta başlangıcından çok hayatımızdaki mutlukların dolup taştığı bir zaman dilimini de başlatır umarım. Yorumlarınızı beklerim...

19 Nisan 2018 Perşembe

MAVİ TONLARINDA; HUZURUN ZAMANI


 Güneşin ve suyun şehri ADANA...
 Bu cümleye katılmamak elde değil. Benim için peki Adana? Efsanelerin şehri... Hikaye anlatmayı çok severiz. Hikaye dinlemeyi de... Maniler, şiirler ve sözler farkında dahi olmadan kullanırız. Edebiyat ruhumuza işlemiş derler ya öyle :) Orhan Kemal; Hanımın çiftliği , Yaşar Kemal ; Binboğalar Efsanesi, Şahmeran (Yılanların padişahı), Lokman Hekim; ölümsüzlük otunu kaybettiği yer... Anlatacak çok fazla yer ve hikaye var. Yazmak için güzel nedenler... Seyhan ve Ceyhan'ın gölgesinde Torosların düş kısmına bir selam verip anı fotoğraflamak istedim.


 İstanbul gibi Boğaz kenarı olmasa da Adana'da da su; huzur ve mutluluk kaynağı... Şehrin su kanalları; kimi zaman bırakılmaz kimi zaman da bırakılır... Bakıldığında ne kadar güzel su fazlasıyla mavinin tüm tonlarında denilir. Hafta sonu benim sınavlar olunca sınava gireceğim yol güzergahı suyun güzergahı gibi... Yaz her ne kadar sıcaklığı ile gelse de bu güzelliği görmek; istemsizce tebessüm ettiriyor.

Sınav çıkışı notlarım; bu göl kenarı kafeye kahvaltı yapmaya geldim.  Sınav psikolojisi denilen durum sizde de oluyor mu bilmiyorum ama ben de sınav öncesi uyku problemleri başlıyor. Uyuyamıyorum. Aslında kendi kendime tekrar ediyorum bunca yıldır sınavlara giriyorsun hala mı stres oluyorsun. Evet... İnsan alıştım dese de vücut alışmıyor demek ki. Bu arada kahvaltı yapmak için asla vakit geçmiş değildir. Çok severim kahvaltıları; kahvaltı menülerini... Sınav çıkışı biraz kafamı boşaltmak biraz da güzellikleri seyretmek için bu kafeye geldim. Kafenin sahibi inanılmaz tatlı bir bayan. Her bir detayla titizlikle ilgilendiği o kadar belli ki... Ördekleri, kalabalık ortasındaki sessizliği ile lezzetli menüsü ile ikinci kez de uğrayalım dediğimiz yerlerden oldu.
Ördekleri bol bol çeksem ki kendi çektiklerimi de bir ara yayınlarım ancak kafenin görsellerini daha doğrusu manzarasını instagram sayfasından alarak paylaşayım dedim. Adana hafta sonu kahvaltı piyasası diyorum oldukça pahalılaştı bunu bir şikayet olarak değil de biraz üzüntüyle söylüyorum. Arkadaşlarımızla yıllardır gittiğimiz yerlerin ütopik fiyat artışları hayret içinde bırakıyor. Bu yüzden yeni keşifler; alışkanlıkların dışında yeni yerler keşfetmek hayatın güzelliğinden olsa gerek fiyatı ve kalitesi ile çok memnun eden bir yer oldu.  Bundan sonra sık sık uğrayacağım diyerek ayrıldım. Şehrin kalabalığı ki son zamanlarda merkeze indiğimde cidden nedir bu kalabalık diyorum sakin; huzurlu manzarası bir çeşit ruh yansıması olan yerlere gitme hedefi koydurdu bu yer :) İnstagram sayfasına bir uğrayın derim.
Hafta sonuna yaklaşırken zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığım bir hafta olduğunu fark ettim. Mayıs ayı gelmeden mayıs ayının yolunu gözler oldum sanki. Şehirlerin özel ruhundan olsa gerek burada bahar çiçeklerden anlaşılır hava sıcaklığı ile doğru orantılı olsa gerek serin yerler aranılır. Serin; sıcaklığın yakmayacağı saatler neşe dolu kahkahaların karıştığı uzun sofralar yaz başlangıcıdır. Nisan bahar ayı... Mayıs bahar gölgesinde bir yaz başlangıcı. Adana gezi rehberinde eğer ki bu şehre uğrarsanız bu konularda yazacak inanılmaz güzel yerler ve efsaneler var... Yorumlarınızı beklerim...

17 Nisan 2018 Salı

GÜN NOTLARI


         Mutluluk... Tek kelime ne kadar büyük anlamlar taşımakta öyle değil mi? Ucu bucağı olmayan duyguların tebessüm eden yüzü sanki. Zor değil... Sahiciliğine inanmakta zorlansak da zor değil. Bazen gökyüzünde kaybolmuş bir balon gibi; kim bilir kimin hayal kırıklığıydı demek yerine kim bilir nerelerde yolculuk yapacak demek gibi geliyor. Virgül koymakla alakalı sanırım bu durum. Ertelemeyi alışkanlık haline getirmekle ilgili. Sonuçlarından korkulduğu için değil de sonuçlarıyla yüz yüze kalındığında bir karar vermekle ilgili. Kararlar yeni kararları ve yeni olasılıkları meydana getirir. Olumsuzluktansa olma ihtimaline sarılmak gibi. O ihtimal için beklemeyi görev edinip nokta koymayı bir türlü beceremezken  mucize beklemek... Büyümek zor zanaat demişti bir arkadaşım. Haklı olduğunu düşünüyorum. Ancak şuna da inandım; gerçek dostların var ise şanstan öte olur mutluluk. Giriş biraz iç dökme gibi olsa ne diyorum hayata dair notlar tutmak. İçimden geldiği gibi yazmak dileğim.

       Zamansız zamanlarda sebepsiz bir hüzne düşerken birilerinin tebessümünde mutluluk bulur insan. Tıpkı bu çilek gibi. Sudaki uyumunu fotoğraflamasam olmazdı. Kahve özellikle Türk kahvesi bana samimiyetin simgesi gelir. Hazır kahveler biraz mesafe; çay ise aile ortamı... Sınıflandırma yapmak için söylemiyorum belki de bu şekilde anılarım fazla olduğu içindir. Temel hep aynı, bilmek gerekir. Hatırlamak...Türk kahvesi içtiğim insanlar özeldir benim için. Hayat notlarım defterimde binbir cümleye sahip....
Şimdi sunumlarda da farklılıklar oluştursalar da bu fotoğrafa baktığımda sadece gülümsemek geliyor içimden. Karşımdaki insan çocukluk arkadaşım sayılabilecek türden bir yıllanmışlığa sahip olunan arkadaşlarımdan. Saatlerce konuşsak dahi telefonu kapatmak aklımıza gelmediğinden telefonun kendisinin uyarı şeklinde kapandığı, zamanın yanında akmayı bir görev edinmekten çok mutluluğa dönüştüren insanlardan. Yani kalbinizi bilen... Son zamanlarda kalbimi tanıyan insanları ayrı bir yere koyuyorum. Özeller çünkü. Farkına varmadan dahi olsa kırmamak için dinleyen, yorgunluklarını anlatan ve empati kurabilen  insanlar... Kalbinizi hayat yolunda anılarınıza ortaklık etmiş insanlardan sakınmayın. Alışkanlık dehlizinde ışık görmek için çabaladığımızda sevdiğimiz insanlarla geçirdiğimiz o güzel anılar ışığımız hatta mutluluğumuz olacaklar. Kalbimizde ümidimizin çiçeğini büyütürken zihnimizinde yorgun düşmemesi gerekiyormuş anladım. Mutluluk detoksu yapmak büyük beklentilerle alakalı olmadan anlamsızca izlemekle başlayan ardı ardı arkası gelmeden saati unutmakla da ilgili değil. Mutluluk detoksu sizi yormayan insanlarla sohbet etmekten geçiyor. Son zamanlarda gittikçe empati duygumuzu kaybetmeye başladığımızı düşünüyorum. Kırmak, incitmek farkında olmadan değil bilerek üzmek istiyor sanki insanlar. Özür kelimesinin o derin anlamını düşünmeden boş bir anlamla dahi söylemekten kaçınıyorlar. Yaşam zor değil... Yaşamı zorlaştıran zorunluluklar dahi olsa kibar ve nazik olmak artı bir özellik olmaktan çok sahip olunması gerekilen bir özellik. Bencillik duygusundan uzaklaştıkça sevginin anlamını çözeceğiz... İnanıyorum...

16 Nisan 2018 Pazartesi

VICTORIA


Hafta sonu öylesine hızlı geçti ki 
saatin gece yarısı olduğunu bilgisayarın sağ alt köşesine bakınca anladım. Farkına varmadan zaman avuçlarımızdaki kum taneleri gibi akıp gidiyor. Sınavlar, projeler, kitaplar, filmler ve diziler...Aralarında boşluklarda da arkadaşlarla bir kahve içmek dahi zamanın anlamını artıyor ve yazmak... Kelimelerin anlamlarını takıldığın hatta defalarca dinlerken bıkacağını bile bile dinlemekten vazgeçmediğin o şarkılarda arıyor insan. 
WOLF LARSEN(Kitchen door) dinlediniz mi bilmiyorum şu an yazımı yazarken kulaklarım bu müzikte. Ruh haline göre anlam kazanan şarkılardan. Bu ara nedense yine takıldım. Sakin notalarında garip bir çekim var sanki. 
Tavsiye ederim.
Tarih dizilerini sever misiniz? 
Ben çok severim. Tüm durağanlığına rağmen ilginç gelir. Benim zamanım ile başlayan cümleler kuracak yaşa ne zaman geldim bilmiyorum ama lise zamanlarında AŞK VE GURUR  kitabı ile başlayan, Boleyn Kızı ile devam eden şu an aklıma gelmese de bir yığın merak konusu ile tarih dizilerine merak sarmıştım. Özellikle The Tudors dizisini izlerdim. İngilizlerin gelenekselliği ve dizilerindeki kalite en kısa süreli yapılan dizilerin dahi özenle yapılması ile izlenilmesi gereken diziler listesine İngiliz dizilerini almanızı gerektiriyor. Victoria dizisi de bu dizilerden. Jenna Coleman çok sevdiğim oyunculardan. İlk kez Doctor who dizisinde görsem de daha sonra Me before you filminde de ana karakterin ablası rolünde de yer almıştı. Çekici ifadeleri olan karakteristik bir oyuncu. Aslında soğuk bile gelebilir. Asil bir duruş sergilemekte. Bence rolüne çok yakışmış.




Dizi amcasının ölümü üzerine biraz şaşırtıcı bir şekilde İngiltere tahtının varisi olarak Kraliçe olan Kraliçe Victoria'nın hayatını anlatmakta. Tabi o zamanki İngiltere ve belirgin bir şekilde değişim ve dünya düzenine de yer verilmekte. 18 yaşında IV.William'ın ölümü ile tahta geçmesiyle başlayan hikaye ikinci sezonu ile de ilgi çekmeyi başarmış yol. Kraliçe ,dizi ile paralel gidersem eğer yaşının ve tecrübesizliğin verdiği durumlar nedeniyle hatalar yapsa da bir şekilde ilerlemeyi başarıyor. Aslında Kraliçe olmayı tam anlamıyla öğreniyor. Başbakan Melbourne'nin desteğini unutmamak gerek ki bu bazı aşk dedikodularını da beraberinde getiriyor. Ancak kuzeni Prens Albert'ın ortaya çıkması ile gerçek aşk başlıyor. Albert rolünde
 Tom Hughes bulunmakta. Kendisini ilk kez bu dizide tanıdım ki şu an düşününce Boran Kuzum karizmasında bir oyuncu. Etkileyici bakışları olan, mantıklı, kimi zaman yenilik tutkusunu bastırmaktan çok üzerine giderek denemekten korkmayan bir Prens.




 Oyunculuğu bir yana tonlamaları, İngiliz aksanının çekiciliği ile birleşince tarihi bir karakter oynamak için mükemmel bir seçim olmuş.

Dizide bir çok önemli karakter de bulunmakta. Saray görevlilerinden olan bir karakterin hikayesi; arkadaşı ile yaşamını bir anlamda takas etmesi, mutfak görevlilerinin kendilerine ait kutlamaları ve lezzetli pastalar yapan oldukça yakışıklı bir karakter var ki sonrasında İngiltere'de ilk kez pastanesini açmış sanırım. Bir ara ciddi olarak araştırma yapmıştım :) Bu dizi mini bir dizi. 2016 yapımı ve 8 bölümden oluşmakta. İkinci sezonunu henüz izlemedim. Belki de birinci sezon sevip de 2.sezonu sevmezsem diye bekletiyorumdur. Uzun zamandır İngiltere saray odaklı dizileri izleyen birisi olarak şu yönüyle diğerlerinden ötede vay be diyemem ama oyunculara duyduğum sempati ile ilk sezonun uzun bölümler yerine 8 bölümden oluşması aslında evet ne bir eksik ne bir fazla olması gerektiği gibi diye düşünmeme sebep oldu. Bu dizinin fanları ikiliyi birbirine öyle yakıştırıyor ki bence çok haklılar.
Tam Alexandrina Victoria olan İngiltere Kraliçesi bir çağa damga vurmuş kraliçelerden. Kraliçe Elizabeth en uzun süre saltanat sürme unvanını bu kraliçeden almıştır. Tam dokuz çocuğu Avrupa'nın çeşitli Kraliyet aileleri evlilik yapmış bir yerde torunları sonraki krallar olmuştur.  
     İzlemek isteyenler için dönem kıyafetleri ; atmosfer çeşitli siyasi olaylar hatta aşkı ile Victoria dizisi ilginç bir dizi...
Yorumlarınızı beklerim.

13 Nisan 2018 Cuma

BİTENLER(BÖLÜM 2)


      Bee beauty Gratis indirim zamanlarında uygun fiyatı ile dikkat çeken ürünlerden. Bu ürünü de sonuna kadar kullanıp yorumlarımı öyle yapmak istedim. BeeBeuty derinlemesine temizlik Garnier yüz temizleme ürününden pek bir farkının olmadığını düşündüğüm ürünlerden oldu. Temizleme; peeling ve maske gibi üçlü kullanım sağlayan bu ürün içeriğinde beyaz kil, gliserin olduğu belirtilmiş. Beyaz kil içerisinde yeşil partiküller bulunmakta. Genellikle cilt temizleme ürünü olarak kullansam da ara ara maske gibi kullandığım zamanlarda oldu. Temizleme konusunda rahatlatıcı bir etkiye sahip. Makyaj sonrası makyajı cildimden temizledikten sonra en son adım olarak kullandığım zamanlar oldu. Rahatlatıcı etkisi kısa sürse de temizlik konusunda etkili olduğunu cildinizde hissedebiliyorsunuz. Maske konusunda ise ortalama bir etkiye sahip. Ciltte gergin bir his oluşturması temizledikten sonra (bu arada kokusu bazı ürünler gibi rahatsız edici değil ) bu oluşan hissi sevmedim. Hatta cildi kuruttuğunu söyleyebilirim. Paraben içermemesi almam da etkili olsa bu ürünü de almayacaklarım arasına ekledim. Ortalama bir ürün çünkü.  Ama yine de fikir sahibi olunması açısından alınabilir. Maskeler konusunda arayışım; cilt temizlik ürünleri konusunda da sürecek sanırım. Güzel bir hafta sonu olması dileğiyle... Yorumlarınızı beklerim...

12 Nisan 2018 Perşembe

KAÇINCI DENEME; SAYMADIM




  (ışık biraz fazla parlamış sanırım :)  )
    Watsons indirimi sırasında 13 TL gibi bir fiyatı olan Loreal Elseve 3 mucizevi kil şampuanının tester şeklinde deneyip ben memnun kalmamıştım. Ancak annemin Watsons'da gezinirken deneyelim ısrarı aldım. Benden çok o kullansa da ben son iki haftadır kullanıyorum. Normalden yağlanmaya eğilimli olan saçlar için olan bu ürün aslında tam ben saç tipim. Ağırlaştırmayan bir özelliği olduğu belirtilmiş bu özelliğe tik koyulabilir. Şampuan değişim geçiş süreçlerinde çok fazla saç dökülmesi yaşanabiliyor. Ancak bu şampuanı ilk kez kullandığımda abartılı bir saç dökülmesi yaşatmadı. Yağlanma karşıtı olup saçı sakinleştirmesi ve canlılık vermesi üçüncü yıkamada sanırım etkisini kaybetmeye başladı. Ben bu şampuanın normal saçlar için daha etkili olduğunu düşünürken annem benden daha uzun süre kullanıp memnundu son zamanlarda o da şikayet etmeye başladı. Uzun süreçte kullanım için uygun bir şampuan olduğunu düşünmüyorum. Kozmetik şampuanlar yerine daha doğal şampuanlar kullanmaya çalışsam da BIOBLAST örneğin gerçekten dökülme karşıtı ancak kaşıntı durumuna kesinlikle bir çare bulmalılar. Ben fazlasıyla sönük saç sevmiyorum. Biraz daha hacimli durması saçın istediğim özellikler arasında. Ayrıca saç yıkama sonrası saç dökülmesinin artması ile almayacağım şampuanlar arasında yerini aldı. Normal saçlar içinde düzenli kullanımda sürekli bir saç yıkama isteği vermesi annem ki bu ara kaşıntıdan şikayetçi yine bir şampuan arayışını başlattı. Yanındaki pembe makyaj temizleme mendili kasa arkası indiriminden 3 TL gibi bir fiyata almıştım. Pek bir beklentim yoktu aslında ısrar edilince kıramayıp almıştım. Şu an sürekli kullansam da makyaj temizleme mendilinde neutrogena makyaj temizleme mendiline geri döneceğim sanırım. Etkili bir şekilde memnun kaldığım nadir makyaj temizleme mendili ürünlerinden oldu çünkü. Bu pembe paketli makyaj temizleme mendili kokusu ile rahatsız etmese de temizleme kısmında çok yüzeysel kalan bir ürün oldu. Tek sefer de etkili bir çıkarım yapmadı ne yazık ki...
     Şimdilik yorumlarım bu kadar. Sizlerin de memnun kaldığınız şampuanlar hakkında tavsiyelerinizi bekliyorum...

9 Nisan 2018 Pazartesi

NİSAN YAĞMURU


Nisan yağmurları geldi... Hafta sonu 34 dereceyi gördükten sonra yağmuru karşılamak havaların da kafasını karıştığının göstergesi sanki. Yağmur öyle güzel geldi ki havanın bulutlu olması neredeyse tek rengin gri olması hiç umurumda olmadı. Yağmur huzur getirdi. Bilmiyorum kaç gün böyle olur ama Nisan yağmuru kısa sürmesin. En azından sıcaklara ufak ufak alışalım. Bir anda gelen yaz bünyede hafif bir şok etkisi oluşturmakta. Özellikle cilt hava değişimine ne oluyor yahu; hangi mevsimdeyiz sahi sorularını sormakta. Bende ne kadar cildimi korusam da hafta sonundan sonra yaz etkisine giren güneşin etkilerini cildimde hissettim. Lazer ile birlikte koruma faktörü yüksek olan ürünleri hemen hemen hiç yanımdan ayırmayan alışkanlığım olan güneş koruma faktöründen biraz bahsetmek istiyorum.


Yves Rocher son iki yıldır düzenli kullandığım hatta bence alınacaksa Yves rocher ürünler listesinde ilk sırada olması gereken ürünü olan güneş kremini defalarca paylaşmışımdır. 50 Faktör gibi yüksek koruması olması ayrıca ilk kez kullanımda sivilce yapsa da cilt alıştıkça sivilce yapmaması kullanımda çok fazla kullanmaya gerek olmaması ile sevdiğim ürünler arasında. Mercimek büyüklüğünde (bu ifadeye her zaman gülmüşümdür :) ) alıp cildinizin dikkatli uyguladığınız da memnun kalınmakta. En azından benim için. Resimde gördüğünüz ise sanırım benim kullandığımın bir üst modeli. :) Ablam aldı o da benim gibi güne kremleri konusunda oldukça meraklı. Normalde benim kullandığım ki henüz bitmedi ürünle aynı özelliklere sahip. Artı olarak bu ürüne yaşlanma karşıtı özelliği eklenmiş.30 yaş üzeri kullanıcılar için tavsiye edilmekte. Yüzde otuz sadakat kart indiriminden 63 TL gibi bir fiyatı vardı. Bence kaçırmayın derim. Ayrıca hediye olarak saç kırılma karşıtı serum hediyesi ile oldukça memnun etti. Hediye benim oldu o ayrı bir güzellik tabi :)


                Kırılma karşıtı serum; kokusu tatlı mı tatlı rahatsızlık vermeyen değil  kokusu için dahi bir denemeliyim izlenimi oluşturan bir ürün.(Jojoba yağı etkisi) Durulama yapılmadan kullanılmakta.
     Belirtilen özellikler; saç tellerini güçlendirerek dış etkenlere karşı korur ve kırılmaları engeller. Yağlı ve yapışkan bir görünümüm bırakmaz.  %96'dan fazla doğal içeriğe sahiptir.
(Yağlı ve yapışkan bir görünüm bırakmadığına yüzde yüz katılıyorum. )
                 Saçlarımız da bizim gibi; canlılar... Her türlü kötü hava koşulları, stres, şampuanların yan etkileri gibi etkilere maruz kaldıkları için doğal ürünlere olan merakım hep devam edecek. Güzel bir ay olsun hepimiz için... Yorumlarınızı beklerim :)

7 Nisan 2018 Cumartesi

MİNİSO ADANA'YA AÇILDI

 
 
 Buralarda hava 30 derecenin üzerine çıktı. Sizin oralarda havalar nasıl? Bir anda yaz mevsimine girme düşüncesi ürkütüyormuş onu anladım. Hele ki bugün Adana portakal çiçeği festivaline gitmiş ve o sıcak hava saatlerini sonuna kadar yaşamışken Temmuz nasıl olacak acaba sorusunu beynimde dönüp durdu. Yaz çocuğum yaz mevsimi gerçekten seviyorum ancak Adana çok sıcak oluyor. Bu arada duymayan kalmasın portakal çiçeğinin öylesine güzel bir kokusu vardır ki tarif edilemez. Beyaz çiçekler bambaşkadır. Doğaldır. Mütevazi bir şekilde kendini saklarken anlarsınız. Bahar bizim burada böyledir. Çiçeklerle baharı anlarız. 20 li dereceler bahar demektir. O derecelerde gölgelere kaçmadan doğayı izlemek inanılmazdır. Yaz ise gölge arar durulur gerçi onunda ayrı bir güzelliği var ya neyse. Sahi ne anlatacaktım ben :) Geçen hafta sonu Miniso sonunda Adana'ya açıldı. Ben de hafta içi Miniso'ya gitme fırsatı buldum. Aslında başka bir şey ararken aa evet Miniso açılacaktı cümlesiyle mağazaya girmem ancak daha uzun durmalıyım bol vakitte dememle çıkmam bir oldu. Çok tatlı, sade ve aslında sadelikteki şirinlikte olan ürünleri çok sevdiğimi anladım. Minik çantalar, göz bantları, boyun yastıkları bakmam gereken çok ürün vardı ancak başka zamana artık. Yine de elim boş çıkmadım. Tamamen instagram da gördüğüm bir üründü. Ne olduğu hakkında en ufak bir bilgim yokken denemek için aldım.  
   
 
Bu yüz temizleme fırçası 16. 25 veya 16.75 TL idi. Net fiyatını hatırlamıyorum. Miniso'daki tüm ürünlerin ambalajları o kadar sevimli ki. Hatta kaliteli çünkü açmak için bayağı bir efor sarf ettim. Açılmadı bir türlü en son makasla kesmek zorunda kaldım.
  

 Bu minik duran aslında tam elimize göre olan yüz fırçası oldukça yumuşak. Beyaz renkte. Bir de yeşil olan vardı. Onun fırça ucu biraz daha değişik. Cildinize maske uygulaması yapıp cildinizi temizledikten sonra kullanım ya da makyaj sonrası makyajınızı sildiğinizde kalan kısımları temizlemek için bu fırçayı kullanabileceğiniz belirtilmiş. Genellikle yüze fırça gibi ürünleri kullanmada çekinirim ancak o kadar yumuşak ki sempatik geldi bana. Makyaj sonrası cildimi temizledikten sonra kullanmaya başladım. Deseniz ki çok fazla bir fark gördün mü; hayır. Gereksiz ancak sempatik bulduğum ürünler arasında yerini aldı. Belki fikrimi değiştirecek bir etkisi olursa yazarım.

 
 
Miniso pembe makyaj bazı notlarım ise  ürün  fiyatı 20 TL idi. BB Cream ile yan yana durunca önce BB Cream baksam da ki onu sevmedim. Hatta tester şeklinde uygulamasını yaptım. Ciltte ağırlık yapan yapış yapış anlam veremediğim şekilde rahatsızlık yapan bir üründü. Umarım benim denediğim dışında başka çeşitleri vardır çünkü yeniden bakmak istiyorum. Memnun kalmayınca makyaj bazı hemen yanında gördüm. İlk deneme için hoşuma gitti. Özelliklerinde yumuşak uzun sürecek bir makyaj vaat etmekte. 

Mağaza denemesi hariç bugün ilk kez tam olarak uyguladım. İlk kullanım için memnun kaldım. Gelecek olan hafta için sıklıkla kullanıp tam kararımı o şekilde vermek istiyorum. Aydınlık bir görünümü ve ciltle hemen özleşen bir duruşu var öyle ki BB Cream den daha çok cilt tonunu aydınlattığını söyleyebilirim.
   Şimdilik yazacaklarım bu kadar ama mağazayı özellikle çalışanları çok ilgili bulduğumu söyleyebilirim. Masaj konusunda ilgimi çok fazla çeken ürün oldu. Akapuntur bölgeleri için çeşitli fırçalar gördüm. Fiyatlar hiç abartılı değil. İyi ki açıldın Miniso diyorum. Portakal çiçeği festivali İnstagram da takip ediyor musunuz bilmiyorum ama bence bir bakın oldukça hareketli bir festival. Yorumlarınızı bekliyorum. Güzel bir hafta sonu geçirmeniz dileği ile...

5 Nisan 2018 Perşembe

HATIRLANMAK GÜZEL ŞEY


Nisan ayı güzel geldi umarım da böyle devam eder. Küçük bir kız çocuğu gibi hissediyorum bazen. Birisi hediye ile eve geldiğinde bana mı bana mı sorusu ile vazgeçemediğim bir sevinç dünyasına yol alıyorum😊 Özellikle morale ihtiyacım olduğu zamanlarda yapılan küçük hatırlamalar o kadar mutlu ediyor ki iyi ki varlar diyorum . Sevdiğim insanlar iyi ki varlar... Dün de öyle güzel hatırlamalarla dolu güzel bir gündü . Dünün bugüne notu olsun.




Parfüm sevgim özellikle kokulara karşı hassasiyetim çevrem bilir. Şekerli hafif baharatlı kokuları günlük kullanım için severim.  Yasemin ise daha bir özel gün kokusu gelir bana. Bu parfüm sexy shoe bahsettiğim gibi şekerli etkili bir koku. Tasarımının güzelliği, renk tasarımı ile ilginç ama çok şık bir görüntüye sahip. Siyah renkli olan da ablama geldi 😊 siyah renkli ferah bir koku ona göre tam.  


 Bu dipliner henüz kullanmadım ancak müthiş derece de siyah bir renk. Elime öylesine rengine bakmak için kullandığımda elimden çıkarmak istedim ancak makyaj temizleme mendili o kadar zorlandı ki anlatamam. Fazla kalıcı oldu.

Studio London kozmetik markasının içerisinde de ikili fırça bulunmakta. Kaş tarama fırçası sert, far fırçası ise iki tane parçası bulunmakta, oldukça yumuşak. Hediyeler Londra'dan getiren ise çok sevdiğimiz bir aile dostumuzdur. Mutlu etti düşünmesi 😊 (not: dipliner özellikle Hindistanlıların kullandığı bir ürün olduğunu etkili olduğunu söylediğinde denemek için can attım ama henüz firsatım olmadı )
Bir önceki yazım rutinlik üzerine idi. Kendimize ait bir on dakikanın ne kadar kıymetli olduğunu vurgulamak istemiştim şimdi de diyorum ki rutinliği güzelleştiren insanlar iyi ki varlar. Kan bağından da öte gönül bağı olan insanlar hep yanımızda olsunlar insAllah ...
Yorumlarınızı bekliyorum. Herkes için güzel bir ay olsun.

3 Nisan 2018 Salı

RUTİN



Kimi zaman insan rutinden korkar... Rutinleşmiş duygulardan, zamanlardan, saatlerden ve en çok da alışkanlıklardan. Ben mi? Ben rutinlikteki güzel olan tarafı görmekle ilgileniyorum sanırım. Küçücük bir zaman dilimi dahi olsa farklı açılardan görmeyi deniyorum. Bazı alışkanlıkları seviyorum ama. Özellikle cilt temizliği konusunda kullanmayı sevdiğim iki ürünü paylaşacağım. Himalaya ürünleri Gratis indirim zamanı aldığım hatta stokladığım  sevdiğim ürünler. 



Himalaya neem özlü arındırıcı yüz temizleme köpüğü normal ve yağlı ciltler için; Nivea yüz temizleme köpüğüne kıyasla oldukça iyi. Kokusunu sevdim.  İçerğinde paraben olmaması satın almamdaki önemli sebeplerdendi. Benim cildim karmadan yağlıya dönük bir cilt. Bu köpüğü makyaj sonrası temizledikten sonra en son adım olarak kullanıyorum. Gerginleştiriyor cildi ferahlık veriyor. Ancak kullanım sonrası cildinizin biraz kuruduğunu hissedebilirsiniz. Kalıcı olmasa kullanım sonra kurutma hissi vermesi dışında bence güzel bir ürün.


    Aleo vera maskeler  yeşil çaylı maskeleri de unutmayayım tabi; kullanıyorum ve seviyorum. İlk bahsettiğim ürünü makyaj sonrası en son adım olarak kullansam da Aleo vera özlü nemlendirici yüz temizleyicini günlük temizlik için kullanıyorum. İçerisinde paraben yok cilde yumuşak bir etkisi var. Ferahlık hissi oldukça güzel. Diğer ürün gibi kurutmuyor ya da gerginleştirmiyor. Yalnız fazla akışkan kapak aşağı da tutmanızı tavsiye etmem. Kapı açtığınızda öyle fazla geliyor ki bu yüzden yan yatırıyorum kullanım sonrası.
        İşimiz gücümüz alışkanlıklarımız hatta zorunluluklarımız bir yana gün içerisinde 10 dakika bile olsa kendinize zaman ayırmayı ihmal etmeyin... Yorumlarınızı bekliyorum :)

1 Nisan 2018 Pazar

HANDAN/HALİDE EDİP

 
 
Sonunda Nisan geldi. Bilmiyorum neden Mart ayı bu kadar uzun sürmüş gibi geldi! Mart benim açımdan çok da harika geçmedi. Belki ondandır. İnsan mutlu olduğu anlarda zaman hızlı geçer derler. Bugün öyle oldu. Nisan ayı güzel başladı yan, :) Umuyorum ki böyle devam eder.
Bu ara Halide Edip kitapları aklımda. Sinekli bakkal, Ateşten gömlek ve Handan...Handan gerçekten canımın sıkıldığı bir zaman okuduğum kitaplardandı. Bu kitapla birlikte dikkatimi toplamak zorunda olduğumu hissetmişti. Halide Edip ilginç konuları kitaplarında işleyen ve gerçekten hitabet sanatına etkin bir yazar. Ancak cümleleri dağınık yazarlardan. Anlattıkları belirli çizgide devam etmiyor. 
Dikkatinizi kaçırdığınız an çok şey kaçırmış olabilirsiniz. Konuyu anlamak için çaba harcamak gerekiyor. Sinekli Bakkal çok küçükken okumuştum hala da saklarım. Halide Edip kitapları arasında ayrı bir yere sahiptir benim için. 
Handan ise günümüze uzanabilen ve sürüsüyle notlar aldığım bir kitap. Şu alıntıyla başlamalıyım yorumlamalarıma;
"...Handan her şey olabilir. akıllı bir kızdır, fakat güzel değildir."
"Evvela soğuk görünüyor ama siyah gözlerinde o kadar hayat var ki."
          Kitabın ana kahramanlarından olan Refik Cemal Handan'ın kuzeni Neriman ile evlidir. Handan Neriman'dan büyüktür. Olay örgüsü düzenli olmasa da kimi kısımlarda Handan'ın Nazım adlı biri ile evlenmek yerine Hüsnü paşa ile evlenmesine çevresindeki herkesin şaşırdığını anlayacaksınız. Nazım I.Abdülhamit dönemi ihtilalci 
gençlerdendir. Tutuklandıktan sonra arkasında mektuplarla intihar etmiştir. Handan kocasıyla birlikte Londra'da yaşasa da adeta anlatıcılarla her yerdedir. Tüm sohbetlerde özellikle Neriman'ın tüm çocuksu davranışlarıyla Handan'ı hayatlarına varlığı olmadan yerleştirmesi bence sinir bozucuydu. Refik Cemal ile Handan karşılaştığında ise Handan'a aşık olur. Handan aşkı modası gibi o da aşık olmuştur. Yer yer ne Handan yahu dedikten sonra kızarken bulabilirsiniz kendinizi. Handan bu arada rahatsızdır. 
Refik Cemal ise onun yanından ayrılmaz hastalığı süresince. Handan iyileştikten sonra ise Refik Cemal'e olan aşkını dışa vurur fakat o kadar gel gitleri olan bir kadındır ki yaşadığı vicdan azabının da etkisiyle ölür. Mektuplaşmalarda yazışmalar olay örgüsü hakkında bilgi vermektedir. Neriman'ın saf tarafı özellikle bazı şeyleri anladığı halde sessizliğe bürünmesi Handan'ın yaşadığı nöbetleri dahi karısına anlatmaktan çekinmeyen Refik Cemal ise ayrı bir konu. Handan'ın kocası mı bence hiç girmeyelim o konuya. 
Aslında temeldeki yanlış batılılaşma konusu bir yana yasak aşkın anlatımı bir kadının gözünden objektif olması ile okunması gereken kitaplardan. Halide Edip karakter çözümlemelerinde duyguların özellikle ruhun üzerinde yoğunlaşmış.
"    Çehresinde müthiş bir elemden ziyade ebedi bir yorgunluk, yaşamaktan bir bıkkınlık vardı."
 Handan'ın güzel bir kadın olmadığı ancak kimse de olmayan anlamlara sahip bir siması üzerine olan cümleler oldukça fazla.

       "Din artık, ey rüzgar. Estiğin yer boş bir yıkıntı."
Romantizme dayalı cümleler ile düşünüyorsunuz. Romanın geçtiği yerler insanların o yerlere katkısı kısacası her şeyi :) Şimdilik bu kadar yorumlarım...
Nisan hepimiz için mutlulukla geçsin... Yorumlarınızı beklerim.